44
45
zesine götürüyordu. Ardından da
1966 Dünya Kupası’nda Portekiz,
son iki turnuvanın şampiyonu
Brezilya’yı devirerek başladığı yol-
culukta yarı finale kadar geliyor ve
turnuva sonunda da üçüncü sırayı
elde ediyordu.
Oynadığı altı maçta dokuz kez
fileleri havalandıran Eusebio da
Pele’den tacını devralan yeni kral
olarak anılmaya başlamıştı.
Ne var ki Portekiz’in bu tarihi ba-
şarısının devamı bir türlü gelme-
yecekti. 1980’e kadar Avrupa
Şampiyonaları dört takımla oyna-
nıyordu ve bu açıdan bakıldığında
bu turnuvaya katılamamaları bir
yere kadar anlayışla karşılanabi-
lirdi belki ama elde ettikleri üçün-
cülüğün ertesinde Dünya
Kupası’na da uzunca bir süre katı-
lamamışlardı ki bu çok büyük bir
istikrarsızlık göstergesiydi.
1970’lerin ortasından itibaren Eu-
sebio’nun devrinin kapanmaya
başlamasıyla birlikte de Portekiz’i
çok daha kara günlerin beklediği
de aşikârdı. Nitekim 1984 Avrupa
Şampiyonası’na gelinene kadar,
İber ülkesi pek fazla ortalıkta gö-
rülmeyecekti.
1984’teyse Fernando Gomes, Rui
Jordao ve Fernando Chalana gibi
önemli oyunculara sahip olan
Portekiz, Avrupa Şampiyonası’na
katılmakla kalmamış, ilk turda
Federal Almanya ve Romanya’yı
geride bırakarak İspanya’nın ar-
dından grupta ikinci sırayı alıp yarı
finale de yükselmişti. Hatta yarı fi-
nalde de Fransa karşısında bir ara
2-1 öne geçmişler fakat sonra-
sında ev sahibi ekibin gollerine
engel olamayarak sahadan
3-2’lik yenilgiyle ayrılmışlardı.
Yine de bu, Portekiz futbolunun
millî takımlar düzeyinde o ana dek
elde ettiği en büyük ikinci
başarıydı.
Aşağı yukarı aynı kadro, iki yıl
sonra da Portekiz’in Dünya Kupa-
sı’na katılamama hasretine son
verecek ve Meksika’daki turnu-
vada yerini alacaktı. Fakat bu kez
işler hiç de iyi gitmiyor ve Porte-
kiz, ilkmaçında İngiltere’yi mağlup
etmesine karşın sonraki iki ma-
çında Polonya ve Fas’a yenilerek
grubunu son sırada tamamlıyordu.
Ertesi yıl Porto’nun Şampiyon Ku-
lüpler Kupası’nı kazanmasıysa,
kulüpler düzeyinde elde edilen bir
büyük başarısınınmillî takımlar
seviyesinde karşılık bulamaması-
nın başlıca örneklerinden biri ola-
rak kayıtlara geçecekti.
Altın jenerasyonun
ortaya çıkışı
Portekiz futbolu, 1980’lerin sonun-
dan itibaren yeni bir heyecan duy-
maya başladı. 1989 ve 1991 Dünya
Gençler Şampiyonalarında zafere
ulaşan genç millî takım, müthiş bir
jenerasyonun gelmekte olduğu-
nun sinyallerini veriyordu. İlk
şampiyon takımdan Fernando
Couto, Paulo Sousa ve Joao Pinto,
ikincisinden de Rui Costa, Luis
Figo, Jorge Costa gibi oyuncular
çıkaran Portekiz’de, çok geçme-
den bu oyuncuları bir araya geti-
ren Amillî takımkadroları da
“altın jenerasyon” olarak adlandı-
rılacaktı. Ancak bu genç kuşak, ilk
ciddi sınavı olan 1994 Dünya Ku-
pası elemelerinde biraz da tecrü-
besizliğinin kurbanı olmuş ve bir
puanlık farkla turnuvaya gideme-
mişti. EURO 96 elemelerindeyse
bu kez başarılı olan Portekiz, tur-
nuvada da iyi gidişini sürdürmüş
ve ilk tur gruplarını lider olarak bi-
tirerek çeyrek finale kalmıştı.
Fakat bu noktada, çok iyi bir jene-
rasyon yakalamış olan bir başka
ekibe, Çek Cumhuriyeti’ne tek
golle boyun eğerek elenmekten
kurtulamadılar.
1998 Dünya Kupası elemelerine
gelindiğinde de şans Portekiz’den
yana değildi. Yine bir puan farkla
gruptan çıkmayı kaçırmışlardı.
EURO 2000’eyse fırtına gibi giren
Portekiz, sonunda altın jenerasyo-
nundan beklenen başarıyı elde
edeceğe benziyordu. Sırasıyla İn-
giltere, Romanya, Almanya ve
Türkiye ile oynadığı dört maçı da
kazanarak yarı finale gelen İber
temsilcisi, buradaysa Fransa kar-
şısında 1-0 öne geçmesine rağ-
men Zidane’ın penaltıdan attığı
altın gole teslimolacak ve finali
kaçıracaktı.
