Futbol aşkının peşinden görmeden koşanlar onlar… Topun sesini takip eden, kalp gözüyle gören ve futbol aşkları sayesinde engel tanımayan adamlar. Riva'da kamp yapan Görme Engelliler Millî Takımımızın antrenörleri Hasan Yıldırım ve Serkan Gümüş'le yıldız oyuncusu Hasan Şatay'ı TamSaha'ya konuk ettik…
Röportaj: Rasim Artagan
Sesi Görenler Ligi'nde futbol nasıl oynanır? Öncelikle bize futbolun kurallarını biraz anlatır mısınız?
Hasan Yıldırım: 20 metreye 40 metre saha ölçülerimiz. Sahamız suni çim. Normal çim sahada değil.
Suni çim olmasının sebebi nedir hocam?
Hasan Yıldırım: Normal çim sahada top biraz daha zor sürülür. Çim ayağınıza takılır. Dişli krampon gerekir. Dişli kramponda da sakatlık riski yüksek olduğu için biz suni çimde normal halı saha ayakkabısı kullanıyoruz. Top sürmesi suni çimde daha kolay. Yan taraflarda 1 metre 10 santim yüksekliğinde uzunlamasına bariyerlerimiz var. Bariyerlerin 10 derece dışarıya doğru eğimi var. O bariyerler de çocukları korumak için. Kale arkalarında bu bariyerler yok. Kale arkalarında her takımın birer antrenörü olur. Sahada 4 oyuncu, 1 kaleci var. Şöyle düşünün. Ben rakip kalenin arkasında dururum ve oyuncularımı yönetirim. Hücum oyuncuma gol attırmaya çalışırım. Rakip hoca da benim kale arkamdan kendi oyuncusuna gol attırmaya çalışır. Yanlarda da birer antrenör olur. Kalecilerimiz görüyor. Onların herhangi bir göz bozukluğu problemi yok.
Peki kalecilerin görmesi oyuncular için dezavantaj değil mi?
Hasan Yıldırım: Kalemiz 3 metreye 2 metre hentbol kalesi. Ölçüler aynı. Yalnızca kaleci, kalesinin en fazla 1 metre sağına ya da 1 metre soluna kadar açılabilir. 2 metre de ön tarafa doğru çıkabilir.
Bu uygulama, gol sayısının artması için sanırım?
Hasan Yıldırım: Evet. Gol atılabilsin diye. İki tane penaltımız var. Birisi 6 metreden, birisi 8 metreden. 6 metrelik ceza yayımız var. Bu alan içerisinde faul olursa 6 metreden penaltı atılır. Bu oyunda takım faulü de var. 3 takım faulünden sonra 4. faulde penaltı 8 metreden atılır.
Peki, oyuncu değişikliği nasıl oluyor?
Serkan Gümüş: Oyuncu değişikliğinde sınır yok. Tıpkı basketbolda olduğu gibi… Zaten kuralların çoğu basketbolla örtüşüyor. Kaleci kendi alanı dışında müdahalede bulunursa yine penaltı oluyor. 6 metreden penaltı atılıyor. En önemli kurallardan biri, oyuncular sürekli "VOYL" demek zorunda. Uluslararası bir terim bu ve "Ben buradayım" anlamına geliyor. Örneğin topla dripling hâlinde olan bir oyuncuya savunma yapan oyuncunun "VOYL" diyerek bilgi vermesi gerekiyor. Oyuncu bunu söylemeden topa müdahale ederse faul yapmış oluyor. Muhtemel bir çarpışmayı önlemek için böyle bir uygulama yapılıyor.
Saha içerisinde 4 artı 1 oyuncu var. Peki, dışarıda en fazla kaç oyuncu olabiliyor?
