TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Ali Tandoğan: "Duygularımla oynuyorum" 1.02.2011
Ali Tandoğan: "Duygularımla oynuyorum"
Sağ kanadı bir makine düzeninde harmanlıyor, duran topları ustalıkla kullanıyor. Formasını giydiği dört takımla da Avrupa kupalarına katılmayı başardı. Üstelik o dört takımdan üçü Anadolu kulüpleriydi. Kariyerinin zirvesine ise Bursaspor'u tarihi şampiyonluğa ulaştıran kadronun temel direklerinden biri olarak çıktı. 34 yaşın tecrübesiyle konuşuyor ve Bursaspor'da yaptığı patlamayı gördüğü ilgiye, sevgiye, desteğe bağlıyor.

Röportaj: Erhan Tamiş / TamSaha

Ligin en tecrübeli sağ beklerinden biri olarak hücum mu, yoksa savunma yönünü mü daha çok seviyorsun?

Futbola başladığımda forvet oyuncusuydum. Zamanla Denizlispor'da sağ kanat oynadım. 4-5 senedir de sağ bek oynuyorum. Bundan önceki dönemlerde hücum oynayan bir oyuncu olduğum için, tabii ki ofansif oynamak her zaman benim için daha önemli. Ancak bulunduğum mevkie bakarsanız, defansif anlamda da etkili olmak gerekiyor. Sorunuza cevap vermek gerekirse, hücum oynamak benim için daha büyük bir zevk.

Görev yaptığın sağ çizgiyi Volkan Şen'le, zaman zaman da İsmail Haktan'la paylaşıyorsun. Onların performansını nasıl görüyorsun?

Volkan çok genç bir arkadaşımız ve çok yetenekli. Yeteneklerini ön plana çıkarıp, kafa olarak da kendini hazır hissettiği zaman çok iyi olduğunu düşünüyorum. Tabii biraz daha zamana ihtiyacı var. Bireysel olarak çok yetenekli ama Volkan'ın takım oyuncusu olarak kendisini biraz daha geliştirmesi gerekiyor. Bireysel olarak müthiş yeteneklere sahip olmasına rağmen, oyuna ve takıma hükmetme, takımı yönlendirme anlamında kendisini geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. İsmail ise Volkan'dan çok daha genç. Zaman zaman oynadığı dönemler oluyor. Çok iyi işler yapıyor. O da bireysel anlamda yetenekli ama aynı şeyleri onun için de söyleyebilirim.

Sen topa karşı agresifsin. Oysa Volkan hakemler ve rakip oyunculara karşı daha agresif. Bunu neye bağlıyorsun?

Ben de gençken böyleydim. Hakemlere karşı isyankârdım. İster istemez bu tarz bir yapıya bürünüyorsunuz. Kendinizi kaybettiğiniz dönemler oluyor. Her şey bir olgunluktur. İnsan zamanla bazı şeylerin farkına varıyor, yaptığı hataları görüyor. En son Beşiktaş maçında gördüğü kırmızı kart. Volkan'ın o kartı hak etmediğini düşünüyorum. Bu tarz şeyleri tabii gönül ister ki yapmasın ama bunları yaşayarak zamanla kendini geliştireceğini düşünüyorum.

Takım içindeki gençlere tecrübelerini aktarıyor musun?

Tabii her zaman onlarla oturup konuşuyorum. Sonuçta ben 1996 yılında futbola başladım. Bu döneme gelinceye kadar 2011 yılı oldu ve birçok maç oynadım. Çok sayıda UEFA Kupası, Şampiyonlar Ligi maçları oynadım. Şampiyonluk yaşayan bir takımda forma giydim. Tabii ki takım arkadaşlarım da bunu yaşadı ama onlarla diğer tecrübelerimi sürekli paylaşıyorum.

Beşiktaş Teknik Direktörü Schuster'in, "Türkiye'de 1960'lı yılların futbolu oynanıyor" sözüne katılıyor musun?

Kesinlikle katılmıyorum. Türkiye, son 10 yıl içinde Millî Takımlar bazında Dünya Kupası üçüncüsü oldu. Arkasından Avrupa üçüncülüğü var. Galatasaray, UEFA Kupası'nı kazandı. Şampiyonlar Ligi'nde Fenerbahçe'nin ve Galatasaray'ın bir dönem başarısı var. Ben Denizlispor ve Gençlerbirliği'nde oynarken UEFA Kupası'nda turlar geçtik. Schuster'in bu görüşüne katılmıyorum ama bu da onun kendi görüşüdür, saygı duymak lâzım.

