Gaziantepspor bu sezonun seyir zevki en yüksek takımlarından biri. Bol pasa ve çabuk oyuna dayalı anlayışıyla futbolseverleri cezbediyor. Bu oyunun mimarı elbette takımın başındaki teknik adam. Felsefesini, "İtalyanların savunma anlayışı ile Brezilyalıların hücum güzelliklerinden bir sentez çıkarmak" diye açıklayan, korku kelimesini evindeki lügatlerden bile sildiğini söyleyen, Anadolu Lisesi mezunu, ODTÜ Elektrik Mühendisliği'nden terk, kafasını dinlemek istediğinde ut çalan genç bir teknik direktörle karşı karşıyayız.
Röportaj: Mazlum Uluç
Futbolculuk yoğun mesai isteyen, insanın kendisine ve ailesine yeterince zaman ayırmasına izin vermeyen bir meslek. Bu yüzden birçok futbolcu, emekli olduğunda oyunun dışında kalabiliyor. Ama siz teknik direktör olarak futbolun içinde kalmayı sürdürdünüz. İsterseniz bu noktadan başlayalım. Neden başka bir meslek değil de teknik adamlık?
Futbolculuk yıllarımda da futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük yapmayı çok düşünmüştüm. O dönemlerde bu konuda belli çalışmalarda bulunmuştum. Hocalarımdan bir şeyler kapmaya uğraşmıştım. Futbolu çok sevmemden dolayı futboldan kopamadım. Bu konuda Celal Doğan da beni çok teşvik etti. Altyapı, Gaziantep Büyükşehir Belediyespor, Gaziantepspor'da antrenörlük derken teknik direktör oldum. Özellikle son dönemlerimde Nihat Atacan ve Orhan Yüksel Hocalarımla sürekli diyalog içinde bulundum. Antrenörlükte iletişimin önemini ve belli antrenman metotlarını o dönemde öğrendim.
Genellikle büyük takımların oyuncuları teknik adamlık yarışına başlarken bir adım önde oluyor. Mesleğe adım atarken böyle bir dezavantaj hissetmiş miydiniz?
Çok üst düzeyde futbolculuk backgroundu olan biri değildim ve dolayısıyla mesleğe başlar başlamaz başarılı olmak zorundaydım. Bana tanınacak tolerans daha az olacaktı. Ama teknik adamlığa devre arasında yardımcı antrenörlükten yükselmem avantaj oldu. Çünkü yardımcı antrenörlüğüm döneminde oyuncularla iletişimim çok iyiydi. Takımın başına geldiğim andan itibaren beni kabullendiler. Dolayısıyla çok iyi bir sezon geçirdik ve 57 puan toplayıp UEFA Kupası'na katılma hakkını elde ettik.
Korku kelimesini lügatten sildim
Gaziantepspor Teknik Direktörlüğü'ne getirildiğinizde bir Süper Lig tecrübeniz yoktu. Bu görevi kabul ederken "Acaba başaramazsam" gibi bir endişeniz var mıydı?
O konuda hiçbir endişem olmadı. Tam aksine kendime çok güveniyordum. Evdeki lügatlerde bile korku kelimesinin üzerini çizen biriyim. Hiçbir şeyden korkmam. Kendime ve ekibime güvendiğimde iddialı bile olurum.
Bu korkusuzluk gözü karalık anlamında mı?
Hayır. Eğer şansın geleceği anı bekler ve kendinizi önceden hazırlarsanız korkmazsınız. Ama o şansı beklemez ve bir çırpıda karşınıza çıkarsa, hazırlıksız yakalanırsanız korkarsınız. Başarılı olmamdaki en büyük neden, hazırlıklı olmamdı.
Korkusuzluğunuz takımınıza uygulattığınız oyun tarzına da yansıyor herhalde.
Oyuncularım en nefret ettiğim şeyin korkaklık olduğunu, neticesi kötü bile olsa cesurca kararlar aldıkları takdirde arkalarında duracağımı bilir.
Örnek aldığınız teknik adamlar var mıydı veya halen var mı?
Faydalandığım teknik adamlar elbette var. Ancak birebir örnek aldığım bir teknik adam olduğunu söyleyemem. Benimle çalışan oyuncular da bilir; iletişimim de yaklaşımım da farklıdır. Teknik direktörlükte farklı bir tarzım olduğunu düşünüyorum.
