Kasımpaşa'nın bu sezonki başarısında önemli pay sahiplerinden biri olan İsveçli kaleciyle kulüp kariyerinden kadın futboluna, millî takımdaki hedeflerinden Türk yemeklerine kadar uzanan bir sohbet gerçekleştirdik. Messi'nin şutunu röveşatayla çizgiden çıkararak kalecilik literatürüne yeni bir hareket ekleyen İsveçli, o pozisyonla ilgili bir de itirafta bulundu...
Röportaj: Can Önduygu
Futbola nasıl başladın? İlk mevkiin kalecilik miydi?
Hayır, aslında futbola orta saha olarak başladım. 11 yaşına kadar orta sahada görev aldım. Sonrasında da kalecilikle devam ettim. Orta sahada oynadığım dönemlerde bile kalecilik yapmayı severdim. Arkadaşlarımla oynarken de sürekli kalede dururdum.
18 yaşındayken Trelleborg'dan Juventus'a transfer oldun. Juventus seni nasıl keşfetti?
Trelleborg A takımında en üst ligde altı ay oynadım. O dönem iyi bir performans gösterdim. Juventus da beni almaya karar verdi.
Juventus'taki iki yılın boyunca forma şansı bulamadın, ancak van der Sar'dan çok şey öğrenme fırsatını yakalamışsındır...
Evet, van der Sar'la antrenman yapmak harika bir deneyimdi. Juventus, o dönemde dünyanın en iyi takımlarından biriydi. Van der Sar'ın yanı sıra Zidane, Trezeguet, Del Piero ve Davids gibi muhteşem oyunculara sahiplerdi. Gerçekten çok iyi bir takımdı.
O döneme baktığında bu kadar gençken daha fazla oynayabileceğin bir takımda yer almayı mı tercih ederdin, yoksa kazandığın tecrübeden memnun musun?
Benim için gayet yararlı bir deneyim oldu. Tabii ki her futbolcu sahada olmak ister, oynamak önemlidir. Ancak orada yalnızca 1.5 sene geçirdim. Sonrasında İsveç'e geri döndüm ve yeniden forma şansı bulmaya başladım. Genç yaşta sahada yer almak kesinlikle çok önemli, ancak antrenmanlarda da pek çok şey öğrenme imkânınız var. Bence o dönemde doğru bir seçim yaptım.
İsveç'e geri döndün ve Djurgarden'le kariyerindeki iki lig şampiyonluğunu yaşadın. Nasıl bir duyguydu?
Şampiyon olmak harikaydı. Bunu üst üste iki sene başardık. Kazanmak hep güzel duygular doğurur. Ancak maalesef Djurgarden'den sonra hiçbir takımla şampiyonluk yaşayamadım. Ama evet, gerçekten muhteşem bir duyguydu.
Djurgarden'in ardından Euro 2004 çeyrek finalinde İsveç Millî Takımı, Hollanda'yla karşılaştı. 0-0 biten o maçta muhteşem kurtarışlar yapmıştın, ancak seri penaltı atışları sonucunda İsveç turnuvaya veda etmişti. O maçın ardından neler hissettin?
Büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Bence iyi bir takımımız vardı. O maçı kazanıp yarı finale çıkabilirdik. Bu tür durumlarda biraz da şansa ihtiyaç duyarsınız. Ancak o karşılaşmada şans yanımızda değildi ve maalesef maçı kaybettik. O dönemki ekip benim millî takım kariyerim boyunca oynadığım en iyi takımlardan biriydi. Euro 2004 genel olarak iyi bir tecrübe oldu.
İsveç Millî Takımı uluslararası turnuvalarda başarılı olagelmiştir, ancak İsveç kulüp futbolu için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. En son 2001'de bir İsveç takımı Şampiyonlar Ligi'nde grup aşamasında yer alabildi. Sence bu büyük fark neden kaynaklanıyor?