Serkan Gümüş: Bir takım 10 kişiden oluşur. 2 kaleci, 8 oyuncu… Görme engelli oyuncularda "yedek-as" tabiri yok. Kenar oyuncuların da saha içindeki oyuncular kadar iyi olması gerekir. Bir oyunun başlaması için sahada 5 kişi olması gerekir. Çünkü 1 kişi eksikse hükmen kaybediyorsunuz. Oyun 25'er dakikalık 2 devre halinde oynanıyor. Arada 15 dakikalık dinlenme var. Her takımın iki yarıda da birer dakikalık birer mola hakkı var. İçeride iki hakem yönetiyor oyunu. Birisi başhakem, diğeri yardımcı hakem. Oyuncu değişikliği için üçüncü hakem ve masada saat hakemi ile yazıcı hakem var. Toplamda 5 hakem yönetiyor. Ofsayt yok.
Kullandığınız özel topu anlatır mısınız?
Serkan Gümüş: Topumuz zilli ve normal futbol toplarından biraz daha ağır. Çünkü topun bazı bölmelerinde zil dönmüyor. Altıgen olan bölmelerin içinde ziller var. Bu yüzden biraz da serttir o bölge. Kırmızı kartımız, sarı kartımız, ihtar, ihraç mevcut. Oyuncu değişikliği sırasında oyun durmak zorunda.
Görme Engelliler Milli Takımı olarak faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
Hasan Yıldırım: Diğer millî takımlar gibi bizim de hazırlık kamplarımız oluyor. Sporcularımızın hepsi farklı illerde ve farklı işler yapıyor. Bu işten para kazanmıyorlar. Gönüllü oynuyorlar. Hiçbir sporcumuz para almıyor. Bizler de gönüllü çalışıyoruz. Bu konuda bugüne kadar hiçbir talebimiz olmadı. Türkiye Futbol Federasyonu'nun büyük desteği var. 8 takımlı, iki devreli, deplasmanlı ligimiz mevcut. Bunu Engelliler Koordinasyon Kurulu Başkanı Ömer Gürsoy bu hale getirdi. Türkiye Futbol Federasyonu öncülük yaptı ve ligimizi kurdu. TFF, yıllık bir bütçe veriyor ligimize. Riva'da bulunan Hasan Doğan Millî Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri'ni de ilk kez kullanımımıza açtılar. Bu bizim için gerçekten çok büyük bir adım oldu. Kamplarımızı genellikle Aksaray'daki Paraolimpik Merkez'de geçiriyoruz. Ayrıca Görme Engelliler Spor Federasyonu Başkanı Abdullah Çetin'e çok teşekkür etmek isteriz. Gerçekten çok ilgili bir başkan. Hatta çocuklar kendisine, "Başkanım" değil, "Ağabey" der.
Türk Millî Takımı'nın katıldığı turnuvalardan bahseder misiniz?
Hasan Yıldırım: Geçen yıl Dünya Şampiyonası'na katıldık, bu yıl da Dünya Oyunları'na… Ağustos ayında Avrupa Şampiyonamız var. Asıl hedefimiz orası. Avrupa Şampiyonası'nda ilk üçe girdiğimiz zaman olimpiyat kotası almış oluyoruz. Direkt katılma hakkı kazanıyoruz. Seneye inşallah Olimpiyatlarda olacağız. Kadromuz çok kaliteli. Bireysel olarak üst düzeyde oyunculara sahibiz. Futbolcularımız aynı zamanda genç. Eski kadrodan değişiklik yaptık. En genç oyuncularımızdan birisi Hasan Şatay. Çok yetenekli bir oyuncu. Başarıya ulaşmamız için imkân gerekli. Kamp için bu imkân tanındı, TFF'ye çok teşekkür ediyoruz. Brezilya beş yıldır üst üste Dünya Şampiyonu oluyor. 2 Olimpiyat Şampiyonluğu var. Bunun sebebiyse görme engelli sporcuların tamamının Brezilya Futbol Federasyonu'nun bünyesinde bulunması. Hasan Şatay, İzmir'de bir devlet hastanesinde, diğer çocuklarımız farklı illerde çalışıyor. Başarıya ulaşabilmemiz için bu çocukların tamamını bir çatı altında toplamamız gerekiyor.