Formayı adaletli dağıtmak önemli
Oyuncularla konuştuğumuzda hepsi, "Sevdiğimiz teknik direktör için elimizden gelenin fazlasını yaparız" diyor. Bu noktada teknik adam-oyuncu ilişkilerinin önemi de ortaya çıkıyor. Siz oyuncularınızla ilişkilerinizi nasıl yönetiyorsunuz?
Bu bağın kurulmasındaki en büyük etkenlerden bir tanesi formayı adaletli dağıtmaktır. Futbolcularıma, "Dünyada en çok korktuğum şey kul hakkıdır" derim. Formayı adaletsiz dağıttığınızda kul hakkı yemiş olursunuz. Böyle bir şey yaptığımda da işlerimin rast gitmeyeceğini bilirim. Formayı adaletli dağıttığım için vicdanım rahattır. Futbolcularım da bunun farkındadır ve çalıştıklarında, iyi olduklarında formayı giyeceklerini bilir.
Oyuncuyla diyaloğunuzu sadece forma dağıtımındaki adaletle mi sağlıyorsunuz, saha dışındaki iletişiminiz nasıl?
Saha içinde bazen sertim ama saha dışında hiç öyle olmadım. Olayları hep mantıklı biçimde çözmeye çalıştım. Bunda da şu ana kadar hep başarılı oldum. Takımımda düşünmediğim ve gönderdiğim oyuncular da oldu ama onlarla da halen görüşürüm. Hiçbir oyuncumla bugüne kadar problem yaşamadım. Sabah 8'de kulübe giderim, akşam 19'a kadar çalışırım. Kapım her zaman açıktır ve oyuncularıma "İstediğiniz her dakika gelip benimle konuşabilirsiniz" derim. Genelde de ailevi meseleler dâhil gelip konuşan pek çok oyuncum oldu. Benim için işyerini aile ortamına çevirebilmek her şeyden önemli. Çok şeyi affedebilirim ama özellikle iç huzuru bozucu, aile ortamını zedeleyici hareketleri asla affetmem.
Bazıları, futbolun teknik direktörün oyun olduğunu düşünür. Onlar için futbol bir satranç gibidir. Oyuncular da satranç taşları. Teknik adam o taşlarla istediği gibi oynar. Sizce de böyle midir, yoksa oyunculara daha farklı bakmak mı gerekir?
Bu iş yüzde 50-50'dir. Oyuncuların becerileri kesinlikle çok önemli. Çünkü futbol öyle bir oyun ki, saha içinde milyonda bir gelecek enstantaneler oluşur. O anda oyuncunun kendi başına düşünüp yine kendi başına eyleme geçmesi gerekir. Bu da oyuncunun yetenekleriyle ilgilidir. Ama oyuncuya kazandırılacak özgüven bile o pozisyonda önemlidir.
Gaziantepspor'da oldukça başarılıydınız. Sezonu dördüncü tamamladınız, UEFA Kupası'na katıldınız ve orada da üçüncü tura kadar çıktınız. Ertesi sezon ligi yine dördüncü sırada bitirdiniz ama sonrasında ayrılmak durumunda kaldınız. Ortada bir başarı tablosu varken kısa süreli bir çalkantıda bu ayrılık gerekli miydi?
Genelde gidişatı önceden görmeye çalışırım. Gaziantepspor'dan ayrılma kararını da sezon sonunu beklemeden almış ve iki ay öncesinden açıklamıştım. O dönemdeki Başkanımız Celal Doğan bana "Böyle bir açıklama yapma" demişti ama ben yine de ayrılma kararımı vermiştim. Çünkü gidişatı iyi görmemiştim. Zaten bir sezon sonra devre arasında yönetim de bırakmak zorunda kaldı ve takım üç sezon süren bir bocalama devresi geçirdi.
O gün görevinize devam etseydiniz bugün Gaziantepspor hangi noktada olurdu?
O dönemde Celal Doğan ve Gaziantepspor isimleri özdeşti; bir doğrunun iki ucu gibiydi. Ben bu çizgiyi, Nurullah Sağlam ismini de ekleyerek üçgene çevirmek istiyordum. Ama gidişatın iyi olmadığını görmem ayrılık kararı almama neden oldu. Kalsaydım da şartlar böyle devam edecek ve dolayısıyla bir şey değişmeyecekti. Ayrılık kararımı açıklarken, "Bir gün daha güçlü geri döneceğim" dedim. Benim açımdan ara vermek faydalı olacaktı ve oldu da. Ardından da Denizlispor'a gittim.
