Sarıkamışlı bir ailenin beş çocuğundan biri olarak Ankara'da büyüdü, BESYO'dan mezun oldu. Fomget'te şampiyonluklarla başlayan kariyerini Hakkarigücü, Fenerbahçe, Glasgow City ve ALG'nin ardından Trabzonspor'da sürdürüyor. Genç yaşında edindiği Şampiyonlar Ligi tecrübesiyle A Millî Takımımıza da seçildi. Başarılı orta saha oyuncusu Süper Lig'in iki sezondur çok üst seviyede oynandığını söylüyor ve "Her takım neredeyse aynı seviyede… Her maç derbi gibi. Lig bu sene de çok çetin geçecek" diyor.
Röportaj: TamSaha / Rasim Artagan
15 Şubat 2002 Kars doğumlusun. Öncelikle seni ve aileni tanıyabilir miyiz?
Annem ev hanımı, babam da esnaf. Kendi işinin patronu. Ticaretle ilgileniyor. Beşi kız, biri erkek, altı kardeşiz. Ben ailenin beşinci çocuğuyum. Benim doğumumdan bir yıl sonra ailem Kars'tan ayrılıp Ankara'ya yerleşmiş. Küçüklüğümden beri mahalle arasında erkeklerle futbol oynadım. Mahallede büyüyüp yetiştim diyebilirim.
Okul hayatına gelecek olursak...İlkokul, ortaokul ve liseyi Ankara'da tamamladım. Daha sonra da Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu'nu bitirdim. Okurken aynı zamanda futbol da oynuyordum.
Sendeki futbol yeteneğini ilk keşfeden kimdi?
İlkokul 3. sınıfta sürekli erkeklerle futbol oynuyordum. Erkekler, "Kız futbol mu oynar?" diyor ve beni kaleye geçiriyorlardı. 7. sınıfa geldiğimde beden eğitimi öğretmenim benim artık bir kulüpte futbol oynamam gerektiğini düşünerek, "Ankara'da Fomget diye bir takım var. Kafana yatarsa devam edersin. Yoksa okuluna dönersin" dedi. Ancak bu durumu aileme nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Bizim kültürümüzde bir kızın futbol oynaması farklı karşılanabilirdi. Ailemden habersiz olarak kulübe gittim. Fomget'te hocam ısrar etti ve beni büyüklerle oynattı. A takım idmanlarını görüyordum. Oradaki ablalar çok iyiydi. Bu da beni hırslandırıyordu. Sonunda hocamız babama durumu anlattı. Babam da asla karşı çıkmadı ve arkamda durdu. "Sen nasıl istersen öyle yap kızım" dedi.
Baban bu kadar anlayışlı karşılayacaksa sen neden söylemekten çekinmiştin?
Okulla futbol arasında bir tercih yapmamı isteyebilirlerdi. Bundan çekindim. Kadın futbolundan kimsenin haberi yoktu o dönemde. Sonuçta babam hep arkamda durdu. O gün bana tepki gösteren çevremdeki insanlar bugün arayıp, "Kızımızı hangi kulübe gönderebiliriz" diye soruyor, yardımcı olmamı istiyorlar.
Ailende senden başka sporcu var mı?
Bir dönem Konyaspor ve Samsunspor'da oynayan Ümit Milli Takım oyuncusu Vedat Bora kuzenim olur. Ailemde bir de babam çok sever futbolu. Abim de maçları benden sonra izledi ve sevmeye başladı. Annem de aynı şekilde izleyince sevdi.
Seni gördükten ve bir millî oyuncu olma sürecine şahit olduktan sonra düşünceleri değişti demek ki…
Evet… Annemin üzüldüğü tek bir şey var. Bu kadar yorulmamıza, yere düşmemize, sabah erken kalkıp koşuya gitmemize üzülüyor. Böyle başladı. Fomget'te üç ay antrenmanlara gittim ve U15 Millî Takımı'na seçildim. Bu da ailemde büyük coşkuyla karşılandı. Özellikle insanları yanıltmış olmam babamı çok sevindirdi. Çünkü "Kız futbol mu oynar? Şort mu giyer?" diye sesler geliyordu sağdan soldan. Ama Millî Takım kadrosu açıklanınca ilk olarak babam paylaştı. Annem de çok mutlu oldu. Geleceğimin parlak olacağını biliyorlardı. U15 Millî Takımı'ndan sonra Fomget'te A takıma çıktım. Ankara Fomget o dönem 3. Lig'den Süper Lig'e çok hızlı yükseldi. Beş şampiyonluk yaşadım. Her sene iki-üç kupa getirdik. O dönemde altyapımız çok iyiydi. Hiçbir zaman düşme yaşamadık. O dönemde bugünkü kadar maddî destek de yoktu. Maçlara günübirlik gidiyorduk. Kahvaltı yapmadan maça çıkardık. İkinci bir formamızın yoktu. Ama çok iyi bir jenerasyon yakalamıştık. Arkadaşlarımın hepsi dört büyüklerde oynuyor. Ama sonra Fomget maddî destek gördü ve yabancı transferlere yöneldi. Böyle olunca da alttan oyuncu gelmemeye başladı. Üniversite dönemimde teklifler geldi ve takımı Süper Lig'e taşıdıktan sonra hepimiz ayrıldık. Ben Hakkarigücü'nü seçtim çünkü oynamak ve pişmek istiyordum. O yaşta ne kadar çok oynarsam ileride daha iyi bir takıma gidebilecektim. Zaten planladığım gibi de oldu…
Hakkarigücü o bölge insanı ve kız çocukları için çok değerli bir takım. Orada neler görüp yaşadığını anlatır mısın?
