TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Serhat Akın: "Sıfırdan başladım" 1.12.2008
Serhat Akın: "Sıfırdan başladım"
Fenerbahçe'de geçirdiği 5 sezonda "Kadıköy'ün Boğası" unvanını aldı ve Milli Takım'ın önemli dişlilerinden biri haline geldi. Anderlecht'te ilk sezonundaki başarılı döneme rağmen, yaşadığı ağır sakatlığın ardından iki yıl boyunca çok zor günler geçirdi. Doktorların mesleğini bırakma noktasına geldiğini söylemelerine rağmen o inatla futbola sarıldı ve geri dönmeyi başardı. Sakatlığın hayata bakış açısını değiştirdiğini söylerken olayları çok daha olgun bir noktadan değerlendiriyor ve hem Türk hem de Avrupa futbolu üzerine ilginç tespitlerde bulunuyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Türk futbolseverler seni Fenerbahçe'de oynadığın dönemdeki performansınla ve Kadıköy'ün Boğası olarak hatırlıyor. O dönemde Milli Takım için de önemli oyunculardan birisiydin. Sonrasında ise Avrupa maceran pek de beklediğin gibi geçmedi. İstersen Fenerbahçe'den ayrıldığın döneme dönelim ve oradan başlayalım.

Fenerbahçe'de 5 sezon oynamıştım ve profesyonel bir bakışla ayrılmam gerekiyordu. Çünkü sürekli oynama fırsatı bulamıyordum. Daum'la yaptığım konuşmadan edindiğim izlenimle Avrupa'ya gitmeye karar verdim ve bunun pek de yanlış olduğunu düşünmüyorum. Başlangıçta Anderlecht'te çok da iyi bir sezon geçirdim. Şanssız olan, sezon sonunda çok ağır bir sakatlık geçirmemdi. Normalde futbola dönmem zor gibi görünüyordu ama şu an yine buradayım.

Eğer geçmişe dönmek mümkün olsaydı yine Fenerbahçe'den ayrılıp Anderlecht'e gider miydin?

Giderdim tabii. Sonuçta o dönem Fenerbahçe'den ayrılmam gerekiyordu. Anderlecht'ten iyi bir teklif aldım ve değerlendirdim. Bunun yanlış bir karar olduğunu düşünmüyorum. İlk sezonumda 10 gol, 10 asistle oynadım ve çok da iyi teklifler aldım. Ama son maçta karın kaslarımdan çok ciddi bir sakatlık yaşadım. Kasığıma kadar tüm kaslarım yırtıldı. Ardından 8 saatlik ağır bir ameliyat geçirdim ve bu da benim iki yılıma mal oldu.

Anderlecht'te sakatlığın dışında başka sorunlar da yaşadığın yazılıp çizildi. Teknik Direktör Vercauteren'le bir problem yaşadın mı gerçekten?

Hayır, bir problemim yoktu. Vercauteren rotasyonu seven bir teknik adam, ben de sürekli oynamak isteyen hırslı bir futbolcuyum. Aramızda geçen diyaloglar bununla ilgiliydi. Zaten o da bana "Seni yedek bıraktığımda bunu kabulleniyorsan burada işin yok" diyordu. Ben de ona, "Oynamadığım zaman sinirlenirim ama bunun seninle bir ilgisi yok. Hırslı bir futbolcuyum ve her zaman oynamak isterim. Ama senin sisteminde rotasyon varsa buna da uyarım" demiştim. Dolayısıyla onunla bir sorunum olmadı. Vercauteren şu anda Belçika Milli Takımı'nın yardımcı antrenörü. Onunla hâlâ telefonlaşıyorum. Zaten futbolun içinden birisi ve oyuncularına da bir ağabey gibi yaklaşıyordu. Aramızdaki diyaloglar da ağabey-kardeş ilişkisi içinde geçmişti. Bize yol gösteren, öğretici yanları olan çok önemli bir teknik adam.

Yedekliği kabullenemem

Yedek kalma psikolojisini de merak ediyor insan. Bazı oyuncular bunu futbolun gerçeği olarak kabullenirken bazıları sindiremiyor. Yedekliğin senin üzerindeki etkilerini biraz açar mısın?

