manda buna çözümüretse bile tur-
nuva başarısı elde etmek için orta-
lama bir teknik adama göre maçı
okuma, aklındakini futbolculara
tam aktarabilme, etkili maç içi
hamleler yapma ve genel turnuva
esnekliği adına bir adımönde ol-
ması gerekir.
İşte tümbu kriterlere baktığımız
zaman Antonio Conte ve Fernando
Santos’unmüthiş birer örnek oluş-
turduğu açık. İki ülke de turnuva
öncesinde büyük hayaller kurmu-
yordu. İtalya’nın kadrosu son za-
manların en vasatı olarak kabul
ediliyor, vurucu bir santrfor eksikli-
ğinin yanı sıra orta sahada Veratti
ve Marchisio’nun yokluğu da bunu
perçinliyordu. Portekiz’de de durum
farklı değildi ve hatta Ronaldo ve
Nani mecburiyetten forvet oynu-
yordu! Fakat iki teknik adamda
eldeki kadronun bireysel toplamın-
dan daha fazlasını ifade eden birer
takımyaratmayı bildi. Gerekmaç
içinde, gerekse turnuva genelinde
takımı pozitif etkileyen değişiklik-
lere gitmeyi becerdi. Kısacası 2+2
denkleminin 4 yerine 5 sonucunu
vermesini sağlayan iki teknik adam
ciddi fark yarattı. Öte yandan Roy
Hodgson ve MarcWilmots örnekleri
de potansiyel sahibi birer kadronun
sıradanlığı aşamamasına sebep
oldu. İkisinin de turnuva öncesi ha-
zırlıklarının yetersiz kaldığı ve
takımkurgusu anlamında hâlâ bir
belirsizliğin varlığı çok belliydi ki,
bu soru işaretleri turnuva esna-
sında da çözülmedi. Özellikle Hodg-
son’ınmaç içi takımyönetimi ciddi
anlamda sınıfta kaldı ve aslında
tümmaçları takip etmiş olan biri
için İzlanda mağlubiyeti o kadar da
büyük bir sürpriz olmadı.
İzlanda demişken bu güzel ülkeye
ayrı bir parantez açmak gerek. O
kadar büyük bir sempati topladılar
ki, taktiksel uygunluk ve oyun planı
gibi unsurlar bunun içinde çok az
yer tutuyor. Futbolcusu ve tarafta-
rıyla tek vücut olarak bu turnuva-
dan sadece ve sadece zevk almaya
gelmiş bir gruptu İzlanda. 330 bin
nüfuslu bir mikro ülkenin bile nasıl
bir futbol potansiyeline sahip olabi-
leceğini kanıtlamakla kalmadılar.
EURO 2016 öncesi İzlanda’ya dair
hiçbir bilgisi olmayan biri bile bugün
bu ada ülkesinin demografik yapısı
veya doğal güzellikleri gibi genel
unsurlar hakkında merak edip bir
şeyler okudu. Kısacası EURO
2016’ya dair gelecekte hatırlanacak
birkaç anıdan biri kesinlikle İzlanda
olacak.
Ada ülkesi olmanın gerekliliklerin-
den biri olsa gerek, İrlanda ve Kuzey
İrlanda taraftarları sayesinde ön
plana çıktı. Grup halinde metrodaki
bir bebeğe ninni söylemek, yoldaki
güzel bir kadına serenat yapmak,
bir Parislinin bozulan arabasını
tamir etmek, polisle karşılıklı teza-
hürat yapmak gibi absürd olduğu
kadar eğlenceli bir sürü harekete
imza attı İrlanda taraftarı. Komşu-
ları Kuzey İrlanda ise daha önce
kimselerin pek bilmediği futbolcu-
ları Will Grigg’i, uğruna yazılan o
mükemmel tezahürat sayesinde
tümkıtaya tanıtmış oldu!
Son olarak takım sayısının 24’e çık-
masına da değinmek gerek. Zaten
54 ülkenin yer aldığı bir kıtada ta-
kımların neredeyse yarısı böyle bir
şampiyonaya katılma hakkı kaza-
nabiliyorsa ortaya çıkacak olan
kalite en başından soru işareti
yaratıyor. Yer yer öyle maçlar izle-
dik ki bir an önce bitmesi için sani-
yeleri sayar hale geldik. Bu noktada
tümpolitik ve finansal hırsların
başta UEFA tarafından geri planda
tutulması gerekirdi. Fakat daha bu
tartışmalar devam ederken Gianni
Infantino’nun Dünya Kupası’nın 40
takımla da oynanabileceğine dair
açıklamalarını okuduk. Kısacası
sular tersine akmadıkça büyük tur-
nuvaların gittikçe sıradanlaştığını
göreceğiz sanki.
Her büyük turnuva bir futbol anısı
demek. EURO 2016’da sıkıcı futbol
izlemiş olabiliriz fakat taktiksel ev-
rime meraklı olanlar yine de bun-
dan güzel dersler çıkarabilir. Öte
yandan iki kuzey adasından gelen
renkli taraftarlar, bu turnuvada
gösterdikleri performansla en azın-
dan sonrakiler için seviyeyi gayet
yükseltmiş oldu.
52
İzlanda, oyun planı ve taktikler bir
yana, yürekle ve bütünleşmeyle
kazanan bir takımolarak öne çıktı.