Süper Lig'in en iyi profesyonellerinden birisi o. Kenarda da otursa sahanın içinde de yer alsa kaptanlığını yaptığı İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a ekstra bir güç ve ruh katıyor. Bugünlere geliş hikâyesi ise son derece çarpıcı. "Dişiyle tırnağıyla kazıyarak gelmek" deyimi sanki onu tarif ediyor. Son derece açık sözlü, güler yüzlü ve sempatik kaptanın hem hayatı hem de sözleri, genç oyunculara ders verecek nitelikte.
Röportaj: Mazlum Uluç
Samsun doğumlusun ama futbola Bursa'da başlamışsın. Galiba hayatının başlangıcında bir de göç var. Bu hikâyeden başlayalım istersen konuşmaya...
1981 Bafra doğumluyum. Aslen Arnavutum. Dedem Kosova'dan gelip Bafra'ya yerleşmiş. Bazı ailevi sebeplerle 1986 yılında Bafra'dan ayrılmak zorunda kaldık ve Bursa'ya yerleştik. 6 kardeşiz. Kardeşlerin en büyüğü ablamız, sonra beş erkek çocuk geliyor. Ben kardeşlerin en küçüğüyüm.
Bu kadar erkek kardeş arasında senden başka futbol oynayan çıktı mı?
Yok, çıkmadı. Kardeşler içinde sadece ben futbolcu oldum. Ama yeğenlerimden İlhan Depe de futbol oynuyor ve bir çok kez Genç Millî Takımların formasını giydi. Bursaspor'un oyuncusu ancak bu sezon kiralık olarak Şanlıurfaspor'da oynuyor.
Futbola merakın nasıl başladı?
1980'lerin sonu, 90'ların başında Bursa'da sokak futbolu çok canlıydı. Bütün çocuklar mahalle aralarında top oynardı. Ben de sabahtan akşama top peşinde koşan çocuklardan biriydim. Ama futbolcu olmak gibi bir şey geçmiyordu aklımdan. Zaten bir kulüpte futbolla tanışmam da çok geç oldu. 16 yaşında başladım futbola.
Sokakta oynarken birileri mi keşfetti seni?
Mahalleden bir arkadaşım, amatör bir kulüpte oynuyordu. Bir gün beni de götürdü yanında. "Spor yapmış olurum" niyetiyle gittim ve 5-6 ay oynadım. 3. Lig takımlarından Kestel'in yöneticileri beni izleyip beğenmiş, transfer ettiler. Futbola başladıktan 6 ay sonra profesyonellikle tanıştım yani. Takımı da Beşiktaş'ın eski santrforlarından Serol Emlek çalıştırıyordu. Kestel'de 1 sezon oynadıktan sonra İnegölspor'a transfer oldum. Orada da 1.5 sene oynadıktan sonra Bursa Merinosspor'a geçtim.
Okul hayatını ne yaptın bu arada?
İnsanlar benim çok açık sözlü bir insan olduğumu bilir. Saklayacak bir şeyim de yok. Ailevi durumumuz hiç iyi değildi ve bu yüzden okuyamadım. Okul hayatım yok benim. 8 kişi, tek göz odada yaşadık. Ailemin maddi durumu iyi olmadığı için ben de küçük yaşlardan itibaren, boyacılık yaptım, simit sattım. Yani direkt hayatın içinden gelmiş bir insanım. Bu nedenle okuyamadım. Öyle dönemler oldu ki, abilerim geçimlerini sağlamak için başka şehirlere gitti, evde tek erkek olarak ben kaldım. Geçim yükü de benim omuzlarıma kaldı.
Futbola başladığında da hedefin bu işten para kazanmak mıydı?
Kestel'e gittiğimde para kazanmadım. İnegölspor'da ufak tefek bir şeyler aldım. Çünkü orada bazen A takımda, bazen alt takımlarda oynuyordum. Futboldan para kazanabileceğimi ilk olarak Merinosspor'da anladım.
Uzun yıllardır profesyonel futbolcusun ve bu işten toplumun geniş kesimine oranla büyük paralar kazanıyorsun. Geçmişte zor dönemler geçiren ailen bugün ne durumda?