Ben yedekliği kabullenmeyen tarzda bir oyuncuyum. Bugüne kadar yaptığım anlaşmaların hepsi garanti para üzerinedir. İsteseydim oynamaz, paramı alır, keyfime bakardım. Ama ben öyle bir oyuncu değilim. Fenerbahçe'den ayrılmamın sebebi de buydu. O dönemde Başkanımız bana yine sözleşme uzatma teklifinde bulundu ama ben oynamak istediğim için ayrıldım. İyi, kötü hangi takımda olursa olsun oynamam önemli.

Köln'e kiralık olarak gittin ve Daum'la çalıştın. Orada geçirdiğin günlerden bize biraz söz edebilir misin?

Köln 2. Lig'deydi ve benden yardım istediler. Büyük bir sakatlık geçirdiğimi ve tam hazır olmadığımı söyledim. Ameliyatın ardından henüz 6 ay geçmişti. Yine de destek olabileceğimi söylediler. Gittim ve ilk maçımda gol de attım ama sonra bir türlü toparlayamadım.

Daum'la anlaşmazlığa düştüğün söylendi.

Hiç alakası yok. Daum'un tek isteği ne yapıp edip benim oynatılmamı sağlamaktı. Bunun için iğne tedavisi de oldum ama vücudum bunu kaldırmadı.

Bu da çok tartışılan bir şey. İğne yaparak oyuncuyu sahaya sürmek doğru bir yaklaşım mı?

Almanya'da sakat oyuncunun iğneyle oynatılması söz konusu değil. Bana yapılan iğneler hücre yenileyicilerdi. Adalelerimdeki yırtıkları önlemeye dönük bir tedaviydi. Ancak vücudum buna iyi cevap vermedi.

Bugünkü sağlık durumun hakkında neler söylersin?

Çok şükür gayet iyiyim. Anderlecht'ten geldiğimde henüz hazır değildim. Milli maç arasının da bulunduğu ilk 1 ayda oynamayacak ve iyi bir hazırlık dönemi geçirecektim. Ancak takımın durumu gereği oynamak zorunda kaldım ve bu da beni biraz yordu. Fakat hiçbir sakatlık yaşamadım ve şimdi çok iyiyim. Sadece eski performansıma kavuşmak için sürekli oynamam lâzım.

Anderlecht'e gittikten sonra senin sürekli Avrupa'da kalmanı beklerken Kocaelispor'a geldin. Bu tercihinin sebebi neydi?

Bonservisim elimdeydi ve Kocaelispor'dan çok iyi bir teklif geldi. Profesyonel bir oyuncuyum ve bu teklifi değerlendirmem gerektiğini düşündüm. Çok da yanlış bir karar verdiğimi sanmıyorum.

Kocaelispor'a gelirken kafanda hangi düşünceler vardı? Neyi amaçlıyordun? Fenerbahçe'deki eski Serhat'ı yeniden canlandırmak mıydı niyetin?

Fenerbahçe'deki Serhat geride kaldı. Ben geçmişte yaşamak istemiyorum ve önüme bakıyorum. Buraya gelirken hedefim sakatlanmadan eski performansıma kavuşmak, iyi futbol oynamak ve tekrar gündeme gelmek. Kocaelispor'da iyi oynayıp yeniden büyük bir takıma transfer olayım gibi bir düşünceyle gelmedim. Önemli olan hiç sakatlanmadan iyi futbol oynayabilmem. Sonra gerisi zaten kendiliğinden gelecektir. Bu konuda kendime güveniyorum.

Hayata bakışım değişti

Fenerbahçe farklı bir kulüp. Orada oynadığın dönemde sürekli medyanın gündemindeydin. Kocaelisporlu Serhat olmakla Fenerbahçeli Serhat olmak arasında bu anlamda ne gibi farklar var?

Bu işler hep tecrübe işi. Benim geçirdiğim gibi bir sakatlığı herhalde kimse yaşamadı. Neredeyse futbolu bırakmam gerekiyordu. Ama büyük bir çabayla geri dönmeye çalıştım ve şimdi de buradayım. O yüzden, peşimden koşulsun, fotoğraflarım çekilsin, sürekli gündemde olayım gibi şeyler düşünmüyorum. Böyle bir sakatlığı yaşadıktan sonra insanın hayata bakış açısı da değişiyor. Tek hedefim futbola geri dönebilmekti ve bunu da başardım.

