TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Ümran Özev: Sol Açıktan Sağ Beke Döndü, Millî Takım'ı Gördü 1.11.2024
Ümran Özev: Sol Açıktan Sağ Beke Döndü, Millî Takımı Gördü

Ay-yıldızlı formayı giydiğinde henüz 15 yaşındaydı. U19'a kadar da her kademede o formayı sırtında taşıdı. Üniversitedeki yoğunluğu sebebiyle futbola bir yıl ara verse de İzmir'den Hakkâri'ye uzanan bir transferle yeniden topla buluştu. Geçtiğimiz sezon Fomget'e transfer olduktan sonra başarılı bir sağ beke dönüşünce 28 yaşında ay-yıldızlı formaya tekrar kavuştu. Bu sezon Fenerbahçe için ter döken millî oyuncuyla ilginç kariyer hikâyesini konuştuk.

Röportaj: TamSaha / Rasim Artagan

İzmir'de 1 Ocak 1995'te doğmuşsun. Aileni ve seni daha yakından tanıyabilir miyiz?

Beş kız kardeşin en küçüğüyüm. En büyük ablam 1984 doğumlu. Benim bir büyüğüm ise 1990'lı… Ben tekne kazıntısı sayılabilirim (gülüyor). Ablamlar çalışıyor ve hepsi evli. Üç erkek, bir kız dört yeğenim var. Annem ev hanımı... Babamı ise kaybettik.


Allah rahmet eylesin. Beş kız kardeş olmak nasıl bir şey?

İnsanın ablaları olması bambaşka bir şey… Nereyse hiç iş yapmadığımı söyleyebilirim. Bir o kadar da uslu bir çocuktum. Yer yatağında beş kardeş yan yana yatardık. Kışın yatağımız sıcacık olurdu.

Ailende senden başka sporcu var mı?

Yeğenlerim futbola ilgi duyuyor. Özellikle üç yaşındaki kız yeğenimin inanılmaz bir sol ayağı var. Bana çekmiş gibi. O da olacak sanırım.

Öğrenim hayatını anlatır mısın?

Doğduğumdan beri Balçova'dayım. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversiteyi hep İzmir'de okudum. Antrenörlük bölümü mezunuyum ve formasyonla öğretmenlik eğitimi aldım.

Futbol hayatın nasıl başladı?

Klasik olacak ama her çocuk gibi ben de mahallede başladım. Okul takımında da futbol oynuyordum. Konak Belediyespor'da forma giyen Dilek Güleser ablamız bana kendi takımını tavsiye etti. Ben de antrenmanlara gitmeye başladım ama babamdan habersiz olarak… Babam okul takımında oynamama ses çıkarmıyor ama bir kulüpte oynamamı hoş karşılamıyordu. Sağ olsun Hüseyin Tavur Hocam peşimi hiç bırakmadı. Babamla oturup konuştu ve "Ben her gün kızınızı eve bırakacağım" sözünü vererek ikna etti. Gerçekten de iki yıl boyunca antrenmanlardan sonra beni evime bıraktı.

Konak Belediyesi'nde başladığında kaç yaşındaydın?

O sırada 13 yaşındaydım. Aradan iki yıl geçtikten sonra U15 Millî Takımı'na seçildim. Babam da bu süreçte yumuşamıştı. Hele Millî Takım'a seçilince benimle gurur duymaya başlamıştı. Açıkçası babamın bakış açısının değişeceğini hiç düşünmüyordum. Babamın da kabullenmesinden sonra daha rahat hareket etmeye başladım, böylece özgüvenimin de yükseldi. Babam artık her gün "Kızım nasıl geçti?" diye soruyor ve beni motive ediyordu.

U15 Millî Takımı ile ilk tecrübenden söz eder misin?

U15 Millî Takım ile Singapur'a Olimpiyatlara gittik. O zaman Necla Güngör Kıragası Hocam da vardı. Hilal Hocam ise takım arkadaşımdı. Singapur küçük ama bambaşka bir yer. Ben hayatımda sadece İzmir'in içinde oradan oraya gitmişim… Singapur'da bambaşka insanlarla karşılaşıp tanıştım. Kaldığımız yer büyük bir köydü. Farklı branşlarda sporcular vardı. Orada çok şey öğrendim. Singapur'da geçen günlerimi unutamam. İnsanlar sabah 6'da antrenman yapıyordu. Kendi kendime, "Ne için yapıyorlar?" diye soruyordum. Biz sadece futbol odaklıyız mâlûm… Kilo vermek için yaptıklarını öğrendim. Bakış açım, "Herkes her şeyi yapabilir… Bir kız çocuğu her şeyi yapabilir" diye değişti. Bu bende büyük bir merak uyandırdı. Daha üst yaşlarda acaba nerelere gidecektim? Singapur'da üçüncü olmuştuk. Sonrasında Konak Belediyespor'da devam ettim. Okulla futbolu bir arada yürütmek zor oluyordu ama ben ailemin ve hocalarımın desteğiyle başardım. Sonrasında U17 Millî Takımı'na gittim. Orada bambaşka şeylerle karşılaşacağımı biliyordum. Gerçekten de çok farklı ülkelere gittik, çok güzel şeyler yaşadık. U19'da da oynadım ama sonrasında uzun süre A Millî Takım'a gelemedim.

