Süper Lig'de ilk kez forma giydiğinde 16 yaşındaydı. Ancak Göztepe küme düşünce o da alt liglerde oynamak zorunda kaldı. Kocaelispor formasını giydikten sonra Kayserispor'a gelerek yeniden Süper Lig oyuncusu oldu. U15'ten itibaren giymeye başladığı milli formayı tam 101 kez taşıdı. "Eğitimle futbol bir arada yürümez" diyenlere inat, ilk ve ortaokulu 5 not ortalamasıyla birinci bitirdi. Milli Takım kamplarında ders çalışarak, bir yılda 25 gün devam edebildiği liseden de 4 not ortalamasıyla mezun oldu. İki kez çapraz bağları koptu ama yılmadı. Hırsı ve çalışkanlığıyla yeniden ay-yıldızlı takımın kapısını çalıyor.
Röportaj: Mazlum Uluç
U15'ten itibaren 101 kez milli formayı giymiş bir oyuncusun ama Süper Lig'e gelebilmek için uzunca bir süre bekledin. Dolayısıyla kamuoyu seni ancak bu sene tanımaya başladı. İstersen futbolla ilk tanıştığın günlerden itibaren kendini anlatarak konuya girelim.
28 Mayıs 1985 İzmir doğumluyum ve futbola Göztepe'nin altyapısında başladım. Ailem aslen Niğdeli. Futbola büyük merakım vardı. Beş yaşından itibaren yatağa bile topumla girerdim. 10 yaşımda Göztepe'nin altyapısına yazıldım. Annem ve babam o dönemde çok destek oldu. Bunun futbolcu olmamla da ilgisi yok, çünkü kendimi bildim bileli hep arkamdaydılar. Zaten futbolcu olmam da çok uzun sürmedi. 14 yaşımda Genç Milli Takım'a girdim ve Ümit Kayıhan tarafından Göztepe'nin A takımına alındım. Ancak takımımda oynayacak fırsatım olmadı. Çünkü 1985'li olmama rağmen 1983 ve 1984 Milli Takımlarına da gidiyordum. Ümit Kayıhan da "Seni oynatacağım ama hep yurt dışındasın" diyordu.
O dönemde 1 yaş farkı bile önemlidir. Sen kendinden 2 yaş büyüklerle oynadığına göre fiziksel gelişimini erken mi tamamlamıştın?
Hayır, ama çok hırslıyım. En önemli özelliğim agresif bir oyuncu olmam. Antrenörler de bu tip oyuncuları sever. 16 yaşımda Süper Lig'deki ilk maçımı Trabzonspor'a karşı oynadım. Servet ağabeyle yan yana görev yapmıştım. Bushi'yi tutuyordum ve 4-1 kazandık. İlk kez oynuyorum, tribünlerde 30 bin taraftar vardı, meşaleler yanmıştı, atmosfer müthişti. Ayaklarım titriyordu. Herkes "Sen kabiliyetlisin, başarırsın" diyordu ama sonuçta 16 yaşında bir çocuğum. Ancak üstesinden geldim. Çok iyi konsantre olmuştum. Zaten konsantre olduğum zaman her şeyi yapabiliyorum. Ama biraz konsantrasyonum eksik olunca kendim gibi oynayamıyorum.
Konsantrasyon sağlamak için özel bir uygulaman var mı?
Uğurum sayılabilecek bir şey, her maçtan önce mutlaka annemi, babası ararım ve onların duasını alırım. Bu benim için çok önemli. Anne ve babamla zaten çok yakın arkadaş gibiyiz.
Aileden açılmışken, biraz onlardan söz edelim.
Üç kardeşiz, iki ablam var. Babam Konak Belediyesi'nde memurdu, annem ise ev hanımı. Orta gelir düzeyinde bir ailenin çocuğuydum yani. Futbolcu olunca tabii her şey değişmeye başladı. İlk işim anneme ev almak oldu. Zaten benim için birinci planda ailem var. Ben nasıl olsa kazanırım. Babama da bir otomobil aldım. Aslında bunları yapınca hiçbir şey kaybetmiyorsunuz. Siz onlara verince Allah da size veriyor. Şimdi kendim de her şeye sahibim.
Okul birincisiydim
16 yaşında A takımda oynamaya başlayınca eğitimini nereye kadar sürdürebildin?