Kocaelispor'da ters giden şeyler neler oldu? İsim isim bakıldığında iyi oyunculara sahipsiniz ama beklenen başarıyı gösteremediniz.

Toplama tabir edilen takımların kısa sürede başarılı olup olamayacağını kestirmek kolay değil. Fenerbahçe'ye geldiğimde 20 yeni oyuncu vardı ama Mustafa Denizli yönetiminde birbirimize uyum sağlamanın yolunu bulduk ve şampiyon olduk. Ancak bu uygulama ters de tepebilirdi. Revivo, Baliç, Anderson farklı takımlardan gelmiş, farklı karakterde oyunculardı. Bunları bir araya getirip bir anda başarılı olacaksın diyemeyiz. Fenerbahçe'de başarı sağlandı ama Kocaelispor'da sonuçlar anlamında henüz sıkıntılıyız. Ancak takımdaki arkadaşlık açısından bakıldığında mükemmel durumdayız. Şu anda bizim takımın yerinde bir başka takım olsaydı çoktan dağılırdı. Ama bizdeki sevgi, saygı çok yüksek seviyede. En kısa zamanda toparlanacağımıza inanıyorum. Fenerbahçe'de oynadığım dönemde Beşiktaş devre sonunda 11 puan farkla liderdi. Neredeyse biz bir sonraki sezonun planlarını yapmaya, Beşiktaş da şampiyonluk kutlamalarına başlamıştı. Ama sezon bittiğinde biz şampiyon olduk. Yani futbolda her şey var. Eğer oyuncular "Biz düştük" diyorsa kapıyı kapatıp gidelim. Ama Kocaelispor'un düşünce anlamında böyle bir pes etmişliği yok. Bu takım düzelecek. Çünkü takımdaki tüm oyuncular hem futbol hem de insanlık kalitesi açısından üst düzeyde. Onlarla bir arada olmaktan son derece mutluyum. Bence bir takımda her şey futboldan ibaret de değil. İnsanların birbirine saygı duyması, hoşgörülü davranması çok önemli. Biz de bunlara sahibiz. Takımın bu sezon ligde kalma hedefine ulaşması halinde önümüzdeki sezon çok daha iyi işler yapacağından eminim.

Önemli olan sistemi oturtmak

Türkiye'de inanılmaz bir teknik direktör sirkülasyonu yaşanıyor. Bu durum oyuncuları nasıl etkiliyor sence? Avrupa'da da uzun süre futbol oynamış bir oyuncu olarak bu konuda neler söylersin?

Anderlecht'te başarısız dönemlerimiz de oldu ama teknik direktör değişmedi. Teknik direktörümüz 2.5 sezon sonra takımdan ayrıldı. Fenerbahçe'deyken bile 5-6 teknik adamla çalıştım. Tabii ki bu değişiklikler oyuncuları olumlu etkilemiyor. Her gelen antrenörün kafasında başka tip oyuncu tercihi var. Her seferinde yeni sayfalar açılması oyuncuyu olumsuz etkiliyor. Takımın kötü gidişinde kan değişikliğine ihtiyaç var diyerek bunu yapıyorlar ancak bir de aynanın diğer yüzü var, o da Avrupa. Manchester United her sezon şampiyon mu oldu da Alex Ferguson hâlâ orada duruyor? Demek ki değişmeden de devam edebiliyormuş. Sistemi kurmak önemli yani. Manchester United, Arsenal gibi takımlar sistemlerini oturtmuş ve bunun semeresini de görüyorlar. Türkiye'deki futbolun da bu yönde gelişmesi ve en azından büyük takımlarda istikrarın sağlanması gerekiyor.

Öyle diyoruz ama Fenerbahçe ve Galatasaray'da teknik direktörlerin kalıp kalmayacağı uzun süre tartışma konusu yapıldı.

