Her ikisi de millî olan futbolcu bir baba ve voleybolcu bir annenin oğlu. İzlanda Millî Takımı'nın hem Avrupa Şampiyonası hem de Dünya Kupası finallerine katılmayı başaran altın jenerasyonunun nadide parçalarından birisi ve takımının EURO 2016'daki ilk golünü atan oyuncu. Norveç, Belçika, İtalya, İsviçre, İngiltere ve Katar tecrübelerinin ardından bu sezon transfer olduğu Adana Demirspor'a da kalitesiyle büyük katkı sağlayan Viking'le hem kariyer hikâyesini hem de İzlanda futbolunu başarıya taşıyan formülleri konuştuk.
Röportaj: TamSaha / Rasim Artagan
27 Mayıs 1988 Akureyri / İzlanda doğumlusun. Öncelikle aileni tanıyabilir miyiz? Annen, baban varsa kardeşlerin ne işle meşgul?
Küçük bir kasabada doğdum diyebilirim. 20 bin kişilik bir yer. Çok kalabalık değil. Babam elektrik mühendisi, annem ise hemşire. Babam da geçmişinde profesyonel olarak futbol oynadı. Hatta İzlanda Millî Takım formasını giydi. Bir resmî maçı var. Annem aynı şekilde İzlanda Kadın Voleybol Millî Takımı'nda yer aldı. Sporcu bir aileden geldim diyebilirim.
Dünyanın ilginç coğrafyalarından birisinde doğdun. Nasıl bir çocukluk geçirdin? İzlanda nasıl bir yer? Futboldan önceki yaşamını bize anlatır mısın?
Aslında gençken de sürekli futbolun içindeydim. Çünkü İzlanda'da futbol önemlidir. Benim de gençliğimde futbol kariyerim başlamadan önce her zaman futbol vardı. Futbol okullarına gidiyordum. Bu şekilde başladım diyebilirim.
Ulaşabildiğim kayıtlarda futbola Viking Stavanger adlı Norveç kulübünde başladığını görüyorum. Futbol topuyla nasıl tanıştın ve senin profesyonel bir futbolcu olmanı kim sağladı?
Evet, Viking Stavanger benim ilk profesyonel futbol oynadığım kulüp. Fakat öncesinde tabiî İzlanda'da futbol oynadım. Oradaki futbol akademileri gerçekten çok başarılı. 5 yaş grubu, 6 yaş grubu oyuncular olarak biz haftada 5 gün idman yapıyorduk. Bu durum, bu şekilde ilerledi. 11 yaşına geldiğimde ailem İzlanda'dan Norveç'e taşındı. Oraya taşındıktan sonra 3. Lig seviyesinde futbol oynadım. Çok genç yaşta, 14 yaşında başladığımı söyleyebilirim.
Viking takımının 2008'de seni kiralık olarak Bodo/Glimt'e verdiğini görüyoruz. İlk sezonunda 22 maçta forma giyiyorsun. Bu istikrarını sonraki üç sezon da Viking formasıyla sürdürüyorsun. Gençlik yıllarındaki bu istikrarlı günleri nasıl hatırlıyorsun?
Viking takımı o dönemde Norveç'in en iyi üç-dört takımından birisiydi. Ben şans buluyordum ama yeterli süreyi alamıyordum. Onun için Bodo/Glimt'e kiralık olarak gitmeye karar verdim. Bodo'daki bu istikrarım ve oynama süresi beni önümüzdeki senelere hazırladı. İlerleme kaydetmeme çok yardımcı oldu. Sonraki sezonlarda da daha istikrarlı bir performans sergileyebildim.
2011-2012 sezonuyla birlikte Belçika'nın Standart Liege takımına transfer oluyorsun. İlk sezonunda Avrupa Ligi tecrübesi yaşıyorsun. Belçika günlerin nasıl geçti?
Belçika günlerimle ilgili, çok kısa bir süre içerisinde çok fazla tecrübe elde ettiğimi söyleyebilirim. Aslında şunu düzeltmek isterim. Standart Liege'de değil, ilk olarak Viking takımıyla Avrupa'da mücadele etmiştim. Benim için çok güzel bir deneyim oldu. İskandinav ülkelerinden ilk kez uzaklaşmıştım. İlk kez Avrupa'da futbol oynamıştım. Standart Liege büyük ve inanılmaz bir takım. Taraftarı, altyapısı ve tesisleriyle gerçekten bana çok katkısı olan bir yerdi.
