Previous Page  96-97 / 126 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 96-97 / 126 Next Page
Page Background

39maçta yenilgi yüzü görmemişti.

İngiliz futbolunda yaklaşık 30 yıl-

dırWMolarak bilinen ve 3-2-2-3

şeklinde ifade edilebilecek diziliş

hâkimdi vemillî takım teknik di-

rektörüWalterWinterbottom, Ma-

caristan önünde de takımını bu

anlayışla sahaya sürmüştü. Ma-

carların teknik direktörü Gusztav

Sebes ise bu taktikte açıkları ve

santrforu geriye çekip sol içi ve sağ

içi ileri alarak bir değişikliğe git-

mişti. 3-2-3-2 görünümündeki bu

diziliş, daha sonraları WWolarak

da adlandırılacaktı. Bu yeni anla-

yış, WMönünde orta sahada daha

hâkimbir görüntü verirken, geriye

çekilen santrforun (Nandor Hideg-

kuti) İngilizlerin santrhafını (Billy

Wright) da peşinden sürüklemesi

sayesindeMacarların daha ileri

sürülen sol iç (Sandor Kocsis) ve

sağ içine (Ferenc Puşkaş) de daha

çok gol pozisyonu yaratacaktı.

Nitekim İngilizler Macarların ne

oynadığını daha çözemeden, Hi-

degkuti’nin ilk dakika içinde çek-

tiği ilk şut ağlarla buluşacak ve

konuk ekip 1-0 öne geçecekti.

13. dakikada Jackie Sewell skora

dengeyi getirdiyse de 20’de Hi-

degkuti, Macarları yeniden üs-

tünlüğe taşıyacaktı. Ardından da

sahneye Puşkaş çıktı ve peş peşe

iki gol kaydederek henüz 27. daki-

kada skoru 4-1 Macaristan lehine

getirdi. İlk yarının sonlarında Stan

Mortensen farkı ikiye indirdi belki

ama ikinci yarıda da hız kesme-

yen Macarlar Bozsik ve Hidegkuti

ile birer gol daha bularak 53’te

skoru 6-2 yaptı. Alf Ramsey’nin

57’deki penaltı golüyse skoru

belirledi: 3-6.

Karşılaşmanın ardından özellikle

Ada basınında, Macarların İngiliz-

lere sadece saf yetenek açısından

değil, taktiksel açıdan da büyük

fark attıklarına ve İngilizlerin, icat

ettikleri bir oyunda, küçük bir

Avrupa ülkesi karşısında ne denli

geriye düştüklerini acı bir tecrü-

beyle fark ettiklerine vurgu yapı-

lıyordu. Maçın yarattığı etki

öylesine büyüktü ki bugün bile

futbol taktiklerinin tarihsel geli-

şimi söz konusu olduğunda bu

karşılaşma, en çok üzerinde du-

rulan kilometre taşlarından birini

teşkil etmektedir.

Dünya Kupası’nın

mutlak favorisi

Macaristan’ınWembley’de aldığı

bu etkileyici zafer sonrasında İn-

gilizler elbette bir rövanş maçı ta-

lebinde de bulunacaktı ve o maç

da 23 Mayıs 1954’te, Budapeşte’de

oynandı. Sonuç bu kez daha da

farklıydı ve 90 dakikanın sonunda

skorboardda Macarların 7-1’lik

üstünlüğü göze çarpıyordu.

Bumaçlarla birlikte artık futbol

kamuoyunun tamamında tek

bir görüş hâkimdi: 1954 Dünya

Kupası’nın yegâne favorisi

Macaristan’dı.

İsviçre’deki turnuvaya Macaristan

bu beklentileri ziyadesiyle karşı-

layacak bir performans sergileye-

rek başlıyordu. Güney Kore’yi 9-0

yenerek turnuva tarihinin o ana

kadarki en farklı galibiyet reko-

runu kıran Macarlar, ardından

Federal Almanya’yı da 8-3’le boz-

guna uğratmıştı. Puşkaş bumaç-

larda üç kez gol sevinci yaşamıştı

belki ama Almanya önünde yaşa-

dığı sakatlık sonrası turnuvayı

kapatma tehlikesiyle de karşı

karşıya kalmıştı.