Aragones Avrupa Şampiyonu olmuş bir teknik adam. Onun Fenerbahçe'ye uyup uymayacağını bu saatten sonra tartışmak anlamsız. Bu hesaplar Aragones'le anlaşmaya varılmadan önce yapılmalıydı. Eğer getirdiyseniz en azından üç sene fırsat vereceksiniz. Çünkü kolay değil, adam geliyor, yeni oyuncularla karşılaşıyor, yeni bir sistem oturtmaya çalışıyor. İlk sezon 7. olursunuz, sonra 4. olursunuz, sonra da şampiyonluğu yakalarsınız. Futbol böyle bir oyun. Manchester United bugün dünyanın en büyük kulüplerinden bir tanesi ama bu başarı bugünden yarına gelmedi. Altyapısından A takımına kadar yılların çalışmasının ürünü. Türkiye'deki sistem de bu yönde değişirse Milli Takım'a da çok olumlu yönde yansır. Daha fazla genç yetenek yetiştirilir, Avrupa'ya daha fazla oyuncu gönderilir. Sistemin ve uzun süreli birlikteliğin farkını Arsenal'le Fenerbahçe arasındaki maçlarda net biçimde görebiliyoruz. Onlar sistemini oturtmuş. Genç oyuncu çıkarıyorlar ve Fabregas'ı daha 16 yaşındayken oynatabiliyorlar. Türkiye'de o yaşta bir genç oyuncu bir maç kötü oynasa asarlar.

Genç oyunculara güven verilmeli

Fenerbahçe karşısındaki Arsenal takımının 22 yaş ortalamasına sahip olması Türkiye ligleriyle kıyaslandığında anlaşılabilir bir şey değil.

Fabregas gibi bir oyuncuyu 16-17 yaşında buraya getirseniz ve kötü oynasa direkt işini bitirirler. Orada ise transfer ettikleri genç oyuncuya inanıyorlar, güveniyorlar, şans tanıyorlar. Arsenal "Fabregas bizim oyuncumuz" dedi, bitti. Birkaç sezon önce Cristiano Ronaldo yetenekliydi ama yedekti. "Biz onu dünyanın en büyük oyuncusu yapacağız" dediler ve yaptılar. Messi de genç takımdan geldi ve bu çıkışı yaptı. Onlara güvendiler, inandılar ve büyük oyuncu olmalarını sağladılar. Şimdi Manchester City'de oynayan Kompany, ben Anderlecht'e gittiğimde 18 yaşındaydı. Onu ilk gördüğümde kendi kendime "Bu yaşta bir oyuncu bu kadar özgüveni nereden bulabiliyor?" diye sormuştum. Ben de kendime güvenen bir oyuncuydum ama 18 yaşındaki bir stoper ceza sahasında rakip santrfora bacak arası atabiliyorsa bu olağanüstü bir şeydir.

Türkiye'de de sanki genç oyunculara eskiye oranla biraz daha fazla şans veriliyor.

Zaten böyle olması lâzım. Türk insanı futbol konusunda gerçekten çok yetenekli. Bizim Milli Takımımız dünyadaki bütün takımlarla kafa kafaya oynayabilecek kapasiteye sahip. Ama var olanın üzerine bir şeyler koymak gerek. "Biz Brezilya'yı da Arjantin'i de yeneriz" deyip de bir çivi bile çakmazsak olmaz. Avrupa'nın büyük kulüpleri istedikleri oyuncuları alacak paraya sahip olmalarına rağmen altyapılarını asla ihmal etmiyor.

Bu konuda verebileceğin çarpıcı bir örnek var mı?

Anderlecht'te oynadığım dönemde Real Madrid'le bir hazırlık maçı oynamıştık; adamlar bir tesis kurmuş, böyle bir şey olamaz. 30 tane saha var, hepsi 5 bin kişilik tribüne sahip ve ışıklandırılmış. Minik takımdan A takımına kadar bütün yaş kategorileri aynı şartlar altında çalışıyor. Aynı formaları, aynı ayakkabıları ve eşofmanları giyiyorlar. Bir de bize "Bu tesisin henüz yüzde 30'u bitti" dediler. Şaşırıp kaldık. İnsan "Yüzde 30'u buysa tamamı nasıl olacak?" diye düşünüyor. Şu çok önemli; ben 12 yaşında bir çocuğum, antrenmana çıkıyorum ve yan sahada dünyanın en büyük oyuncuları çalışıyor. Her yaş kategorisine de aynı oyun mantalitesini veriyorlar. Bu tip çalışmalar Türkiye'de de yapılmalı. A takımın sistemi altyapıda da uygulanmalı. Avrupa'da büyük takımların tümü bu şekilde çalışıyor.

