Almanya'da geçen çocukluk yıllarında kamplarını ziyaret ettiği, hayranlık beslediği Galatasaraylı oyuncuların arasında artık. Gurbette başlayan futbol yolculuğunu üç sezon Antalyaspor'da sürdürürken 2.Lig'den Milli Takım'a seçildi ve başarısını Galatasaray'a transfer olarak taçlandırdı. Büyük takımdaki çıraklık döneminde attığı frikik golleriyle bir anda ön plana çıktı. Sadece Galatasaray değil, Milli Takımımız da uzun süredir hasretle beklediği modern sol beki onun kimliğinde bulacak gibi görünüyor.
Röportaj: Mazlum Uluç
Oldukça kısa bir süre içinde büyük çıkış yaptın. Bir sezon önce Antalyaspor formasıyla Süper Lig'le tanıştın ve ertesi sezon da Galatasaray'dasın. Hayatında neler değişti Galatasaray'a geldikten sonra?
Öncelikle bana olan ilgi arttı. Florya'dan içeri adım atar atmaz karşınızda bir medya ordusu buluyorsunuz. Bir de büyük takımda beklentiler daha fazla oluyor ve bunun sorumluluğunu daha çok hissediyorsunuz. Bunun dışında küçüklüğümden beri taraftarı olduğum bir takımın oyuncusu olmanın gururunu yaşıyorum. Babam Galatasaraylıydı ve ben de onun sayesinde Galatasaraylı oldum. Galatasaray Almanya'ya geldiğinde babam beni mutlaka kampa götürürdü.
O dönemde hayranlık duyduğun oyuncular kimlerdi?
Birincisi Ergün ağabeydi. Ben de solak bir futbolcu olduğum için Ergün ağabeyi çok beğenirdim. Tabii bir de Hakan ağabey.
Büyük takım oyuncusu olmak özgüven veya kendine verdiğin değer açısından bir farklılık oluşturuyor mu?
Elbette. Büyük bir takıma transfer edilmeniz demek onlar tarafından beğenildiğiniz anlamına geliyor. Bu da kendinize duyduğunuz güveni artıyor tabii ki. Galatasaraylı Volkan olarak anılmak bambaşka bir duygu.
İyi çalıştım ve karşılığını aldım
Galatasaray'a gelirken ilk onbirde oynamayı bekliyor muydun? Çünkü sen transfer edildiğinde Orhan Ak henüz Galatasaray kadrosundaydı.
Bu iş sonuçta bir mücadele ve performans meselesi. Her oyuncu performansını ortaya koyar ve buna göre değerlendirilir. Ben de gelirken böyle düşünmüştüm. Yeteneklerimi, gücümü ortaya koyarım, sonucuna da razı olurum. Kamp döneminde iyi çalıştım ve karşılığını da aldım.
Sen 2.Lig'deyken vitrine çıkma fırsatını bulmuş bir oyuncusun ve bunu da seni o ligden Milli Takım'a çağıran Fatih Terim'e borçlusun. O dönemde büyük bir takıma sıçrama yapabileceğini hissetmiş miydin?
2.Lig'den Milli Takım'a seçilebilmek çok nadir olan bir şey. Tabii ki Fatih Terim Hocama çok şey borçluyum. Beni Milli Takım'a çağırarak kendime inanmamı ve özgüvenimi yükseltmemi sağladı. Milli Takım oyuncusu olduğunuzda da "Neden büyük kulüplerde oynamayayım?" diye düşünüyorsunuz elbette. Şimdi Milli Takım'a geldiğimde, Fatih Hocama borcumu ödemek için de ekstra çaba gösteriyorum.
Anadolu'dan Galatasaray'a gelen bir oyuncu olarak buradaki fiziki şartları nasıl buldun? Antrenman tesisleri, çalışma ortamı…
Galatasaray çok büyük bir camia ve burada her şey çok daha profesyonel. Bir de en önemli fark medyanın ilgisi. Her antrenmanımızı 40 kişinin izlemesi oldukça çarpıcı.
