TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Emre Güngör: "Bir gün geri döneceğim!"
1.03.2011
Emre Güngör: "Bir gün geri döneceğim!"

Ankaragücü ve Ümit Millî Takım'daki performansıyla Galatasaray'a transfer oldu, ilk sezonunda şampiyonluk yaşadı. Yakasını bırakmayan sakatlıklar nedeniyle kariyeri sekteye uğrasa da her zaman Millî Takım için düşünülen bir oyuncu oldu. 26 yaşın tecrübesiyle Gaziantepspor'un başarısı için ter döküyor ve sürati, çabukluğu, topu oyuna iyi sokma özellikleriyle ay-yıldızlı takımın bir parçası olmayı sürdürüyor. Yeni takımında göstereceği performansla bir kez daha büyük takımlarda oynayacağı günlerin hayalini kuruyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Büyük takıma transfer olduktan sonra yeniden Anadolu'ya dönen oyuncuları Millî Takım'da görmek çok alışık olduğumuz bir durum değil. Ama sen bunu başardın. Böyle bir daveti bekliyor muydun?

Tabii ki bekliyordum. Çünkü Galatasaray'dan Gaziantepspor'a giderken hedeflerim bitmemişti. Orada çok iyi bir performans göstermek istiyordum. Benim hâlâ ideallerim var. Kendimi yeni baştan kanıtlamak istiyorum ve bunun için de çok çalışıyorum. Gaziantepspor da çok iyi bir takım. Anadolu kulüpleri arasında seçkin bir yeri var. Orada başarılı olup Millî Takım'da sürekli forma giymek istiyorum.

Futbol kariyerinde Galatasaray dönemi önemli bir yer tutuyor. İlk transfer olduğun dönemde büyük umutlar bağlanan bir oyuncuydun ve genelde de görev aldığın maçlardan sonra olumlu tepkiler aldın. Ancak yine de senin için ters giden bir şeyler oldu. Neydi seni Galatasaray'dan kopma sürecine getiren olaylar?

Dediğiniz gibi, Galatasaray'da iyi bir performans göstermiştim. İlk sezonumda şampiyonluk yaşadık ve forma giydiğim her maçta da gerçekten iyi oynamıştım. Herkesin aklında kalan Trabzonspor maçında yaptığım bir hata var. Aslında o maçın genelinde de başarılı bir futbol oynamıştım ama yaptığım bir hatanın yenilgiye yol açması hafızalarda kaldı. Bu arada sakatlıklar anlamında büyük şanssızlıklar yaşadım. O arada Gaziantepspor'un hem bana hem de kulübe çok uygun gelen bir teklifi oldu. Galatasaray yönetimi kalmam için istekli görünmeyince ben de Gaziantepspor'a gitmeyi istedim. Çünkü benim de sürekli forma giyebileceğim bir takıma ihtiyacım vardı.

İstanbul'a geldikten sonra çok fazla sakatlık yaşadın. İnsanların kafasında da "Emre neden bu kadar çok sakatlanıyor?" gibi bir soru işareti oluştu.

Benim sakatlığım üzerinde çok fazla spekülasyon yapıldı. Galatasaray gibi büyük bir takımda oynadığınızda projektörler sürekli üzerinizde oluyor elbette. "Kendisine iyi bakmıyor" gibi aslında gerçeği hiç yansıtmayan şeyler yazılıp çizildi. Bakın, büyük takım oyuncuları için şöyle bir dezavantaj var, sakat oyuncunun hemen geri dönüp oynaması için çok acele ediliyor. Büyük takımlarda hatanın telafisi yok ve her maçı kazanmak zorundasınız. Bu nedenle de oyuncuların sakatlıklardan bir an önce dönmesi gibi bir beklenti var. Ben de yaşadığım her sakatlığın ardından iyileştiğimi zanneder zannetmez oynadım ve bir kez daha sakatlandım. Burada benim de hatam var elbette. Oynama hırsıyla tam anlamıyla iyileşmeden geri dönmem yanlıştı. Sözünü ettiğim olayın en çarpıcı örneklerinden birisini Trabzonsporlu Egemen Korkmaz yaşadı. Tam anlamıyla iyileşmeden Fenerbahçe maçında oynadı ve daha 20 dakikayı bulamadan sakatlanıp oyunu terk etmek zorunda kaldı.

İyileşmeden asla geri dönmem!

Peki, bugünkü sakatlansan yine tam anlamıyla iyileşmeden geri döner misin?

