TamSaha Dergisi - 141 - page 64-65

64
FRANSA
İSPANYA
Fransızlar, son olarak 1998 Dünya
Kupası’na ev sahipliği yapmışlar
ve turnuva sonunda zafere ulaşa-
rak tarihlerinin ilk dünya şampi-
yonluğunu elde etmişlerdi. Onun
öncesinde de 1984 Avrupa Şampi-
yonası’nın organizatörlüğünü
Fransa üstlenmiş ve turnuva biti-
minde gülen taraf yine ev sahip-
leri olmuştu. Kısacası Fransa’nın,
kendi evinde düzenlenen turnu-
valarda çok ciddi bir saha avantajı
olduğu söylenebilirdi ve bunun da
etkisiyle, EURO 2016 öncesinde
Fransa, Almanya ile birlikte tur-
nuvanın en büyük iki favorisinden
biri olarak gösterilmekteydi.
Öte yandan Fransızlar 1984’te
Avrupa şampiyonu olduklarında
Michel Platini, 1998’de Dünya
şampiyonu olduklarında da Zine-
dine Zidane gibi iki süper stara
sahipti. EURO 2016 öncesindeyse
kadrolarında baştan aşağı çok
çok iyi oyuncular vardı belki ama
Platini veya Zidane gibi gerekti-
ğinde tek başına skor yükünü
üstlenebilecek, aynı zamanda da
takıma liderlik edecek bir isme
sahip oldukları da söylenemezdi.
İlk turda İsviçre, Romanya ve Ar-
navutluk’la aynı grupta yer alan
Fransa’nın bu gruptan çok rahat
bir biçimde çıkması bekleniyordu.
Netice itibarıyla Fransızlar grup-
larını lider olarak da tamamladı.
Ancak Romanya ve Arnavutluk
maçlarında galibiyet gollerinin
maçın son anlarında gelmesi, İs-
viçre ile de golsüz berabere kalın-
ması, futbol kamuoyunda Fransa
hakkında çok ciddi soru işaretle-
rinin oluşmasına da yol açmıştı.
İkinci turdaki İrlanda maçı da söz
konusu soru işaretlerini dağıt-
maya yetmedi. Öyle ki Fransa,
maçın hemen başında penaltıdan
yediği golle ilk yarıyı 1-0 geride
kapatmıştı ve bu süre zarfında da
rakibi karşısında çok fazla etkili
olamamıştı. İkinci yarının ortala-
rına doğruysa bir anda parlayıp
peş peşe iki gol bulan Fransızlar
bu sayede turu geçmişlerdi. Bu
maçın ardından bardağın boş ta-
rafını görenlere göre Fransa, oyun
açısından bir türlü rakiplerine
kendisinden beklenen üstünlüğü
kuramamaktaydı. Bardağın dolu
tarafına bakan kesimse, Fran-
sa’nın kaşla göz arasında bile
skoru lehine çevirmeyi bilecek
kadar tehlikeli bir ekip olduğuna
vurgu yapıyordu.
Çeyrek finalde İzlanda karşısında
ortaya konan ofansif oyun ve elde
edilen beş gollü galibiyet ise niha-
yet Fransa’nın ritmini bulmaya
başladığına dair bir gösterge ola-
rak değerlendirilebilirdi. Ancak
asıl büyük sınavın, yarı finalde
Almanya ile oynanacakmaç ol-
duğu da şüphe götürmezdi. Yarı
finalin diğer ayağında Portekiz ile
Galler’in karşılaştığı düşünüldü-
ğünde, Almanya-Fransa eşleş-
mesi bir bakıma erken final
olarak da nitelendirilebilirdi ve
buradan finale yükselecek tarafın
da büyük bir sürpriz yaşanmazsa
kupaya da uzanması bekleni-
yordu.
