Bu ay Hırvatistan'da Avrupa Şampiyonası finallerinde mücadele edecek U17 Millî Takımımızın başarılı teknik direktörü ile takımın oluşumu, eleme süreci ve finallerdeki beklentileri üzerine konuştuk. Usta teknik adam Türkiye'deki altyapı sorunlarını da TamSaha ile paylaştı.
Röportaj: Mazlum Uluç
U17 Millî Takımımız üç yıllık bir aranın ardından yeniden Avrupa Şampiyonası finallerinde boy gösterecek. İki zorlu eleme sürecinden geçerek finallere katılmaya hak kazanan U17 Millî Takımımızın nasıl oluşturulduğunu, eleme serüveninde neler yaşadığını, Hırvatistan'daki finallerde neleri hedeflediğini ve rakiplerimizin durumunu konuşmak üzere takımın teknik direktörü Mehmet Hacıoğlu ile görüştük. Türkiye Futbol Federasyonu'nun Levent'teki binasında buluştuğumuz Hacıoğlu, geçmişte Fenerbahçe formasıyla yıllarca top koşturmuş eski bir oyuncu ve sonrasında da yıllarını altyapılara vermiş usta bir teknik adam.
Genç oyuncu sayısı 141 bin
Mehmet Hacıoğlu'na ilk sorumuz kadronun oluşumu üzerine oldu ve çok geniş perspektiften bir cevapla karşılaştık. Mehmet Hocanın cevabı sadece U17 Millî Takımımızın nasıl seçildiğine değil, Türkiye'deki futbolcu potansiyelinin durumuna da ışık tutacak nitelikteydi:
"Federasyonumuzun en doğru yaptığı işlerden bir tanesi futbolcu adaylarını kendi bölgelerinde tespit etmek... Bizim gerçek potansiyelimiz şu; ülke genelindeki kadınlar dâhil 283 bin 651 futbolcu adayımız var. 14 yaşta 24 bin 944'ten başlıyor, 19 yaşta 16 bin 297'ye düşüyor. 14-19 yaş arasında toplam sayımız 141 bin 319 kişi."
Bu rakamın tek başına bir anlam ifade etmediğini biliyoruz. Nüfusu hemen hemen bizimle aynı olan Almanya'daki oyuncu sayısını merak edip Mehmet Hacıoğlu'na soru olarak yöneltiyoruz. Aldığımız cevap oldukça iç karartıcı:
"Almanya'ya hiç gitmeyelim, onların lisanslı futbolcu sayısı 4-5 milyon aralığında seyrediyor. Ben size nüfusu 17 milyon civarındaki Hollanda'dan örnek vereyim. Toplamda 1 milyon 74 bin lisanslı futbolcusu bulunuyor. Ülkemizin ve nüfusumuzun büyüklüğüyle kıyasladığımızda 'Buradan nasıl futbolcu çıkmıyor?' diyoruz. Oysa 17 milyonluk Hollanda 1 milyon 74 binden oyuncu seçiyor, biz 283 binden seçiyoruz. Bir kere bu gerçekleri tespit etmek gerek. Burada millî takım hocaları olarak oturup değerlendirdiğimizde vardığımız sonuç şu; bir kere bizim kulüplerimizin altyapıya ait fiziki şartları düzeltmesi lâzım. Fiziki şartlardan kastımız sahalar, beslenme ve dinlenmeyle ilgili tesislerin yeterli hale getirilmesi…"
Peki, bu konuyu çözmek çok mu zor? Mehmet Hacıoğlu, Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim ile Türkiye Futbol Federasyonu yönetiminin bu konudaki çalışmalarını şöyle özetliyor ve kulüplerin TFF ile işbirliğini işaret ediyor:
"Biliyorsunuz Fatih Hoca 6-7 Ocak 2015'te Haliç Kongre Merkezi'nde bir sunum yaptı. Orada bütün tespit, teşhis ve tedaviler var. Federasyonumuz da bu konuda çok önemli bir adım attı. Kendi mali genel kurulunda, altyapıyı desteklemek amacıyla, tespit edilen fiziki şartları yetersiz 100 kulübe ikişer sahası, bir yemekhanesi, bir de dinlenme merkezi bulunan örnek bir proje geliştirdi. Fatih Hoca bu iş için mimarları getirdi ve herkesten fikir alıp bu projeyi ortaya çıkardı. Federasyonumuz da kulüplere bu seçeneği sundu. Kulüpler bu meseleyi çözmezse biz Millî Takımlarda ancak sahip olduklarımızla yetinebiliriz. En büyük problemi burada yaşıyoruz. O yüzden bu 2000'li oyuncu grubunun şu anki başarısı çok anlamlı ve değerli; bu ülkenin geleceği adına çok çok önemli."