Anneler Günü'nde unutulmaz bir maç
Denizlispor'da unutulmaz bir maçınız var. Fenerbahçe'yi şampiyonluktan ettiniz ve ligde kaldınız. Bu maç için "Hayatımın maçı" diyebilir misiniz, yoksa kariyeriniz boyunca unutamadığınız başka karşılaşmalar da var mı?
Kariyerimde unutamadığım, önemli maçlardan bir tanesi bu karşılaşma elbette. Bir tanesi Gaziantepspor-Roma, bir tanesi de Kocaeli'de oynadığımız, 4-0 öne geçip 4-3 bitirdiğimiz Beşiktaş maçı. Denizlispor-Fenerbahçe maçına gelince; Anneler Günü'ne rastlaması, o maça çok farklı bir anlam da yüklemişti. O gün oyuncularıma soyunma odasında yaptığım konuşmayı dün gibi hatırlıyorum. "Allah'ın cenneti ayaklarının altına serdiği annelerinizin gözyaşlarını bugün üzüntüden değil, sevinçten, gururdan akıtın" diye bir konuşma yapmıştım. Ben de dâhil o günün anlamını biliyorduk. O müsabakadan sonra hepimiz zaferimizi annelerimize armağan ettik
Denizlispor'dan ayrılmanızın nedeni neydi? Oraya giderken "Gaziantepspor'a döneceğim" diye mi düşünüyordunuz?
Hayır, uzun süreli çalışma düşüncesiyle gitmiştim ama maalesef o ışığı göremedim. Denizlispor'dan ayrılarak Konyaspor'un teklifini kabul ettim. Orada bir sezon çok iyi şeyler yaptık. Kulüp tarihinin ilk yarıda en fazla puan toplayan takımı olduk. İkinci yarıda da iyi sonuçlar aldık ve her şeyden önce güzel futbol oynadık. Ertesi sezona özellikle transfer konusunda daha farklı beklentilerle başladım ama bu beklentilerime cevap alamadım ve Konyaspor'dan da ayrıldım.
Sonrasında Gaziantepspor'da ikinci kez göreve başladınız. Bıraktığınız döneme göre daha iyi şartlar mı vardı Gaziantepspor'da?
Hayır, kesinlikle yoktu. Hatta oyuncu kadrosu ve kalitesi benim mantaliteme uygun da değildi. İlk teklifi geri de çevirdim. Ancak araya giren kıramayacağımız ağabeylerim takımın bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Ben de reddedemedim. Sonrasında da geçen sezon iyi işler yaptık.
Gaziantepspor'un bu sezon ortaya koyduğu futbol sizi de ön plana çıkardı. Bol pas yapan, takım halinde hareket eden, çabuk oynayan, çok sayıda gol pozisyonuna giren bir takım var ortada. Bazı teknik adamlar ise gollerin büyük bölümünün iki pasla atıldığını öne sürerek düşünerek, Aykut Kocaman'ın "kaos futbolu" olarak tanımladığı bir planı tercih ediyor.
Aykut Hocaya yüzde yüz katılıyorum. Geçen sezon ligi 9. bitirdik ama her maçta benim istediğim futbolu oynayamadık. Zaman zaman iyi oynasak da genel anlamda bu anlayışı sezona yayamadık. Konyaspor'a gidip başarılı olduğum sezon, takımı Aykut Hocadan devralmıştım. Onun oyun anlayışı ve zihniyeti benimkiyle çok kopuk değil. Birbirini tamamlar diye düşünüyorum. Takımı o anlayıştaki bir teknik adamdan devralmak çok iyi oldu. Ancak Gaziantep'te benden önce çalışan hocaların üzerine gelip de belli şeyleri silmek ve farklı şeyleri oturtmak kolay değildi.
Zaten siz de bu sezon başında taşları büyük ölçüde değiştirdiniz. Özellikle orta sahanızda Erman, Mehmet Yozgatlı ve Tabata transferleri takımın çehresini değiştirmiş görünüyor. Transferde bu tercihlerinizi yaparken neleri göz önünde tuttunuz?
Bu oyuncular çok önemli. Onların yanı sıra kendi mantalitelerinin dışına çıkan ve olumlu yönde büyük farklık gösteren Zurita-Murat Ceylan ikilisinin gelişimi de çok önemli. Takımın başarısında tüm oyuncularımın payı büyük ama bu kadar değişen ve kendini yenileyen Zurita'nın payı bayağı yüksek.