Asla dönmem. Mesela Konyaspor'la oynadığımız lig maçının 80. dakikasında bir ağrı hissettim ve hemen kulübeye işaret edip değiştirilmemi istedim. Doğrusu da bu aslında. 10 dakika daha sahada kalmak için sakatlığınızın artmasına yol açmanın ve birkaç haftayı kaybetmenin hiçbir anlamı yok. Şu anda 26 yaşındayım ama kendimi çok tecrübeli bir oyuncu olarak görüyorum. 21 yaşında Ankaragücü'nde kaptanlık yaptım. Millî Takımların tüm kategorilerinde oynadım, Galatasaray'da forma giydim ve şimdi de Gaziantepspor'da oynuyorum. Bugünkü düşünceme ulaşmamda yaşadığım tecrübelerin katkısı var.

Neler kazandırıyor bu tecrübe sana?

Hem saha içinde hem de saha dışında karşılaştığım olaylara artık çok daha mantıklı bakabiliyorum. Geçmişte yaptığım hatalardan ders çıkartıp bu hataları tekrarlamamaya çalışıyorum.

Pek çok oyuncudan, sakat olduğu dönemde yalnızlığa itildiğine dair hikâyeler dinliyoruz. Senin için de böyle şeyler yaşandı mı?

Bir kere gündemden düşüyorsunuz. Ama bu dönemde insanların beni arayıp aramaması çok önemli değil. Ben o dönemlerde kendi içimde fırtınalar yaşıyorum. Sanki bütün hayatım bitiyor. Kendimi darmadağın olmuş gibi hissediyorum. Allah bana da hiçbir oyuncuya da sakatlık vermesin diye dua ediyorum.

Bu sakatlıklarla boğuşurken seni geri döndüren motivasyon neydi? Sonuçta pes etmedin ve ayaktasın.

Sakatlıklarımın hiçbiri beni futboldan kopma noktasına getirecek düzeyde değildi. Ama üst üste gelmesi nedeniyle sık sık ara vermek zorunda kaldım. Bunları Galatasaray'da yaşadığınız zaman da olumsuz yönde daha fazla gündeme geliyorsunuz. Çünkü hata arayan bir sürü boş insan var. İnsanları bazen anlayamıyorum. Hem sakatlığım geçsin diye uğraşıyorsunuz, onun sıkıntısını yaşıyorsunuz, hem de bir yandan hakkınızdaki dedikodular moralinizi bozuyor. O zaman da kendinizi tam iyileşmeden geri dönmek zorunda hissediyorsunuz ve bu kısır döngü sizi daha da güç durumlara sokuyor.

Peki, Millî Takım oyuncusu unvanını taşımak sana neler kazandırdı?

Bu gerçekten çok ayrıcalıklı bir şey. O formayı giymenin getirdiği duygular çok önemli. Bir de benim küçüklüğümden beri hedeflediğim bir yer A Millî Takım. Bütün Genç Millî Takım kategorilerinde oynamış bir oyuncu olarak A Millî Takım'a kadar çıkabilmek insana doğru yolda olduğunu gösteriyor.

Futbol için yaşamak gerek

Bu söylediğin önemli bir nokta. Sen Genç Millî Takımlar tezgâhından geçerek bugün A Millî Takım oyuncusu oldun ama seninle birlikte yola çıkıp da bugün yitip giden pek çok oyuncu var. Bu sadece Türkiye'nin değil, bütün futbol dünyasının sorunu aslında. Sence bu firelerin sebepleri neler?

Dediğiniz gibi, benimle birlikte Genç Millî Takımlarda yer alan o kadar çok kaliteli oyuncu vardı ki… Aralarında çok önemli yıldız adayları da mevcuttu. Bugün birçoğunun hangi takımda olduğunu bile bilmiyorum. Onlardan örnekler verip yanlış yorumlar yapmak yerine benim bugünkü durumuma nasıl geldiğimi özetleyeyim. Benim hayatım sadece futboldu. Futbolcu olmayı, belli bir seviyeye gelmeyi çok istiyordum ve bu nedenle sadece futbol için yaşadım. Birileri beni başka türlü tarif edebilir ama ben futbolla yatıp kalkan birisiyim ve yitip giden yıldız adaylarının arasına katılmamamı da buna bağlıyorum. Bir de kendisine bakan, düzenli yaşayan bir oyuncuyum.