U17'de Fatih Terim etkisi
Bu genel bakışın ardından Avrupa Şampiyonası'nda mücadele edecek takımın nasıl oluştuğu konusuna geri dönüyor ve Mehmet Hacıoğlu'ndan şunları dinliyoruz:
"Bu çocuklar 13 yaşında yerel liglerde oynarken, Genç Millî Takımların bölgelere gönderdiği talimat üzerine rutin taramadan geçirildi. Önce 14 bölgedeki 2000 grubu tarandı. Karmalar oluşturuldu. Sonrasında Millî Takım antrenörlerinin hem bölgelerinde izlemeleri hem de Riva'daki çekirdek kadro oluşturulması sırasında bu futbolcu adayları belirlendi. Her oyuncu çok sayıda bölge ve millî takım antrenörü tarafından defalarca izlenerek seçildi. Biz burada tek seçici değiliz. Futbolcu adaylarını hep beraber seçiyoruz. Tek başına 'Ben şunu seçtim' deme hakkına sahip değiliz. Ortak bir kararla futbolcu seçimi yapılıyor. 2000'li futbolcu adaylarında ağırlık Galatasaraylılar üzerinde oluştu. Çünkü 10 yetenekli futbolcu adayına sahiptiler ve bu futbolcular üzerinde herkes hemfikir olmuştu. Altınordu, Akhisar, Göztepe'den oyuncularla çekirdek kadro desteklendi. Burada bir parantez açmamız gerekiyor. Galatasaray'dan çok futbolcu gelmesi, altyapıya önem veren kulüplerin farkını göstermesi açısından çok önemli. Çünkü Fatih Hocanın TFF'ye gelmeden önce Galatasaray'da altyapıyı kurarken verdiği talimatın ürünüdür bu kadro. Galatasaray'ın altyapısındaki tecrübeli altyapı hocası ağabeylerimizin İstanbul'daki bütün semt sahalarını ve ülkeyi tarayarak bulup çıkardığı grup bu. Şu anda kadromuzda banko oynayan 7-8 oyuncu böyle ortaya çıkartıldı. Kulübün A takım hocasının altyapıya önem vermesi halinde neler olabileceğinin en güzel göstergesi bu. Altınordu da altyapıya büyük yatırımlar yapıyor, geliştirdiği futbolcuları piyasaya sunarak hem kendini çeviriyor hem de Türk futboluna katkı sağlıyor. Bu iki örnek bile kulüplerimizin bu işe nasıl sarılması gerektiğinin göstergesi. Fenerbahçe 20 sahadan oluşan bir altyapı projesi yürütüyor. Başakşehir aynı şekilde bir projede 20 sahada 10 binlerce oyuncu adayını bir araya getirip tarama yapıyor. Bu örnekler çoğalır ve biz 141 bini 500 bine çıkardığımız zaman ne Almanya durur karşımızda ne Hollanda ne de bir başkası. Bizim çocuklarımız kesinlikle onlardan yetenekli çünkü. Ama sistem bizim işletemediğimiz bir şey. Var olan ama işletemediğimiz bir şey. Sistem bir fikrin plan halinde uygulamaya sokulmuş halidir. Biz fikri üretiyor, sistem haline getiriyor ama uygulayamıyoruz."