Bu işin çok enteresan bir yönü var. İlk ve ortaokulda okul birincisiydim. Not ortalamam 5'ti. Matematikten 90 alsam ağlardım. Kürsüye çıkıp şiir okuyan, her soruya parmak kaldıran tiplerdendim yani. Ama bir yandan da futbolum sürekli ilerliyordu. Hatta ortaokulda bir okuldan diğerine transfer edildim. Lise takımında bir maçta 13 gol attım. O dönemde serbest oynuyordum. Her şey pozitif gelişiyordu. Lise başladığında okula gidemiyordum. Milli Takım kampları nedeniyle bir senede 25 gün okula gittim. Okul yönetimi ailemi çağırıp "Ya futbolu ya okulu tercih etsin" demiş ama ben kafama ikisini bir arada yürütmeyi koymuştum. Artık hangi kampa gitsem yanımda ders kitaplarını da götürüyordum. Mesela Fransa'ya gidiyoruz, benim elimde tarih kitabı… Liseyi de 4 not ortalamasıyla bitirdim. Öğretmenlerim "Sen soruları başkasından mı alıyorsun?" diye soruyordu. Hiç kimse Milli Takım kampına gidip de ders çalıştığıma inanmıyordu. Hayatımın her döneminde çalışmayı çok seven bir insan oldum. Çok hırslıyım. Sahanın içinde de böyle. Rakibimin beni geçmesini kendime yediremiyorum. Ama hiçbir zaman futbol kurallarının dışına çıkmam. Zaten bir defans oyuncusu olarak kart ortalamam oldukça düşük.
Bu kadar başarılı bir öğrenci olarak üniversiteye devam etmek konusunda ne düşünüyorsun?
Üniversiteyi de kazandım. Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu'ndaydım ama devam edemediğim için kaydım silindi. Ancak mutlaka Ege Üniversitesi'ne yeniden başvurup BESYO'yu bitireceğim. Çünkü futboldan ayrı kalmam söz konusu değil. Teknik direktör olmak istiyorum ve bu nedenle de mesleğimle ilgili bir konuda eğitim almak amacındayım.
İstersen üzerinde emeği olan teknik adamları konuşalım biraz da.
Ümit Kayıhan çok önemli, çünkü beni A takıma alan ilk teknik direktör. Rıza Çalımbay keza öyle. Babamı arayarak "Çok yetenekli bir oyuncu, banko oynatacağım" demişti ama görev süresi yetmedi. Kocaelispor'daki dönemimde Sadi Tekelioğlu çok önemli. Sürekli arkamda durdu. En önemlisi de Tolunay Kafkas. Hayatımı yönlendiren adam o. 1.Lig'den geldiğim halde "Çok hırslısın, bu mücadeleci yönünü çok seviyorum. Bu forma senin, aslanlar gibi oyna" dedi. Ben de onu utandırmadım.
İki defa çapraz bağım koptu
Göztepe'den Kocaelispor'a uzanan kariyerine dönelim. Trabzonspor'a karşı oynadığın ilk maçın arkası nasıl geldi?
Aslında vereceğim cevap, başlangıçta yönelttiğiniz "Bu zamana kadar neden Süper Lig'e gelemedin?" sorusunu da açıklıyor. Normal şartlarda 101 defa milli formayı giymiş bir oyuncunun daha çabuk ön plana çıkması gerekirdi. Ancak iki kez ön çapraz bağım koptu. Birincisinde 17 yaşındaydım. Göztepe'de 15 maçta ilk on birde oynamıştım. Sezon sonunda Trabzonspor'a imza atacaktım. Bu arada 16 yaşındayken PSV ve Ajax da beni istemiş ama Göztepe vermemişti. İyileştikten sonra başarılı bir sezon geçirdim. Dört gol, üç asistle oynadıktan sonra Beşiktaş'la anlaşmak üzereydim ama onlar Mustafa Doğan'ı aldı. Sonra Kocaelispor devreye girdi ve oraya gittim. İkinci sezonun ilk maçında çapraz bağım yine koptu. O sezon yine Trabzonspor'a gitmem gündemdeydi ama yine sakatlık engelledi. Üçüncü sezonumda çok başarılı olunca Kayserispor'a transfer oldum. Aslında Beşiktaş'ın da gündemindeydim ama onlar direkt oynayabilecek bir stopere yönelince Süleyman Hurma'nın devreye girmesiyle Kayserisporlu oldum.
Kayserispor'a gelmekle doğru bir tercih yaptığını düşünüyor musun?
İnanılmaz derecede mutluyum. Bu kadarını tahmin bile etmemiştim. Hem takım hem de ben çok iyi gittik. Sakat olmadığım maçların hepsinde 90 dakika oynadım. Sağ bek olmama rağmen üç gol atıp üç asist yaptım.
Uzun yıllar 1.Lig'de oynamış bir oyuncu olarak Süper Lig'le aradaki farklardan söz eder misin?