Belçika'da 19 maçlık performansın seni Seri A'ya taşıyor ve bir sonraki sezon Pescara'ya transfer oluyorsun. 24 Seri A, 1 de İtalya Kupası maçında forma giyiyorsun. Sonraki sezon Sampdoria'ya transfer oluyorsun. Bu iki sezonu nasıl değerlendirirsin?
İtalya günlerimin kariyerimle gurur duyduğum noktalardan birisi olduğunu söyleyebilirim. Seri A'da çocukluğumdan beri oynamak istiyordum. Hayalini kuruyordum. Babamla beraber küçükken Seri A'yı takip ediyorduk. Fırsat geldiğinde de bunu tecrübe etmek istedim. Kültürel olarak, futbol olarak hep İtalya'ya ilgim vardı. Oyunumu da oraya adapte ettikten sonra güzel bir zaman geçirdiğimi söyleyebilirim.
Pescara, Seri A'ya yükselemeyince bir sonraki sezon İsviçre'nin köklü takımı Basel'e transfer oluyorsun. İsviçre Kupası'nda 1, Şampiyonlar Ligi'nde 4, Avrupa Ligi'nde 10, İsviçre Süper Ligi'nde de 29 maçta forma giyiyorsun. Kariyer rekoru kırıyorsun ve Basel o sezon şampiyonluk ipini göğüslüyor. Ligde attığın 10 golle önemli katkı sunuyorsun. Bu müthiş sezonu nasıl değerlendirirsin?
Basel'deki ilk sezonum gerçekten benim için unutulmaz bir sezondu. Basel müthiş bir kulüp. Çok profesyonel bir kulüpte olduğumu hissettim en başından beri. Şampiyonlar Ligi'nde ilk mücadelemi o formayla sergiledim. Futbol dışında en iyi arkadaşlıklarımı orada edindim. Gerçekten profesyonelce yönetilen, çok keyif aldığım, çok güzel günlerdi.
2016 senin için gerçekten muhteşem geçiyor. İzlanda Millî Takımı'yla tarihinizde ilk kez EURO 2016 finallerine katılıyor, orada da önce gruptan çıkıp ardından da İngiltere'yi eliyorsunuz. Bu süreci nasıl anlatırsın?
İnanılmaz bir tecrübeydi bizim için. Kariyerimin belki de en iyi tecrübesiydi EURO 2016… Özellikle İngiltere'ye karşı oynadığımız maçı hiçbir zaman unutamam. İnanılmaz başarılı bir ülkeye karşı galip gelmek çok önemliydi. İzlanda için bu turnuva çok özeldi. İlk kez büyük bir turnuvaya adımızı yazdırmıştık. Bu turnuvada ilk golü atmanın da onuru ve keyfi bende çok ayrıdır. Sadece maçlar değil, genel ambiyans, bize olan destek, her şeyiyle fantastik bir süreçti.
EURO 2016 süreci biz Türkler için de inanılmazdı… Hepimiz halen Konya'daki o müthiş İzlanda maçını hatırlıyoruz ve EURO 2016'ya Selçuk İnan'ın 89'daki frikik golüyle gidişimizi unutamıyoruz. O maçta 90 dakika ter dökmüş bir oyuncu olarak sen neler hatırlıyorsun?
Sanırım Türkiye'de oynadığım ilk resmî müsabaka olabilir. Aslında Türkiye'nin gruptan çıkmasına çok sevinmiştim. O maçtan önce bizim elemeleri geçtiğimiz belliydi. Bizim üzerimizde çok bir baskı yoktu. Maçı hatırlıyorum. Aslında zor bir maç geçiyordu bizim için. 89'uncu dakikada gol yedik ve Türkiye finallere kaldı. Keyifli bir maçtı. Atmosferden gerçekten çok keyif almıştım.
Bir sonraki sezonda Basel'le 5 Şampiyonlar Ligi, 1 İsviçre Kupası, 13 de İsviçre Süper Ligi maçına çıkıyorsun. Ancak devre arasında Aston Villa'ya transfer oluyorsun. İsviçre'de doludizgin giderken neden böyle bir karar verdin? Ki o sezon takımın hem İsviçre Kupası'nı aldı hem de İsviçre Şampiyonu oldu.