Bugün "Artık tecrübe kazandım" dediğin düzeyden geriye dönüp baktığında,"Şurada hata yaptım" dediğin dönüm noktaları var mı?

Somut olarak tek tek hataları dile getirmek kolay değil ama yaşadığım her olaydan ders çıkartmaya çalışıyorum. Mesela geçmişteki fotoğraflara baktığımda, "O zaman 20 yaşındaymışım ve şunu yapmışım. Bugün 26 yaşındaki aklımla onu yapmamalıydım" diyebiliyorum. 20 yaşındaki insanla 26 yaşındaki insan arasında dağlar kadar fark var. Hani 35-40 yaşındaki insanlar, "Bugünkü aklımla 20 yaşında olsaydım da 50 milyar borcum olsa" der ya… İşte öyle bir şey.

Futbolun her bölgesinde görev yapan oyuncuların rolleri, değişen oyun anlayışıyla birlikte farklılaşıyor. Bir stoperden de geçmişte beklenenlerle bugün beklenenler arasında ciddi farklar var. Artık sadece rakibini ve topu durduran değil, aynı zamanda oyunu da iyi oynayan stoperler revaçta. Sen bu anlamda kendini nasıl tanımlıyorsun?

Topu oyuna iyi sokabilen bir stoper olduğumu düşünüyorum. Süratim ve çabukluğum da var. Hava toplarında iyiyim. Ama futbol bu. Bazen performansınız düşer ve bu özelliklerinizin bir kısmını kullanamayabilirsiniz. Bir de futbol gelişmeye çok açık bir oyun ve her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz. Belki hâlâ farkına varamadığım eksiklerim vardır ve onları da 30 yaşına geldiğimde göreceğim. Ama hep iyi çalışıp, elimden geleni yaparak daha iyi yerlere gelmeye uğraşacağım.

Ligimizde beğendiğin, seni zorlayan forvet oyuncuları var mı?

Henüz karşı karşıya oynamadım ama Emenike'nin iyi bir forvet oyuncusu olduğunu biliyorum. Bir de Nobre bana göre çok iyi oyuncu.

Daha çok güçlü santrforlardan söz ediyorsun. Ama mesela Nobre'nin gol sayısının düşük olması eleştiriliyor.

Nobre havada da yerde de çok etkili, kuvvetli, rakip savunmaları zorlayan ve hem gol atıp hem de arkadaşlarını gol bölgelerine sokan bir oyuncu. Bana göre Türkiye Ligi'ndeki en iyi hücum oyuncularından birisi. Ancak benim herhangi bir forvetten çekinmek gibi durumum söz konusu değil. İyi konsantre olduğum takdirde sorun yaşamam. Bu arada yeni transferimiz Cenk Tosun da hem havadan hem de yerden çok etkili, akıllı bir oyuncu. Yaşı çok genç ve gelecek vaat ediyor.

Beğendiğin defans oyuncuları var mı?

Geçmişte birlikte oynadığımız Servet Çetin'i beğeniyorum. Çok istikrarlı bir oyuncu ve hem Galatasaray hem de Millî Takım için çok iyi işler yaptı. Galatasaray'da şampiyonluk yaşadığımız sezon da birlikte oldukça başarılı bir ikili olmuştuk. Lucas Neill de çok tecrübeli bir oyuncu. Avustralya Millî Takımı'nın kaptanı, Premier Lig tecrübesi var, özellikle top kullanma becerisi çok yüksek bir oyuncu.

Galatasaray'dan ayrılıp Gaziantepspor'a giderken geleceğinle ilgili neler düşünüyordun?

Başlangıçta da söylediğim gibi, henüz 26 yaşındayım ve aklımda hep Millî Takım hedefim vardı. Gaziantepspor'u tercih etmemin nedeni ise yöneticilerin beni çok fazla istemesi ve Tolunay Hocanın varlığıydı. Çünkü o her zaman hedefi olan, hırslı ve arzulu bir teknik adam. Böyle bir yönetimin ve teknik adamın olduğu yerde mutlaka başarı da olur. Sezonun ilk yarısında çok şanssız bazı maçlar yaşadık. Eğer o puan kayıpları olmasaydı bugün ilk dördün içinde yer alıyor olabilirdik. Ama yeni bir takım olmamıza rağmen iyi bir konumdayız.

Gaziantepspor'un seni çok istediğini söyledin. Bu "istenilen adam" durumu takım tercihinde önemli bir faktör değil mi?

