TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Romanya Futbolu: Hagi ve arkadaşlarından geriye ne kaldı? 9.10.2012
Romanya Futbolu: Hagi ve arkadaşlarından geriye ne kaldı?

Romanya, 1980'li yılların ikinci yarısından 1990'ların sonuna kadar Avrupa'nın en önemli futbol güçlerinden biri haline gelmişti. Ancak o dönemki başarılarda imzası bulunan önemli yıldızlar futbolu bıraktıktan sonra yerlerine yeni yeteneklerin yetiştirilememesi, ülke futbolunda büyük bir gerilemeyi beraberinde getirdi.

Yazan: Onur Erdem / TamSaha 

Futbol, Avrupa'nın batısında 19. yüzyılın son çeyreğinde hızla gelişmişti ve 20. yüzyıla gelindiğinde bu bölgedeki birçok ülkede ulusal şampiyonaların düzenlenmesine başlanmıştı. Benzer biçimde Batı Avrupa'nın çoğu ülkesi millî futbol takımlarını da oluşturmuştu. Ancak kıtanın doğusuna gelindiğinde durum biraz farklıydı. Gerek futbolun icat edildiği İngiltere'ye olan coğrafi uzaklık, gerekse Balkanlar'da ve Doğu Avrupa'da neredeyse sürekli bir savaş ve kaos ortamının bulunması nedeniyle, futbolun bu bölgede gelişmesi, batıya kıyasla yaklaşık çeyrek asırlık bir gecikmeye uğramıştı.

Balkanlarla Doğu Avrupa arasında konuşlanmış olan Romanya'da da futbol, 20. yüzyılın başlarında daha yeni yeni filizlenmekteydi. Ülkenin başkenti ve en büyük şehri olan Bükreş, Rumen futbolunun gelişiminde de lokomotif görevini üstleniyor ve ilk dönem Rumen futbol kulüplerinin en önemlileri de bu şehirde kuruluyordu. İlk olarak Olimpia Bükreş kulübü, 1904 yılında faaliyetlerine başlarken, onları 1909 yılında kurulan Colentina ve 1915'te açılan Venus kulüpleri izledi. Ploieşti şehri de bu alanda Bükreş'i yakından takip etmekteydi ve 1906'da Romana-Americana, 1909'da United Ploieşti ve 1911'de de Prahova kulüpleri, Ploieşti kentinin yeşil sahalardaki temsilcileri olarak Romanya futbolu sahnesindeki yerlerini almışlardı (Bu kulüplerin hiçbirinin günümüze kadar gelmediğini ayrıca belirtelim).

Romanya Futbol Federasyonu'nun 1909 yılında kurulmasıysa, ülkede futbolun gelişimi açısından büyük bir dönüm noktasıydı, zira bunun hemen ardından ulusal bir şampiyona organizasyonu da başlayacaktı. Olimpia, Colentina ve United Ploieşti'nin katılımıyla oluşan ve tek devreli lig usulüyle oynanan bu mini turnuva neticesinde Olimpia, Romanya'nın futboldaki ilk ulusal şampiyonu olarak tarihe geçti. Yıllar ilerledikçe, Bükreş ve Ploieşti kentleri haricinde Temeşvar, Cluj-Napoca, Braşov, Arad gibi şehirler de bünyelerinden futbol kulüpleri çıkararak ulusal turnuvalarda temsil edilmeye başladı.

Romanya Futbol Millî Takımı'nın çimlerle ilk buluşmasıysa 1922 yılına denk geldi. 8 Haziran'da Belgrad'da Yugoslavya önüne çıkan Romanya bu maçı 2-1 kazanırken, takımının ilk golünü kaydeden Francisc Ronnay da Romanya futbol tarihinde adının yanına ayrı bir paragraf açılmasını sağlıyordu.