Aston Villa kariyerim boyunca oynadığım en büyük kulüp. İngiltere futbol tarihinde böylesine büyük kökleri olan bir kulübe hayır deme şansım yoktu. İngiltere'ye gitmek her zaman bir hedef olmuştu benim için. Öyle olunca da bu teklife hayır diyemedim.
İngiltere'de de istikrarın devam ediyor. Ligde başarılı bir grafik sergileyip Premier Lig'e yükselebilmek için Play-Off finaline kadar gidiyorsunuz ancak Fulham yükseliyor. Sen sezonu toplam 30 maçla kapatıyorsun. Championship'i, İngiltere'yi ve İngiliz futbolunu, orada yaşadığın günleri nasıl değerlendirirsin?
Gerçekten oynadığımız süre boyunca inanılmaz keyif aldım. Taraftarlar olsun, oynanan futbol olsun İngiltere fantastik bir ülke… Oynanan futbol inanılmaz. Gerçekten çok iyi futbolcularla oynama fırsatı yakaladım. Çok iyi hocalarla çalışma fırsatım oldu. İki defa play-off finallerine yükseldik. Birinde Fulham'a, diğerinde de Derby'ye kaybettik. Dediğim gibi ben her zaman Aston Villa'nın bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
2018 yılında Türkiye ile İzlanda bu kez Dünya Kupası yolunda rakip oluyor. Elemelerde müthiş bir performans sergiliyor ve grubu 22 puanla zirvede bitirerek finallere katılıyorsunuz. Kariyerine Dünya Kupası'nı da ekliyorsun. Finallerde ise gruptan çıkamıyorsunuz. Bu süreci nasıl değerlendirirsin?
Fantastik bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. İzlanda için yine ayrı bir kilometre taşı niteliğindeydi. Avrupa Şampiyonası'ndan daha büyük bir deneyimdi. Bu kadar büyük bir turnuvaya katılmak bizim için gurur vericiydi. Grup aşamalarında çok iyi bir performans sergiledik. Çok iyi bir takıma sahiptik. Gruplara geldiğimizde de iyi başladık ve Arjantin'le 1-1 berabere kaldık. Sonrasında gruplardan çıkabilmek için bir gole ihtiyacımız vardı. Ama günün sonunda maalesef gerçekleşmedi. Grubu sonuncu tamamladık. Arjantin, Hırvatistan ve Nijerya'nın olduğu gerçekten çok sıkı bir gruptaydık. Bir yandan hem orada olmuş olmaktan dolayı çok mutluyduk. Ama eve erken dönüyor olmak da içimizde burukluğa yol açıyordu. Yine dediğim gibi Dünya Kupası'nda oynamak bizim için inanılmaz bir deneyimdi.
2018-2019'u Aston Villa'da tamamlıyorsun. Sonrasında ilginç bir karar verip Katar'a, Al-Arabi takımına transfer oluyorsun. Burada 8 maçta forma giyip yeniden İtalya'ya dönüyor ve Brescia ile sezonu tamamlıyorsun. Katar maceranı ve İtalya'ya dönüşünü nasıl anlatırsın?
Benim İzlanda Millî Takımı'ndaki eski hocam Heimir Hallgrímsson Al-Arabi SC'ye transfer olmuştu. Ben de onun yanına gittim. Fakat sonra Katar'a biraz erken yaşta geldiğimi düşündüm. Biraz hızlı bitti diyebilirim. Yanlış anlamayın, orada yaşadığım heyecan ve deneyimler gerçekten çok keyifliydi. Fakat açıkçası Avrupa'da bulunmuş olduğum ortamı ve futbol ambiyansını özlediğimi söyleyebilirim. Onun için çok kısa sürdü ve İtalya'ya geri döndüm.
Röportaj yaptığımız bugüne kadar Adana Demirspor'da 26 Süper Lig, 1 de Türkiye Kupası maçında forma giydin. Kadronuzda Mario Balotelli, Vargas, Svensson gibi yıldız oyuncular var. Bu sezonu ve takımı nasıl değerlendirirsin?