Avrupa Şampiyonalarında belli bir
seviyenin üzerinde performans
sergilenmesine karşın Dünya Ku-
palarındaysa işler bir türlü Porte-
kiz’in istediği gibi gitmemekteydi.
2002’de bu kez turnuvaya katılı-
yorlardı katılmasına ama Güney
Kore, Polonya ve ABD ile birlikte
yer aldıkları ilk tur gruplarında
sadece Polonya’yı yeniyor, diğer
iki rakiplerineyse kaybederek er-
kenden havlu atıyorlardı.
Hayaller, Yunanistan
engeline takıldı
EURO 2004 ise Portekiz açısından
iki açıdan çok önemliydi. Birincisi,
turnuvaya ev sahipliği yapmak-
taydılar ve bu kez çok ciddi bir se-
yirci desteği de arkalarında
olacaktı. İkincisiyse altın jeneras-
yonun üyeleri artık 32-33 yaşla-
rına gelmişti ve bu isimlerden
yararlanabilmeleri adına da önle-
rinde başla bir şans olacağa ben-
zemiyordu.
Öte yandan Portekiz önemli yeni
oyuncular da yetiştirmekteydi.
Özellikle Porto 2003’te UEFA Ku-
pası’nı, 2004’te de Şampiyonlar Li-
gi’ni kazanmıştı ve bu takımdan
Deco, Ricardo Carvalho, Paulo Fer-
reira, Nuno Valente ve Maniche
gibi oyuncular da artık Portekiz
Millî Takımı’nın da banko isimleri
haline gelmişlerdi. Daha da önem-
lisi, gelecekte dünya futboluna
damga vurması beklenen ve
Manchester United’daki ilk sezo-
nunda da yaşına göre gayet iyi
işler çıkaran 19 yaşındaki Cris-
tiano Ronaldo da artık Amillî
takım forması giymekteydi. Tüm
bu yetenekli isimlerin harmanlan-
ması sonucunda ortaya çıkacak
kadro -ki bunu yapması için de
son Dünya Kupası’nda Brezilya’yı
zafere taşıyan Luis Felipe Scolari
ile anlaşmışlardı- seyircinin de
desteği ile birlikte Portekiz’e bir
Avrupa şampiyonluğu getirebi-
lirdi.
Ancak EURO 2004’ün Portekiz
açısından iyi başladığı söylene-
mezdi. Açılış maçında, grupların-
daki en zayıf takımolarak gözü-
ken Yunanistan’a 2-1 mağlup ol-
dular. Üstelik 2-0 yenik duruma
düştükleri maçta ortaya konan
oyun açısından da son derece
etkisiz bir görüntü çizerlerken
attıkları tek golü de duraklama
dakikalarında kaydettiler. Yine de
grupta sonraki iki maçında sıra-
sıyla Rusya ve İspanya’yı yenmeyi
başaran Portekiz, böylece grup li-
deri olarak çeyrek finale yüksel-
mişti.
Çeyrek finalde İngiltere’yi 2-2
biten 120 dakikanın ardından pen-
altılarla devirmeyi başaran Porte-
kiz, yarı finalde de Hollanda’yı
2-1’le geçmiş ve finale adını yaz-
dırmayı başarmıştı. Finaldeyse
kader bir kez daha Portekiz’in
karşısına Yunanistan’ı çıkarmıştı.
Yunanistan finale gelene kadar
her ne kadar turnuvanın en iyi
futbol oynayan ekibi olarak göste-
rilen Çek Cumhuriyeti’ni ve son
şampiyon Fransa’yı elemiş olsa
da, oynadığı aşırı defansif futbolun
da etkisiyle, çoğu kişi tarafından
şans eseri buraya gelmiş bir takım
olarak görülüyordu. Aynı şekilde,
açılış maçında Portekiz’i yenmiş
olmaları da fazla ciddiye alınmı-
yordu ve deyimyerindeyse çekir-
genin daha fazla sıçrayamayacağı,
Portekiz’in Yunanistan’ı yenerek
kendi seyircisi önünde Avrupa
şampiyonu olarak taç giyeceği dü-
şünülüyordu.
Gelgelelim90 dakika sonunda hiç
de maç öncesi düşünülenler ger-
çekleşmedi ve Yunanistan, belki
de futbol tarihinin en büyükmuci-
zesine imzasını atarak turnuvayı
şampiyonlukla tamamladı. Raki-
bine tek golle boyun eğen Porte-
kiz, Avrupa ikincisi olmuş ve
1966’daki dünya üçüncülüğüyle
birlikte tarihinin en önemli iki ba-
Rui Costa ve Figo’nun
da yer aldığı Dünya
Gençler Şampiyonu
Portekiz Millî Takımı.
EURO 2004’te
Ronaldo’nun
gözyaşları