Ben futboldan kazandığım ilk parayı da ailem için harcadım, daha sonra kazandıklarımı da... Aldığım ilk parayı babama vermiştim, çok mutlu olmuştu. Bugün ailem üst düzey bir hayat yaşıyor. Bunun için de Allah'a şükrediyorum, bizi bir yerden aldı, bambaşka bir yere götürdü. Halen Bursa'da yaşıyorlar. Eşim ve iki kızım da orada.
Nasıl yani? Sen yıllardır buradasın...
5-6 yıldır buradayım ama eşim İstanbul'a ısınamadı. Bu nedenle Bursa'ya geri döndüler. Benim bir ayağım Bursa'da. Haftanın iki günü Bursa'ya gidip geliyorum.
Yeniden futbol hayatına, Bursa Merinosspor'a gelişine dönelim.
Merinosspor, Bursaspor'un altyapısı. Takımın başında da o dönemde Bursaspor'un eski oyuncuları Yalçın Gündüz ve Ahmet Suphi Evke vardı. İlk sezonumda takım 3. Lig'de şampiyon oldu ve 2. Lig'e yükseldi. İyi performans gösterdiğimi düşünen rahmetli Nejat Biyediç beni A takıma aldı. Ancak o dönemde askerlik sorunlarım nedeniyle büyük sıkıntılar yaşadım. Asker kaçağıydım. O dönemde profesyonel oyunculara 33 yaşına kadar tecil hakkı tanıyan yasa çıkmamıştı. Bu nedenle oynayamıyordum. Aranıyordum çünkü. Jandarma tesislere geliyordu, ben tellerden atlayıp kaçıyordum. Bu sırada takımın başına Hagi getirildi. Beni çok tutuyordu ama yine askerlik problemim nedeniyle oynama şansım yoktu. Çünkü hem Bursa'da aranıyor hem de deplasmanlara götürülemiyordum. Havaalanlarındaki kimlik sorgulaması nedeniyle uçağa binemiyordum. Çok sıkıntılı bir dönem yaşadım kısacası.
Peki Altay' nasıl transfer olabildin?
Kanunda bir değişiklik yapıldı ve profesyonel oyunculara tecil hakkı getirildi. Böylece benim de sıkıntılarım bitti. Ama bu arada Bursaspor yönetimiyle bir anlaşmazlığım oldu ve kulüp aramaya başladım. Çünkü artık para kazanmam gerekiyordu. Bir menajer arkadaşımın önerisiyle Altay'la temas kurdum. Bugünkü başkan Ömer Hızlıok, o dönemde yöneticiydi. Ömer abiyle telefonda görüştük, İzmir'e gelmemi istedi. İzmir'e gideceğim ama bu defa da başka bir problem çıktı?
Neydi o problem?
O sırada eşimle henüz nişanlıydım. Kendisine İzmir'e gideceğimi söyleyince ağlamaya başladı. Ben de etkilendim ve hemen evlenip onu da İzmir'e götürmeye karar verdim. İzmir'e gidip Ömer abiyle görüştüm ve Altay'la anlaştım. Ancak henüz para almış değildim. Ani bir evlilik yapacağım, param yok, evim yok, eşyam yok... Sağ olsun Ömer abi bana bir ev kiraladı, beyaz eşyasından mobilyasına tadar döşedi.
Bu arada Merinosspor'a kadar olan döneminde santrfor oynadığını biliyoruz. Daha sonra stoperliğe dönüşün nasıl oldu?
Bence futbol hayatımdaki dönüm noktalarından birisidir santrfordan stopere dönüşüm. Mevki değişikliğinin hikâyesi de ilginç. Merinosspor'da stoperlerin hepsi sakatlanmıştı. Ben da santrfor olarak fazla şans bulamıyordum. Beni çok seven Ahmet Suphi Hocam, Yalçın Hocaya, "Metin'i stoper oynatalım" demiş. Yalçın Hoca bana, "Seni stoper oynatmak istiyorum" deyince, "Aman hocam, oynayayım da nerede olursa olsun" karşılığını verdim. O hafta Bilecikspor maçında stoperde harika oynadım ve stoper olarak kaldım. Eğer santrfor olarak devam etseydim bugün büyük ihtimalle Süper Lig oyuncusu olamazdım. Çünkü çok koşan, pres yapan tipte bir santrfor değildim, ceza sahasının içinde pozisyon beklerdim.
