

kolaylaştırmamıştı. Yine de Robben,
Sneijder, Van Persie ve Huntelaar
gibi yeteneklerin hazır ve formda
olduğu bir takım için bu bir mazeret
olamazdı. Ne var ki oynadığı üç
maçı da kaybederek evine döndü
Hollanda. Fatura Marwijk’e kesildi
ve çare Louis van Gaal’de arandı.
Ön elemelerdeki denemeleri sonucu
Dünya Kupası yolculuğuna kısa
süre kala üçlü defansa dönen
Van Gaal, Brezilya’da Hollandalıların
bir süredir özlemini çektiği
dokunuşlarla fark yaratmayı bildi.
Brezilya’daki üçüncülükmadalyası
gayet olumlu bir adım olarak görü-
lüyordu ancak Johan Cruyff yine
farklı düşünüyordu. Ona göre ikinci
turda Meksika şans eseri geçilmiş,
çeyrek finalde Kosta Rika ancak
penaltılarla mağlup edilmişti ve
aynı şans yarı finalde Arjantin’e
karşı tutmamıştı. Cruyff takımın
oyun tarzını hiç de ikna edici bul-
muyordu. Elbette bu noktada Cruyff
ile Van Gaal arasındaki kadimhusu-
meti ve temel anlayış farkını da
gözardı etmemek gerek. Ancak Van
Gaal’in ardından göreve gelen Hid-
dink ve Danny Blind’in Hollandası,
yeniden 4-3-3’e dönerek oynadığı
14maçın sekizini kaybetti. Aldığı
dört galibiyet de Letonya ve
Kazakistan karşısındaydı.
“Dünya Kupası belli ki iyi analiz
edilmedi. Orada nasıl o kadar ileri
gidebildiğimizi kimse merak
etmedi. Sanki o üçüncülükten
sonra her şey düzelmişti. Bunun
sonuçlarıyla şimdi karşılaşıyoruz”
sözleriyle Cruyff kendini tekrar
haklı çıkarıyordu. Üstelik sadece
millî takımdeğil, Eredivisie’nin
önde gelen kulüpleri de Avrupa
kupalarına kısa sürede veda
ediyordu. Doğru ki problemin kökü
daha derinlere gidiyordu.
Oyuncu havuzu
1988 Ballon d’Or ödül töreni Hol-
landa futbolu için zirve anlarından
biriydi. Zira en çok oy alan beş
futbolcudan dördü, birkaç ay önce
Avrupa şampiyonu olan Portakal-
lardan çıkmıştı. Milan formasıyla
başka devrimlere imza atmak üzere
olan Van Basten, Rijkaard ve Gullit
ilk üç sırada yer alırken Ronald
Koeman da beşinciliği yakalamıştı.
Bugün kimse o denli sıradışı bir
ekip beklemiyor, ki zaten bu gibi
nesiller nadiren bir araya gelebili-
yor. Robben, Sneijder ve Van Per-
sie’nin öncülük ettiği yetenek
havuzunun da azımsanacak bir
kalitesi yok ancak Hollanda forma-
sıyla hiç kupa kazanamadılar.
Daha da önemlisi, onların ardından
gelen isimlerin hiçbiri potansiyeli-
nin karşılığını tamolarak veremedi.
Elia’dan Afellay’a, Aissati’den
Depay’a birçok genç oyuncu o
beklenen sıçramayı yapamadı.
Hollandalı duayen yazar Henk
Spaan’a göre 10-18 yaş aralığındaki
gençlerin eğitimi halen üst düzey
seviyede. Hatta Manchester United
ve Arsenal gibi ekipler bu yaştaki
Hollandalı çocukları yakın takibe
devam ediyor. Ancak 18-21 yaş
aralığında, yani temel eğitimini
almış bir oyuncunun bunu yavaş
yavaş pratiğe dökeceği kritik bir
dönemde, bu yetenekler olgunlaşıp
birer yıldız adayına dönüşemiyor
zira Hollanda’daki altyapı hocaları
bu noktada yetersiz kalıyor.