Teknik kapasitesi yüksek bir takım
Bu defa U17 Millî Takımımızın Eleme Turu ve Elit Tur'da neler yaşadığını bizzat hocasının ağzından dinlemek ve takımın karakteristik özelliklerini öğrenmek istiyoruz:
"Eleme Turu için Ukrayna'ya gittik. Ukrayna'nın yanında diğer rakiplerimiz Norveç ve Litvanya'ydı. Bu takım orada gol yemeden lider oldu ve Elit Tur'a çıktı. Orada yaşadığımız en ilginç şey şuydu. Gittiğimizde bizi hiç kaale almayan Ukrayna ve Norveç, maçlar oynanırken çok öfkelendi ve oyuncularımızı sertlikle durdurmaya başladı. Çünkü beklemedikleri kadar teknik kapasitesi yüksek, oyun planı olan, organize bir takım buldular karşılarında. Becerisi yüksek, oyuncu eksiltme yeteneği olan, oyunu iki yönlü oynamayı bilen, özellikle hücum yönü çok güçlü bir oyun karakterimiz var. Geldiğim günden beri bu çocukların saha içindeki yaratıcılıklarını denemelerine fırsat tanıyorum. Asla kısıtlamıyorum. Onlardan istediğim tek şey var; takım boyunuzu koruyun, geriden asla topa uzun vurmayın. Tahammül edemediğim bir şey bu. Benimle çalışacak her oyuncunun önce topa hâkim olmasını isterim. Amaçsız ve hedefsiz topa vuran oyuncuyu hiç sevmem. Onun dışında her şeyi denemelerine izin veririm. Özellikle üçüncü bölgede tamamen özgürler. Ama bir tek şeye izin yok; egoizme. Bir de özellikle dikkat ettiğim bir konu var, ben bu çocuklara asla futbolcu diye bakmıyorum. Bu çocuklar henüz futbolcu adayı. Aileleriyle de konuştum; hepsinden ricam, 'Lütfen çocuklarınıza futbolcu gibi davranmayın. Bunlar henüz futbolcu adayı. Gidecekleri daha çok yol, öğrenecekleri daha çok şey var' dedim. Çocuklara da aynı şeyi söylüyorum. İşin en güzel tarafı, bu grupla iletişim kurmak çok kolay. Mesela yemeklerden bu takım asla erken kalkmaz. Ben oturduğum müddetçe onlar da oturur aralarında sohbet ederler. Ya da biz onlara bir şey sorarız, onlar bize bir şey sorar, birlikte sohbet ederiz. İnanılmaz bir takım ruhuna sahipler. Ama küçüklüklerinden beri böyleler. Çoğunun aynı yerden gelmesi hep artı faktörler. Hem bir arada oynama alışkanlıkları hem de çok güzel bir arkadaşlıkları var."
Ya o turda unutamadığı bir hatırası var mı hocanın:
"Ben oyuncularımın gol sevinçlerini benimle değil arkadaşları ile paylaşmalarını tercih ederim. Ukrayna maçında golü atınca hepsi bana doğru gelmeye başladı. Sonra bir anda durdular ve birbirlerine sarıldılar. Biz zaten saha dışında çocuklarımızla o sevinçleri paylaşıyoruz. Ben o sevincin, coşkunun saha içinde kalmasını, oyuncuların o enerjiyi kendi arasında yaşamasını istiyorum. Bu oyun onların oyunu, bizim değil. Bizler onların yol göstericisi ve eğitmenleriyiz…"
Almanya ile karşılaşmak isterim
U17 Millî Takımımız Elit Tur'da Finlandiya ve Ermenistan galibiyetleriyle finalleri garantiledikten sonra gruptaki en ciddi rakibi Almanya'yla oynadığı birincilik maçını kaybetti. Ancak o maçta iki oyuncumuz kırmızı kart görmüş ve takımımız oyunu 9 kişiyle tamamlamıştı. Mehmet Hacıoğlu o maçın hikâyesini anlatırken Almanya ile finallerde bir kez daha karşılaşma arzusunu da dile getiriyor:
"Elit Tur'a gelmeden önce, ülkeler bu organizasyona aday olabiliyor. Biz takımımıza güvendik ve Elit Tur organizasyonunu Türkiye'de yapmak istedik. Fatih Hocamızla da bu konuyu konuştuğumuzda 'Bu tip organizasyonlar bizim için önemli, alın tabiî' dedi. Talip olduk ve aldık. Elit Tur'da iki maçta Finlandiya ve Ermenistan'ı yenip işi bitirdikten sonra bizim için önemli olan Almanya maçıydı. O maçta şöyle bir handikap yaşadık… Son maçta görecekleri bir sarı kartla Avrupa Şampiyonası finallerinde oynamama riski bulunan üç oyuncumuz vardı. Bunu düşünerek üç oyuncumuzu oynatmadık. Almanya maçı önemli olsa da önce oyuncularımızı korumayı hedefledik. Ama iki oyuncumuzun kırmızı kart görmesiyle 9 kişi kalarak kaybettik Almanya maçını. Finallerde Almanya ile karşılaşmayı çok isterim. Gerçek gücümüzle sahaya çıktığımız zaman Almanya karşısında ne yapabileceğimizi görmeyi gerçekten çok isterim. O yüzden finallerdeki grubumuzda karşımıza çıkan rakiplere de çok sevindim."