Bursaspor'da sadece iki maçta 10'ar dakika oynamış bir futbolcu olarak Altay'daki çıkışın oldukça dikkat çekici.
Gerçekten de müthiş bir çıkış oldu benim için Altay'da. Sürekli oynayan ve neredeyse her maçta performansını giderek yükselten bir oyuncu haline geldim. Hatta o dönemde Fatih Terim Hocamız beni A Millî Takım'ın geniş kadrosuna davet etti. Bu çıkışta Altay'da bulduğum ortamın etkisi büyüktü. Beni çok çabuk sahiplendiler, müthiş bir özgüven kazanmamı sağladılar. Ailevi sorunlarım da çözülünce geriye sadece sahaya çıkıp futbol oynamak kaldı. Bir de ben hayatı düzenli yaşamayı seven bir adamım. Evim, ailem ve işimin arasında gidip gelirim. Dolayısıyla 2.5 sezon çok başarılı geçti benim açımdan.
Süper Lig'in düzenli oyuncusu olmayı İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da başardın. Bu transferin nasıl gerçekleşmişti?
Altay'la 2.5 sezonun sonunda sorunlar yaşamaya başladım. Kulüp maddi açıdan zor günler geçiriyordu ve biz de paramızı alamıyorduk. Çocuğum olmuştu ve ailemi geçindirmek zorundaydım. Ben de Federasyona başvurup sözleşmemin feshini istedim. Bu dönemde transferimde çok karmaşık günler yaşadım. Sözleşmemin feshi konusundaki sıkıntılar nedeniyle, beni isteyen Ankaragücü ve Gençlerbirliği ile anlaşma yapamadım. Malatyaspor'a gidip 15 gün antrenmanlara çıktım ama orada da yapamayıp İstanbul'a döndüm. Bursaspor'dan takım arkadaşlarım Sertan Eser ve Ufuk Ateş, Belediyespor'da oynuyor ve beni de Abdullah Hocaya tavsiye ediyorlar. Abdullah Hoca beni arayıp çağırdı. Tesislere geldim, görüştük. Transferin de son günü. Menajerim 1.5 yıllık sözleşme imzalamak istiyor, Belediyespor yöneticisi Kâmil Dizar abi 3 senelik olmasında ısrar ediyor. Araya girdim, "Kâmil abi istersen 10 senelik olsun" dedi ve imzayı attım. O kadar bunalmıştım ki... Futbol oynamak istiyordum artık.
Ara transferde Büyükşehir Belediyespor'a geldin ve o sezon şampiyonluk yaşayarak Süper Lig'e çıkan takımın önemli bir parçası oldun. Sonradan geldiğin takıma nasıl bu kadar kolay adapte olabildin?
O dönemde stoper olarak Bekir abiyle Mert abi oynuyordu. Yaşları ilerlediği için Abdullah Hoca zaten stoper arıyordu. Dolayısıyla kadroya girmem çok zor olmadı. Tabii hem buraya gelmemde hem de takıma girip oynamamda ve süreklilik kazanmamda Abdullah Hocanın büyük emeği var.
Süper Lig'deki ilk iki sezonunda daha az forma şansı bulabilen bir Metin Depe görüyoruz ama daha sonraki üç sezonda giderek vazgeçilmez bir oyuncu haline geliyorsun yeniden. Bu durumu nasıl açıklamak lâzım? Pes etmeyi sevmiyorsun sanırım...
Pes etmeyi sevmiyorum ama zaten pes etmeme de fazla fırsat kalmadı. Çünkü benim oynadığım bölgeye transfer edilen Barbosa ve Cesario, çok sık sakatlık geçirdi. İlk planda düşünülen oyuncular onlardı ama ya biri ya diğeri sakatlanıyor ve ben de oynama fırsatı buluyordum. Hatta o kadar çok sakatlanıyorlardı ki Abdullah Hoca bana, "Ya seni göndereceğim, ya bunları" diye takılıyordu. Onlara, "Bu adamla koşmayın. Metin antrenmanda yürür ama sahada başka oynar. Onun temposuna uyarsanız yine sakatlanırsınız. İdmanda sizi kandırıyor " derdi (gülüyor). Gerçekten de böyle olmuştur. Stoperler hep sakatlanmıştır ve genellikle hep ben oynamışımdır. Gerçi ilk sezonumda biraz sıkıntı yaşadım, çünkü o dönemde sakatlanmamışlardı (gülüyor).