Medya ilgisi sorumluluğu artırıyor
Bu olumlu bir şey mi sence? Konsantrasyonunuzu bozmuyor mu? Yoksa pozitif bir etkisi mi var?
Konsantrasyonumu bozmuyor. Tam tersine bu şartlar altında insan kendisini daha fazla göstermeye çalışıyor. Bu kadar kalabalık bir medya topluluğunu görünce beklentilerin ne kadar büyük olduğunu fark ediyorsunuz ve sorumluluklarınızı hiç aklınızdan çıkartmıyorsunuz. En küçük bir hatadan bile uzak durmaya gayret gösteriyorsunuz.
Sen Almanya'da küçük bir çocukken, Feldkamp da efsane bir teknik direktördü. Şimdi yollarınız Galatasaray'da kesişti. Onunla çalışmaktan söz eder misin biraz?
Feldkamp çok tecrübeli bir teknik direktör ve her Alman gibi son derece disiplinli bir hoca. Ama bu konuda zorluk çektiğimi söyleyemem. Çünkü ben de Almanya'da doğup büyüdüm ve aynı anlayışla yetiştim. Feldkamp'la çalışmamın bir başka kolaylığı, ikimizin de aynı dili konuşabilmesi.
Kalli'nin senden futbolunla ilgili özel istekleri oluyor mu?
Takımla ilgili genel konuşmalar yapıyor ama şimdiye kadar bana özel bir uyarısı olmadı. Gerek duymadı galiba. (Gülüyor)
Feldkamp'la ilgili getirilen en önemli eleştiri yaşlı olması. Sen onunla antrenman yapan bir oyuncu olarak bu konuda ne düşünüyorsun?
Bakıyorum da maşallahı var. Hocamız 73 yaşında ama turp gibi. Antrenmanda toplara vuruyor ya da bir kenarda top sektiriyor. Hareketleri kesinlikle yaşına göre değil. Bence genç bir teknik adamdan hiçbir farkı yok. Bu arada Feldkamp'ın disiplinli olduğunu söylerken yüzünün asıklığından söz etmiyorum. Yeri geldiğinde oyuncusuyla şaklaşmasını da bilen çok tecrübeli bir teknik adam.
Sol bek dünyanın sorunu
Türkiye'de uzun süre bir sol bek sıkıntı yaşandı. Sen de Milli Takım'daki sol bek sorununun giderilmesi için önemli bir umutsun.
Sol bek konusundaki sıkıntı aslında sadece Türkiye'nin sıkıntısı değil. Tüm dünyaya baktığınızda çok fazla bek oyuncusunun yetişmediğini görüyorsunuz. Alman Milli Takımı da sol bek için çok fazla alternatif bulamıyor.
Neden böyle bir sorun yaşanıyor? Sol bek oynamak çok fazla özellik mi gerektiriyor?
Bunu geçtiğimiz günlerde Feldkamp'la da konuştuk; yakın zamana kadar en değerli oyuncular forvet oyuncularıydı. Bu nedenle futbola başlayanlar da hep bu bölgede oynamak istiyordu. Ama zamanla hem sağ hem de sol bek bölgesinde eksiklik yaşanmaya başlayınca bu mevkilerin kıymeti anlaşıldı ve bu oyuncular da değer kazanmaya başladı. Çünkü bek oynamak gerçekten zor bir iş. Kuvvetli olman lazım, defansif yönünün güçlü olması lazım. Bunlar da yetmiyor, hücuma çıkman, orta yapman hatta gol atman lazım. Bundan sonra bek oyuncularına değer verilmesiyle bu bölgede daha fazla yetenekli oyuncunun çıkmaya başlayacağını düşünüyorum.
Antalyaspor'da geçtiğimiz sezon daha çok orta sahanın solunda görev yapan bir oyuncuydun.
Türkiye'ye gelmeden önce de orta sahada görev yapıyordum. Ama Türkiye'de sol bek sorunu olduğu için Antalyaspor'a gelince bu bölgede oynamaya başladım. Geçtiğimiz sezon ise orta sahanın solunda sorun oluşunca yeniden eski bölgemde görev aldım. Ancak ben geride oynadığımda daha faydalı olduğumu düşünüyorum.