Bunun sebebi neydi?

Üniversiteye başladığımda bir yıl futbol oynamadım. Bir yandan antrenmanlar, bir yandan okul beni çok zorluyordu. Derslerimi aksatmaya başlamıştım. Hüseyin Hocam, Konak Belediyespor'u bırakınca ben de futbola bir sene ara verdim. Aslında ara verdiğimde futbola küsmüş ve bir daha oynamama kararı almıştım. Okulun zorlaması beni çok yıpratmıştı. Bir yandan da futsal oynuyordum ve hem fiziksel hem de zihinsel olarak çok yıpranmıştım. Ama daha sonrasında tekrar başladım ve 28 yaşındayken A Millî Takım'da ilk kampıma geldim. Necla Hocam ile Hilal Hocam yine birlikteydi ve beni onlar çağırmıştı.

Bir yıllık aranın ardından futbola nasıl döndün?

Hakkârigücü'nden teklif aldım. Hakkâri çok uzaktaydı ve ben de bir yıldır futbol oynamıyordum. Bu teklifi düşündüm ve "Gideceğim, yeniden başlayacağım" dedim. Tabiî ki buralara geleceğimi hayal dahi edemezdim. O zaman Hakkârigücü 2. Lig'deydi. Gittim, oynadım ve şampiyon olarak Süper Lig'e yükseldik. Orada bir sezon daha oynadım. Hafta içi okula gidiyor, Cuma günü Hakkâri'ye dönüp maçımı oynadıktan sonra Pazar akşamı geri geliyordum. Bunu nasıl yaptım bilmiyorum. Enerjim de varmış demek ki… Şu an olsa kabul edemem… Bedenim de kabul etmez.

Hakkâri uzun yıllar terör olaylarıyla anılsa da futbola âşık bir şehir… Cana yakın insanların yaşadığı bir şehir… Sen Türkiye'nin bir ucundan diğer ucuna gitme kararını nasıl aldın?

Oraya gideceğim zaman arkadaşlarım, "Nasıl yapacaksın?" dediler. Benim bir korkum yoktu. Özgüvenim yüksekti. "Giderim, sıkıntı yaşarsam dönerim" diyordum. Hakkâri'de beni çok güzel karşıladılar. Hakkâri muhteşem bir yer… İnsanlar dükkânlarını kapatıp maç izlemeye geliyor, tribünleri dolduruyor. İzmir'de Konak Belediyesi'nde oynarken bu kadar seyirci görmemiştim. O karda, soğukta insanlar bizi izlemeye geliyorlardı. O kadar içtenler ki… Çarşıda yemek yesem hesap ödetmiyorlar. Kolumdan tutup zorla yemek yediriyorlar. Bir gün deplasmana giderken çığ düşmüştü. Aracın içinde yolun açılmasını bekliyorduk. Yörenin insanları geldi, bizleri evlerinde misafir ettiler. O samimiyeti anlatamam. Çok saygılılar, varlarını yoklarını önünüze seriyorlar. Oradaki aileler kızları futbolcu olsun diye çırpınıyor. Düşünsenize İzmir'de babam beni futbola göndermiyordu… Hakkâri'de gönderiyorlar ve çocuklarını desteklemek için o soğukta maç izliyorlar. Gerçekten çok şaşırmıştım bu duruma…

Bu durumda Hakkâri'nin seni futbola geri döndürdüğünü söyleyebiliriz. Sonrası nasıl gelişti?