İlk dünya kupası macerası

FIFA'nın bünyesindeki üye sayısının gitgide artması, amatör sporcuların katılabildiği Olimpiyatlar haricinde tüm profesyonel futbolcuların da mücadele edebileceği bir uluslararası futbol turnuvası düzenlenmesi yönündeki çalışmalar 1930 yılında meyvesini vermiş ve tarihin ilk Dünya Kupası'nın Uruguay'da düzenlenmesi kararlaştırılmıştı. Bu ilk turnuvaya katılım da üye ülkelerin isteklerine bırakılmıştı. Ancak turnuvanın deneysel bir organizasyon mu yoksa başarılı bir organizasyon mu olacağı henüz belli değildi ve böylesine bir turnuvaya katılmak için Avrupa'dan haftalar süren bir transatlantik gemi yolculuğuyla Uruguay'a gitmek, harcanacak vakit-nakit göz önüne alındığında ciddi bir riskti. Çoğu Avrupa ülkesi de bu riski almaktan kaçınmış ve 13 takımın katıldığı turnuvada Avrupa kıtası sadece dört ülkeyle temsil edilebilmişti. Seyahat için bizzat Romanya Kralı II. Carol'un desteğini alan Romanya Millî Takımı da Belçika, Fransa ve Yugoslavya'yla birlikte Avrupa'nın dört temsilcisinden biri olarak Uruguay'ın yolunu tutmuştu.

Uruguay'daki Dünya Kupası'nın, Romanya adına pozitif geçtiği söylenebilir. İlk maçlarında Peru'yu 3-1 mağlup eden Rumenler, bir sonraki maçlarındaysa turnuvayı şampiyonlukla tamamlayacak olan Uruguay'a 4-0'la boyun eğmişlerdi. Ancak Uruguay'ın o yıllarda bileğini pek büken olmadığından bu karşılaşma için, henüz sekiz yıllık bir takımın eleştirilmesi çok da söz konusu değildi. Peru önünde alınan galibiyetse Romanya futbolu açısından her anlamda tarihi bir zafer niteliğindeydi.

Romanya, II. Dünya Savaşı'na kadar geçen süredeki diğer iki Dünya Kupası'na da katılacaktı. Fakat bu kez tablo, 1930'dakine nazaran karanlıktı. 1934'te ilk turda Çekoslovakya'ya 2-1 yenilerek elendiler. O Çekoslovakya'nın kupayı ev sahibi İtalya'ya uzatmalarda kaybedecek olması, bu mağlubiyetin de başarısızlık olarak görülmesini engellemiş olsa da 1938 Dünya Kupası'nda yaşanacaklar belki de Romanya futbol tarihinin en büyük başarısızlığı olarak kayıtlara geçecekti.

1938 Dünya Kupası elemelerinde Romanya, Mısır'la eşleşmişti ve Kuzey Afrika temsilcisinin daha sonra elemelerden çekilmesi üzerine de maç yapmadan turnuvaya katılma hakkı kazanmıştı. Burada da ilk turda Küba ile eşleşen Romanya'nın çeyrek finale çıkmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Zira rakipleri, futbolun dünyada en az gelişmiş olduğu bölgelerden biri olan Karayipler'den gelmekteydi. Zaten Küba'da ulusal spor olarak beyzbol görülmekteydi ve futbol ufak bir azınlığın amatör hobisi olmaktan öteye gidememişti. Lâkin bu Küba karşısında Romanya ölmüş ölmüş dirilmiş ve normal süresi 2-2 sona eren maçta uzatmalarda da 3-3'lük beraberliğe razı olmuştu. Dört gün sonra oynanan tekrar maçında, Rumenlerin rakiplerini artık ciddiye alacağı ve ilk maçtaki gaflete düşmeyecekleri düşünülüyordu. Nitekim karşılaşmanın ilk yarısı da 1-0 Romanya üstünlüğüyle geçilmişti fakat ikinci yarının başlarında Küba peş peşe iki gol bularak, ilerleyen yıllarda Dünya Kupalarının en büyük sürprizlerinden biri olarak anılacak bir galibiyete imza atmayı başarmış, Romanya ise bir kez daha kupaya ilk turda veda etmişti. Yaşanan fiyaskonun büyüklüğü, aynı Küba'nın çeyrek finalde İsveç'e 8-0 yenilmesiyle daha da net anlaşılacaktı.