Hakkarigücü'nü seçme nedenlerimden biri de insanların sıcakkanlılığı ve teknik ekiple yönetimin transferim için çok çaba göstermesiydi. İlk gittiğimde dört dağın arasında küçücük bir şehirle karşılaştım ama hiç yabancılık çekmedim. Hem saha içindeki antrenmanlar hem de saha dışındaki insanlar çok iyiydi. Gece 2'de bile dışarı çıkabiliyorsun. İnsanlar sana saygı duyuyor. Her maç desteğe geliyorlar. Tribünlerin hiçbir zaman boş olduğunu görmedim. Sürekli 2-3 bin kişiye oynuyorduk. Bazen erkekler Süper Lig'de bile bu rakamları göremiyorsunuz… Hakkari'de aktivite az olduğu için kendine yöneliyorsun. Daha sık antrenman yapıyorsun. Daha çok okuyorsun. Ben kendimi böyle geliştirdim. Daha sonra Fenerbahçe'ye transfer oldum zaten. Hakkari'de insanlarla o kadar iyi kaynaştım ki başka şehirleri beğenmiyordum. Kocaman İstanbul çok yalnız geliyordu bana… Çünkü çok samimi bir ortam vardı Hakkari'de… Orada menfaat yok. Evlerine yemeğe davet ediyorlardı bizi. Düğünlerine davet ediyorlardı. Yabancılar bile her gün düğüne gidiyordu. Herkes çok seviyordu orayı…
Fenerbahçe günlerine gelirsek…
Fenerbahçe dönemim çok iyi geçti. Zaten sonrasında yurt dışından teklif aldım. Fenerbahçe'de kendimden büyük ablalarla oynadım. Yabancılar kaliteliydi. Çok büyük bir camia tabiî… Fenerbahçe'de kendimi çok geliştirdim. Hayalim yurt dışında oynamaktı ve gelen ilk teklifi değerlendirmek istiyordum. Glasgow City teklif yaptı ancak devre arasıydı. Sezonu Fenerbahçe'de tamamlamak istiyordum. İskoç ekibinin teklifini beklettim bu sebeple… Sezon bitince Fenerbahçe anlaşmayı uzatmak istedi ama hayalimi gerçekleştirmek için Glasgow'a gittim. Glasgow, Şampiyonlar Ligi'nde her daim olan bir takım. Ligde ve Şampiyonlar Ligi'nde oynadım. Çok kaliteli bir futbol, çok kaliteli bir yaşam vardı. Her şey profesyonelceydi. Profesyonelliği orada öğrendim diyebilirim.
İskoçya ve Türkiye arasındaki farkları anlatır mısın?
İnsanlar kendi hâlinde yaşıyor. Belirli bir hayat standardı var. İnsanlar hayvanlara çok saygılı, genellikle köpek besliyorlar. Şehir çok temiz… Fazla çocuk yok. İskoçya'da 7 ay kaldım. Ailevî sebepler nedeniyle döndüm. Bu sebepleri hocama anlattığımda, "Ne zaman dönmek istersen bu takımda yerin hazır" dedi. Beni hâlen istiyorlar. Gitmeyi de düşünüyorum ama şu an değil. Oturması gereken şeyler var. İskoçya ve Türkiye arasındaki tek fark profesyonellik bence… Onlara göre imkânlarımız kısıtlı. Biz sonradan profesyonel oluyoruz, onlar küçüklükten beri profesyonel eğitim alıyor. Kendimize çok zor yatırım yapıyoruz. Onlar küçük yaşta özel koç tutuyor; biz ancak 17-18 yaşından sonra özel koçla tanışabiliyoruz. İskoçya'da dışarı çıkalım, gezelim, tozalım kafası yok. Biz burada maçtan çıkıyoruz, ertesi gün izinliyiz. Orada maçtan çıkıyoruz, yatıp dinlenip ertesi gün antrenmana gidiyoruz. Bakış açıları çok farklı. İskoçya'da futbol daha hızlı ama Türkiye'deki oyuncular her zamanki gibi daha yetenekli ve teknik… Onların futbolları hızlı ve basit oyun. Bizde teknik oyun ve bireysellik ön planda…
İskoçya'dan döndükten sonra kariyerin nasıl gelişti?
Yine dört büyüklerden teklif vardı. Fenerbahçe'ye dönemedim çünkü maddî açıdan anlaşamadık. ALG'ye gittim ve bir sezon oynadım. Çok iyi bir performans sergiledim. Çünkü gelişmiştim. Sonrasında deprem felâketini yaşadık. 1 ay boyunca psikolojik olarak çok kötüydük. Lige ayak uydurmak zorunda kaldım. Kendimi yönetme dönemimdi. ALG'den sonra yine teklifler vardı ve ben de Trabzonspor'u seçtim.