Tabii ki önemli. Sonuçta size değer verildiğini görüyorsunuz. Gaziantepspor'a Millî Takım'ın ABD'deki kampından sonra gittim. O dönemde bana talip olan birçok kulüp vardı. Ama ben tercihimi daha fazla istendiğimi hissettiğim takımdan yana kullandım. İyi ki de böyle bir tercih yapmışım diyorum.

Kupayı istiyoruz

Ligimizde son dönemde pek çok genç teknik direktör var ve Tolunay Kafkas da bu grubun önemli isimlerinden birisi. Tolunay Hocanın ayırt edici özellikleri ne sana göre?

Tolunay Hoca çok arzulu, istekli ve çalışkan bir teknik direktör. Bizi her maça aynı düzeyde motivasyonla hazırlayabiliyor. Bu sezon ilk beşin içinde yer almak ve Türkiye Kupası'nı da kazanmak istiyoruz. Bu gücün de bizde olduğuna inanıyoruz. Tolunay Hoca genç bir teknik adam olduğu için başarılı olmayı herkesten çok arzuluyor ve bu hedeflere önce kendisi inanıyor. Takımdaki oyuncular da hem kaliteli hem de başarıya aç arkadaşlar. Başarılı olduğumuzda hem maddi hem de manevi birçok kazancımızın olacağının hepimiz farındayız. Hocayla oyuncuların bu duygu ve inanç birlikteliği kesişince de ortaya iyi bir takım çıkıyor.

Daha önce Ankara'da ve İstanbul'da yaşadığın futbol atmosferiyle kıyaslarsan, Gaziantep şehrinin futbol kültürü açısından neler söylersin?

Ankaragücü'nde oynarken güzel günler yaşadık. Taraftar desteğimiz çok iyiydi. Galatasaray'ın konumu zaten biliniyor. Gaziantepspor'da ise taraftarın başarıya açlığı var. Onlar da güzel günler görmek, zaferler yaşamak istiyor. Bu anlamda takıma verdikleri destekten memnunuz. Gaziantepspor'un tarihinde herhangi bir kupa yok. Geçmişte bir sezon şampiyonluğa oynamışlar ama hedefe ulaşamamışlardı. Bu sezon Türkiye Kupası'nı kazanabilirsek kulübün tarihine geçeceğimizi biliyoruz.

Bursaspor'un elde ettiği başarıyı Gaziantepspor da tekrarlayabilir mi?

Bence Bursaspor'un şampiyonluğunun en önemli kazancı, diğer takımlara da "Şampiyon olabiliriz" inancını aşılaması. Şimdi biz de "Neden olmasın?" diye düşünüyoruz. Bu sezon Türkiye Ligi'nde ilk beşe girebilecek bir kadroya sahibiz. Sosa, Popov, Ivan de Souza, Karcemarskas, Julio Cesar ve yeni gelen Wagner'le çok kaliteli bir yabancı oyuncu kadrosuna sahibiz. Takımdaki yerli oyuncular da Süper Lig tecrübesine sahip, kendisini kanıtlamış isimler. Önümüzdeki sezon kadro korunur ve takviyeler yapılırsa daha yukarıları hedefleyebiliriz.

Peki, sen de önümüzdeki sezon bu kadronun parçalarından birisi olacak mısın?

Gaziantepspor'la üç sezonluk sözleşme imzaladım. Ama gelecekte ne olacağını bugünden bilemeyiz.

Peki, kafanda "İstanbul'a dönüp işte Emre Güngör bu dedirteceğim" gibi bir düşünce var mı?

Mutlaka var. Aslında yanlış anlaşılmak istemiyorum ve bu bir serzeniş değil ama bir gün mutlaka İstanbul'a geri döneceğim. Türkiye'ye Emre Güngör'ün nasıl bir oyuncu olduğunu göstermek istiyorum.

Her takımın belli bir futbol karakteri var. Gaziantepspor'un oyun karakterini nasıl tanımlarsın?

Diğer takımlara göre daha fazla pas yapmaya çalışan, uzun paslar yerine ayağa oynamayı tercih eden bir takımız. Önde süratli oyuncularımız var ve onları etkili bir biçimde kullanmaya çalışıyoruz. Dikkat ederseniz, ligin en az gol yiyen takımlarından birisiyiz ve takım savunmasını oldukça iyi yapıyoruz. Tolunay Hocanın da oturtmak istediği sistem bu. Ancak savunmayı geriye yaslanarak değil, topa daha fazla sahip olarak ve oyunun kontrolünü elimizde bulundurarak yapmaya çalışıyoruz. Yavaş yavaş daha fazla gol atan bir takım olmayı da başarıp bugünkünden iyi bir noktaya gelebilecek kapasiteye sahibiz.