Sosyalizmle gelen yeniden yapılanma

Romanya futbolu, II. Dünya Savaşı dönemi sonrasındaysa adeta sil baştan inşa edilecekti. 1947 yılında krallığın yıkılması ve Romanya Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla ülke sosyalist yönetime geçmişti ve sosyalist yönetimlerde hemen her alanda olduğu gibi sporda da devlet eliyle yapılandırmaya gidilecekti. Bunun sonucunda 20. yüzyılın başında kurulan birçok Rumen kulübünün kapısına kilit vurulurken devletin başta ordu ve polis teşkilatları olmak üzere çeşitli kurumlarına bağlı olan yeni kulüpler kurulacaktı. Bunlardan ordu takımı ASA Bükreş (daha sonra Steaua adını alacaktı) ve polis takımı Dinamo Bükreş, diğer kulüplere nazaran çok daha fazla gelişecekler ve Romanya'nın futbol alanındaki en önemli temsilcileri olacaklardı.

Yine de bu yeni dönemin ilk yılları, uluslararası düzeyde başarıdan uzak geçecekti. Romanya Millî Takımı, Dünya Kupalarına katılabilmek için 1970'e kadar beklemek zorunda kalacaktı. Bu süre içerisinde kulüp takımlarının da Avrupa kupalarında pek fazla varlık gösterebildiğini söylemek güçtü. Romanya'yı Avrupa'da ilk temsil eden, 1956-57 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası'nda mücadele eden Dinamo Bükreş olmuştu. İlk turda Galatasaray'ı 3-1 ve 1-2'lik skorlarla eleyen Dinamo, ikinci turdaysa CSKA Sofya'ya elenmişti. Üstelik Sofya'daki maçı 8-1'lik korkunç bir mağlubiyetle kapatmışlardı. Rumen takımlarının Avrupa kupalarında ileri turları görmesiyse ancak 1980'lerde mümkün olabilecekti.

1970 Dünya Kupası elemelerinde Yunanistan, Portekiz ve İsviçre ile aynı grupta mücadele eden Romanya, özellikle son dünya üçüncüsü Eusebio'lu Portekiz'i saf dışı bırakıp grubunu lider tamamlayarak dikkatleri üzerine çekmişti. Ancak elemelerdeki bu başarı, Meksika'daki finallere yansımayacaktı. İlk turda Brezilya, İngiltere ve Çekoslovakya ile aynı gruba düşen Romanya, şampiyon olacak Brezilya'ya 3-2 ve İngiltere'ye de 1-0 yenilmiş, sadece Çekoslovakya'yı 2-1 mağlup etmiş ve bunun neticesinde de grupta üçüncü sırayı alarak turnuvaya veda etmek zorunda kalmıştı.

Altın yıllar

1980'lere kadar Avrupa futbolunda vasatı aşamayan ülkeler arasında yer alan Romanya'nın makus talihi, bu tarihten itibaren dönmeye başlayacaktı. İlk olarak 1982-83 sezonunda Universitatea Craiova takımı, UEFA Kupası'nda yarı finale kadar gitti ve bir Avrupa kupasında son dörde kalan ilk Romanya kulübü oldu. Craiova'nın bu yolda Fiorentina, Bordeaux ve Kaiserslautern gibi takımları elemesi bir hayli ses getirmişti.

Bir sonraki yıl, bu kez Dinamo Bükreş, Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynayıp bu turda Liverpool'a elenirken, Romanya Millî Takımı da tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'nda boy gösterme şansını yakalamıştı. Elemelerde İtalya, Çekoslovakya ve İsveç gibi takımları geride bırakarak grup lideri olan Rumenler, finallerdeyse İspanya, Batı Almanya ve Portekiz'le aynı gruba düşmüş, İspanya ile 1-1 berabere kalırken, Batı Almanya'ya 2-1, Portekiz'e de 1-0'lık skorlarla yenilmiş, bir bakıma tecrübesizliklerinin kurbanı olmuştu.