Sezona iyi başlayamadığımızı söyleyebilirim. Çünkü Süper Lig'e yeni yükselmiş bir takım olarak her pozisyona gelen yeni oyuncular vardı. Adana Demirspor'da birbirimizi tanımak biraz zaman aldı. Saha içinde değil, saha dışındaki uyum da çok önemli. Bunların gelişmesi zaman alıyordu. Zaman ilerledikçe daha iyi performans sergilemeye başladık. Takım içinde daha yakın ilişkiler kurmaya başladık. Bu da bizim şimdiye kadar başarılı bir sezon geçirmemizde etkili oldu. Baktığınız zaman şu an puan sıralamasında daha yukarıda olmamız gerekiyordu. Bunu başarabilecek oyuncu grubuna sahibiz. İyi bir sezon geçirdiğimizi söyleyebilirim. Ayrıca kulüp olarak başkan, sportif direktörümüz ve görevliler gerçekten çok büyük bir iş başardılar. Bunu içtenlikle söyleyebilirim. Bu kadar yüksek profilli oyuncuları bir arada tutabilmek büyük başarı. Bu açıdan da tebrik etmek istiyorum kulübü…
Balotelli dünya futboluna duruşu ve karakteriyle damga vurmuş bir oyuncu. Bize ondan söz edebilir misin?
Balotelli'nin çok özel bir karakter olduğunu söyleyebilirim. Çok özel bir insan. Saha içinde ve dışında çok iyi anlaşıyoruz. İlişkimiz gayet iyi. Sahada iyi anlaştığımızı ve iyi oynadığımızı düşünüyorum. Zaten Brescia'da da beraber oynamıştık. Kendisini oradan tanıyorum. Takımdaki herkesle arası çok iyi. Komik birisi. Gerçekten iyi bir insan. Aynı zamanda kalitesi de kendisini gösteriyor. Sahada hiç beklenmeyen bir anda, hiç beklenmeyen bir şey yaparak maçı kazandırabiliyor. Çok özel bir yetenek. Her takımın sahip olmak isteyeceği bir oyuncu…
Çok soğuk bir ülkeden sıcağı ile meşhur Adana'ya geldin. Bu durumu nasıl değerlendirirsin?
Dürüst olmam gerekirse belirttiğiniz gibi bazen yüksek sıcaklık beni etkiliyor. Bazen fazla geliyor. Buraya gelmeden önce Adana'yı duymamıştım. Yaz zamanı sıcaklar beni oldukça etkiliyordu. Fakat şimdi biraz olsun alıştım. Adana'yı da çok sevdim. Şehir çok güzel. Burada bulunmaktan dolayı çok keyifliyim. Ama bazen sıcaklar etkileyebiliyor. Ayrıca buradaki insanların genel olarak tutumlarından çok mutluyum. İnsanlar çok sıcakkanlı. Her zaman yardım etmeye hazır ve çok kibarlar. Bu da beni gerçekten çok mutlu ediyor ve keyif almamı sağlıyor.
Adana Demirspor taraftarı, Türkiye'nin en ateşli gruplarından birisi… Onlarla nasıl bir ilişkin var?
Onlarla çok iyi bir ilişkimin olduğunu söyleyebilirim. Müthiş işler başarıyorlar. Sezona başladığımız günden beri desteklerini hissediyoruz. Buraya gelen rakiplere futbol oynamayı zorlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bizi sonuna kadar destekliyorlar. Gördüğüm en iyi taraftar gruplarından birisi…
Adana, Türkiye'nin çok önemli bir gastronomi şehri… Kebap ve et burada çok meşhur. Adana yemekleriyle aran nasıl?
Buraya gelirken yemekle ilgili bir beklentim yoktu. Açıkçası şüpheyle yaklaşıyor ve merak da ediyordum. Fakat geldiğimde tamamen yanıldığımı hissettim. Yemekler gerçekten harika. Çok keyif alıyorum. Çok güzel yemekler. Adana yemekleri olsun, diğer Türk yemekleri olsun müthiş.
30 Haziran 2023'e kadar Adana Demirspor ile sözleşmen var. Kendine bundan sonrası için nasıl bir kariyer hedefi yaptın?
Bu sene bitince bir yıl daha kontratım var. Sonrası için bir plan yapmadım. Şu an burada olmaktan son derece mutluyum. Adana inanılmaz bir şehir. Taraftarlar çok iyi. Oynanan futbol güzel. Çok iyi takımlar var. İyi oyunculara karşı mücadele ediyoruz. Türkiye'de mutluyum. Zaman ne getirir bilemeyiz ama bugünün keyfini çıkartıyorum diyebilirim.