Dağlar kadar fark var. 1.Lig'de bir oyun şablonu yok. Herkes topun bulunduğu bölgede ve goller genellikle karambolden geliyor. Süper Lig ise ustaların yeri. Pozisyon almanız çok önemli. Ben hep tecrübeli oyuncuların ne yaptığına bakıyorum. Aslında stoperim ama ilk kez bu sezon sağ bek oynuyorum. Bu nedenle sürekli Toledo'yu gözlüyorum. Gerçekten de iyi bir gözlemci olduğumu düşünüyorum. Toledo sol bekte ne yapıyorsa ben de sağ bekte aynısını yapmaya çalışıyorum. Oynaya oynaya sağ bekte de belirli bir seviyeye geldim.
Başlangıçta hangi oyuncuları örnek almıştın?
Stoper oynadığım için Türkiye'de Alpay'ı beğeniyordum. Zaten beni ona benzetiyorlar. Avrupa'da da Cannavaro'yu ve Rio Ferdinand'ı beğeniyorum. Sürekli onları izliyorum. Çünkü antrenörünüz size belli bir yere kadar anlatır ama kendinizi geliştirmek için iyi oyuncuları gözlemlemeniz gerekir. Üstelik sizin de bir şeyler katmanız lazım. Yoksa ancak taklitçi olursunuz.
Hedefim A Milli Takım
En son U20 takımında oynadın ama sonrasında U21'i kaçırdın. Şimdi önünde A Milli Takım hedefi var herhalde. Sonuçta artık Süper Lig'in iyi takımlarından birinde banko forma giyen bir oyuncusun.
Çapraz bağlarımın koptuğu dönemde Milli Takımlardan uzak kaldım. Ama en azından son Romanya maçında A2 Takımına alınmayı bekliyordum. Hedefim Kayserispor'da kendimi çok iyi şekilde gösterip A Milli Takım'da yer alabilmek.
Ciddi sakatlıklar yaşadın. Bu sezon da bir süre futboldan uzak kaldın. Sakatlık sürecinde futbolcu neler yaşıyor?
Futbol gerçekten çok nankör bir meslek. Oyuncunun hayatı iyi ve kötü olduğu zamanlar diye ikiye ayrılıyor. Kötü olduğunuz zaman arayanınız bile çok az. Daha önce 100 kişi arıyorsa bu sayı 10'a düşüyor. İyiyken ise herkes yanınızda. Sakat olduğum dönemde bunu çok iyi anladım. Tabii ki bunları Kayserispor için söylemiyorum. Kulübüm maddi ve manevi her zaman arkamdaydı. Bir kere Kayserispor'da herkes çok mutlu. Birçok oyuncu bu takıma gelmek istiyor. Maddi sorun yok. Süleyman Hurma gibi futbolu bilen ve oyuncunun halinden anlayan bir menajerimiz var. Süleyman Hurma burası için çok büyük bir kazanç yani.
Bazı takımlar öyle bir futbol anlayışını benimser ki, oyuncu da bundan keyif alır. Kayserispor da bu tip futbol oynayan takımlardan biri gibi geliyor bana.
Burada çok iyi oyuncularla birlikte oynuyorum ve kendimi gösterme ihtimalim çok yüksek. Mehmet Topuz önümde oynuyor. İstediğim gibi çıkabiliyorum. Topu ona verip öne çıktığımda bana geleceğini biliyorum. Bir de verip alamamak var ki, en kötüsü de bu. Çok etkili oyunculara sahibiz, ağırlıklı olarak hücum oynuyoruz ve top genellikle bizde olduğu için oynadığımız futboldan da keyif alıyoruz.
Tolunay Kafkas birkaç yıl öncesine kadar oyuncuydu. Futbolu yeni bırakmış bir teknik adamla çalışmak oyuncuya nasıl yansıyor?
Bence artık işi bu tip teknik adamlara bırakmak lâzım. Çünkü futbolcunun halinden çok iyi anlıyorlar. Tolunay Hoca kişisel olarak da çok hırslı ve bize de bunu aşılıyor. Maça çıkarken öyle bir konuşuyor ki, siz de o konuşmanın etkisiyle daha da hırslanıyorsunuz. Bir de antrenörlükten öte çok iyi bir insan. Dertlerimizi dinliyor ve çözüm arıyor. Dışarıdan bakınca sert ve soğuk görünebilir ama melek gibi bir insan. Benimle ilişkisi de baba-oğul gibi.
Galiba teknik direktörünü sevmek sahaya da pozitif yansıyor.