Dediğim gibi hafta sonları Hakkâri'ye gidiyordum. Önce Van'a uçuyor, üç saatlik kara yolculuğuyla Hakkâri'ye ulaşıyordum. Pazar günü de maçımı oynayıp hemen geri dönüyordum. Bunu iki sene boyunca yaptım. Müthiş bir enerji… Üstünden yıllar geçtikten sonra anlıyorum. Orada takım kaptanlığı da yaptım. Cemile Timur Hocam çok destek oldu bana sağ olsun… Sonra Ataşehir beni istedi. Hakkâri'de misyonumu tamamlamıştım, Ataşehir'i seçtim. Pandemi dönemiydi. Yarım sezon oynadık. Ertesi sezon ABB Fomget'e gittim. Yükselişim de orada başladı. Başlangıçta sol açık oynuyordum. Hakkâri'de orta saha oynamaya başladım. Ataşehir'de de orta sahada oynuyordum. Ama Fomget'te sağ beke geçtim. Daha önce oynamışlığım yok ama bir sempatim var sağ beke… Fomget'te açık oluşunca sağ bek oynamaya başladım. Çok da iyi oynadım. Kendimi çok iyi hissediyordum. Beni biraz joker olarak kullandılar. Necla Hoca ve Hilal Hoca beni izleyince beğendiler. 28 yaşında tekrar A Millî Takım'a geldim. 8 yıl aradan sonra tekrar millî oyuncu oldum yani… Fomget'te performansım arttı. Her şeyime dikkat ediyordum. Fomget'le şampiyon olduk. Şimdi de Fenerbahçe'de oynuyorum.

Evet, bu sezonun başında Fenerbahçe'ye geldin. Bu transferi nasıl anlatırsın?

Geçmişte Konak Belediyesi'nde üç şampiyonluk görmüştüm. Hakkâri'de 2. Lig'den 1. Lig'e çıktık. Fomget'te de beşinci şampiyonluğumu yaşadım. Fomget'te şampiyonluk yaşadığımızda futbolun seviyesi yüksekti ve o şampiyonluk daha unutulmaz oldu. Bu sene de Fenerbahçe ile anlaştım. Şimdi buradayım. Bugünleri hayal dahi edemezdim. Çünkü 19 yaşından sonra ara vermiştim ve geri döneceğimi düşünmüyordum. A Millî Takım hayalim zaten yoktu. Şunu da biliyorum ama… Ben bir şeyi istiyorsam elimden gelen her şeyi yaparım. Buraya geldiğim için de çok mutluyum.

Futbolun gerçek bir emekçisisin. Kadın futbolunun çilesini çektin yıllarca. Çile çekmiş bir oyuncu olarak bugünkü gelişimi nasıl anlatırsın?

Arada uçurum var. Futbola başladığımda sadece otobüse binmek için para alıyorduk. Kartımıza parayı doldurur, antrenmana giderdik. Tam bir futbol âşığıydık. Tabiî ki maaş almaya başladık ama çok küçük paralardı. Sefasını bugün sürüyoruz ama cefasını çok çektik. Çoğu zaman kulüpler ailelerin yardımıyla deplasmana gidiyordu. Bugün bizim çektiklerimizi kardeşlerimiz çekmiyor çok şükür… Kadın futbolunun buraya gelmesi inanılmaz. Yıllar önce söyleseydiniz inanamazdık. Sosyal medya devre girdi, insanların bakış açısı değişti, para anlamında yükselişler oldu. Eskiden hep aynı takımlar şampiyon olurdu. Şu an öyle bir şey yok. Şampiyon son haftada belli oluyor. Oyuncu kalitesi çok yükseldi.

Sen kampa gelince takımda kahkaha sesleri yükseliyor. Pozitif enerjinle takımı motive ediyorsun. Bunun ne kadar farkındasın ve nasıl yorumluyorsun?

Beni gerçekten tanıyan insanlar bunu bilir, siz de fark etmişsiniz. Çok kamp geçirdik, birbirimizi tanıyoruz. Normalde soğuk bir insanım. Kimse bana, "Neşeli bir insan" demez. Ne zaman ki beni tanıyorlar; o zaman çözülüyorum. Birbirimizi şu an çok güldürüyoruz. Ben güldürmeyi de çok seviyorum. Odalarda gülüyoruz ama dışarı çok yansıtmıyoruz. Beni hep soğuk insan olarak tasvir ederler. Bunu nasıl fark ettiniz, gerçekten anlamadım. Benim için bir ilksiniz.

Fizikî görüntüne oranla sahada devasa bir performans sergiliyorsun. Bunu nasıl yorumluyorsun?

Yapı olarak minyon olduğumun farkındayım. Antrenman dışında genellikle istirahat ederim. Sahanın içine girince bambaşka birisi oluyorum. Enerji patlaması yaşıyorum. Sahanın içinde rakibim çok hızlı veya çok güçlüyse bile buna bakmıyorum. Sadece kendimin neler yapabileceğine konsantre oluyorum. Minyonum ama hızlıyım. Bunu kullanıyorum. Antrenmanlarda çok çalışıyorum. 1.5 saat antrenman yapıyorsak bütün enerjimi oraya veriyorum. Daha sonra dinlenebilirim. Ama sahada her şeyimi vermem gerekiyor. Enerjim hep saha içinde…

Bundan sonrası için nasıl bir kariyer planın var?