Fatih Hocanın desteğini unutamam

Milli Takım için umut veren bir oyuncu olmana rağmen uzunca bir süredir Milli Takım'dan da uzaksın. Oraya geri dönüş için neler yapman gerektiğini düşünüyorsun?

Herkesin hayali Milli Takım'dır. Sağ olsun Fatih Hoca bana olan inancını hiç kaybetmedi. Sakatlandıktan sonra da beni sürekli arayıp sordular, moral verdiler, Milli Takım kamplarına davet ettiler. Gerçekten zor günler geçiriyordum ve bu ilgi benim için çok önemli bir destekti. Milli Takım'a gitsem de gitmesem de benim o takımın bir parçası olduğumu hissettirmeleri müthişti. Büyük bir sakatlık geçirdiğinde oyuncu biraz daha duygusal oluyor. Bundan sonra Milli Takım'a giderip veya gitmem, hiç önemli değil ama Fatih Hocama ve ekibine yürekten teşekkür ediyorum.

Büyük sakatlık geçiren oyuncular, gündemden düştüklerinde çevrelerinin bir anda boşaldıklarından yakınır. Sen de böyle bir yalnızlık ve ilgisizlik hissetin mi?

Bu tip sakatlıklarda insanın hayata bakışı değişiyor. Artık kimin arayıp aramadığını bırakıp bir an önce sağlığınıza kavuşmayı ve futbola dönmeyi düşünüyorsunuz. İki sene hem düşünmek hem de bakış açımı değiştirmek için önemli bir süreydi. Her şeyin başı sağlık.

O zaman sen futbola yeniden başlamış gibisin.

Kesinlikle öyle. Sıfırdan başlamış gibiyim. Kocaelispor'a imza attığımda sanki yeni profesyonel oluyormuş gibi, ilkokula başlayan çocuk gibi sevinmiştim. Futbol topuna yeniden değebilmek, yeniden şut atabilmek apayrı bir duygu. Her ne kadar anlatsam da benim yaşadıklarımı yaşamamış bir insanın anlaması çok zor.

Euro 2008'i izlerken neler düşündün? Eğer o sakatlığı yaşamasaydın belki sen de o takımın içinde olacaktın.


Orada olmak herkesin en büyük hedefi. Ama "Keşke orada olsaydım" diye düşünmek de baş ağrıtır. Bunu fazla düşünmedim. Her Türk vatandaşı gibi maçları izledim ve arkadaşlarıma destek vermeye çalıştım. Onlar da bizi utandırmadı ve aslanlar gibi oynadı. Türk futbolu budur zaten. O yetenek bizde var çünkü.

Dünya Kupası eleme grubunda Belçika ile İstanbul'da oynadığımız ilk maç berabere sonuçlandı. Türk futbolu ile Belçika futbolunu teraziye çıkardığında en doğru ölçümü yapabilecek isimlerden birisin. Bu konuda neler söylersin?

Belçika futbolu eskiye oranla daha geride dediler ama gelip İstanbul'da berabere kaldılar. Hiçbir takımı küçümsememek gerekiyor. Eskiden herkes San Marino'ya 10 tane atıyordu ama şimdi güçlükle yenebiliyorlar. Lüksemburg gidip İsviçre'yi yenebiliyor. Artık futbolda ara kapanıyor. Belçika da zaten o kadar düşük kalitede bir takım değil. Burada çok iyi mücadele ettiler ve kazanabilirlerdi de. Kesinlikle Belçika bizden daha iyi demiyorum. Normal futbolumuzu oynarsak Belçika'yı orada yenebiliriz. Ama Belçika kendine bir çıkış arıyor ve yavaş yavaş geri dönüyor. Olimpiyatlarda genç futbolcularıyla yarı final oynadılar. Bu tip çıkış arayan takımlara karşı çok kontrollü ve yüksek konsantrasyonla oynamak gerekiyor. Ne kadar zor olsa da ben gruptan çıkacağımıza inanıyorum.

Zoru başarmayı seviyoruz

Ancak gruptan direkt olarak tek takım çıkacak ve önümüzde puan farkını açan bir İspanya var.

