TamSaha Dergisi - 141 - page 50-51

50
51
Defansif takımlar, etkisiz forvetler, az gollümaçlar, sıra dışı teknik adamlar, Ada’dan gelen renkli taraftarlar ve elbette ki bütünüyle İzlanda… EURO 2016’nın resmini çizmek isteseydik
elimizdeki ana renkler bunlar olurdu. İşte tümbu renklerin neredeyse tamamına dokunan Portekiz, ev sahibi Fransa’yı üzerek turnuvayı şampiyon olarak tamamlamayı bildi.
EURO 2016’dan ne öğrendik?
Mustafa Akkaya
er iki senede bir Dünya Kupası
veya Avrupa Şampiyonasını
beklemek, bir futbolsever için
kesinlikle sabır gerektiren bir
durum. Özellikle son 10 yıldır
kulüp futbolu seviyesindeki
aşırı kutuplu ortam, bize proak-
tif ve reaktif futbolun belki de
gelmiş geçmiş en şiddetli sava-
şını sahneledi. Bu sebeple kulüp
futbolunun tadı da bir nevi gü-
zelleşti. Hatta önceleri yeni bir
taktik akımın doğabildiği ulus-
lararası turnuvalar artık bu tip
yaratıcılıktan bir nebze uzak-
laştı diyebiliriz. Yine de birçoğu
içinmillî takımların yeri her
zaman ayrı.
Malûmkutuplaşma sebebiyle
uluslararası futbol, kulüp futbo-
lunu iyiden iyiye takip eder hale
geldi. EURO 2016 da bunu gayet
net gördüğümüz bir arena oldu
çünkü son zamanlarda özellikle
Diego Simeone’nin Atletico
Madrid’de başarıyla uyguladığı
anlayış, 1 ay boyunca tüm tur-
nuvanın kaderini etkiledi.
Elbette ki Antonio Conte’nin
dediği gibi teknik adamlar
terziye benzer, zira takıma en
uygun elbiseyi dikmek zorun-
dadır. Ancak takım sayısının
16’dan 24’e çıkması ve yeni
gelenlerin haricinde düzenli
katılımcıların da paranoya sevi-
yesinde tedbirli olma eğilimi,
seviyeyi Atletico gibi artık elit
bir kalitenin oldukça aşağısına
çekti.
Taktik anlayış
Kabul edelimki 2014 Dünya Ku-
pası’ndaki bol gollü ve karşılıklı
hücuma dayanan genel felsefe
hepimizin damağında hâlâ hoş
bir tat barındırıyor. Omaçları iz-
ledikten sonra sıradaki turnuva
için de insanın ister istemez iş-
tahı kabarıyor. İşte bu açıdan
EURO 2016 tambir hayal kırık-
lığı yaşattı. 1980’lerde doğmuş
neslin birçoğu bu turnuvayı
1994 Dünya Kupası’nın bile al-
tına yazdı hatta. Yine de defans
ağırlıklı olarak izlediğimiz ilk
turnuva bu değildi ve aslında
altında yatan sebepler o kadar
da şaşırtıcı değil.
Son dönemlerin Barcelona’sı,
Heynckes’in Bayern Münih’i
veya Ferguson’ın 2008model
Manchester United’ı gibi takım-
ları izlemeyi hangimiz sevmez
ki? Herkes tuttuğu takımın bu
şekilde heyecan verici bir oyun
sergilemesini ister. Ne var ki
eldeki kısmî kadro yetersizliği
veya finansal eksiklikler bu
ihtimali her zaman geçerli kıl-
mayabiliyor. Öte yandan futbol
sayısız zıtlıklardan oluşan ve
onlarınmücadelesinden besle-
nen bir oyun olduğu için hücum
sanatı kadar defansif inceliklere
de ihtiyaç duyar.
Çok değil 12 yıl önce Avrupa’nın
zirvesine sürpriz biçimde Yuna-
nistan çıkmıştı. Komşu’nun ne
şekilde bir oyun ortaya koydu-
ğunu burada tekrar anlatmaya
gerek yok fakat o günlerde pek far-
kında olmasak bile EURO 2004 yeni
bir dönemin başlangıcı oldu. Aynı yıl
Mourinho’nun Porto’yu Şampiyon-
lar Ligi şampiyonu yapması, sonra-
sında çift ön liberolu sistemlerin
türemesi ve orta saha oyuncuları-
nın değer kazanması tesadüf de-
ğildi. Rafa Benitez’in Liverpool’u da
takım savunması anlamında Otto
Rehhagel’in Yunanistan’ından alı-
nabilecek derslerin olduğunu
kanıtlamıştı. Tümbu gelişmeler
karşı cephede dominant bir Barce-
lona’nın Avrupa’ya hükmetmesiyle
sonuçlanırken, onu durduran isim
Mourinho’nun Inter’i oldu. Sonra-
sında Katalanlar tekrar ipleri eline
alsa da bu kez sıra Atletico Madrid’e
geldi ve son olarak Leicester’ın
Premier Lig şampiyonluğuna kadar
uzadı.
