Previous Page  94-95 / 126 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 94-95 / 126 Next Page
Page Background

bu isimleri öneren yetkililerin, se-

çilecek ismin 15 sene içerisinde

dünyada belki de en çok bilinen

Macar ismi olacağından haberleri

yoktu.

Bozsik ile olanmüthiş

dostluk

Ferenc Purczeld, yeni adıyla Fe-

renc Puşkaş, futbol antrenörlüğü

için gerekli sertifikayı aldıktan

sonra Budapeşte’nin Kispest ta-

kımının altyapısında göreve baş-

layacaktı ve bu sayede farkında

olmadan oğlu Ferenc’in geleceğini

teşkil edecek yolda da çok önemli

bir kapı açacaktı. Zira küçük Fe-

renc, kısa bir süre sonra babasının

yanında futbol eğitimi almak

üzere Kispest altyapısına kaydını

yaptıracaktı.

Puşkaş’ın hayatını şekillendire-

cek olan bir başka büyük tesa-

düfse, uzun yıllar boyunca gerek

kulüpler gerekse millî takımlar

düzeyinde yan yana top koştura-

cağı Jozsef Bozsik ile komşu

olmalarıydı. Puşkaş ailesi, otur-

dukları mahallede 20 numaralı

evde kalırken, Bozsik ailesi de 19

numaralı evde ikamet etmek-

teydi, yani geleceğin iki yıldızı

karşılıklı iki evde yaşamaktaydı.

Bozsik, Ferenc’ten bir buçuk yaş

daha büyüktü ama ikilinin gün-

leri, sokakta futbol topunun pe-

şinde koşup durdukları için hep

birlikte geçmekteydi. Bozsik,

Puşkaş için sadece futbol saha-

sında bir yoldaş olmakla da kal-

mayacak, gerektiğinde çok yakın

bir arkadaş, gerektiğinde de bir

ağabey rolüne soyunacaktı. İkili,

Kispest altyapısına da birlikte

kaydolmuşlardı ve baba Puşkaş’ın

gözetiminde A takıma doğru yol-

culukları da başlamıştı.

Ancak 1939 sonlarında patlayan

II. Dünya Savaşı’yla birlikte mutlu

ve huzurlu günler de uzun bir

süreliğine geride kalacaktı. Savaş

esnasında Macar krallığı, Mihver

devletlerinin yanında yer almıştı.

Bu da özellikle savaşın ilk yılla-

rında ülkenin büyük bir yıkımdan

geçmesini engellemişti belki ama

ülkede yine teyakkuz durumu

vardı ve futbol da eskisi kadar

düzenli oynanmıyordu. Savaşın

sonlarındaysa Macarların kaybe-

den tarafta olması, işleri bir nebze

daha zorlaştıracaktı.

Bu şartlar altında da olsa, Puşkaş

ailesi, daha güvende olabilecekleri

düşüncesiyle taşranın ıssız köşe-

lerine kaçıp yerleşen birçok kom-

şularının aksine, Budapeşte’de

kalmayı sürdürmüşlerdi ve baba

antrenörlüğe, oğul da genç fut-

bolcu adaylığına devam ediyordu.

Bozsik ailesi de aynı şekilde Bu-

dapeşte’den ayrılmamıştı ve 1943

yılına gelindiğinde 16 yaşındaki

Ferenc Puşkaş ile 17’sindeki Jozsef

Bozsik, Kispest’in A takımına

yükselmeyi de başaracaklardı.

Kispest, 1943-44 sezonunda ligi

orta sıralarda tamamladıysa da iki

yıldız adayı da kadroda kendile-

rine kalıcı bir yer edinmeyi başa-

racaktı. Hatta Puşkaş, oynadığı 18

maçta yedi kez rakip fileleri sar-

sarak yıldız adaylığından yıldız-

lığa terfi etmesinin çok da uzakta

olmadığını göstermişti.

Nitekim savaşın sonuna kadar

oynanan iki sezon olan 1944 ve

1945 sezonlarında Puşkaş önce

yedi, sonra 10 gol daha atacaktı.

Savaş sonrası sosyalist yönetime

geçen Macaristan’daysa spora

çok daha sistematik bir önem

verilecek ve futbol da bundan

nasibini alacaktı. Hem fiziksel

hemde taktiksel açıdan çağın

ilerisine geçme çabaları, Macar

futbolunu çok geçmeden dünya-

nın en iyileri arasına sokacaktı.

Puşkaş da bu yeniden yapılanma

içerisinde parlayan yıldızların

başını çekecekti.

Millî formayla tanışma

Puşkaş’ın Macaristan Millî Ta-

kımı’na çağrılması da savaşın

hemen sonrasında olacaktı.