Peki, biraz önce sözünü ettiğim oyuncuların transferine gelirsek…
Dikkat ederseniz Konyaspor'da başarılı olduğum dönemde Muhammed Abdullah, Neca, Erman üçlüsü vardı. Bugün Erman Gaziantepspor'da. Neca ile Tabata ve Mohamed Abdalla ile Mehmet Yozgatlı da birbirine çok benzer özellikte oyuncular. Bu oyuncuların birbirini tamamlaması ve arkadaki iki ön liberonun kabuk değiştirmesi, bizim futbol anlayışımızı ortaya çıkardı. Zurita ve Murat'ın bu kadar üstüne koymalarının arkasındaki en büyük neden özellikle pas yapma yüzdesi yüksek ve topu iyi kullanan Erman, Tabata, Hakan Bayraktar, Mehmet Polat gibi oyuncularla bir arada oynamaları. Basit ve çabuk oynamayı bilen futbolcularla oynamaları ön liberolarımızın da verimini artırdı. Bir de Ivan De Souza gerçeği var. Çok çabuk düşünen, çok zeki bir oyuncu. Bütün bu taşları bir araya getirdiğimizde seyir zevki yüksek bir takım ortaya çıktı.
İtalya'ya boşuna gitmedik
Bu takım sadece hücum ederken değil, oyunun savunma yönünü oynarken de başarılı görünüyor.
Sezon başında İtalya'ya gelişigüzel gitmedik. Benim İtalyan futboluna karşı farklı bir sevgim var. Brezilya futboluna karşı da öyle. Aslında birbirinden tamamen farklı iki ekol. Ama ikisinin sentezini yapmak, futbolun en güzelini ortaya çıkarabilmek olur diye düşünüyorum. Özellikle defansif anlamda İtalyanlar gibi iyi işler yapmak, topu ayağımıza aldığımızda da Brezilyalılar gibi seyir zevki yüksek oyun oynamak, bana göre güzel görüntünün ortaya çıkmasının arkasındaki en büyük neden.
Takımınızın İtalyanlar gibi savunma yapabilmesi için İtalya kampında nasıl bir uygulamaya gittiniz?
Orada Udinese, Lazio ve Brescia gibi takımlarla oynadık. Bu maçların ardından futbolcularımızla konuşarak rakiplerimizin nasıl defans yaptığını irdelemeye çalıştık. Dolayısıyla bu defansif anlayışın pekişmesi bize katkı sağladı. Ama tabii bir çırpıda çok çok iyi defans yaptığımızı söyleyemem. Fenerbahçe ve Ankaraspor maçlarında iyi işler yaptık. Deplasmanda 1-1 berabere kaldığımız Trabzonspor maçında da savunma anlamında iyiydik. Ama şu anda takımımız istediğimiz şeyleri sahaya yüzde yüz yansıtacak kıvamda değil. Yine de bu kadar kısa sürede geldiğimiz nokta göz ardı edilmemeli. Kötü bir yerde değiliz. Ancak daha iyisini de yapabilecek potansiyele sahibiz.
Trabzonspor'la ligde ve kupada oynadığınız maçlar pas yapan takımla kaos futbolu oynayan takımın mücadelesi olarak değerlendirilebilir mi?
Ersun Hocanın oyun mantalitesi daha farkı. Daha çabuk golü düşünen bir yapısı var. Nitekim kupa maçında bize attıkları gol bunun en büyük göstergesi. Ama bizim onlara attığımız goller de göz ardı edilmemesi gereken goller. Yine de sezonun genelinde beni tam anlamıyla tatmin eden maç, Antalyaspor'u deplasmanda 4-1 yendiğimiz karşılaşmaydı. O maçta performansımızın en üst seviyesine yaklaştık. Özellikle 20-25 dakika Antalya seyircisinin bile taraftar kimliğini bir tarafa atıp futbol seyretme düşüncesiyle bizi alkışladığı bir maçtı. Zaten bizim bu sezon en büyük hedefimiz önce centilmen ve sempati duyulan bir takım olmak. Oynadığımız her müsabakada, rakip taraftarın bu kimliğini bir tarafa bırakıp futbol adına doğruları yapan Gaziantepspor'u alkışlamalarını sağlamak istiyoruz.
Sonuçlar putlaştırılmamalı
Zaten iyi futbol oynadığınızda bir noktada başarı da geliyor değil mi?