Elbette bunlar Avrupa sahnesinin
sadece öne çıkan örnekleri. Daha
fazlasını da saymakmümkün.
Özetlemek gerekirse EURO 2016’da
izlediğimiz genel oyun anlayışı,
12 yıldır süregelen bir mücadelenin
son halkası. Artık takımlar topa ve-
rimli biçimde sahip olmak ve oyunu
domine etmek adına çırpınmıyor.
Veya bunu yapamayacağını bilse
bile topu rakipten hemen kapmak
için kendini paralamıyor. Atletico,
Leicester ve İzlanda’nın takım sa-
vunmasına kısaca göz atarsak bir-
birine çok yakın ve derinlemesine
dizilmiş iki tane dörtlü bloğun yanı
sıra prese yardım eden ikili forvet
görürüz. Bu anlayışın başarılı ol-
ması takımdaki her parçanın birbi-
riyle uyumlu olmasında yatıyor.
Şampiyon Portekiz ise bu çorbanın
içine Renato Sanchez ile biraz orta
saha dinamizmi, WilliamCarvalho
ile biraz daha katı ön savunma ve
Ronaldo ile Nani (ve hatta Qua-
resma) sayesinde biraz da hız ekle-
yerek fark yarattı.
EURO 2016’nın taktiksel olarak öne
çıkan diğer bir unsuru da üçlü de-
fans oldu. Tıpkı reaktif anlayış gibi
üçlü savunmayı da ilk kez bu yaz iz-
lemedik. NitekimSerie A’nın birkaç
sezondur öncülük ettiği üçlü defans
akımı yer yer Premier Lig ve La Li-
ga’da da görüldü. Özellikle Juven-
tus’un son yıllardaki tartışılmaz
üstünlüğünde bu anlayışın payı
büyük. Zaten elinizde Barzagli, Bo-
nucci ve Chiellini gibi bir stoper
ekibi varken başka sistemlerde
ısrar etmekmaceraperestlik olurdu.
Özellikle Bonucci en geriden attığı
öldürücü paslar ve zamanında yap-
tığı şok pres sayesinde defansın
hemen önündeki De Rossi’nin yü-
künü azalttı. Onun da önündeki orta
saha ikilisinin bitmez enerjisi so-
nucu İtalya, kalabalık bir defansa
sahip olmakla kalmadı ve oyunu
geriden kurmanın adeta resmini
çizdi. Belçika’yı mat eden bu oyunu
İspanya karşısında mükemmele
yakın uygulayan Conte’nin İtalya’sı,
çeyrek finalde karşısında istisnai
olarak üçlü defansa geçen Alman-
ya’yı buldu ve ancak penaltılar so-
nucumağlup edilebildi.
Biraz da turnuva şansı sayesinde
üçlü defansın bayrağını yarı finale
kadar taşıyan ekip ise Galler oldu.
İtalyan savunmasının benzerini uy-
gulamasının yanı sıra teknik direk-
tör Chris Coleman orta sahayı çok
daha kalabalık tuttu. Hatta kanat
kökenli Gareth Bale ve Robson Ka-
nu’nun birer defansif forvet gibi oy-
naması, takımdizilişini neredeyse
3-7-0 şeklinde gösterdi! Sonuç ola-
rak İtalya’nın elinde Juventus’lu üç-
lünün oluşu gibi, Coleman’ın ekibine
en çok uyan taktik buydu.
Öne çıkanlar
EURO 2016’da reaktif anlayışın topa
sahip olma oyununa üstünlük kur-
duğunu ve üçlü defansın ciddi bir
alternatif olduğunu net biçimde
gözlemledik. Bu taktiksel çıkarımın
yanı sıra artık uluslararası futbolda
teknik direktörlerin çok daha fazla
fark yarattığını kesinlikle söyleye-
biliriz. Zira millî takımlarda bir se-
zonda ortalama 10maça çıkılır ki,
bu da kulüp bazının neredeyse
beşte biri kadar yer kaplar. Dolayı-
sıyla millî takım çalıştıran bir teknik
adamın oyuncu havuzuna en
uygun sistemi belirlemesi için çok
az fırsatı var. Elindeki kısıtlı za-
H
Almanlar, üçlü
savunmayla
oynayan
İtalya’ya ikinci
yarıdan itibaren
aynı düzenle
karşılık verdi.
Antonio
Conte
Fernando
Santos
1...,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49 52-53,54-55,56-57,58-59,60-61,62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,...128
Powered by FlippingBook