Romanya futbolunun zirve dönemiyse, 1980'lerin ikinci yarısı olacaktı. 1985-86 sezonunda Steaua Bükreş, Şampiyon Kulüpler Kupası'nda sırasıyla Vejle, Honved, Lahti ve Anderlecht'i eleyerek finale kadar gelmiş, finalde de Barcelona'yı, 120 dakikalık golsüzlüğün ardından geçilen seri penaltı vuruşlarında 2-0'la devirerek Avrupa'nın en büyüğü unvanının sahibi olmuştu. Steaua kalecisi Helmuth Duckadam'ın Barcelonalı oyuncuların kullandığı dört penaltı vuruşunda da doğru köşeyi tahmin edip gole izin vermemesiyse futbol tarihinin en unutulmaz anları arasında kendisine en üst sıralarda yer edinmişti.

Kadrosunda Miodrag Belodedici, Victor Piturca, Gavril Balint, Laszlo Bölöni ve Marius Lacatuş gibi o dönemin en önemli Rumen futbolcularını barındıran Steaua, 1987 yılının başlarında Sportul Studentsesc takımının genç yıldızı Gheorghe Hagi'yi de renklerine bağlayarak ülkesinde iyiden iyiye rakipsiz hale gelmişti ve Avrupa'da da önemli işler yapmayı sürdürüyordu. Hagi, yeni kulübüne geldikten sadece birkaç hafta sonra Dinamo Kiev'e attığı golle Steaua'ya Süper Kupa'yı kazandırmıştı. 1987-88 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı finalde Benfica'ya elenen Steaua, bir sonraki sezondaysa finale kadar gitmiş ama finalde, dönemin efsane takımı Milan'a 4-0 yenilmekten kurtulamamıştı. Aynı dönemde Romanya adına gelen bir diğer başarıysa, Dinamo Bükreş'in 1990 yılında Kupa Galipleri Kupası'nda oynadığı yarı finaldi.

Romanya, 1970'ten sonra bir kez daha uzun bir ara verdiği Dünya Kupası macerasına 1990'da nihayet yeniden devam etme hakkını elde etmişti. Üstelik bu kez, daha önceki dört denemesinde başaramadığını da başaracak ve ilk turdan ötesine geçecekti. İtalya'daki turnuvada grup aşamasında Sovyetler Birliği'ni mağlup eden ve son şampiyon Arjantin'le de berabere kalan Romanya, Kamerun'a yenilmesine rağmen ikinci tur için gerekli vizeyi almıştı. Bu turdaysa İrlanda'ya, golsüz geçen maç sonrasında penaltı vuruşlarıyla takılan Rumenler, çeyrek finalin kıyısından dönmüştü.

Romanya asıl büyük başarısınıysa, 1994 yılında ABD'de düzenlenen Dünya Kupası'nda elde edecekti. İlk tur gruplarında İsviçre'ye yenilmesine karşın ABD ve Kolombiya'yı mağlup ederek grubunu lider tamamlayan Romanya, ikinci turda Arjantin'le karşı karşıya geldi. Maçın başlarında Dumitrescu'nun golüyle öne geçen Romanya, Batistuta'nın penaltı sayısına engel olamasa da kısa süre içinde Dumitrescu'nun bir kez daha sahneye çıkmasıyla 2-1'lik üstünlüğü elde ediyor, ikinci yarıda Hagi'den gelen golle de Arjantin'e havlu attırıyordu. Güney Amerika temsilcisinin son dakikalarda Balbo ile bulduğu gol sadece skoru belirlemeye yaramıştı: 3-2.

Romanya'nın çeyrek finaldeki rakibiyse İsveç'ti. 1994 Dünya Kupası'nın belki de en keyifli mücadelesine sahne olan maçta İsveç 78. dakikada Brolin'le öne geçtiyse de 88'de Raducioiu'dan gelen golle maç uzatmalara gitmiş, 101'de Raducioiu'nun bir kez daha sahneye çıkmasıyla da Romanya uzatmaların ilk yarısını 2-1 önde tamamlamıştı. Ancak bitime beş dakika kala Kennet Andersson'un kafasına engel olamayan Rumenler, daha sonra geçilen penaltı vuruşlarında da Petrescu ve Belodedici'nin Ravelli engeline takılması üzerine, tıpkı dört sene öncesinde olduğu gibi bir kez daha penaltılarla turnuvaya veda etmişti.