Bu farkın nedeni İsveç'teki kulüpler... Bir oyuncu parlar parlamaz bu ismi satmak zorunda kalıyorlar, zira önemli oyuncuları takımda tutmaya paraları yetmiyor. Yeni transferler için de o oyuncudan gelen parayı kullanmaları gerekiyor. Dolayısıyla İsveç'te iyi bir takımı muhafaza etmek oldukça zor. Bir takım ligde şampiyon olduktan sonra, sonraki sezon öncesinde kadrosundaki birçok önemli oyuncuyu satmak zorunda kalıyor.
Sence bu durumun yakın gelecekte değişme ihtimali var mı? Bunu önlemek için neler yapılabilir?
Bunun değişmesinin tek yolu İsveç futboluna biraz daha kaynak sağlanması. Kulüplerin daha sağlam bir maddi yapıya bürünmesi gerekiyor. İsveç Ligi'nde kaliteli futbolcular var. Ancak bu oyuncular dikkat çeker çekmez Avrupa'nın diğer liglerine transfer oluyor.
Kariyerinde çok ender sakatlanan bir isim olmana rağmen, Manchester City dönemin sakatlıklardan dolayı pek iyi gitmedi.
Manchester City'de önce bir diz sakatlığı yaşadım ve altı ay sahalardan uzak kaldım. İlk sezonumda yaklaşık 15 maça çıkabildim. Sonraki sezonda da yine sakatlıktan dolayı iki-üç ay kaçırdım. O dönemde Joe Hart kaleyi teslim aldı ve çok iyi bir performans gösterdi. Tabii ki kariyerimin en parlak dönemi değildi. Çok fazla sakatlık yaşadım ve bu dönemde iyi bir kaleci süre almaya başladı. Söylenecek çok fazla bir şey yok.
2007'den bu yana neredeyse her transfer döneminde Türkiye basınında adın sıkça Galatasaray'la anıldı. Bu dedikodular doğru muydu? Doğruysa bu transfer niye gerçekleşmedi?
Bilmiyorum, Türkiye'de bu tip söylentiler çok fazla çıkıyor. Ben de bunları gazetelerden takip ediyorum.
PSV'deki ilk sezonundaki lig maçlarının yüzde 48'inde gol yemedin. Bu inanılmaz bir istatistik. Ancak takım sezonu dördüncü sırada tamamladı.
Zorlu bir sezon geçirdik. Ben gelmeden önce takım dört sene üst üste şampiyon olmuştu. Sezona iyi başlayamadık. Sonlara doğru form yakalasak da bu şampiyonluk için yeterli olmadı. PSV ligde her zaman ilk iki sırayı hedefleyen üst düzey bir takım. Tabii ki bu sonuç hayal kırıklığı yaratmıştı.
Kasımpaşa'ya transferine gelelim. Türkiye'ye gelmeden önce bir oyuncu ya da teknik direktör tanıyor muydun? Kararını vermeden buradaki arkadaşlarınla, mesela Elmander'le konuştun mu?
Evet, tabii ki Elmander benim çok iyi arkadaşım. İstanbul BBSK'da forma giyen Samuel Holmen de öyle... Kararımı vermeden önce onların fikrini almıştım. Buradaki futbol ve hayat hakkında çok olumlu şeyler söylediler.
Neden Kasımpaşa'yı seçtin? Bu transfer Türkiye'de biraz şaşkınlıkla karşılanmıştı.
Ben bunu kendim için yeni bir mücadele olarak gördüm. Yeni bir ülke ve iyi bir performansla kendisini geliştirmek isteyen bir takım... Bu tam da benim istediğim gibi bir mücadeleydi.
Sezon içinde yaşanan teknik direktör değişiklikleri takımı nasıl etkiler? Siz de bu sezon beşinci haftanın sonunda böyle bir tecrübe yaşadınız.