Fransa, bu zorlu sınavdan da ba-
şarıyla ayrılmayı bilecekti. Son
dünya şampiyonunu Griez-
mann’ın iki golüyle devirmeyi ba-
şaran Fransızlar, Stade de
France’daki finalde Portekiz’in ra-
kibi olmuştu. Artık bu noktadan
sonra Fransa’nın kupaya uzana-
cağından neredeyse herkes
emindi. Üstelik Portekiz, tek ba-
şına takımkonumundaki yıldızı
Cristiano Ronaldo’nunmaçın baş-
larında sakatlanıp oyundan çık-
ması sonrasında iyice sıradan bir
görünüme bürünmüştü. Fakat
Fransızlar, katı Portekiz savun-
masını aşmayı bir türlü başaramı-
yor, gole en çok yaklaştıkları
duraklama dakikalarındaysa
Andre Gignac’ın vuruşunun
direkten dönmesiyle birlikte 90
dakika golsüz sona eriyordu.
Portekiz’in Ronaldo’suz oynama-
sına karşınmaçı uzatmalara taşı-
ması, elbette önemli bir direnç
göstergesiydi fakat maçtaki favo-
risi Fransa olanlar henüz o esnada
bile Fransa’nın kupayı kazanaca-
ğına dair bir tereddüt içerisinde
değildi. Ne zaman ki ikinci uzatma
devresinin başlarında Eder fileleri
havalandırıp Portekiz’i 1-0’lık üs-
tünlüğe taşıdı, Fransa adına bir
rüyanın son bulmakta olduğu
gerçeğinin farkına da çoğu kişi o
zaman varabildi.
Neticede Fransa, ev sahipliğini
üstlendiği, kendisiyle birlikte tur-
nuvanın en büyük iki favorisinden
biri olarak gösterilen bir rakibi saf
dışı bıraktığı ve finaldeki rakibinin
de en önemli oyuncusununmaçın
başlarında sakatlanıp oyun dı-
şında kaldığı bir turnuvada, ku-
paya uzanmayı başaramadı.
Haliyle onların EURO 2016mace-
rası da “büyük bir kayıp” hikâyesi
olarak arşivlerdeki yerini aldı.
Dünya futbolundaki en büyük hâ-
kimiyetlerden birini, 2008-2012
yılları arasında İspanyollar kur-
muştu. Peş peşe iki kez Avrupa
Şampiyonu olarak bu alanda bir
ilki başaran İspanyollar, bu ikisi-
nin arasına da tarihlerinin ilk ve
şu ana kadarki tek dünya şampi-
yonluklarını sıkıştırmıştı. EURO
2012 bitiminde, yani İspanyollar
üst üste üçüncü büyük turnuva-
dan da zaferle ayrıldıklarında, bir-
çok kişiye göre gelmiş geçmiş en
başarılı millî takımhaline gelmiş-
lerdi ve çoğunluğun aklındaki ye-
gâne soru da böylesine bir takımı
kimin, nasıl durduracağıydı. Yine
önemli bir kesime göre, İspanya’yı
kısa vadede durdurabilmek adeta
imkânsızdı.
Ancak 2014 Dünya Kupası, bu şe-
kilde düşünenler adına büyük bir
şoka yol açtı. Zira İspanya, turnu-
vaya henüz ilk tur sonunda veda
ediyordu ve ardında da Hollanda
karşısında alınan 5-1’lik çok ağır
bir mağlubiyet bırakmıştı. Yaşa-
nan bu büyük çöküşün ardından,
bu kez merak edilen İspanya’nın
yeniden toparlanıp toparlanma-
yacağıydı. İnsanlar artık negatif
noktalara daha çok odaklanmaya
başlamıştı ve Puyol, Xavi, Villa
gibi yıldızlarından artık yoksun
olan İspanyolların, 2014’teki hüs-
ranın etkisinden kolay kolay kur-
tulamayacağı da ciddi biçimde dil-
lendirilmeye başlanmıştı.
Bu negatif havaya karşın İspanya,
EURO 2016 elemelerinde sadece
bir kere Slovakya’ya kaybetti ve
grubunu lider tamamlayarak tur-
nuvadaki yerini aldı. İlk tur maç-
larının ilk ikisinde de Çek Cumhu-
riyeti ve Türkiye önünde altı puan
toplarken kalesinde tek gol dahi
görmedi. Ancak gruptaki sonma-
çında Hırvatistan’a karşı maçın
65
1...,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,58-59,60-61,62-63 66-67,68-69,70-71,72-73,74-75,76-77,78-79,80-81,82-83,84-85,...128
Powered by FlippingBook