Futbolun seyyahlarından birisisin. Çok transfer yaptın. Çok ülke, çok kültür gördün. Seni en çok etkileyen ülke ya da kültür hangisiydi? Bu kadar çok transfer yapmayı nasıl değerlendirirsin?
Dediğiniz gibi pek çok ülke ve kültür gördüm. Transfer olduğum yerlerin kültürüyle ilgilenen birisiyim. Gittiğim yerin kültürünü ve geleneklerini öğrenmeye çalışırım. Çok transfer olma konusuna gelince, bu şekilde bir plan yapmamıştım. Fakat zamanla gelişen ve bana uygun olan, kulübüme uygun olan faktörlerin etkisiyle transferlerim gerçekleşti. Kültür konusuna dönersek, en çok etkilendiğim ya da yetiştiğim kültürden en farklı olan Katar'da yaşadığım deneyimdi. Katar'da güzel zaman geçirdim çok kısa sürede… Farklı deneyimler elde ettim. Katar tecrübesi benim için çok değişikti.
İzlanda küçük bir ada ülkesi. Nüfusunuz 365 bin kişi civarında… Bu kadar az nüfustan nasıl oldu da bu kadar başarılı bir futbol takımı çıkardınız?
İzlanda'nın elde ettiği başarının çok büyük bir kısmının mantalitemizden ve futbol akademilerinden geldiğine inanıyorum. İzlanda'da futbol akademilerine gerçekten çok önem veriliyor. Çok genç yaşta beraber oynamaya başlıyoruz. Çok sıkı antrenmanlar yapıyoruz küçük yaşta. Aynı şekilde genç hocalar yetiştiriliyor. Bu da çok önemli bir faktör. Ve yetkin hocalar tarafından yönetiliyoruz. Aynı zamanda şunu da söyleyebilirim; Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası'nda oynayan ekibimiz ülkemizde altın jenerasyon olarak anılıyor. Altın jenerasyon çok çalışkan oyuncuların bir araya toplanmasıyla oluştu. Pek çoğumuz çok iyi kulüplerde oynadık. Bu bizim Avrupa ve Dünya Kupaları'nda başarılı olmamızı sağladı.
Ülkeniz futbola büyük yatırım yaptı. Kış şartlarıyla mücadele için kapalı spor salonları inşa ettiniz. İzlanda'daki bu yatırımlar hakkında ne söylersin?
Yapılan kapalı spor salonlarının bizim için çok önemli bir avantaj olduğunu söyleyebilirim. İzlanda'da hava her zaman soğuk ve sürekli kar yağışı var. Az önce de belirttiğim gibi çok genç yaşta antrenmanlara başlıyoruz. 5-6 yaşlarında… Bütün bir sene sorunsuz antrenman yapılması için kapalı spor salonları önemli bir adımdı. Bu sayede kardan etkilenmeden yılın 365 günü idman yapabiliyoruz.
Sizin yakaladığınız altın jenerasyonun şu an için devamının gelmediğini görüyoruz. İzlanda'nın futboldaki geleceği hakkında neler söylemek istersin?
Şu an Avrupa'nın en genç millî takımının İzlanda olduğunu söyleyebilirim. Çok farklı ve yetenekli oyunculara sahibiz. Avrupa takımlarında forma giyiyorlar. Fakat şu an için yaş olarak belirttiğim gibi genç oyunculara sahibiz ve zamana ihtiyacımız var. Bu zaman geçince altın jenerasyon gibi bir neslin yeniden yakalanacağını düşünüyorum.
Sporcu bir baba, sporcu bir anne ve dünyaca ünlü sporcu bir evlat… Bu durumu evde konuşunca annen ve baban ne diyor?
Benimle çok gurur duyuyorlar. Belirttiğim gibi benim ailem tamamen sporla ilgilenen bir aile… Kız ve erkek kardeşlerim de futbol oynadı. Spor bizde bir gelenek. Elde ettiğim başarılarla da her zaman gurur duyuyorlar.