Teknik direktör değişikliği takımda çok fazla şeyi değiştirmedi. Metin Diyadin de iyi bir teknik adamdı, Şota Arveladze de öyle... İkisi de gayet iyi bir iş çıkardı, ikisiyle de çalışmak oldukça keyifliydi.
Kasımpaşa ligin en az gol yiyen ikinci takımı oldu. Bu başarıyı nasıl değerlendiriyorsun?
Bu başarıda takımdaki herkesin defansa yardımcı olmasının payı büyük. Takım olarak oldukça iyi bir sezon geçirdik. Zaten başarıda asıl pay sahibi olan da bu. Gol yememek sadece defansın ve kalecinin işi değil. Orta sahanın, forvetlerin, sahadaki 11 oyuncunun da çaba sarf etmesi gerekiyor. Biz de bu sezon takım olarak birlikte çalıştık. Defansif olarak da en önemlisi bu.
Bu sezon maç içinde sen ve Fabian Ernst takım arkadaşlarınızla sık sık konuşup takıma liderlik ediyorsunuz. İkinizin takıma getirdiği tecrübenin sence bu başarıdaki payı nedir?
Takımda tecrübeli oyuncuların bulunması iyidir. Ben sahada elimden geleni yapmaya çalışıyorum, herkesin de sorumluluk alması gerekiyor. Ancak yaşça daha büyük oyuncuların biraz daha öne çıkması gerekiyor, çünkü daha çok tecrübeye sahipler. Ben de bunu yapmaya ve takımıma yardımcı olmaya çalışıyorum.
Kasımpaşa taraftarları takımlarını bir Avrupa kupasında görmeyi çok istiyor. Bu sezona çok iyi başladınız ve az kalsın taraftarların bu dileğini gerçekleştiriyordunuz, ancak son dönemde işler istediğiniz gibi gitmedi.
Evet, son haftalarda ihtiyacımız olan puanları alamadık. Son üç-dört haftada eski formumuzda değildik. Ama yeni oyunculardan oluşan yeni bir takımız. Eğer ligi dördüncü sırada tamamlayabilseydik bu gerçekten ama gerçekten muhteşem bir sonuç olurdu. Süper Lig'e yeni çıkmış ve kadrosunda 20 yeni oyuncu bulunduran bir takımız ve bu seneki performansımızla gurur duyuyorum. Evet, son haftalarda pek iyi sonuçlar alamadık ama sezonun geneline baktığımızda, başardıklarımızla gurur duyuyorum.
Kasımpaşa'nın gelecek sezon da ilk dördü hedefleyeceğini söyleyebilir miyiz?
Umarım bu sezonki performansımızın üstüne çıkabiliriz. Sıradaki hedefimiz bu sezondan daha iyi oynamak ve daha çok puan toplamak olmalı. En önemlisi bu.
Süper Lig'i nasıl buldun? Seni bu sezon en çok zorlayan forvet kimdi?
Çok zor bir lig. Hiçbir maç kolay geçmiyor, bütün karşılaşmalar çok zorlu. Birçok kaliteli oyuncu var. Fiziğe dayalı bir futbol oynanıyor. Ligde çok fazla sayıda iyi oyuncu var. İsim vermek istemiyorum, ancak birçok kaliteli futbolcuyla karşılıklı oynadım.
Kasımpaşa'nın stadyumu neredeyse şehrin ortasında. İstanbul'daki hayatı nasıl buldun, yemeklere alışabildin mi?
Evet, yemekler muhteşem. Avrupa'nın birçok yerini dolaştım, şu ana kadar yediğim en lezzetli yemekler burada. Ülkenin neresine giderseniz gidin bu böyle. İnsanlar yemek hakkında çok tutkulu; yediklerine çok önem veriyor. İstanbul da inanılmaz bir şehir. Çok çok büyük, ama aynı zamanda muhteşem güzelliklere sahip, zaman geçirmek için birçok seçeneğiniz var..