1. Lig'deki şampiyonluğunuzun üzerinden 6 sezon geçti ama o takımdan 4 oyuncu hâlâ kadroda... Belediyespor teknik ekibindeki istikrarını kadro konusunda da koruyan ve değişimi sindire sindire yapan bir takım. Kendisinden beklenenin üzerinde bir başarı elde etmesinin arkasında bu istikrarın da payı var sanırım.
Belediyespor'un şöyle bir yapısı var; bizi yönetenler buradaki oyuncuları kendi evlâtları gibi sahipleniyor. Oyuncuyu kaybetmeme, kolay kolay gözden çıkarmama düşüncesi çok güçlü. Bu sahiplenme duygusundan kaynaklanan aile ortamı, başarıyı da beraberinde getiriyor. Maddi-manevi hiç bir sıkıntımız yok, sürekli destek görüyoruz. Futbolcu bundan daha güzel bir ortam bulabilir mi? Tabii oyuncular da kulübü sahipleniyor ve ona göre performans gösteriyor. Bu kulübe giren kolay kolay çıkmak istemez.
Bugüne kadar çalıştığın teknik adamları gözünün önüne getirirsen, kimlerin sana neler kazandırdığını düşünüyorsun?
Yalçın ve Ahmet Suphi Hocaların katkısını daha önce anlatmıştım. Genel olarak bütün hocalarımla da aram son derece iyiydi. Altay'da iyi bir çıkış yakaladım ama orada bir teknik adam sürekliliği yoktu. 2-3 ayda bir hoca değişiyordu. Ben burada Abdullah Hocayla çalıştığım 5 sezonda çok şey kazandığımı söyleyebilirim.
Abdullah Avcı'yı en iyi tanıyan oyunculardan birisi olarak onu bize anlat biraz. Çünkü artık tüm Türkiye'nin ilgi ve merakla izlediği birisi Abdullah Hoca.
Abdullah Hoca bir kere inanılmaz sakin bir insan. Adeta sinirleri alınmış gibi. Kolay kolay kızmayan, sahada farklı şeyler yaşansa da olaylara hep futbolcunun cephesinden bakan bir insan.
Abdullah Hocanın, "Futbolculuğumda bana yapılanları ben oyuncularıma yapmam" diye bir felsefesi de var.
Evet, bu sözü temel almış bir insan ve bu felsefesinden de Belediyespor'da çalıştığı süre içinde hiç vazgeçmedi. Futbolcuyla iletişimi çok farklıdır. Müthiş bir sevecenliği vardır ve oyuncuları tarafından da bu nedenle çok sevilir. Olaylara öfkeyle, kavgayla değil, profesyonel bir biçimde akılla yaklaşır. Fikirlerini bağıra çağıra değil, sükunetle ve ısrarla anlatır, ikna yöntemini kullanır. Karşısındakini onun gibi ikna edebilen başka birisini tanımadım.
Kişilik özelliklerinin yanında çalışma yöntemlerini de anlatır mısın Abdullah Avcı'nın?
Oyuncularından profesyonelce yaşamalarını ve davranmalarını ister. Antrenmanlarda veya antrenman dışında oyuncuların isteklerini mutlaka göz önünde bulundurur. Onları sıkmaz. Oyuncu izin istediğinde asla vermezlik etmez ancak istismara da göz yummaz. Bir hata gördüğünde karşısındaki kırıp dökerek düzeltmeye kalkmaz, düşüncelerini anlatır ve karşısındakinin o hatayı anlamasını sağlar. Oyun taktiğini sadece saha içi çalışmalarla değil görsel materyallerle de destekleyerek oturtur. Gerekirse bizzat çalışmaya katılır. Rakibin bütün oyuncularını en iyi şekilde analiz eder ve en ince detaylarına kadar anlatır. Buraya sabahın 7'sinde gelir, akşamın 10'unda çıkardı. Müthiş çalışkan bir insandır. İşine aşıktır.