Çeyrek finaldeyse Brezilya’ya

karşı, futbol literatürüne “Bern

Muharebesi” diye geçecek bir

maç oynayacaklardı. Genellikle

teknik ve yumuşak bir oyun tarzı

benimsemesiyle bilinen Brezilya-

lılar, Macarların bu alanda kendi-

lerinden çok daha ileride

olduklarını görmenin hasediyle

midir bilinmez, adeta birer cana-

vara dönüşmüş ve amiyane tâ-

birle “tekme-tokat” bir futbol

oynamaktaydı. Macarların da da-

kikalar ilerledikçe bu sertliğe kar-

şılık vermesiyle birlikte iş iyice

çığırından çıkacaktı. Macaris-

tan’dan Bozsik, Brezilya’dan da

Nilton Santos ve Humberto’nun

oyundan ihraç edildiği maçın

ardından iki takımoyuncuları

soyunla odası koridorlarında da

birbirine girecekti. Mücadeleyi

Macaristan’ın 4-2 kazanmış ol-

masıysa, yaşanan bu kavga-gü-

rültünün gölgesinde kalmıştı.

Finaldeki büyük

hayal kırıklığı

Macaristan yarı finalde son şam-

piyon Uruguay’ı da bu kez uzat-

malara gidenmaçta 4-2 yenmeyi

başaracaktı. Sakatlığını atlatama-

mış olan Puşkaş bumaçta da

forma giyememişti. Aslında yıldız

oyuncunun finalde oynamasına

da pek ihtimal verilmiyordu fakat

maç günü geldiğinde Puşkaş ken-

disini riske edecek ve kaptanlık

pazubandını koluna takarak takı-

mının başında sahaya çıkacaktı.

Henüz altıncı dakikada da attığı

golle Macaristan’ı 1-0’lık üstün-

lüğe taşıyacaktı. Bu golden iki

dakika sonra Czibor farkı ikiye çı-

kardığındaysaWankdorf Stadı’nın

tribünlerindeki çoğu kişi, iki hafta

evvelki ilk tur mücadelesinde ol-

duğu gibi Macarların bol gollü bir

galibiyet alacağında hemfikirdi.

Fakat sonrasında aniden silkinen

Almanlar da peş peşe iki gol bula-

cak ve 18. dakikaya gelindiğinde

skor 2-2 olacaktı. Maçın kalan

kısmında Macarların geliştirdiği

peş peşe akınlar, Alman oyuncu-

ların gösterdiği üstün fiziksel

direncin de etkisiyle sonuçsuz

kalırken bitime altı dakika kala

Helmut Rahn’ın attığı gol, Federal

Almanya’ya 3-2’lik üstünlüğü

getiriyordu. Maçın son anlarında

Puşkaş Macarlarınmaçı uzat-

maya taşımasını sağlayacak golü

filelere göndermişti belki ama

karşılaşmanın Galli hakemi Grif-

fiths, hatalı bir ofsayt bayrağıyla

bu golü geçersiz sayınca maçı

3-2 Federal Almanya kazanmış

ve Dünya Kupaları tarihinin en

büyük sürprizlerinden biri ortaya

çıkmıştı. Macaristan’ın dört yıla

yaklaşan 32 maçlık yenilmezlik

serisi, en olmaması gereken

maçta son bulmuş ve Macarlar,

dünyanın en iyi takımı olma

özelliklerini “resmi olarak”

kaybetmişti.

Macaristan karıştı,

Puşkaş gurbette kaldı

Puşkaş’ın kariyerinin bundan

sonraki kısmını şekillendirecek

olansa, Macaristan’da yaşanacak

siyasi gelişmelerdi. 1956’da o yıl

ikincisi düzenlenecek olan Şam-

piyon Kulüpler Kupası’na katılan

Honved, ilk turda İspanya’nın

Athletic Bilbao ekibiyle eşleşmişti.