Gerçek kapasitemiz ortaya çıkacak
Finallerdeki rakiplerimiz ev sahibi Hırvatistan, 8 kereyle en fazla şampiyonluğa sahip İspanya ve bir futbol marka olan İtalya. Böyle bir eşleşmeye sevinmek bize ilginç geliyor. Mehmet Hoca bu zorlu eşleşmeye neden sevindiğini şu gerekçelerle dillendiriyor:
"Elit Tur'dan buraya geçtiğimiz zaman iyi takımlarla oynama isteğimizden hiç vazgeçmedim. Hazırlık maçlarında bile iyi takımlarla oynamayı tercih ederim. Bizim takımımızın gerçek kapasitesi burada ortaya çıkacak. Bu çocuklar gerçekten gelişme fırsatını burada yakalayacak. Elbette ki hedefimiz burada ilk beşin içine girip Dünya Şampiyonası'na gitmek. Ama beni asıl ilgilendiren, burada kaç oyuncumuzun gelişim gösterip A Millî Takım'a kadar çıkacak olması."
Kırılma yaşı 17
Bu da ilginç bir konu. Çünkü geçmişteki finallere katılan takımlara baktığımızda her kadrodan 2-3 oyuncunun A takım düzeyine ulaşabildiğini görüyoruz ve Mehmet Hacıoğlu'ndan bu durumu yorumlamasını istiyoruz:
"Zaten bu durumun cevabını vermemiz gerekiyor. Esas sorulması gereken soru bu. Küçük yaşlarda iyi olan çocuklar, sonra ne yapıyoruz da kayboluyor. Gene başa döneceğiz. Bunun birinci sebebi kulüpler. Çünkü genç oyunculara A takımlarında yeterince şans vermiyorlar. İkinci yanlış ise toplum olarak bu çocukları küçük yaştan itibaren futbolcu olacak gibi yetiştiriyoruz. Bu çocukların futbolcu olup olmayacakları 17 yaştan sonra belli olur. Çünkü 17 yaşına kadar çocuk fizik gelişimini tamamlamamıştır. 17 yaşında artık her türlü dirence hazır olmaya başlarlar. Dünyanın bizden farklı olarak yaptığı bir şey var. 17 yaşından itibaren çocuklara fiziksel yüklemelere başlarlar. 17 kırılma yaşıdır. Bizim 17 yaşına kadar her takımı yenip sonra makasın açılmasının sebebi budur. Bunu da Millî Takımlar yapamaz. Bu kulüplerde yapılabilecek bir iştir. Bir gün, iki gün fitness çalıştırmakla kuvvet geliştirilemez. Bu sistematik ve beslenmeyle desteklenmesi gereken bir programdır. Türkiye'de bunu çok iyi yapan insanlarımız var. Kulüplerin bu tip insanlara değer vermesi gerekir. Bir oyuncuyu geliştirmek istiyorsanız, 17 yaşından itibaren 52 haftalık kuvvet programına tâbi tutmak, kas yapısını değiştirmek, güçlendirmek zorundasınız. Avrupa'yla bizim aramızdaki en büyük fark bu. 17 yaşından itibaren bir futbolcuda olmazsa olmaz fiziksel özellik kuvvettir. Bakın ben size çok çarpıcı bir örnek vereyim. Bu takım geçtiğimiz sene Ege Kupası'nda ABD'ye dört attı. Bu yılın başında Nike Cup için Amerika'ya gittik, onlar bize beş attı. ABD takımında sadece iki değişik oyuncu vardı. Ama 1 yıl içinde inanılmaz bir fiziksel ilerleme kaydetmiş adamlar. Fiziksel olarak eziyorlar sizi. Karşınızdaki takımın fiziki kuvveti çok yüksekse sizin teknik becerilerinizi göstermeniz de mümkün olmuyor. Bunu kulüplerde çözebilmemiz gerekiyor. Bakın çarpıcı bir örnek daha vereyim; kulüp bünyesinde altyapıda çalıştığım dönemde A takımın başında yabancı hocalar vardı. İkisi de altyapının kapısından içeri adım atmadı. 2000'li grubunda Galatasaraylıların fazla olmasının sebebi, Fatih Hocanın büyük desteği ile kurulmuş bir takım olmaları, A takımla aynı yerde çalışmaları ve Fatih Hocanın gözünün hep üzerlerinde bulunmasıdır. Oyuncu da kendini değerli hissediyor ve ona göre yetişiyor. Bu ülkede A takım hocalığı yapıp da altyapısında kimlerin olduğunu bilmeyen yüzlerce antrenör var. O nedenle Fatih Hocanın yeri çok farklıdır. İkinci bir isim de Özkan Sümer'dir. Ne zaman Trabzon'a gittiysem Özkan Hocayı her yaş grubunun maçında balkonda oyunu izlerken gördüm. Bu isimlere ilâve edebileceğimiz isim sayısı iki değil, bir elin parmakları kadar azdır. Fatih Hoca gibi, Özkan Hoca gibi A takımdan sorumluyken altyapıya önem veren hocaların sayısı artmalı ve onlara gereken değer verilmeli."