Aslında çok yurt dışında oynamayı çok isterdim. Ama bir yıl oynamadım ve sonra geri dönmeye çalıştım, 28 yaşında A Millî oldum derken hedeflerim geriye gitti. Ama hiçbir zaman keşke demedim. Millî Takım'da çok iyi rakiplere karşı oynuyoruz. Futbol hayatımda kendime ne kadar iyi bakarsam, o kadar oynarım. Şu yaştan sonra maalesef yurt dışını düşünemiyorum. Ama olabildiğince üst seviyede kalmak istiyorum. Türkiye'de iyi bir takımda oynuyorum. Bu seviyeyi de korumak istiyorum.

Sonrası için plan yaptın mı?

Antrenör olmak gibi bir niyetim yok. Öğretmenliği daha çok seviyorum. Üniversitede staj yaparken kendimi gözlemledim ve çocukları çok sevdiğimi fark ettim. Onlara bir şey öğretmeyi seviyorum. Öğretmen olmak istiyorum. Olabilirsem bu yolda devam edeceğim.

A Millî Takıma seçilince babanla neler konuşmuştunuz?

O dönemden sonra babamın bana hep bambaşka bir bakış açısı oldu. Benimle gurur duydu. Millî maçlarımı, lig maçlarımı izledi. Maçtan sonra beni arar, "Kızım sakatlığın yok, iyisin değil mi?" diye sorardı. Bu benim için yeterliydi. Millî maçlarımı izleyebiliyordu daha çok. En başta şöyle bir düşüncem oldu, "Ben futbola başladım ama okulu da götürmem lâzım. Babamın karşısında dik durmam lâzım. Benden öğretmen olmamı da istiyor. Yüzünü kara çıkarmamalıyım." Ama bu sadece benim düşüncemdi. Babam bana asla karışmadı. Bu ikisini yaptığımda babamın mutluluğu bambaşkaydı. "Kızım bir meslek sahibi olacak" diyordu. Ölmeden bir sene önce, "Futbolu bıraksan mı artık kızım. Yaş ilerliyor. Öğretmen ol istersen" dedi. Ben de, "Baba biraz daha ilerleyeyim, sonrasında bakarız" dedim. Babam her maçtan sonra, "Ya ne kadar güzel oynadınız. A Millî Takım bambaşka bir olay" diyordu. Babamın fikri tamamen değişti. Ona bambaşka bir gurur yaşattım. Babamı ani bir şekilde kaybettik. Sonra düşündüğümde "A Millî Takım'a geldiğimi iyi ki gördü" dedim. İyi ki maçlarımı izledi, iyi ki bunlara şahit oldum. Şu an benden istediği tek şey kaldı; öğretmen olmam.

Annen futbolcu olman hakkında neler söylüyor?

Annem ben ne yaparsam yapayım her daim arkamda… Ben ona hiçbir zaman güvensizlik tattırmadım. Her şeyimi söyledim. Annem de hep öğretmen olmamı istiyor. Maçlarımı izlerken bazen korkuyor. Bana çok düşkün sağ olsun. İyi ki böyle bir aileye sahibim. Ben onlara bu gururu yaşattım. Onlar da benim arkamda dağ gibi durdular. Çok mutluyum.

Hobilerin ve fobilerin nedir?

Kalabalığı çok sevmiyorum. Kafa dinleyecek bir yer bulmalıyım. Müzik dinlemeyi seviyorum. Futbol oynarken de antrenmandan sonra sesli bir ortama girmeyi sevmiyorum. Sahil kenarında olmalıyım. İzmirliyim mâlûm… Kitap okumayı severim. İlgimi çekiyorsa arka arkaya okurum. Çok sakin bir hayatım var. Sükûneti seviyorum. Fobilerim yok ama lunaparkta oyuncaklara binemem. Ama uçakta türbülanstan korkmuyorum. Bu bana değişik geliyor.

Benim unuttuğum, senin eklemek istediğin bir şey var mı?

Kendimi iyi anlattığımı düşünüyorum. Sadece şunu ekleyeyim… Kız çocuklarını çağırıyoruz ya, destek gören çocuk çok daha başka… Babam beni önce göndermiyordu; sonra en büyük destekçim oldu. O yüzden aileler, çocuklarını desteklesinler. Şu an daha kolay. Herkesin elinde telefon var. Bilgiye herkes çabucak ulaşıyor. Eski zamanda buna imkân yoktu. Spor okulları yoktu. Şu an her şey daha kolay. Böyle bir hayatım olduğu için mutluyum.

Orjinal boyutları için tıklayınız
Orjinal boyutları için tıklayınız
Orjinal boyutları için tıklayınız