Galatasaray uzun bir aradan sonra seninle frikik golleri bulmaya başladı.
Evet, 2.5 sene olmuş sanırım. Son frikik golünü 2.5 yıl önce Conceiçao atmış.
16 yaşıma kadar kürdan gibiydim
Peki, bu frikik atma özelliğini nasıl kazandın? Çünkü bu doğuştan gelen değil, çalışmayla kazanılan bir yetenek.
Doğuştan olmadığını çok iyi biliyorum. Çünkü 16 yaşıma kadar güçsüz bir oyuncuydum, daha çok teknik özelliklerimle futbol oynuyordum. Kürdan gibiydim (Gülüyor). 16 yaşımdan sonra boy attım ve kuvvetlendim. Ondan sonra da çok çalışmaya başladım ve kuvvete yönelik bir futbolcu oldum. Kuvvetli futbolcunun özelliklerinden birisi de toplara iyi vurmak olmalı diye düşündüm ve bu yönümü geliştirmeye çalıştım.
Yani özel frikik çalışmalarını sürdürüyorsun.
Elbette çalışıyorum, çünkü çalışmadan hiçbir şey olmayacağını biliyorum. Dünya çapında mükemmel frikik kullanan Lincoln, Van Hooijdonk gibi oyuncular bile hiç bıkmadan antrenmanlarda bu yöndeki çalışmalarını sürdürüyor.
Peki, senin vuruş tekniğini örnek aldığın bir oyuncu var mı?
Yok. Mesela gazetelerde benim Roberto Carlos'un vuruşlarını kasete aldığım ve sürekli onları izlediğim gibi şeyler yazıldı. Bunların tümü saçmalık, çünkü öyle bir şey yok. Ama Roberto Carlos'un o kısa boyuna rağmen toplara çok sert vurması beni etkiliyor.
Frikikleri yerden ve çok sert kullanıyorsun. Plase konusunda da aynı yeteneğe sahip misin?
Hayır. Daha çok teknik oyuncular ayak içi frikik kullanır. Bense kuvvete dayalı frikikler kullanıyorum.
Gol atacağım içime doğuyor
Lincoln de bir serbest vuruş ustası. Ama o daha çok plase vuruşlar yapıyor. Herhalde birlikte oynadığınızda yakın mesafeden o, uzaktan da sen vuracaksın.
Ben öyle düşünmüyorum. Frikik kullanmak oyuncunun o andaki durumuyla yakından ilgili bir şey. Mesela ben kendimi iyi hissetmediğimde "Lincoln sen vur" diyebilirim. Ya da tam tersi olabilir. O paylaşımı yaparız. Çünkü insanın içine bazen "Vurduğum zaman gol olacak" diye doğuyor.
Mesela sen son attığın iki frikik golünde hissetmiş miydin gol olacağını?
Evet, özellikle ikinci frikikte içime doğmuştu. Belki de bu ilk attığım frikik golünün getirdiği güven duygusuydu ama kendi kendime "Vurursam gol olacak" demiştim.
Galatasaray'da genç oyuncuların çok fazla şans bulduğunu görüyoruz. Bu durum senin özgüvenini artırmak açısından bir avantaj mı?
Elbette avantaj. Bir de dünya çapında bütün takımlarda bir gençleştirme operasyonu gözlemliyoruz. Hollanda Milli Takımı'na bakıyorsunuz, 18-20 yaşında gençler oynuyor. Şampiyonlar Ligi'nde 17 yaşındaki çocukların son derece başarılı performanslarını izliyoruz. Artık yeni ve başarılı bir nesil geliyor. Galatasaray da bu konuda güzel adımlar atıyor. Çok yetenekli gençler var ve teknik direktörler onlara şans vererek doğrusunu yapıyor.
Futbolcular daha çok kendi dünyalarında yaşayan insanlar. Sen de bu anlayışta mısın?
