

da kazanarak haklı bir bi-
çimde finaldeki yerlerini
almıştı. Hollanda, Arjantin
ve Brezilya karşısında aldığı
farklı galibiyetlerle bir adım
daha önde gibi gözükse de
Federal Almanya da ev sa-
hibi olma avantajına sahipti.
Büyük finalde Hollanda
henüz ilk atağında, daha top
Alman oyunculara bile değ-
memişken, Cruyff’un düşü-
rülmesi sonucu bir penaltı
kazanıyor ve bunu da Nees-
kens’in gole çevirmesiyle 1-
0 öne geçiyordu. Ancak
Almanlar ilk yarının ortala-
rında buna, Hölzenbein’ın
yerde kalması neticesinde
Breitner’in attığı penaltıyla
karşılık verecek, devre bit-
mek üzereyken de Müller’in
fırsatçılığını konuşturması
sayesinde skoru lehine çe-
virecekti. İkinci yarıda da
Beckenbauer ve arkadaşları
bu skoru korumayı biliyor
ve 20 yıl aradan sonra ülke-
lerine ikinci dünya şampi-
yonluğunu kazandırıyordu.
Cruyff ile Beckenbauer
sadece futbolculuklarıyla
değil, teknik adamlıklarıyla
da futbol dünyasına damga-
larını vuracaktı. Özellikle de
1980’lerin ikinci yarısından
1990’ların ikinci yarısına
kadar olan süre zarfında…
Bu dönemde Beckenbauer,
Federal Almanya Millî Takı-
mı’nı 1986 ve 1990 Dünya
Kupalarında finale taşıyıp
bunlardan ikincisinde ku-
paya da uzanırken, Cruyff
ise önce Ajax’la bir Kupa
Galipleri Kupası kazanmış,
ardından da Barcelona’da
önce Kupa Galipleri Kupası,
sonrasında da kulüp tarihi-
nin ilk Şampiyon Kulüpler
Kupası zaferlerini elde
etmiş, ayrıca Barça’yı kendi
liginde de üst üste dört
şampiyonluğa taşımıştı.
DiegoMaradona - Michel Platini
Dünya futbolunda bugüne kadar
birçok üst düzey 10 numara gelmiştir
belki ama bu oyunculardan aynı
dönemde ve hatta aynı ligde oynayan-
larını aradığınızda eleğin üstünde çok
fazla isim kalmadığını görürsünüz.
Geride kalan o nadir isimler içerisinde
en çok göze batanlarsa hiç şüphesiz
Diego Maradona ve Michel Platini’dir.
1980’lerde futbolu adeta kutsayan
bu iki yıldızdan ilk parlayan,
Maradona’dan beş yaş daha büyük
olan Platini’dir. Nancy ve St. Etienne
formalarıyla fırtınalar estiren Platini,
1982’de Juventus’a transfer olur ve çok
geçmeden İtalya’nın da altını üstüne
getirmeye başlar.
Platini olgunluk dönemindeyken Ma-
radona da Güney Amerika’dan genç bir
yıldız olarak yükselmiş ve o da 1982’de
Barcelona’nın yolunu tutmuştur.
Platini ile Maradona’nın birlikte yer
aldıkları ilk turnuvaysa 1982 Dünya
Kupası’dır. Turnuvada Fransa yarı
finalde Federal Almanya’ya şanssız bir
biçimde penaltılarla elenirken Arjantin
ise ikinci turdaki iki maçını da kaybe-
der. Platini alkışlanırken Maradona
düş kırıklığı yaratmıştır.
Platini’nin kariyerinin en parlak yılıysa
1984’tü. Juventus’la Serie A ve Kupa
Galipleri Kupası şampiyonlukları yaşa-
yan oyuncu, o yaz ülkesinde düzenle-
nen Avrupa Şampiyonası’nda da
Fransa’yı tarihinin ilk zaferine taşımış
ve beş maçta attığı dokuz golle de
turnuva rekorunu kırmıştır. Aynı yaz
döneminde Maradona’nın Barcelo-
na’dan Napoli’ye transfer olmasının
ardındansa iki 10 numara nihayet aynı
topraklarda buluşmuş olur.
Maradona, Napoli’deki ilk sezonunda
takımını orta sıralardan kurtaramaz.