Takım içindeki en iyi arkadaşların kimler?

Ben herkesle iyi anlaşabilen birisiyim. Oda arkadaşım Elyasa ile Yalçın, Şenol yakın arkadaşlarım. Kaşe (Karcemarskas) ve Popov da öyle.

Yani yerlisi ve yabancısıyla kaynaşmış bir takım olduğunuz söylenebilir. Çünkü bu bir takımın başarısı için gerçekten önemli bir nitelik.

Bizim takımımızda 5 Brezilyalı oyuncu var ve onların birbirleriyle daha iyi anlaşması doğal. Aynı dili konuşuyorlar, aynı kültürün insanları. Elbette birbirleriyle daha iyi vakit geçiriyorlar ama bu bizimle de iyi ilişkiler içinde olmalarını engelleyen bir durum değil.

Gaziantepspor kadrosuna bu sezon katılmana rağmen takımın ikinci kaptanısın.

Hocamız sağ olsun geldiğim günden beri beni takımın kaptanlarından birisi olarak değerlendirdi. Ben de bu görevi en iyi biçimde yapmaya çalışıyorum. Tabii kaptanlığın getirdiği ekstra bir sorumluk duygusu oluyor. Bir de benim insanlarla iyi diyalog kurabilme gibi bir özelliğim var. Takıma da hocaya da elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum.

Millî Takım'da Guus Hiddink'le birlikte yeniden bir yapılanma söz konusu. ABD kampına da katılan oyunculardan birisi olarak yeni dönemle ilgili neler söyleyebilirsin?

Hiddink dediğiniz zaman şöyle bir durup geçmişine bakmanız lâzım. O zaman da çalıştırdığı takımlarda hep başarıya ulaşmış bir teknik adam portresiyle karşılaşıyorsunuz. Ondan öğreneceğimiz çok şeyler var. Sadece Milli Takım'ın değil, Türk futbolunun Hiddink'ten büyük yarar sağlayacağına inanıyorum.

Son Almanya ve Azerbaycan yenilgilerinin ardından Euro 2012 grubundaki şansımızı nasıl görüyorsun?

Şansımız sürüyor, tek hedefimiz finallere katılabilmek. Sonuçta grupta ikinci olan takımın da finallere katılma şansı var ve biz hedefe ulaşabilmek için yeterli güce fazlasıyla sahibiz. Elbette futbolda her şey her zaman istediğiniz gibi olmuyor ama ben 2008'de yaşadığımız mutluluğu 2012'de de yeniden yaşayacağımıza yürekten inanıyorum. Dediğim gibi, 2008'de geçirdiğim günler futbol hayatımın en güzel günleriydi. Orada Türkiye'yi temsil etmek, bizi desteklemeye gelen taraftarlarla o coşkuyu paylaşmak kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel bir duyguydu. Büyük turnuvaların finalleri, bir futbolcunun yaşaması gereken en güzel ortam. Eğer görev verilirse, 2012 elemelerinde de bu ortamı bir kez daha yaşayabilmenin motivasyonuyla mücadele edeceğim.

Çek Cumhuriyeti maçını unutamam

Benim için unutulmaz maç, 2008 Avrupa Şampiyonası'ndaki Çek Cumhuriyeti karşılaşması. O maça ilk on birde çıkmış ancak 60. dakikada sakatlanmıştım. Ondan sonra ne olduysa oldu, hiç sakatlanmayan Emre hep sakatlanmaya başladı (gülüyor). Oyundan çıktığımda 1-0 gerideydik. Moralim son derece bozuktu. Hem sakatlanmıştım hem de maçı kaybediyorduk. Ayağımda buzla merdivenlerden soyunma odasına çıkarken skor 2-0 oldu. Nasıl üzüldüğümü anlatamam. Çeyrek finale çıkma şansımız göz göre göre gidiyordu. Soyunma odasında o üzüntü içinde duş alırken, bir yandan da gözüm içerideki ekrandaydı. Art arda gelen her golde duştan fırlayıp büyük bir sevinç yaşadım. Hele üçüncü golden sonraki sevincim anlatılamaz. Zaten hayatımın en güzel günlerini 2008 Avrupa Şampiyonası finallerinde yaşamıştım.