Başarı matematiksel değil bana göre. Sonuçların putlaştırıldığı bir lig olmamalı. Biz de böyle bir takım olmamalıyız. Sezon sonunda üç basamak aşağıda veya üç basamak yukarıda bitirmekten ziyade, spor kamuoyunun gönlünde edindiği yeri mesken haline getiren bir takım olmak bizim için her şeyden daha önemli. Şu anda gittiğimiz her yerde oynadığımız futbolu takdir ve beğeniyle karşılayan kesimlerle karşılaşıyoruz. Bu da bize cesaret veriyor. Kentte insanlar farklı beklentiler içine giriyor ama bizim yapmamız gereken, o beklentilerden ziyade bu ekolü ve felsefeyi Türk futboluna sokmak, arkamızdan da üç-beş teknik adamı daha bu akımın içine çekebilmek. Çünkü Türk seyircisinin bu anlayışa çok susadığını düşünüyorum. Biz yeni kurulan bir takımız ve hiç kimsenin farklı beklentilere girmemesi gerekiyor. Bizim oluşturmaya çalıştığımız farklı bir ekol var. Hem iyi işler yapmak hem de başarılı olarak devam etmek istiyoruz. Ancak başarının kıstası kimine göre şu kadar puan veya ligi şu sırada bitirmekken, bana ve ekibime göre başarı, sempati duyulan, yayıncı kuruluşun maçlarını yayınlamak için tercih ettiği takım olabilmektir. Bizim maçımız oynanırken, kamuoyunun "Bugün televizyonda Gaziantepspor'un maçı var, mutlaka seyretmeliyim" demesini sağlamak istiyoruz. Bunlar matematiksel hedeflerimizden önce geliyor.
İnsanlar, pas yapabilen ve aynı zamanda çabuk oynayabilen bir takımın ortaya çıkması için uzunca bir süreye gerek duyulduğunu düşünüyor. Oysa siz geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında göreve geldiniz, bu sezonun başında takımda revizyona gittiniz ve takır takır pas yapabiliyorsunuz. Bunu nasıl açıklamak gerekir?
Evet, bu noktaya çok uzun vadede gelmedik. Özellikle aldığımız oyuncuların kendi felsefemize uygun ve bu işe inanan oyuncular olması çok önemliydi. Başka kulüplere daha yüksek fiyatlarla gitmek yerine daha düşük rakamlara Gaziantepspor'u tercih eden oyuncular var kadromuzda. Onların düşündüğü şey de oynadıkları futboldan keyif almak. Sezon başında oyuncularıma "Yaptığımız işten keyif almalıyız. Maçın sonucu ne olursa olsun, 90 dakika bittiğinde 'Keşke bir 10 dakika daha olsa da oynamayı sürdürseydik' diyebilirsek, hedefimize ulaşmışız demektir" dedim. Bu anlayışla oynuyoruz.
Aragones ve Skibbe'nin kamuoyunun beklentilerine cevap verebilmek için hâlâ zamana ihtiyaç duymasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aragones, İspanya Milli Takımı'nı Avrupa Şampiyonu yapmış, bilgili, değerli, saygıdeğer bir teknik adam. Ama ben zannetmiyorum ki Türk futbolu hakkında bizler kadar bilgiye sahip olsun. Bunları öğrenebilmesi için mutlaka belirli bir zaman gerekiyor. Bunu kazanana kadar da takım adına kaybedilen çok şey oluyor. Yöneticiler Türk futbolunu bu kadar yakından tanımayan kişileri getirip de tolerans tanımayacaksa hiç getirmesin. Aragones ve Skibbe görevlerini sürdürürlerse önümüzdeki sezon çok farklı iki teknik adam olarak karşımıza çıkarlar. En büyük ideallerimden birisi bir gün yurtdışında çalışmak. Ama yurtdışına gitmeden önce mutlaka o ülkenin futbolu hakkında bilgi sahibi olmak gerek. Mantaliteyi, oyuncuyu, takımları tanımak çok önemli. Boş zamanlarımda da hem oyuncu seyretmek hem de o ülkelerin oyun mantalitesi hakkında bilgi edinmek adına yurtdışında maç izliyorum. Portekiz, İtalya, İspanya, Fransa ve Belçika'daki futbolu yakından takip ediyorum. Hayattaki en büyük hedefimi bir gün mutlaka gerçekleştireceğim. Zaten hayatıma yön veren bir söz var; "Düşüncelerinde inançlı ve kararlı olan insanlar, onlar için her şeyin mümkün olduğunu keşfeder." Ben de inançlı ve kararlı bir insanım. Özellikle kendime koyduğum hedef doğrultusunda her çalışmayı yapmaya hazırım ve şu anda da bu hedefe doğru yürüyorum.