Honved, deplasmandaki ilkmaçı

3-2 kaybetmişti belki ama takım

ülkeye geri dönemeyecekti zira

Macaristan, Sovyet yanlısı yöne-

time karşı başlatılan ayaklanma

neticesinde olağanüstü bir dö-

neme ‘merhaba’ demişti. Kısa

süre içerisinde Sovyet ordusu da

ayaklanmayı bastırmak adına ha-

rekete geçince ülkede işler iyice

karışmış ve Honvedli oyuncular

da bu durumda ülkelerine dön-

mek istememişti. UEFA’nın çaba-

ları sonucunda Bilbao ile rövanş

maçına Brüksel’de çıkan Honved,

bumaçın 3-3 bitmesi neticesinde

turnuvaya veda edecekti lâkin

oyuncuların da öyle bir ortamda

turnuvaya devam etmek isteye-

ceklerini iddia etmek hayli güçtü.

Bundan sonra Honved bir süreli-

ğine daha Macaristan’a dönme-

yerek İtalya, Portekiz, İspanya ve

Brezilya’da özel maçlara çıkacaktı.

Bu turnelerin bitmesi neticesinde

de takımın önemli oyuncuları Batı

Avrupa kulüplerinin yolunu tut-

mayı tercih etti ve Puşkaş da ken-

disine burada yeni bir kulüp ara-

maktaydı. Jozsef Bozsik ise Maca-

ristan’a dönmeyi tercih edenler

arasındaydı ve iki kadimdostun

yolu, çocukluklarından beri ilk

kez bu kararlar neticesinde

ayrılacaktı.

Puşkaş’ın ülkesine geri dönme-

mesi, kendisine UEFA’nın iki yıllık

bir futboldanmen cezası verme-

sine de yol açtı. Bu nedenle

29’undan 31’ine kadar futboldan

kopan yıldız oyuncunun, o yaştan

sonra futbola ne denli etkili bir

biçimde geriye döneceği de meç-

huldü. Ancak Real Madrid riski

göze alıyor ve Puşkaş’ı renklerine

bağlamaya karar veriyordu.

Yıldızlar topluluğunun

baş yıldızı

Puşkaş, Madrid’e geldiğinde, or-

tada zaten üç senedir üst üste Av-

rupa şampiyonu olan bir takım

vardı ve bu takımın bünyesinde

de Di Stefano, Kopa, Gento ve Rial

gibi dönemin süper starları bulu-

nuyordu. İki yıldır futboldan uzak

kalmış, 31 yaşındaki bir oyuncu-

nun, geçmişi ne denli parlak

olursa olsun böyle bir yıldızlar

topluluğu içerisinde sivrilmesi de

kolay iş değildi ama Puşkaş sanki

futbola hiç ara vermemiş ve hiç de

yaşlanmamış bir halde Madrid

günlerine başlayacak, kısa süre

içerisinde de bu yıldızlar arasında

en çok parlayanı haline gelecekti.

İlk sezonunda Real Madrid’in dör-

düncü Avrupa şampiyonluğu se-

vincine ortak olan Puşkaş, ertesi

sezon bu rekorun beşinci zaferle

geliştirilmesinde hepten başrole

soyunacak ve Eintracht Frank-

furt’a karşı 7-3 kazanılan unutul-

maz finalde dört gol birden

kaydederek bir Şampiyon Kulüp-

ler Kupası finalinde en çok gol

atan oyuncu olma unvanını da ele

geçirecekti. Real Madrid bu finalin

ardından, ilki düzenlenen Kıtala-

rarası Kupa’da da Uruguay’ın Pe-

narol ekibini 0-0, 5-1’lik skorlarla

1954 Dünya Kupası finalinde Puşkaş Almanlara karşı

Di Stefano ve Puşkaş

96

97