Platini’nin Juventus’uysa ligde umdu-
ğunu bulamayıp beşinci olsa da
Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazana-
rak bir tarihi başarı daha elde eder.
1985-86 sezonunda da Juventus
Serie A’da şampiyonluğa ulaşırken
Napoli üçüncülükle yetinir.
Ancak Maradona bunların acısını Mek-
sika’daki Dünya Kupası’nda çıkarır ve
Arjantin’i adeta tek başına dünya şam-
piyonluğuna taşır. Platini’li Fransa’ysa
dünya üçüncülüğüyle teselli bulur.
1986-87 sezonuysa Platini’nin kariye-
rindeki son sezondur ve burada da Ma-
radona, Napoli’nin tarihindeki ilk Serie
A şampiyonluğuna ulaşmasını sağla-
yarak numarasını yapmış, Platini de
futbola Juventus’un kazandığı lig ikin-
ciliğiyle veda etmek zorunda kalmıştır.
Marco van Basten - Jürgen Klinsmann
Alman ve Hollanda fut-
bolu arasındaki rekabet,
1970’lerde önce Ajax’ın
ve sonra da Bayern Mü-
nih’in Şampiyon Kulüp-
ler Kupası’nı üçer sene
üst üste kazanmaları ve
1974 Dünya Kupası’nda
iki ülkenin finalde karşı
karşıya gelmeleriyle
zirve yapmıştı.
1980’lerin sonuna
gelindiğinde Almanya-
Hollanda kapışması
yeniden alevlenecek ve
bu sayede gözler, bu
takımların santrforları
olan Jürgen Klinsmann
ile Marco van Basten
üzerine ayrı bir odakla-
nacaktı.
İki golcünün forma
giydiği dönemdeki ilk
büyük turnuva 1988 Av-
rupa Şampiyonası’ydı.
Federal Almanya ile
Hollanda’nın yarı finalde
karşılaştığı turnuvada
bumaçı Portakallar 2-1
kazanırken galibiyet
golü van Basten’den
gelmiş, yıldız oyuncu
daha sonra finalde de
SSCB’ye unutulmaz bir
gol atarak ülkesine tari-
hinin tek Avrupa şampi-
yonluğunu kazandırmış,
aynı zamanda beş golle
turnuvanın gol kralı da
olmuştu. Klinsmann ise
şampiyonayı tek golle
tamamlamış ve tıpkı
Federal Almanya gibi
hayal kırıklığı yarat-
mıştı.
1990 Dünya Kupa-
sı’ndaysa roller değişe-
cekti. İki ülke bu kez
ikinci turda karşılaşır-
ken gülen taraf Alman-
lar oluyor, o Federal
Almanya daha sonra
kupayı da kazanıyordu.
Klinsmann attığı üç
golle bu şampiyonluğa
önemli bir katkıda bulu-
nurken van Basten’se
bir kez bile rakip fileleri
havalandıramamıştı.
1992 Avrupa Şampiyo-
nası’na gelindiğindeyse
grupmaçlarında Hol-
landa, Almanya’yı 3-1
yenmesine karşın yarı
finalde Danimarka’ya
penaltılarla eleniyor ve
neticeyi belirleyen
penaltıyı kaçıran da van
Basten oluyordu. Yıldız
oyuncu bir turnuvayı
daha gol atamadan
bitirmişti ama Klins-
mann’ın Almanya’sı da
finalde aynı Dani-
marka’ya takılacaktı.
İki oyuncu sadece Al-
manya-Hollanda değil,
Milan-Inter rekabetinde
de karşı karşıya geldi.
1989-1992 aralığında
Van Basten, Milan for-
masını giyerken Klins-
mann da Inter için ter
döküyordu ama bu plat-
formda gülen taraf ne-
redeyse hep van Basten
olmuştu. Hollandalı yıl-
dız bu süre içerisinde
Milan’la birer kez Serie
A’yı ve Şampiyon Ku-
lüpler Kupası’nı kaza-
nırken iki kez
Avrupa’da, bir kez de
dünyada yılın oyuncusu
seçilmişti. Klinsmann’ın
Inter’le yegâne başarı-
sıysa 1991’de kazandığı
UEFA Kupası’ydı. Söz
konusu üç sene içinde
van Basten 64 gol atar-
ken Klinsmann’ın attığı
gol sayısıysa 40’tı.
46
47