Yine de Spaan’ın gözlemlerine katıl-
mayanlar da mevcut. Avrupa’nın en
prestijli 15 yaş altı futbol turnuvala-
rından olan ve Hollanda’da düzen-
lenen Marveld Turnuvası’nı 2015
yılında takip eden bir yetkili, Ajax
kalecisinin topu sürekli uzun santr-
fora attığının altını çiziyor. Geçmişte
Hollanda ekiplerinin domine ettiği
turnuvada Benfica ve Anderlecht
gibi takımların çok daha net plan-
lanmış bir oyun tarzı ortaya koya-
bildiğini de ekliyor. Yani 18 yaş
altındakilerde de işler pek yolunda
gitmiyor gibi. U16 ve U18 seviye-
sinde Belçika, İspanya ve Almanya
ekipleri taktiğe ve topa yönelik bir
eğitimverirken Hollanda’nın bu
ollandalı ressamVincent Van
Gogh’un en ünlü ve üzerinde en
çok tartışılan eseridir Yıldızlı
Gece. Sonradan teyit edilen
rivayete göre akıl hastanesinde
yatarken güneşin doğuşuna
şahit olur ve bundan çok
etkilenir Van Gogh. Sonuç ola-
rak korkudan umuda, ölümün
karanlığından yaşamın sıcaklı-
ğına, gerilimden huzura dek
birçok zıtlık barındıran bir tablo
ortaya çıkarır. Hollanda futbolu-
nun bugün içinde bulunduğu
ortamda Yıldızlı Gece’yi pek
aratmıyor. NitekimVan Gogh’un
tablosundaki gibi ülke futbolu
da fazlasıyla zıtlık ve karanlık
içeriyor. Sönmekte olan eski
yıldızlar, net bir parlaklığa ula-
şamadan ışığı solan yetenekler,
nitelikli teknik adamkıtlığı ve
diğerleriyle rekabet etmekte
zorlanan bir altyapı sistemi… Bu
unsurların tamamı millî takım
performansını da doğal olarak
etkiliyor ve Portakallar üst üste
iki büyük turnuvanın dışında
kalma tehlikesi yaşıyor.
Ağır çöküş
Hollanda’daki çöküşün başlan-
gıcını 2010 Dünya Kupası fina-
line kadar götürmekmümkün.
Bert van Marwijk’in ekibi, Por-
takallardan her daimbeklendiği
gibi etkileyici bir oyun ortaya
koymasa bile yenilmiyordu ve
oynadıkça ritmini bulmuştu. Ne
var ki finaldeki performansın
eksileri artılarından fazlaydı.
İspanya’yı durdurmak adına
tercih edilen tek yol sertlik
gibiydi. O finale dair en akılda
kalan anlardan biri, hava topu
mücadelesine çıkan De Jong’un
ayak tabanıyla Xabi Alonso’nun
göğsüne vurmasıydı! Nitekim
120 dakika sonunda Hollanda’da
tam 7 oyuncu sarı kart görür-
ken bir kişi de çift sarı kart
sonucu atılmıştı. Kısacası
Portakallar oyun tarzı bakımın-
dan klasik çizgisinden çok
uzaktaydı.
EURO 2012 öncesinde takımdaki
uyuşmazlıklar daha belirgindi.
Almanya, Portekiz ve Danimar-
ka’dan oluşan ölümgrubu işleri
77
76
Hollanda Futbolu
Genç yetenekler, büyük yıldızlar, renkli taraftarlar ve sıra dışı taktikler… Yakın zamana kadar,
Hollanda futbolunun geniş kesimlerce sempati toplamasını sağlayan böyle unsurları vardı.
Ne var ki Portakallar EURO 2016’nın ardından Rusya 2018’e de gidememe tehlikesiyle karşı
karşıya. Kulüp futbolu da bu gidişata pek yardımcı olmuyor. Peki, Hollanda bu noktaya nasıl geldi?
Çürük Portakal
Mustafa Akkaya
H
Van Persie, Robben ve Sneijder gibi yıldızlar, artık yaşları
kemale erdiği için sahneyi terk etmek üzere...