Kasımpaşa'yla 2015 yılına kadar kontratın var. Geleceğe dair planların neler?
Henüz ben de bilmiyorum, göreceğiz. Futbolda neyin ne olacağını asla bilemezsiniz. Şu anda burada çok mutluyum. Umarım birkaç yıl daha burada kalırım.
Kalecilerin görevi özellikle son birkaç yılda değişime uğradı. Artık kalecilerden bir libero gibi oyuna dâhil olmaları ve top dağıtımında rol almaları bekleniyor. Bütün bunlar senin kaleciliğe ve oyuna bakış açını nasıl değiştirdi?
Belki son yıllarda kaleciler daha çok oyunun içinde yer almaya başladı, ama ben kalecilik anlayışında çok önemli bir değişikliğin yaşandığını düşünmüyorum.
Biraz da kadın futbolundan bahsedelim. İsveç bu alanda dünyanın en güçlü takımlarından biri. Sence kadın futbolu, bir ülkenin spor kültüründe ne kadar önemli bir yer tutar?
Kadınların ve kızların spor yapması bence çok önemli. Futbol da bu amaç için ideal bir spor. İsveç'in kadın futbolunda iyi bir organizasyona sahip olduğunu ve bu alanda çok ileri seviyede olduğunu biliyorum.
İsveç gelecek ay kadınlarda Euro 2013'e ev sahipliği yapacak. Takımın başında bu işin en iyilerinden biri olan Pia Sundage var. Sence İsveç'in bu turnuvadaki hedefi ne olmalı?
Yükseği hedeflemeliler. Şu anda dünyadaki en iyi takımlardan birine sahibiz. Hedef altın olmalı, ancak tabii ki başka güçlü takımlar da var.
Peki senin millî takımdaki hedeflerin neler? 2014 Dünya Kupası yaklaşıyor.
Tabii ki şimdiki hedefimiz Dünya Kupası finallerine kalabilmek. Grupta önümüzde zor ve önemli maçlar var. Bu maçlarda iyi bir performans göstermeliyiz. Grupta Almanya var, çok güçlü bir takıma sahipler. Dolayısıyla ilk sırada bitirmek bizim için oldukça zor olacak. İkinci olup play-off'a kalmak daha gerçekçi bir hedefmiş gibi gözüküyor. Önümüzde Avusturya ve Faroe Adaları'na karşı iki maçımız var. Bu karşılaşmalardan altı puan çıkarmamız lâzım.
Genelde futbolcular millî takım kariyerlerini kulüp kariyerlerinden birkaç sene daha erken noktalar. Senin kafanda böyle bir tarih var mı?
Şu anda yok. Zevk almaya devam ettiğim sürece millî takımda oynamak istiyorum.
Millî takımdan bahsetmişken, Messi'ye karşı yaptığın o inanılmaz röveşata kurtarışa da değinelim.
O anda sadece topa yetişmeye çalışıyordum ve bunun için de röveşata çekmem gerekti. Daha önce böyle bir şeyi hiç yapmamıştım, bir daha da yapacağımı zannetmiyorum. O anda topu kurtarmak için tek çarem röveşataymış gibi göründü.
Sence top çizgiyi geçmiş miydi?
Evet, bence geçmişti. Emin değilim, ama evet geçmişti. Hakem görmedi.
Messi'yle bu kurtarıştan sonra konuştunuz mu?
Hayır, konuşmadık. Bu olay bir hazırlık maçında gerçekleşti. Eğer resmi bir maçta olsaydı sanırım Messi biraz daha üzgün olurdu. Çünkü bence top çizgiyi geçmişti.
Millî takım ve hazırlık maçı demişken, Ibrahimoviç'in İngiltere'ye attığı o röveşata golünde sahadaydın ve golü çok yakından görme imkânı buldun.
Muhteşem bir goldü. O golü dünya üzerinde bir tek o atabilirdi. Yetenekleri inanılmaz.