Gerileme devri

Romanya futbolunun bu parlak devri, 1990'ların ikinci yarısından itibaren sona ermeye başladı. 1996'daki Avrupa Şampiyonası, Romanya'nın 12 yıl sonra katıldığı ikinci Avrupa Şampiyonası'ydı ve bu süre içerisinde elde edilen tecrübelerin de katkısıyla Romanya'nın turnuvada başarılı sonuçlar elde etmesi Rumen futbol kamuoyu tarafından beklenmekteydi. Ancak Rumenler, ilk turda Fransa, İspanya ve Bulgaristan'la yaptıkları üç maçı da kaybederek büyük hayal kırıklığı yaşadı. 1998 Dünya Kupası'nda İngiltere, Kolombiya ve Tunus'un bulunduğu ilk tur grubundan lider çıkılması iyiye işaret olarak algılanabilirdi belki ama ikinci turda Hırvatistan'a tek golle teslim olunmasıyla dört sene önceki başarının gerisinde kalınmıştı.

2000 yılındaki Avrupa Şampiyonası'ysa Romanya adına adeta bir devrin sonu gibiydi. Hagi, Popescu, Petrescu ve Belodedici gibi yıldızlar bu turnuvada takımlarının formalarını son kez giyerken güzel bir veda yaşıyorlar ve ilk turda İngiltere ile Almanya'dan alınan dört puanla takımlarını tarihlerinde ilk (ve şu ana kadar da son) defa Avrupa Şampiyonası'nda çeyrek finale taşıyorlardı. Çeyrek finaldeyse İtalya engeli aşılamamıştı.

Rumenler, en iyi oyuncularını yaş haddinden emekli ettikleri bu dönemin sonrasında bir daha 1980'lerde ve 1990'larda yakaladıkları başarıların yakınına bile yaklaşamadı. Millî takımları 1998'den sonraki üç Dünya Kupası'na da katılamazken, 2000 yılındaki çeyrek final sonrası katıldıkları tek Avrupa Şampiyonası ise Euro 2008'di, ancak orada da Fransa ve İtalya ile berabere kalıp Hollanda'ya yenilince yine ilk tur sonunda ülkelerine dönmek zorunda kaldılar.

Gelecek de zorluklarla dolu

Romanya futbolunun sosyalist dönem sonrasında serbest piyasa şartlarına yeterince adapte olduğunu söylemek güç. Dolayısıyla ülke kulüplerinin büyük bir çoğunluğu maddi açıdan çok zor durumda. Zaman zaman zengin işadamları kulüp satın alıp yatırım yapıyormuş gibi gözükse de bunun orta vadede faydadan çok zarar getirdiği söylenebilir. 2008-2009 sezonunda Romanya şampiyonu olup 2009-2010 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden Unirea Urziceni'nin 2011'de iflâs edip kapanması bunun en net örneği olsa gerek. Steaua ve Dinamo gibi ülke futbolunun en önemli kulüpleri bile son yıllarda büyük bir darboğazda ve eskiden dönüşümlü olarak kazandıkları şampiyonluklara beş yıldır uzak durumdalar.

Romanya'nın 20-25 yıl önceki yıldız oyuncu bolluğu sonrasında günümüzde o ayarda futbolculara sahip olamaması da elbette millî takımın başını ağrıtan en önemli sorun. Mevcut kadrolarında da yıldız olarak addedilebilecek bir oyuncu olduğunu söylemek güç. Roma kalecisi Lobonts en güvendikleri isim konumunda. Hücumdaysa Schalke'de genellikle yedek bekleyen Marica en büyük gol umutları… 2014 Dünya Kupası elemelerine Estonya ve Andora galibiyetleriyle başlayan Rumenlerin, söz konusu kadro kıtlığı içerisinde bu çizgilerini ne kadar sürdürebilecekleriyse tam bir muamma…