Futbolun nasıl oynanacağını Barcelona gösteriyor

Schuster'in kastettiği, Türkiye'de futbolun sert ve defansif oynanması…

Türkiye'de sert ve defansif futbol oynandığı şeklindeki düşüncesi konusunda bir şey söyleyemem. İspanya futboluna baktığımızda, bu anlamda daha çok topla oynamaya yönelik olduğunu görüyoruz. Daha akılcı işler yapıyorlar, bu bir gerçek. Bizler zaman zaman sadece kuvvetimizle, koşu kapasitemizle maçlar oynuyoruz. Şu bir gerçek ki, futbolun nasıl oynanması gerektiğini Barcelona takımı bize gösteriyor. Açıkçası, Türk futbolunun da bu noktalara gelmesi gerekiyor, o da bir gerçek.

Antalyaspor maçında yaşadığın talihsiz sakatlıktan sonra futboldan uzun süre ayrı kaldın. Bu süreçte neler yaşadın?

Samimi olmak gerekirse, yaşadığım olaylar beni ister istemez biraz yıprattı. Futbolumun en iyi dönemimde, Bursaspor'a geldiğimden itibaren iyi bir çıkış yakalamıştım. Antalyaspor maçında yaşadığım sakatlığın ardından gelen uzun ayrılık beni futboldan uzaklaştırdığı gibi psikolojik olarak da yıprattı. Bu dönemde zor günler yaşadım. Kendimi hep güçlü tutmaya çalıştım ve aklımdan hep seyrettiğim maçlarda taraftarın bana verdiği destek, tribünlerde ismimi söylemeleri geçti. Bir an önce sahalara dönmem gerektiğini hissettim tabii ki. Bunu anlatmak çok zor, yaşamak lâzım. Zaman zaman sakatlık pozisyonundaki görüntülere baktığımda, o pozisyondaki düşüşüm, arkasından hastaneden çıkışımdaki verdiğim görüntülerdeki yüzümün şişliğini hiç unutamam. Oturup zaman zaman ağladığım günler de oldu. Yani, karşımdaki Ali Tandoğan'ı hiç bir şekilde böyle görmemiştim. Hiç bu kadar duygu yoğunluğu yaşamamıştım. Çok duygusal bir döneme girdim. Bu da yaşadığım sakatlıktan dolayı belki ama söylediğim gibi hep taraftar arkamda oldu. Bursa halkı hep arkamdaydı. Onun için birçok insanın beni arayıp geçmiş olsun dileklerini sunmaları, bir an önce sahalara dönmemi istemelerini unutamam. Türkiye'de birçok teknik direktör de arayıp sağlığımı sordu, geçmiş olsun dedi. Bu da beni çok mutlu etti gerçekten.

O dönemde takımının maçlarını televizyondan izlemek zor olsa gerek...

Tabii maçları televizyondan izliyordum. Takım arkadaşlarımın verdiği mücadeleden de gurur duydum. Onu da söylemek isterim.

Süper Lig'de senin gibi tam anlamıyla profesyonel futbolcu sayısı çok fazla değil herhalde.

O göreceli bir şey. Onu kendim değerlendirmeden önce hocalarımızın, beni tanıyan insanların değerlendirmesi daha mantıklı olur.

Arkamda sevgiyi hissetmeliyim

Geldiğin günden itibaren Bursa'da çok sevildin, hatta senin için şarkılar bile bestelendi. Taraftarın bu sevgisi seni nasıl etkiliyor?

Bursa'ya gelmeden önce bir açıklama yapmıştım. Daha önce oynadığım takımlarda da bunu hep söyledim. Ben arkamda durulduğu zaman, arkamda bu sevgiyi hissettiğim zaman bambaşka bir insan olurum. Ben duygularıyla oynayan bir futbolcuyum. Bunu söylediğim zaman belki başkaları önemsedi ama Bursaspor taraftarı bunu önemsediğini her seferinde gösterdi. Bana inanılmaz bir destek verdiler. İyi ve kötü oynadığımız maçlar oldu ama hiç bir zaman bana kötü bir tezahüratlarını duymadım. Bu anlamda her zaman arkamda durmaları, Bursaspor'da ön plana çıkmamı sağladı.

Futboluna son noktayı Bursaspor'da mı koymayı düşünüyorsun?