Sizin yabancı dil bilmek gibi bir avantajınız da var.
Evet, Anadolu Lisesi Mezunuyum. İki sene ODTÜ Elektrik Mühendisliği'nde okudum. İngilizce bilmem ve eğitimli olmam özellikle yardımcı antrenörlüğüm dönemimde bana çok katkı sağladı. O günkü Başkanımız Celal Doğan, eğitimli insanlara karşı farklı bir bakış açısına sahipti. Benim Antep'teki diğer meslektaşlarımla yarışa girip onları geçmemdeki en önemli faktör daha eğitimli olmamdı.
Gaziantepspor için uzun vadeli hedefleriniz var mı? Mesela Anadolu'dan bir şampiyon çıkacaksa bu Gaziantepspor olabilir mi? Şehir ekonomik yapısıyla buna müsait çünkü.
Şehir buna müsait ama bizim önce şehirdeki birlik ve beraberliği yakalayabilmemiz lâzım. Şu anda Antep birlik ve beraberlik içinde dersem yalan söylemiş olurum. Dolayısıyla takımın şu anda çok büyük başarılara imza atması büyük bir ütopyadan başka bir şey değil. Evimizdeki maçlarda seyircimizin bizi biraz daha itmesi gerekiyor. Sezona ikide iki yaparak başladık. İçerideki Ankaragücü maçını kazansaydık tarihimizde sezonun en iyi başlangıcını yapmış olacaktık. Ama bunu defalarca dile getirmemize rağmen çok fazla sayıda seyirci ve iyi destek bulduğumuzu söyleyemem.
Selçuk ve Gökhan'ın takımımda olmasını isterdim
"Keşke benim takımımda olsa" dediğiniz oyuncular var mı?
Hem var hem yok. Şimdi söyleyeceğim oyuncular hem para hem de şöhret olarak Gaziantepspor'u yadırgayacak oyuncular olabilir. Dolayısıyla bize gelmeleri söz konusu değil. Ancak en çok beğendiğim oyunculardan birisi Selçuk İnan. Şu anda takımının oyun yapısıyla ilgili farklıklar gözleniyor olabilir ama bizim oyun yapımızın içine girdiğinde hem bize hem de kendisine inanılmaz katkı sağlayabilecek bir oyuncu. Trabzonspor'un uç bölgedeki oyun anlayışı biraz daha farklı olduğu için Selçuk'un bazı özellikleri gizli kalıyor. Çok beğendiğim bir başka oyuncu da Gökhan Ünal. Onun gibi zeki bir oyuncuyu kadromda görmeyi çok isterdim.
Bize biraz da futbolun dışındaki hayatınızdan söz eder misiniz?
Üzülerek söylüyorum, işim için aileme ayırmam gereken zamandan çalıyorum. Ama onlar şunu biliyorlar ki, yaptığım işten keyif alıyorum ve buna saygı duyuyorlar. Bu işin ekonomik getirisinin de onların hayatını kazanmak adına olduğunu biliyorlar.
Sinemayla, tiyatroyla, müzikle aranız nasıl?
Sinemaya veya tiyatroya takımla birlikte gitmeyi tercih ediyorum. Bunun dışında beni çok mutlu eden iki hobim var; biri kitap okumak, diğeri ut çalmak. Daha çok felsefe kitapları okurum. Kendi kendime oturup ut çalmayı ve tabiatı dinlemeyi çok severim. Antep'te zaman zaman kendimi attığım bir evim var. Oraya gidip kendimi dinler ve ut çalarım.
Ut çalmayı nasıl öğrendiniz?
Kitaptan öğrendim. Ama çocuklarımdan birisine adını koyduğum, hayatta en çok değer verdiğim insanlardan biri olan rahmetli dayım ut çalardı. Bende de aileden gelen bir yetenek var.
Şarkı da söylüyor musunuz?
Sesim kötüdür. İyi çalarım ama iyi söyleyemem. Hicaz makamı en sevdiğim ve çalmaktan en zevk aldığım makamdır. En sevdim şarkı ise "Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım."