Onun için "ilklerin insanı" demek hiç de abartılı sayılmaz. İdolü Lale Orta'nın izinden giderek Süper Lig'de maça çıkmayı başardı. FIFA Dünya Kupası finallerinde iki kez görev aldı, Avrupa Şampiyonası finallerine üç kez davet edilip üç kez de final maçında bayrak salladı. Türkiye'de bir hakem derneğinin ilk kadın başkanı da yine o oldu. Üç sezondur Süper Lig'de birer kez maça çıktı ama o daha fazlasını bekliyor, ligin banko isimlerinden birisi olmak istiyor. Hayatının sahalardaki üç unutulmaz anısından birisi ise Eskişehirspor tribünlerinin adına yazdığı şarkı.
Röportaj: Mazlum Uluç
Süper Lig'de maça çıkan tek kadın hakem olarak Seçim Demirel'i yakından tanımak istiyoruz. Nereli olduğunuzdan, ailenizden söz ederek başlayalım...
1976 Malatya doğumluyum. Tüm öğrenim hayatımı da orada tamamladım. İnönü Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği mezunuyum ve 2003 yılından bu yana da İzmit'te öğretmenlik yapıyorum. Dört kardeşiz. Ailenin en büyük çocuğu benim. İki erkek ve bir kız kardeşim var. Ailem Malatya'da yaşıyor. Bir kardeşim Almanya'da... Bir kardeşim İzmir'de öğretmenlik yapıyor, ben de İzmit'te erkek kardeşlerimden birisiyle yaşıyorum.
Hakem olmadan önce sporla ve özel olarak futbolla olan ilişkiniz nasıldı?
Futbolla çok ilgiliydim. Annem hep, "Sen nasıl kız çocuğusun, senin hiç kız arkadaşın olmayacak mı?" derdi. Çocukken hep erkek arkadaşlarım oldu ve onlarla sokak aralarında futbol oynadım, maç seyrettim. Futbola özel bir merakım vardı nedense. İzlemeyi de oynamayı da çok severdim. Hakemliğe başlamam da böyle oldu zaten. Malatya'da futbol oynayabileceğim bir ortam yoktu, çünkü kadın futbol takımı yoktu. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nda okuyordum ve futbol branşını seçmiştim. Futbolun bir tarafından nasıl tutabilirim diye düşünürken hakem kursu açıldığını öğrenince hemen katıldım ve o gün bugündür hakemlik yapıyorum.
Hakemliği tercih etmenizin nedeni neydi? Sonuçta hakemlik daha çok erkeklere aitmiş gibi görülen bir alan...
Bu biraz karakter yapısıyla alâkalı bir şey. Karakter olarak zoru başarmayı seviyorum. Görüntü olarak futbol dünyası erkek egemen bir dünya. Ama ben yapabileceğime inandım ve başladım. Çok da güzel şeyler başardığımı düşünüyorum. Bana inananları da hiç mahcup etmedim.
Hakem camiasının sizi kabullenmesi kolay oldu mu?
Çok kolay olmadı doğrusu. Sadece hakem camiasının değil, futbol camiasının da bir kadın hakemi kabullenmesi kolay değildi. Çünkü o yıllarda Malatya'da kapalı bir toplum yapısı vardı ve bir kadının şortla sahaya çıkması hoş karşılanmazdı. 1994 yılında sahaya ilk çıktığımda inanılmaz sert tepkiler almıştım. Hem seyirciler hem antrenörler hem de futbolculardan gelen, "Senin burada ne işin var; sen ne anlarsın futboldan; git evinde çocuk bak, çamaşır yıka" gibi hiç de hoş olmayan tepkilerle karşılaşmıştım. Ama hakemliği o kadar seviyordum ki bir şekilde kendimi kabul ettirdim. Hatta bir ara küçük bir sakatlık geçirip 1 ay kadar sahalardan uzak kalmıştım; geri döndüğümde, "Hocam neredesiniz, sizi göremiyoruz, ne zamandır yoktunuz" gibi beni özlediklerini gösteren tepkiler verdiler. Hakem camiasının kabullenmesi ise diğerlerine göre daha kolay oldu. Başlangıçta Malatya'da ilk kadın hakem olmam hoşlarına gitmişti. Bir süre sonra "Acaba yapabilir mi, başarabilir mi?" gibi endişeleri olduğunu hissettim. Ama sonuçta eğitimler aynı, atletik performanslar aynı. Bunları görünce beni kardeşleri gibi sahiplendiler.
Adaleti sağlama duygusu ne kadar etkiliydi hakemliği seçmenizde?
Bence çok etkili... İşin kilit noktası orası zaten. Sahaya çıktığımızda takım isimlerine göre değil, sadece renklere göre karar veriyoruz ve en doğruyu yapmaya çalışıyoruz. Bazen ister istemez hata yaptığımda uyuyamadığım geceleri bilirim. Bu çok kötü bir duygu. Zaten hakemlik insanın hem kendisi hem de sahadaki diğer aktörlerle yaptığı bir psikolojik savaş. O yüzden hakemlerin karakter yapılarının çok sağlam olması, insan yönetmeyi çok iyi bilmesi gerekiyor. Adaleti sağlayabilmek için en iyiyi yakalamaya çalışıyoruz. Çünkü hatalı kararların verdiği histen daha kötüsü yok bir hakem için. Bunu hiç kimse yaşamak istemez.
Çıktığınız ilk maç hangisiydi ve o gün neler hissetmiştiniz?
Malatya'da bir amatör maça yardımcı hakem olarak çıkmıştım. İnanılmaz heyecanlıydım. Bacaklarım tir tir titriyordu. Hep şunu söylüyorum, hakemleri çok eleştirenleri hakem olarak bir kez sahaya çıkarmak lâzım. Hepsinin bacaklarının titreyeceğinden eminim. İlk maçımda gözlemci hemen arkamda duruyordu ve bana "Bayrağını indir, kaldır" diye komut veriyordu. Ben de ilk maçta onun dediklerini yapmıştım.
TRT'deki röportajınızda babanızın bir maçınızı izlediğini ve olumsuz tezahüratından etkilenip bir daha maçınıza gelmediğini anlatıyorsunuz. Babanızı bu kadar etkileyen o olumsuz atmosfere rağmen hakemliğe devam etmenizi sağlayan motivasyon neydi?
Galiba babalar bu konuda daha duyarlı. Düşünsenize, kızınız sahada maç yönetiyor ve tribündeki insanlar ona küfür ediyor. Babam gerçekten de bir daha maçıma gelmedi. Başlangıçta ben de olumsuz etkilendim, motivasyonum bozuldu. Ama şu andaki konumum gereği artık etkilenmiyorum. Çünkü onları duymuyorum. Aslında bu konuda yaşadığım çok acı bir tecrübem de var. Beş-altı yıl önce bir Türkiye Kupası maçında bütün tribünler bana koro halinde küfür etti. İki golün iptali için bayrak kaldırmıştım ve iki kararım da doğruydu. Hiç hak etmediğim halde koro halindeki küfürler karşısında ilk defa bayrağı sahaya bırakıp içeri gitmek geldi içimden. Kelimelerle anlatılamayacak kadar kötü bir duyguydu. Ama hakemlik sevgim ve tutkum bıraktırmadı. Bir şekilde maçı tamamladım. Koridorlara girene kadar gözyaşlarımı tutabildim. Koridordan içeri girdiğimde hüngür hüngür ağladım. Kişisel hakaretleri anlayabiliyorum ama bütün tribünlerin aynı anda bir hakeme küfür etmesine anlam veremiyorum. Bunu nasıl bir psikolojiyle yaptıklarına akıl erdiremiyorum.
Kadın hakem olmak, saha içindeki erkeklerle iletişimde farklılıklara yol açıyor mu?
Sahaya çıktığınızda ilgi çekiyorsunuz bir kere. Oyuncular ısınmaya çıktıklarında bir kadın hakem gördüklerinde şaşırıyor. Bunu şu anda maça çıktığım PTT 1. Lig'de bile hâlâ yaşıyorum. Ama kadın hakem olmak maç içinde olumlu yansıyor. Bir erkek hakeme daha sert yapılabilecek itirazlar bana geldiğinde yumuşayabiliyor. Ama sonuçta hoşlarına gitmeyen bir kararsa onu da bir şekilde mutlaka ifade ediyorlar.
Zaman zaman oyuncular yardımcı hakemlerin de üzerine yürüyor ve büyük bir hırsla itiraz ediyor. O anda geri adım atmamak otorite açısından son derece önemli. Siz bu anlarda neler yaşıyorsunuz?
Sözünü ettiğiniz anları bir çok kez yaşadım. Asla geri adım atmıyorum. Bana o gücü veren hem içimdeki hakemlik sevgisi hem de aldığım eğitimler. Çünkü o eğitimlerde bize "Asla geri adım atmayın, gözlerinin içine bakmaya devam edin, asla konuşmayın" deniliyor. Çünkü siz konuşursanız diyaloglar artıyor. Elbette üzerimde bir stres oluşturuyor ama o duruşu sergiliyorum.
Kadın da olsanız performans testlerinde erkeklerin derecelerine ulaşmanız gerekiyor. Bunu sağlamak için neler yapıyorsunuz?
Süper Lig kadrosunda bulunan tek kadın hakem benim. Alt kadrodaki kadın hakem arkadaşlarım kadınlar için belirlenen dereceleri koşuyor ancak benim kategorimde kadın-erkek ayrımı yapılmadan belirlenen dereceleri koşmak zorundasınız. Yani Tarık Ongun, Bahattin Duran hangi dereceleri koşuyorsa ben de o dereceleri koşuyorum. Bunu sağlamak için de özel bir antrenörle çalışıyorum. Ali Kızılet Hocanın hazırladığı antrenman programını özel antrenörüm eşliğinde uyguluyorum. Elbette kadınlarla erkeklerin bir fiziksel farklılığı var. Onların haftada üç antrenmanda ulaştığı düzeyi yakalayabilmek için ben haftada beş antrenman yapıyorum.
Statlarda soyunma odaları kadın hakemler düşünülerek dizayn edilmiş durumda mı, bu konuyla ilgili bir talebiniz var mı?
Yıllar önce bu konuda ciddi sıkıntılar yaşıyorduk. Erkek arkadaşlar giyinip çıkıyor, sonra ben giyiniyordum ya da tersi oluyordu. Ama son yıllarda UEFA kriterlerine göre statlarda kadın hakem odası bulundurma zorunluluğu var ve bu sayede herhangi bir sıkıntı yaşamıyorum.
Hakemlik, yardımcı hakemliğe göre daha popüler bir alan. Siz neden hakem değil de yardımcı hakem oldunuz?
Aslında en büyük idealim hakem olabilmekti. Yardımcı hakem olarak başlamıştım ve öyle devam etti. Profesyonelliğe ilk adım attığınızda ise bir tercih yapmak durumundasınız. Bir kadın hakem olarak hakemlikte Süper Lig'e yükselme şansımın yüksek olmayacağını düşündüm ve yardımcı hakemliği tercih ettim. FIFA yardımcı hakem olduktan sonra bir ara hakemliğe dönmek istedim ama tam o dönemde 2008 Dünya Kupası tebligatı aldım, ardından 2010 Dünya Kupası'na davet edildim, sonrasında Süper Lig kadrosuna yükselince artık hakemliğe dönmeyi düşünmedim.
Çıktığınız onlarca maçta unutulmaz anılarınız da olmalı... Sizi en çok etkileyenleri bizimle paylaşır mısınız?
Unutulmaz üç anım var. Birincisi biraz önce anlattığım koro halindeki küfür meselesi. İkincisi Erzurum'da kar üzerinde bir süre çorapla yönettiğim maç. Şeref Tribünü'nün altında kalan alanda inanılmaz bir buz vardı. Erimesi de mümkün değildi, ayakkabıyla ayakta kalmak da... Koşamadığım için pozisyonları kaçırıyordum, arkamdaki kulübeden de "Hocam lütfen biraz daha dikkat edin" uyarıları geliyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Nihayet ayakkabılarımı çıkardım ve çoraplarımla görev yapmaya devam ettim. Çoraplar buzda kaymıyordu ve ben de açıkçası artık soğuğu hissetmiyordum. Ayaklarım tamamen uyuşmuştu sanırım. Beş dakika sonra Erzurumspor'un kulübesinden uçları özel olarak sivriltilmiş bir krampon gönderdiler ve onu giyerek maçı tamamladım. Benim için unutulmaz bir hatıraydı.
Üçüncüsüne gelirsek...
Geçen sezon Eskişehirspor - Medical Park Antalyaspor maçında tribünlerden ismimi duymaya başladım. Bir yandan maça konsantre olmaya uğraşırken, bir yandan da toplu halde söylenen ve ismimin geçtiği tezahürata gidiyordu aklım. Sonra anladım ki, Eskişehirspor taraftarları benim için beste yapmış ve bütün stat aynı anda söylüyor. Şarkının sözleri de "Hem ortada hem yanda / Hakemliğin 10 numara / Bayrağını kaldırsana / Helâl sana Seçim Hoca" şeklindeydi. Maç boyunca da bu tezahürat devam etti. Benim için çok hoş ve unutulmaz bir anı oldu.
Sırası gelmişken sorayım, Seçim ismi nereden geliyor?
Bu soruyu bir çok kişi sordu bana. İsim bir başkasından alınma aslında. Öğretmen olan babamın görev yaptığı yerde Seçim isminde bir arkadaşı varmış; bana da onun ismini vermiş. Tabii isim bazen karışıklığa da yol açıyor. Mesela bankadan aradıklarında, "Seçim" dedikten sonra bey mi desek, hanım mı desek diye bir süre duraklıyorlar.
Süper Lig'de son üç sezonda üç kez maça çıktınız. Ancak bu maçlar hep sezonun son haftalarına denk geldi. Dolayısıyla her yeni sezona maç alma ümidiyle başladınız ama arkası gelmedi.
Gerçekten de böyle bir ümide kapılıyor insan. Ben üzerime düşen her şeyi yaptığımı düşünüyorum. Antrenmanlarımı eksiksiz yapıyorum, PTT 1. Lig'de standart bir biçimde bir boş, bir dolu şeklinde görev almayı sürdürüyorum. Bu sezon PTT 1. Lig'de 13 maça çıktım ve herhangi bir sorun da yaşamadım. Sanırım büyüklerim uygun gördüğü zaman ben de Süper Lig'de düzenli olarak maçlara çıkmaya başlayacağım, bunu da çok istiyorum.
Türkiye sınırlarından çıkıp uluslararası maçlarınıza gelelim. Yurtdışında önemli maçlara çıktınız, başarı plaketleri aldınız. Bize o süreçleri anlatır mısınız?
Yurt dışında gerçekten ciddi başarılara imza attım. Türkiye'de daha önce hiç olmamış biçimde iki Dünya Kupası'na katıldım. 2008'de Yeni Zelanda'da, 2010'da da Trinidad&Tobago'da düzenlenen U17 Bayanlar Dünya Kupası'nda görev aldım. Orada görev almak inanılmaz bir şey. Hayallerimin gerçekleştiği andı. Çünkü FIFA'nın organizasyonları gerçekten de çok üst düzeyde. 2005, 2009 ve 2011'de U19 Avrupa Şampiyonası finallerinde görev aldım, final müsabakalarına çıktım. 2005'te Almanya'da Avrupa Şampiyonası finalinde Lale Orta Hocamın yardımcılığını yaptım. Avrupa'daki performansım gerçekten de çok iyiydi.
Lale Orta'dan sonra bu tip büyük turnuvalarda görev alan hakemimizin olmaması yardımcı hakemler için de bir dezavantaj olmalı...
Evet, bir dezavantaj elbette. Çünkü Dünya Kupası'nda yarı final, final maçlarını genellikle aynı ülkeden gelen hakem ve yardımcı hakemlere veriyorlar. Benim Dünya Kupası'nda finale çıkamamanın en büyük nedenlerinden birisi de buydu. Buna rağmen 2004'te FIFA olduktan sonra 2005'ten 2011'e kadar her yıl Avrupa'da finallere gittim ve üçünde de final maçına çıktım. Avrupa'da bayan futbolu çok ileride olan ülkeler vardı ama ben o grubun içerisinde bir Türk hakem olarak finallerde görev aldım.
Tanınan bir kişilik olmanız İzmit'teki hayatınızı nasıl etkiliyor?
Kocaeli'de yerel basın çok güçlü olduğu için insanlar medyada çıkan haberler sayesinde beni tanıyor. Gittiğiniz her yerde "Hocam hoş geldiniz" ya da "Maçınızı izledik, çok başarılıydınız" demeleri veya okulda öğrencilerinizin her maçtan sonra koşarak yanınıza gelip sevgi gösterisinde bulunmaları çok güzel şeyler. Hakemliğin en güzel yanı da bu zaten. Ben hep şunu söylüyorum, hakemlikte kesinlikle bir ego tatmini var. Hem sahada hem de saha dışında... Bunun için müthiş özverilerde bulunuyorsunuz. Mesainizi, izinlerinizi ona göre ayarlıyorsunuz, zamanınızın önemli bir bölümü seyahatlerde geçiyor, haftanın beş günü antrenman yapıyorsunuz, gerçekten çok zor bir meslek ama içinde bir doyum var. Ego tatmini dediğim şey bu işte. Kesinlikle maddiyatla da bir ilgisi yok bu anlattığımın. Bir il hakemiyle de konuşsanız o da size bu doyumdan söz eder.
Okuldaki öğretmen arkadaşlarınız ve öğrencilerinizle futbol konuşuyor musunuz?
Elbette... Hatta bayan arkadaşlarımız öğretmenler odasında sürekli futbol konuşulmasından şikâyetçi (gülüyor). Erkek arkadaşlar sürekli izledikleri maçlardaki pozisyonları soruyor, hangi kararın doğru, hangisinin yanlış olduğunu öğrenmek istiyor.
Kocaeli'deki hakem derneğinin başkanlığına seçildiniz. Bu anlamda da bir ilki başardınız. Üstelik karşınıza rakip de çıkmadı? Sizin üzerinizdeki bu konsensüs nasıl sağlandı?
Türkiye'deki ilk kadın hakem derneği başkanıyım. Açıkçası Kocaeli'deki dernek faaliyetleri pek yürümüyordu. Bu konuda hakem arkadaşlardan da şikâyetler vardı. Zaten dernek başkanı da istifa etmiş ve olağanüstü genel kurul kararı alınmıştı. Hakem arkadaşlarımın, "Siz neden düşünmüyorsunuz? Bu derneğe bir bayan eli değsin. Siz en tecrübelimizsiniz ve bu derneğe çok şey verebilirsiniz" söylemleri üzerine "Neden olmasın?" dedim. Yıllardır camianın içerisindeyim ve bu camia bana çok şey kazandırdı, ben de bir şeyler verebilirim diye düşündüm. Genç bir ekip oluşturup başladık. Çok da güzel gidiyor.
Nasıl projeleriniz var, neler yapmak istiyorsunuz?
Dernekler hakemlerin sendikası gibi. Hakemlerin sosyal yönleriyle ilgileniyor daha çok. Bizim en çok şikayetçi olduğumuz konu sosyal faaliyetlerin eksikliğiydi. Kaynaşmayı sağlayan bu faaliyetler olmayınca hakemler arasında bir kopukluk oluşuyordu. Biz bu faaliyetleri artırdık. Geceler, piknikler, spor, sinema, tiyatro organizasyonları düzenliyoruz. Bu şekilde hakemleri bir araya getirip saha dışındaki iletişimlerini artırmaya çalışıyoruz. Tabii yasal boyutu da çok önemli bu işin. Hakemlere saldırılar olduğunda onlara hukuksal anlamda da destek sağlıyoruz.
Uzun vadeli devam edecek misiniz?
Zor bir iş ve ciddi bir özveri gerektiriyor. Devam edip etmeme konusunda bir kararım yok. Şu anda sadece önümdeki 1 yıllık süreyi başarıyla tamamlamak istiyorum.
Bundan sonrası için hakemlikteki hedefleriniz neler?
Biliyorsunuz 45 yaşına kadar hakemlik yapabiliyorsunuz ama ben o yaşa kadar devam edebileceğimi sanmıyorum. Kadınların fiziksel özelliklerinden dolayı 45 yaşa kadar hakemliği sürdürmek zor. Benim önümde 2-3 yılım var. Eğer bu kategoride kalabilirsem devam edip Süper Lig'de sürekli maça çıkabilen bir hakem olmak istiyorum. Aslında kendi adıma hakemlikte zirveye ulaştım. Kadın hakem arkadaşlarım en fazla 3. Lig'de maç yönetebilirken ben Süper Lig ve PTT 1. Lig'de maç alabiliyorum. Burası benim hayallerimin gerçekleştiği nokta. Bir çok bayan hakeme de örnek oldum ve onlara bir yol açtım. Onlar da aynı yerlere gelebilmek için mücadele veriyor. Hakemliği bıraktıktan sonra da bu camianın içinde kalmak istiyorum. Gözlemcilik, eğitimcilik yapabilirim, UEFA gözlemcisi olabilirim. Bakalım süreç neyi gösterecek.
Kadın hakemler arasında en üst noktada olduğunuzun altını siz de çizdiniz. Sizi bu kadar öne çıkartan farklarınız nelerdi?
Kendimle ilgili söylediklerimi "Diğerleri öyle değil" mantığıyla anlatmayacağım. Ama ben bu işe gerçekten büyük emek verdim. Para ödeyerek özel bir antrenör tuttum, haftanın beş günü antrenman yaptım. Eğitim alanında kendimi her konuda yetiştirmeye çalıştım, elimden geldiğince maç izledim, yani yapılması gereken her şeyi yaptım. Sağ olsun büyüklerim de benim bu çabalarımı gördü ve bir noktaya gelmemi sağladı. Elbette onların desteği olmasaydı buralara gelemeyecektim.