Fatih Hocanın her zaman söylediği bir söz var; zoru başarmak çok önemli. Bunu başarabiliyorsan o zafer daha güzeldir. Elemelerde de Avrupa Şampiyonası finallerinde de bunu başardık. Demek ki bizim yazgımızda bu var. Yine aynı şeyi yapacağız.

Sence İspanya'nın önüne geçme şansımız var mı?

İspanya Avrupa Şampiyonu. Ama Avrupa Şampiyonu deyip de onlar çok farklı bir yerde, biz ayrı bir yerdeyiz diye bakmaya da gerek yok. Biz de dünya üçüncüsüyüz, Avrupa Şampiyonası'nda yarı final oynamış bir takımız. Elbette İspanya bizi yenebilir ancak bizim de kazanmamız sürpriz olmaz. Maç günü kimin nasıl mücadele edeceği önemli. Türk Milli Takımı hiçbir maça rakibinden çekinerek çıkmaz.

Fenerbahçe'yle ilgili son dönemde kadronun giderek güçten düştüğü eleştirileri var. "Serhat, Appiah, Tuncay, Aurelio gitti ama yerleri doldurulamadı" gibi yorumlar yapılıyor. Maldonado ve Josico'nun bekleneni veremediği söyleniyor. Bu konuda ne söylersin?

Maldonado, Josico, Roberto Carlos kötü futbolcular mı? Yabancı oyuncudan hemen büyük işler yapmasını beklemek doğru değil. Yeni bir ülkeye, yeni bir çevreye ve futbol anlayışına geliyorlar. Mesela Anelka Fenerbahçe'ye uyum sağlayamadı ama şimdi Chelsea'yi ayağa kaldırıyor. Demek ki onun istediği ortam İngiliz futboluymuş. Arsenal'de de Bolton'da da yüksek performans göstermişti. Demek ki onun dili, yaşama tarzı oraya uyuyor. Madrid'e gitti ama başarılı olamadı. Oyuncunun her takımda başarılı olacağının garantisi yok. Herkesin istediği bir oyuncuyu getirirsiniz ama tutmayabilir. Maldonado ve Josico için de ancak uyum sağlayamadılar diyebiliriz. Fenerbahçe teknik direktör değiştirmeye kalksa yeniden bir sayfa açılacak, hedefler bir sezon daha ertelenecek. Bu doğru bir yaklaşım değil. Sabır ve inanç gerekiyor.

Türk futbolunda sevindirici bir gelişme var. Sivasspor, Ankaraspor, Kayserispor gibi takımlar yukarıları zorlamaya başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?

Geçtiğimiz sezon Sivasspor'un şampiyon olmasını çok istedim. Biraz da başka takımlar şampiyon olsun. Heyecan ve rekabet artsın. O zaman büyük kulüpler de kendilerine biraz daha çekidüzen verir.

Bu takımların yaptığı çıkış "İyi futbol parayla oynanır" görüşünü de çürütüyor galiba.

Kesinlikle. Eğer öyle olsaydı Chelsea dünyanın en iyi takımı olurdu. Manchester City'nin başına çok zengin bir adam geldi, büyük paralar harcıyor. Hadi takımını şampiyon yapsın da görelim. Dediğim gibi, bu iş sistem meselesi. Almanya'da Hoffenheim örneği çok önemli mesela. Takımın başında çok zengin bir işadamı var. Ama "Benim param var, Cristiano Ronaldo'yu getireyim" demiyor. Daha 3. Lig'deyken takımın başına Ralf Rangnick gibi büyük bir teknik direktörü getirdi. Takım Bundesliga'ya yükselirken, U16 ve U18 takımları da Almanya şampiyonu oldu. Hiç kimse "Hoffenheim bu noktaya parayla geldi" diyemiyor. Bu başarı tamamen sistemin ürünü. Takıma baktığınızda çok ünlü bir oyuncu göremiyorsunuz. Hiçbir oyuncuya 23 yaşını geçirmiyorlar. Selim Teber şimdi 24-25 yaşına geldi, yavaş yavaş onu da kenara çekiyorlar. Kulüp sahibinin çok parası var ama adam sistem kurarak uzun vadede ilerlemeyi tercih etti ve takımını bugünkü noktaya getirdi. Doğru olan da bu. Sistemi kuracak ve 5-10 sene sabredeceksiniz.