Asla hayal satmıyorum
Yeniden finallere dönüyor ve hedeflerimiz konusunu biraz daha açmasını istiyoruz Mehmet Hacıoğlu'ndan:
"Bu sene Dünya Şampiyonası Ekim ayında düzenlenecek. Avrupa'dan beş takım gidecek. Biz gerçekçi hedef olarak öncelikle gruptan çıkmayı hedefliyoruz. Grup zor gibi görünse de ben çocuklarıma sonsuz inanıyorum. Kapasitelerini biliyorum ve onlara asla hayal satmıyorum. Kapasitesi olmayan bir takıma yüksek hedefler gösterirseniz bu hayal satmak olur ve o zaman da bu oyuncuların gelişimi durur. Dikkat ettiğim şeylerden biri de bu çocuklara ödül vermemek. Çünkü bu çocuklar zaten Millî Takımlara gelerek ödüllerini alıyor. Çocuğa verilecek en büyük ödül onu pohpohlamaktır. Biz çocuklarımızı takdir ediyoruz, yaptıkları işleri önemsiyoruz ama asla abartmıyoruz. Onların da abartmasını istemiyoruz. Böyle beklentiler içinde olmasınlar. Maalesef yaşadıkları çevre onları sürekli pohpohlayarak ödüllendiriyor. Ödülün maddi olması gerekmez. Pohpohlamak gelişimi durduran bir faktördür. Bakıyorum, bizim çocuklarımız kılık kıyafetleriyle abilerine özeniyor. 'Gel buraya' diyorum ve 'Nerede oturuyorsun? Baban ne iş yapıyor?' diye soruyorum, işte şu işi yapıyor. Onlara, 'Senin bu tarzda giyinebilmen için önünde uzun yıllar var. Önce doğru duruşu sergilemen lâzım. Önce kendi A takımında banko oynayıp talep edilmeye başlaman lâzım ki, futbolcu olduğunu söyleyebilesin. Asla futbolcu değilsin, futbolcu adayısın. Bu çok önemli bir saptama. Kendine daima doğru örnekler almalısın. Yediği tekmeden sonra itiraz etmeyen, rakibiyle uğraşmayan, hakem kavramını asla gündeme getirmeyen, yaptığı işlerle gurur duyan ama asla abartmayan, yaptığı kötü işlerde de mazeret üretmeyen bir oyuncu olmalısın. İşte o zaman sportmen olursun. Sportmenlik başka bir şey, futbolculuk başka bir şey.' Ne mutlu ki çocuklarıma bunu öğrettim."
Yetenek anlamında biz ve İspanya
Finallerde 16 takım mücadele edecek. Tecrübeli teknik adama favorilerinin hangi takımlar olduğunu soruyor ve şu cevabı alıyoruz:
"Beceri anlamında en yetenekli takımlar olarak bizi ve İspanya'yı görüyorum. Ama fiziksel anlamda da İngiltere inanılmaz güçlü. İngiltere'nin yanı sıra Almanya'nın da fiziksel gücüyle şampiyonluğu zorlayacağını düşünüyorum. Yetenek ve beceri anlamında kendi takımımdan inanılmaz keyif alıyorum. Orada da bütün amacımız kendi oyunumuzu oynamaya çalışmak ve keyif alıp keyif vermek olacak. Rakibe göre strateji geliştirmek bizim işimiz. Çocuklarımızdan istediğim şey her maçta kendilerini aşmaları. Onlara şöyle görevler veriyorum; mesela bir maçta kaç top kazandın, bir dahaki maçta bunu bir fazlalaştırmaya bak. Kaç tane iyi orta yaptın, bir dahaki maç onu bir artırmaya çalış. Onun için önce kendimizi aşmamız gerekiyor. Benim için öncelik, karakterli bir insan olmaları, ondan sonra sportmen olmaları, ondan sonra da futbolcu olmaları. Benim takımım sabah kahvaltıya geldiğinde günaydın demeden, afiyet olsun demeden masaya oturmaz. Benim çocuklarımın hepsi maç bittiğinde soyunma odasını temizleyip öyle çıkarlar, malzemeci abilerine malzeme taşıtmazlar."