Çok fazla maç izlediğinizi söylediniz. Bunun yaptığınız işe nasıl katkısı oluyor?
Maç izlemek görsel bir eğitim ve çok önemli. Ne kadar çok maç izlerseniz o kadar tecrübe kazanıyorsunuz. Maç izliyorum derken tabii tekniği, taktiği değil, hakemleri izliyorum. Verilen kararlardaki doğruları ve yanlışları aldığım eğitimler doğrultusunda ayırt ederken hafızaya da görsel bir kayıt gerçekleşiyor. Mesela bir yardımcı hakem için ofsayt pozisyonları çok önemlidir. Top direkten döndü, kaleciden döndü, hangi oyuncuya geldi gibi karmaşık pozisyonlarda kalkan veya kalkmayan bayrak hafızanıza kaydoluyor ve siz bir maçta aynı pozisyonla karşılaştığınız anda değerlendirmenizi daha kolay yapabiliyorsunuz.
Beğendiğiniz ve yakından takip ettiğiniz hakemler var mı?
Benim idolüm Lale Orta'ydı. Hakemliğe de "Lale Orta olacağım" diye başlamıştım, öyle de devam ettim. Erkek hakemlerden Cüneyt Çakır ve Barış Şimşek'i çok beğeniyorum. Barış Şimşek bence Türkiye'nin en iyi hakemlerinden biri. Sahadaki duruşu, beden dili, futbolcularla olan diyaloğuyla çok beğenerek izliyorum. Cüneyt Hocanın ise başka özelliklerine hayranım. Saha dışındaki yaşantısı, hakemliğe bakış açısı ve mesleği için gösterdiği çabayla çok farklı bir dünyası var. Gerçekten uluslararası bir hakem niteliği taşıyor. Tarık Ongun ve Bahattin Duran hepimizin örnek aldığı isimler ve başarılarıyla hepimizi mutlu ediyorlar ama ben özellikle İsmail Şencan'ı çok beğeniyorum. Maçtaki duruşu, konsantrasyonu, pozisyon değerlendirmeleri çok başarılı. Bir de onunla özel bir diyaloğum var. Örnek aldığım bir hakem olduğu için kendisiyle sürekli konuşuyorum. Bir keresinde nasıl konsantre olduğunu sormuş ve "Isınmaya çıktığım zaman tribünlerin tıklım tıklım dolu olduğunu ve verdiğim bir karardan sonra bütün seyircilerin ayağa kalkarak beni alkışladığını hayal ederim" cevabını almıştım. Gerçekten bunu denedim ve faydasını da gördüm. Zaten pozitif düşünmenin pozitif şeyler getireceğine inanırım ve o tarz kitaplar okumayı da çok severim. Bu da bir motivasyon şekli ve faydasını gördüğüm için İsmail Hocaya bir hayranlığım var.
Federasyon hakem eğitimlerinde Jaap Uilenberg gibi önemli bir ustayı kullanıyor. Keza Jorn West Larsen ve Giovanni Stevanato'yu da... Onların verdiği eğitimlerin sizin hakemliğinize katkısı nedir?
Bu eğitmenler UEFA düzeyinde eğitim veren insanlar. Orada verdikleri eğitimin aynısını burada bize de veriyorlar. Orada kullandıkları videoların ve eğitimlerin aynısını burada bize de uyguluyorlar. En üst düzey hakemlerle aynı eğitimleri almak da Türk hakemlerin gelişimine önemli bir katkı sağlıyor.
Futbolun dışındaki hayatınızda neler yapıyorsunuz?
Aslında size de anlattığım antrenman, maç, öğretmenlik mesaisi arasında boş vakit bulmak kolay değil. Yine de arkadaşlarımla birlikte olabilmek için özel bir çaba harcıyorum. Sinemaya sık sık gitmeye çalışıyorum.
Gitar çalıyorsunuz bildiğim kadarıyla...
Çalmaya çalışıyorum diyelim ona. Bir dönem eğitimini aldım. Şarkı söylemeyi çok seviyorum. Özellikle de türküleri. Onlar bizim kültürümüz. Nurettin Rençber'in türkülerini çok seviyorum. Musa Eroğlu'nu dinliyorum. Neşet Ertaş bambaşka bir dünya zaten. Malatya türkülerinin bendeki yeri çok başka. "Etek Sarı"yı hem dinlemeyi hem de söylemeyi çok seviyorum.