Evet, ben de antrenmandan ya da maçtan çıktıktan sonra evime gitmeyi, ailemle birlikte olmayı istiyorum. Sürekli futbolun içindesiniz ve fırsat bulduğunuz zaman ailenize vakit ayırmanız gerekir diye düşüyorum. Bir de ben daha çok sükûnetten hoşlanan bir insanım. O nedenle kalabalıkların içinde olmak istemiyorum.
Galatasaray'da bir genç oyuncular topluluğu var, bir de tecrübeli oyuncular. Aradaki iletişim nasıl sağlanıyor? Ağabeylerinizle nasıl bir ilişki var aranızda?
İnsan ilk geldiğinde ister istemez çekiniyor. "Acaba nasıl bir ortam bulacağım?" diye düşünüyor. Ama Galatasaray'da sanki herkes 10 yıldır bir arada oynuyormuş gibi bir ortam var. Büyük küçükle, küçük de büyükle şakalaşabiliyor. Zamanı geliyor, büyükler bizleri uyarıyor, yol gösteriyor. Zaten tecrübeli oyuncuların da gençlere bu yönde yardımcı olmaları gerek.
Takımda en iyi anlaştığın oyuncular hangileri?
Aslında öyle bir ayrımım yok. Ama Almanya'dan yeni gelen Barış ve Serkan'a yardımcı olmak istiyorum ve bu nedenle biraz daha yakınız. Ne de olsa ben artık Türkiye'de eski sayılırım ve onlara destek olmam gerekir diye düşünüyorum. Çünkü ikisinin de aileleri Almanya'da ve ikisi de kulüpte kalıyor.
Almanya'dan gelen ve o mantaliteyle yetişmiş bir oyuncu olarak Türkiye'de zorluk yaşadın mı?
Hayır yaşamadım. İlk geldiğim dönemde, daha önce Türkiye'de futbol oynayan gurbetçi oyuncuların zorluklar çektiğini duymuştum ama ben artık bu tip zorlukların kalmadığını düşünüyorum. Belki o dönemde bazı dışlanmalar yaşanmış olabilir ama ben o dönemin çok geride kaldığını kendi tecrübemle gayet iyi biliyorum.
Bu sezon oldukça ses getiren transferler yapıldı. Sence en şaşırtıcı olanı hangisiydi?
Galatasaray'a Lincoln gibi bir oyuncunun gelmesi çok önemli bir transferdi. Roberto Carlos'un Fenerbahçe'ye gelmesi de öyle. İkisi de dünya çapında oyuncular çünkü.
Lincoln Hagi gibi olabilir
Lincoln gibi marka bir oyuncuyla oynamak neler kazandırıyor sana?
Ben Lincoln gibi bir oyuncunun Galatasaray'a sadece performansıyla değil, genç futbolculara örnek olmasıyla da katkı sağlayacağını düşünüyorum. Zaten birçok konuda da bizlere yardımcı oluyor. Hagi'nin bir dönem Galatasaray'da üstlendiği rolü şimdi de Lincoln üstlenebilir. Tabii Hakan, Ümit ve Hasan ağabeylerden de öğreneceğimiz çok şey var.
Bu transferlerin arasında Linderoth sanki gölgede kalmış gibi görünüyor.
Linderoth biraz daha sakin bir karaktere sahip. Bu ülkede henüz çok yeni. Bir de ailesine düşkün olduğu için daha çok onlara zaman ayıran bir oyuncu. Ayrıca oynadığı mevki de gösterişsiz bir bölge. Ama Linderoth o mevkiin en iyi oyuncularından birisi. Çok iyi mücadele eden, rakibi bozan, savunmayı rahatlatan ve performansının yüzde 100'ünü vermeye çalışan bir profesyonel.
Lig yarışında kimi şanslı görüyorsun?
Bu soruya cevap verebilmek için çok erken. Herhalde bir 7-8 hafta daha beklemek gerekecek. Ama şu da bir gerçek ki takımlar çok iyi transferler yaptı ve bizi müthiş çekişmeli bir sezon bekliyor. Tıpkı geçtiğimiz sezon olduğu gibi Anadolu takımlarının bu sezon da belirleyici bir rol üstleneceğini sanıyorum.