Kesinlikle yansıyor. Elbette teknik direktörü sevmiyorsunuz diye takımı ve dolayısıyla ekmek paranızı sabote etmezsiniz ama kenarda sevdiğiniz, arkanızda olan bir teknik direktör varsa ekstra bir güç ortaya koyarsınız. Düşünsenize, kaybettiğimiz maçlardan sonra bile Tolunay Hoca hata yapan oyuncuyu ön plana çıkarmadı. Her seferinde sorumluluğun tamamını üzerine aldı.
Futbolcu, arkasında duran antrenörü sever
Bu önemli bir şey. Özellikle yabancı teknik direktörlerin oyuncularını isim isim suçladıklarını görebiliyoruz. Bu biçimde hedef gösterilmek rahatsız edici olsa gerek.
Oyuncu kendine yakın duran, koruyan ve sahip çıkan teknik direktörü sever. Zaten herkes yaptığı hatayı bilir. Teknik direktör de maçtan sonra soyunma odasında bu hata üzerine konuşur. Ama orası yatak odası gibi olmalı ve konuşulanlar dışarı çıkmamalı.
İzmir'de ve İstanbul'a çok yakın Kocaeli'de futbol oynadın. Bu açıdan bakıldığında Kayseri'deki yaşam hakkında neler söyleyebilirsin?
Tabii ki bazen sıkıntı yaşıyorum. Çünkü gidebildiğimiz sadece birkaç yer var. Ben sosyal yaşama alışmış birisiyim. İzmir'de ve İstanbul'da arkadaşlarımızla alışveriş merkezlerine, kafelere gidebiliyorduk. Kayseri'de bu imkânlar çok kısıtlı. Ama bunun bir avantajı da var. Kayseri ve Sivas gibi şehirlerde sadece futbolu düşünüyorsunuz. Bu takımların yaptığı çıkış ortada. Bir de İzmir takımlarının haline bakıyorsunuz ve aradaki farkı görüyorsunuz.
Türkiye'nin en modern stadı Kayseri'de yükseliyor. Şehrin de potansiyeline bakınca, "Bir gün Anadolu'dan bir şampiyon çıkacaksa bu takım Kayserispor olabilir" diye düşünüyor insan. Sen de böyle düşünüyor musun?
Bu sezon başında konuştuğumuzda hep şunu söyledik, "Önümüzdeki sezon en büyük favori Kayserispor. Çünkü oturmuş bir kadromuz var. Bu kadro korunacak ve nokta takviyelerle önümüzdeki sezon şampiyonluğa oynayacağız." Buna gerçekten inanıyoruz. Bu sezon Türkiye Kupası'nı alarak başlangıç yapmak istiyoruz.
Bir yandan da Kayserisporlu oyunculara çok fazla talep var. Oyuncu bir tercih yapmak zorunda. Ya İstanbul'un büyük takımlarından birine gidecek ya da Anadolu'dan bir takımı şampiyon yapmak hayaliyle Kayserispor'da kalacak. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Her futbolcunun hedefleri var elbette. Ama şunu açıkça söyleyeyim, Kayserispor'un maddi imkânları Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş'tan daha geride değil. Tamam, kalmak istemeyen gidebilir. Kimseyi zorla tutmuyorlar. Ama kalmak isteyen oyuncu da gönül rahatlığıyla kalır. O kadar çok oyuncu Kayserispor'a gelmek istiyor ki, herkesin bir alternatifi var.
Avrupa'da oynayacak gücüm var
Anladığım kadarıyla senin için ilk etapta Kayserispor'da başarılı olmak geliyor. Peki, sonrası için nasıl planlar yapıyorsun?
Bu sezonu iyi geçirdiğime inanıyorum. Kalan maçlarda en iyi performansı gösterip Türkiye'de gündemde olan bir oyuncu olmak istiyorum. İlk hedefim A Milli Takım'la Euro 2008 finallerine gidebilmek. Üç büyükler tabii ki herkes için bir hedeftir ama ben Avrupa'da oynamayı çok istiyorum ve kendimde bu gücü görüyorum. Avrupa'da artık güce dayalı futbol çok ön planda ve ben de gücüyle oynayan bir oyuncuyum. Biraz daha tecrübe kazanarak Avrupa'da oynayabilirim. Tabii en önemlisi A Milli Takım'ın banko oyuncusu olarak kendini gösterebilmek.
Futbolun dışındaki hayatında nelerle uğraşıyorsun?
En yakın arkadaşım Mehmet Eren. Aynı evi paylaşıyoruz. Birlikte DVD izliyoruz, zaman zaman kitap okuyoruz. Kitap tercihlerim kişisel gelişim üzerine. Hayata sadece futbol açısından bakmıyorum. Beni gelecekte de başarılı yapacak şeyler okumaya çalışıyorum.