Çetin bir lig geçiyor. Neredeyse her takım eşit seviyede. Kopmalar olmuyor. Geçen sene şampiyon son maçta belli oldu. Turkcell Kadın Futbol Süper Ligi'ni nasıl buluyorsun?
Türkiye'de son iki yıldır çok üst seviye bir lig oynanıyor. Her takım neredeyse aynı seviyede… Bundan 3-4 sene önce 4-5 takım vardı. Şimdi her takım potada… Her maç derbi sanki… Her maç zor… Yatırımlar çok fazla. Kadın futbolu artık değer görüyor. Bu zamanla daha da artacaktır. Dört büyükle diğer takımların arasında çok fazla fark yok. Lig bu sene de çok çetin geçecek. Şampiyon, son hafta belli olacaktır.
Şu an ilk kez A Millî Takım'dasın. Neler hissediyorsun?
Öncelikle A Millî Takım'a geldiğim için çok gururluyum. Alt yaş gruplarının hepsinde oynadım. Çok çabaladım ve bekledim. Profesyonelce davranmaya çalıştım ve bunu da başardığımı düşünüyorum. Formayı terletmeyi çok istiyorum. Ablalarım çok yardımcı ve samimi. Burada aile ortamı var.
Genç yaşına rağmen ayakları yere sağlam basan bir oyuncusun. Kendine nasıl bir kariyer planı yapıyorsun?
Her zamanki gibi hedeflerim büyük. A Millî Takım'da kalıcı olmak ve farklı bir profil çizmek istiyorum. Trabzonspor'da çok iyi bir sezon geçirip Avrupa'da kalıcı olarak forma giymek istiyorum. Oradan dönmek istemiyorum.
Sana engel olan ailevî meselelerini hallettin mi?
Evet, her şeyi hallettim. Ailem her şeyden önemli. Küçük yaşta sorumluluk sahibi oldum. 10 yaşındayken babamla sanayide çalıştım. Ağır işler yaptım. Hem futbol oynuyor hem de çalışıyordum. Avrupa'da bu yok. Eğitim alıyorsun, evinde dinleniyorsun. Ama bizde böyle değil. Eğitim, idman, çalışma… Sürekli bir akış var. Bu da elinde olmayan imkânlar sebebiyle… Ama böyle yetiştiğim için çok mutluyum. Bu yaşta bu sorumluluk insana tecrübe kazandırıyor. Avrupa'da uzun süre kalmak ve futbol hayatımı orada bitirmek istiyorum.
Hayallerin nedir?
Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmak istiyorum. Yurt dışından teklifler var ve bu teklifte bulunan kulüplerin bir kısmı Şampiyonlar Ligi'nde oynuyor. Beni de Şampiyonlar Ligi'nde oynadığım için çağırıyorlar. İstediğim ülkeler arasında İngiltere var. Çok beğeniyorum. Hızlı ve akışkan bir futbol oynanıyor. Allah nasip ederse oradan bir takıma gitmek istiyorum. Trabzonspor'la hayalim ise takımıma her şeyimi vermek ve ligde ilk üçün içinde olmak. Çok büyük bir yatırım var. İyi bir takım kuruldu. Derbiler oynadık, şanssız goller yedik. 1-0 biten derbiler bunlar. Bu işin ikinci devresi var. Son güne kadar hiçbir şey belli olmaz.
İngilizcen hangi seviyede?
İlk yurt dışı teklifi aldığımda kendi çabamla İngilizce çalışıyordum. İskoçya'da özel ders aldım. Trabzonspor'da da özel derslere devam ediyorum. Seviyem düşük değil. Kendimi anlatabiliyorum, anlayabiliyorum ama daha yukarı çıkmak için çabalıyorum.
Kendine örnek aldığın sporcular var mı?
Ben sadece babamı örnek alıyorum. Sporcu olmasa bile kafa yapısı ve bakış açısıyla benim idolüm babam. Çok yokluk ve zorluk görmüş. Küçücük yaşında annesiz, babasız kalmış. Ortanca kardeş olmasına rağmen kardeşlerine o bakmış. Çok yokluk gördü ama bugün istediği her şeyi var. Kız çocuklarına çok değer veriyor. Kardeşlerinin hepsini iş sahibi yapmış, evlerini almış, evlendirmiş. Bir baba gibi davranmış. Bugün de bir baba… Her inişte, her düşüşte bu kadar nasıl yükseldi inanamıyorum. Şu an her şeyi var ve hayatı boyunca çalışmayabilir ama sabah 8'de işinin başında. 53 yaşında ve 7 yaşından beri çalışıyor. Bu yüzden idolüm her zaman babam.
Hobilerin ve fobilerin neler?
Çok stresliysem kitap okurum. İlk yaptığım bu… Bundan sonraki hobim de günlük tutarım. Kendimi yazıya dökerim. Fobim yok.