Sen bir Anadolu takımının atmosferini de yaşadın, büyük takımın havasını da biliyorsun. Sence Anadolu'dan bir takımın şampiyon olma şansı var mı?
Olabilir tabii, ama bu çok da kolay gözükmüyor. Geçtiğimiz sezon Vestel Manisaspor müthiş bir çıkış yakalamıştı ama ardından 12 maç kazanamadı ve sezon sonunda neredeyse küme düşüyordu. Sanıyorum şampiyonluk için tecrübeli oyuncuların varlığı kilit önem taşıyor. Zaten maçlarda da bunu hissediyorsunuz. Bir Anadolu takımı bir büyük takım karşısında öne geçtiğinde skoru korumakta çok zorlanıyor.
Galatasaray'a gelerek önemli bir aşama kaydettin. Gelecekle ilgili planlarında neler var?
Benim amacım Galatasaray kulübüyle Avrupa'da başarılar elde etmek ve bu formayı olabildiğince uzun süre giyebilmek. Tabii bu süreçte Milli Takım'da da sürekli oynayabilmek. Dilerim Milli Takımımız 2008 Avrupa Şampiyonası'na katılır ve ben de o kadroda yer alırım.
Neden Yunanistan gibi olmayalım?
Milli Takımımızın 2008 Avrupa Şampiyonası finallerine gideceğine hepimiz inanıyoruz. Bu ekibin finallerde neler yapabileceğini düşünüyorsun?
Ben Avrupa Şampiyonluğumuzu sürpriz olarak görmüyorum. Yunanistan Avrupa Şampiyonu olabiliyorsa biz neden olmayalım ki?
Peki, tekrar Almanya'ya dönmek ya da Avrupa'da oynamak gibi bir hedefin var mı?
Almanya'da profesyonel olarak oynamamıştım. Türkiye'ye de alıştım. Şimdilik sadece Galatasaray'ı düşünüyorum. Ama yarınlarda ne olacağını hiçbirimiz bilemeyiz elbette.
Antalya'dan İstanbul'a geldikten sonra hayatında neler değişti?
Antalya küçük bir şehir. Oraya daha çok tatil şehri diyebiliriz. İstanbul ise inanılmaz. Belki de dünyada böyle bir şehir yok diyebilirim. Burada 15 milyonun üzerinde insan yaşıyor. Sanırım İstanbul'da yaşayan insanlar bile birçok yerini henüz keşfedememiştir. Doğrusu ben de yoğun çalışma temposu içinde henüz İstanbul'u gezme fırsatı bulamadım.
Gezmesen bile kitaplardan ya da televizyondan tanıyorsundur; İstanbul'un seni en çok etkileyen yeri neresi?
Boğaz gerçekten inanılmaz bir güzellik. Fırsat buldukça İstanbul'un her köşesini gezmek istiyorum.
Nerede yaşıyorsun, tesislerde mi kalıyorsun?
Hayır, evde kalıyorum. Zaman zaman annem de yanıma geliyor. Şimdi ailem tatil için İstanbul'da, benimle kalıyorlar.
Ailen senin için oldukça önemli galiba.
Ailem her şeyim. Sonuçta bugünlere onların katkıları ve fedakârlıklarıyla geldim. Bir de kalabalık aile olunca sanki aradaki bağlar daha güçlü oluyor.
Kaç kardeşsiniz?
Dokuz kardeşiz, ben ailemin yedinci çocuğuyum. Ailem aslen Bartınlı.
İstanbul genç ve bekâr oyuncular için tehlikeli bir şehir olabiliyor. Geçmişte bunun birçok örneğini yaşadık. Sen bu açıdan İstanbul'u bir tehlike olarak görüyor musun?
Hayır, asla. Çünkü ben kendi yapımı biliyorum. Sonuçta Almanya'da doğup büyüdüm ve deyim yerindeyse göreceğimi gördüm. Kendimi bildiğim için hiçbir problem yaşamayacağımdan eminim.