Tabii gönlüm ister ki, futbol hayatımı Bursaspor'da bitireyim. "Futbolu şu tarihte bırakacağım" diyemiyorum. Oynayabildiğim kadar futbol oynamak istiyorum. Bursa halkı ve Bursaspor taraftarının bana verdiği destek, beni bu kadar sevmeleri nedeniyle burada bitirmek isterim. Ancak futbol profesyonel bir iş. Oldu ki başka takıma gittiğimi düşünürsek, Bursa'nın yeri benim için her zaman bambaşka bir noktada, kalbimin hep bir köşesinde kalacak.

Bu sezon Bursaspor yine şampiyonluk yarışının içinde. Bu yarışın sonunda ikinci bir zafer daha gelecek mi?

Şu andaki pozisyonumuza bakmak gerekiyor. 10. sırada bir takım olsaydık, bunu söylemek çok zordu. Ama ikinci durumdayız ve ilk yarı itibariyle Bursaspor tarihinin en yüksek puanını topladık. Demek ki çok iyi bir yerde ve iyi bir konumdayız. İkinci yarıda oynayacağımız futbol bizim yerimizi belirleyecektir. Ancak şampiyon değil de ikinci veya üçüncü olsak bile Avrupa hedefi içinde olacağız. İnsanların bunu, Bursaspor yine şampiyon olmuş gibi bir havayla düşünmelerini istiyorum.

Keşke bana şans verilseydi

Kariyerinde sadece bir kez A Millî Takım'a çağrılmanı nasıl değerlendiriyorsun?

Futbola başladığımdan itibaren, birçok kez başarılı olduğum dönemler oldu. Denizlispor'la UEFA Kupası'nda oynadık. Gençlerbirliği'ne gittim, orada da UEFA Kupası'nda oynadım. Beşiktaş'a gittim, Şampiyonlar Ligi'nde oynadım. Bursaspor'a geldim, şampiyonluk yaşadım, Şampiyonlar Ligi'nde oynadım. Demek ki bir futbolcunun dört takımda oynayıp bu başarıları yakalaması, bu futbolcunun iyi bir durumda olduğunu gösterir. Ama isim alışkanlığı var Türkiye'de. İsim alışkanlığının dışına çoğu zaman çıkamıyorlar. Belli isimler vardır, o oyuncularla duygusal anlamda bir bağ oluşur. Onların dışına çıkamıyorlar. Tabii ki her karara saygılıyım ve söylediklerimin yanlış anlaşılmasını, farklı yerlere çekilmesini istemem. Millî Takım'a davet edilen arkadaşlarıma da saygı duyuyorum. Onların da çok iyi oyuncular olduğunu düşünüyorum. Ancak Millî Takım'da kendimi gösterme şansı bulamadığımı da söylemeliyim. Denizlispor'da çok başarılı olduğumuz dönemde kadroya davet edilmemiştim. Gençlerbirliği'nde çok iyi olduğumuz dönemde Avustralya ile oynadığımız özel maç için kadroya alındım. Ersun Hoca sağ olsun bana bu onuru yaşattı ama sadece 5 dakika oynayabildim. Keşke kendimi gösterebilecek bir süre şans bulabilseydim. Eğer bana güven gösterilse ve oynama şansı verilse belki de şu anda Millî Takım'ın değişmez oyuncusu olurdum. Ama o dönemde çok üzerinde durulmayınca, arkanızda da bu anlamda destek çıkan olmayınca, Millî Takım'da kalıcı olmanız zor oluyor.

Bundan sonrası için umudunu kestin mi?

Artık ben bu konuyla ilgili konuşmaktan ya da bunun polemik konusu yapılmasından sıkıldım. Bunu söylemek bile istemiyorum. Çağrılırsam o formayı üstüme giydiğimde, onu gururla taşıyacak bir insanım. Çağrılmasam da arkadaşlarımı bütün kalbimle alkışlarım. Ama bu anlamda tabii ki kırgınlık, üzüntü duyduğum dönemler olmadı mı? Birçok dönemde oldu. Beni çağırmadı diye hoca ismi vermenin ve onları bu anlamda suçlamanın da bir mantığı yok. O dönemlerde o insanları çağırmışlar. Saygı duymak lâzım. Ben şunu biliyorum ki, gitsem de gitmesem de Ali Tandoğan benim için her zaman Millî Takım'a çağrılması gereken bir futbolcuydu. Şu an Ertuğrul Sağlam Millî Takım'ın başında olsaydı, kesinlikle beni çağırırdı.