Bizi nasıl bir Millî Takım bekliyor sence?
Bir kere çok koşan ve mücadele eden bir Millî Takım bekliyor. Çünkü Abdullah Hoca koşan takımı sever. Ben Millî Takım'da başarılı olacağına inanıyorum. Buraya kendisini yıllardır hazırlayarak geldiğini de biliyorum. Bugünden itibaren yapacakları, kafasında yıllardır hazırladığı şeyler olacak.
Bir oyuncunun istikrarını uzun yıllar koruması kolay değil. Sen bu konuda örnek oyunculardan birisin. Bunu nasıl başardığını bizimle paylaşırsan bu röportajı okuyacak genç oyuncular için de faydalı olabilir.
Öncelikle profesyonel olmayı başarmak gerekiyor. Çünkü futbolcunun hayatında çok olumsuz yan etkenler var. Profesyonelce yaşamayı başaramadığı için kalitesini sahaya yansıtamayan o kadar çok oyuncu tanıyorum ki... Halbuki bu işte para bir yere kadar akıyor. En fazla 35-36 yaşına kadar para kazanabilirsiniz. Dolayısıyla "Ben maçıma, idmanıma çıkayım, ondan sonra gezeyim, tozayım" diyemezsiniz. Elbette bunları yapabilirsiniz. Ama sürekli hale getirirseniz ipler kopar. Siz futbola ihanet ederseniz, o da size ihanet eder. Kuvvetsiz olursanız çaptan düşersiniz. Ne yazık ki böyle genç futbolcuları görüyor ve üzülüyorum. Futbolda var olmak istiyorsanız her zaman iyi olacaksınız. Bu işin dünü yok çünkü. Ben profesyonelliğe uygun yaşayan bir oyuncuyum. Zaten tesislerde kalıyorum. Antrenmanımı yaparım, dinlenirim, maçtan sonra Bursa'ya gider ailemle buluşurum, çoluk-çocuğumla gezerim.
Futbolu bırakma yaşı giderek yükseliyor. Artık 30'lu yaşlarının sonuna kadar oynayan futbolculara sıkça rastlıyoruz. Senin önünde nasıl bir hedef var. Nereye kadar devam etmek amacındasın?
Kulübümle 2 yıl daha sözleşme uzattım. Oynadığım mevki olarak bakıldığında, Allah bir sakatlık vermezse 36 yaşına kadar giderim diye düşünüyorum. Bu iş benim ekmek param ve kazanabildiğim kadar kazanmak isterim. Bir de futbolu bıraktıktan sonra yalnızlaşıyor insan.
Futbolun içinde kalmayı düşünmüyor musun?
Elbette düşünüyorum. Antrenör ya da kulüp menajeri olarak futbolun içinde kalmak isterim ama şimdi bunları düşünmek için erken.
Bugüne kadar oynadığın en iyi oyuncular kimlerdi?
Doka çok enteresan bir oyuncu mesela. Onun kadar etkili olan bir yabancı görmedim. Sonuç üzerinde çok etkili bir oyuncu. Holmen de bence çok büyük bir futbolcu. Sadece saha içinde değil, saha dışında da mükemmel bir profesyonel. Arkadaşlarıyla ilişkileri de harika. Bu arada Süper Lig'de beğendiğim oyunculardan birisi de Samsunsporlu Ekigho. Yerlilerden ise Selçuk İnan'ı çok beğeniyorum. Teknik oyuncuları çok seviyorum. Selçuk'un da ayakları çok temiz. Harika servis yapıyor.
Futbolun dışındaki hayatında neler var?
Arkadaşlarım beni hiç yalnız bırakmaz. Boş zamanlarımda onlarla sohbeti, muhabbeti çok seviyorum. Futbolcu arkadaşlarımın dışında kulüp personeliyle dostluk yapıyorum. Onların arasından geldiğim için yine onlarla dostluk yapmak beni mutlu ediyor.