Ülkesi adına ilkmaçına 20 Ağus-

tos 1945’te, komşu Avusturya

karşısında çıktı. Karşılaşmadan

Macarlar 5-2’lik üstünlükle ayrı-

lırken Puşkaş da bir golle skora

katkıda bulunmuştu. Bundan

yaklaşık altı hafta sonra Romanya

ile oynanan ve Macarların 7-2

lehine sonuçlananmaçtaysa genç

yıldız fileleri iki kez havalandıra-

caktı. Puşkaş, Macaristan Li-

gi’ndeyse 1945’ten 1951’e kadar

geçirdiği altı sezon içerisinde 170

maça çıkıp 219 gol kaydederek

inanılması güç bir başarıya imza

atacaktı. 1947-48 sezonunda at-

tığı 50 golle o yıl Avrupa genelinde

de en çok gol atan isim olmuştu

ve şöhreti de artık Macaristan

sınırlarını fazlasıyla aşmıştı.

1949’da Macar futbolunda yaşa-

nan bir başka önemli gelişmeyse,

Kispest kulübünün Macar ordu-

sunun denetimine geçmesi ve

Budapesti Honved adını alma-

sıydı. Bu vesileyle ülkedeki birçok

yetenekli oyuncu Honved bünye-

sinde toplanacak ve Macarların

“Altın Takım”ının iskeleti de bu-

rada oluşturulacaktı. Puşkaş ve

Bozsik’in yanı sıra Zoltan Czibor,

Sandor Kocsis, Laszlo Budai,

Gyula Lorant ve Gyula Grosics gibi

isimler, söz konusu iskeletin baş-

lıca parçalarıydı.

Macaristan’ın “Altın Takım”ının

emekleme aşamasındaki ilk

önemli başarısı, 1947’de katıldık-

ları Balkan Kupası’nı kazanmaları

olmuştu. 1950’lerin başından iti-

baren iyice birbirine alışan takım,

dünya futbolunda bir süper güç

olma yolundaydı. Bu yoldaki ilk

ciddi adımda 1952 Helsinki Olim-

piyatları’nda atılacaktı. Turnuvada

sırasıyla Romanya ve Türkiye’yi

eleyerek yarı finale yükselen

Macaristan, bu turda bir önceki

oyunların altınmadalyalısı İs-

veç’in fiyakasını çok fena bozuyor

ve 6-0’lıkmüthiş bir galibiyet elde

ediyordu. Bumaçta takımının ilk

golünü kaydeden Puşkaş, Yugos-

lavya karşısındaki finalde de

perdeyi açan isim olurken, söz

konusu karşılaşmada bir gol de

Czibor’dan gelecek ve rakibini 2-0

mağlup eden Macarlar, altınma-

dalyanın sahibi olacaktı. Yaklaşık

iki yıla yakındır yenilmeyen Ma-

caristan’ın bu başarısını olimpiyat

altınmadalyasıyla taçlandırması,

itibarını da iyiden iyiye arttırmıştı.

Olimpiyatlardaki başarıyı, 1948-

1953 periyodundaki Orta Avrupa

Şampiyonası’nda elde edilen zafer

takip edecekti. Macaristan, ken-

disi haricinde İtalya, Avusturya,

Çekoslovakya ve İsviçre’ninmü-

cadele ettiği ve lig usulü oynanan

turnuvada, final niteliğindeki son

maçta İtalya’yı 3-0mağlup ederek

şampiyonluğa ulaşmıştı.

O dönemde henüz günümüzdeki

Avrupa Şampiyonası’nın organi-

zasyonu başlamadığından ve

Kıta Avrupası’ndaki takımlar içe-

risinde futbolda en ileri seviyede

olanların da Orta Avrupa’dan çık-

masından ötürü, bu turnuvayı ka-

zanan, genelde Kıta Avrupası’nın

en iyisi olarak da kabul görmek-

teydi. Tabiî Avrupa’nın en iyisi

olmak için bir de İngilizlerle boy

ölçüşmek gerekirdi ki İngiltere, o

tarihe kadar kendi topraklarında

henüz Kıta Avrupası’ndan bir

takıma boyun eğmemişti.

Wembley’de yazılan

destan

En nihayet, futbol kamuoyunun

merakla beklediği düello için de

tarih belirlenmişti. 25 Kasım

1953’te İngiltere, Wembley’deMa-

caristan’ı konuk edecekti. Maca-

ristan, bu karşılaşmadan önceki

dört yıl içerisinde çıktığı 36maç-

tan 28’ini kazanırken sadece iki

kez sahadanmağlubiyetle ayrıl-

mıştı. İngiltere ise biraz önce de

belirtildiği üzere, kendi evinde Kıta

Avrupası’ndan takımlarla yaptığı

Puşkaş, Wembley zaferinde

Macar takımının kaptanıydı.

94

95