Örnek vermek gerekirse Türkiye'de ilk kez uygulanan profesyonel hakemlik sistemi gibi değil mi?
Hasan Yıldırım: Kesinlikle… Hakemler 12 ay sürekli birlikte. Ne kadar çok tekrar yaparsanız başarı o zaman gelir. Bir cerrah düşünün; ilk ameliyatında nasıl zorlanıyor, ancak ameliyat yaptıkça nasıl ustalaşıyor. Artık profesyonel oluyor. Bizim futbolumuz da böyle. Çok fazla tekrar gerekli, imkân gerekli.
Futbolcular sürekli antrenman yapabilme imkânı buluyor mu?
Serkan Gümüş: Dediğimiz gibi bütün oyuncular memurluk yapıyor. Farklı yerlerde çalışıyor. Herhangi bir ilin takımını örnek alalım. Ama oyunculardan biri İstanbul'da, biri farklı bir ilde, öbürü başka bir ilde… Dolayısıyla maçlardan ancak 1-2 gün önce yan yana geliyorlar. Yani bu gelişimi engelleyen en büyük faktörlerden bir tanesi bu durum. En azından elit ve kaliteli olan sporcuları federasyon bünyesine alıp, oranın bir üyesi olarak göstersek o zaman çok daha fazla idman şansı bulup, iyi seviyeleri yakalarız.
Türkiye ile bu oyundaki önemli ülkeler arasındaki farklar neler?
Serkan Gümüş: Türkiye 2011'de olimpiyat kotası almış, 2012'de olimpiyata gitmiş, 2013'te Avrupa üçüncüsü olmuş bir ülke… Deplasmanlı lige geçtikten sonra sporcuların daha fazla idman yapması sebebiyle kalite yükseldi. Türkiye kendisini hissettirir hâle geldi. Daha önceki yıllarda diğer takımlarla oynadığımızda biraz daha aşağıda kalıyorduk. Şimdi çok daha farklı, kendine güvenen, ayakları yere sağlam basan bir takımız. Biz antrenörler de kendimizi çok fazla geliştirdik. Şu andaki hocamız John Ball'ün katkılarıyla çok daha iyi şeyler yapacağız.
Hasan Şatay artık sana gelelim… Görme engelli bir insan nasıl olur da böylesine mükemmel top oynar? Bugün "Benim" diyen insanda sendeki top tekniği yok. Bu doğuştan mı, yoksa çalışarak kazanılan bir yetenek mi?
Hasan Şatay: Tabiî ki bir yetenek var. Herkes bu şekilde oynayamaz. Normal bir futbolcu da yeteneksizse bir yere kadar gelebilir. Cristiano Ronaldo'nun gözlerini kapatın, ancak 1-2 yılda bizim gibi oynayabilir. (Gülüyor) Yetenek varsa oynar!
Serkan Gümüş: Antrenörlerin en büyük etkisi; Hasan'a yeteneğini fark ettirebilmek. Hasan bir şeyler yapıyor kendi adına. Ama "Hasan sen şu yönde çok iyisin. Buna yönel" dediğimizde çok daha başarılı bir sonuca ulaşıyor.
Hasan Şatay: Bir yetenek var ama o yeteneğin fark edilmesi lâzım. Biz okulda eskiden topun peşinde koşardık. Biraz daha profesyonel olunca üstüne koyduk. Ben 2012'de başladığımda 10 dakika koşamıyordum sahada… Ama şimdi 40 dakikayı çıkartıyorum.
Bir Millî Takım oyuncusu olarak kariyer hedeflerin nedir?
Hasan Şatay: Nereye kadar giderse ağabey. 1994 doğumluyum, 21 yaşındayım. Hocalarıma bağlı ama 30 yaşına kadar oynarım diye düşünüyorum. O zaman yeni gençler çıkar, bizden sonra onlar oynar.
Futbola olan yeteneğini kendin mi keşfettin, bir hocan mı seni yönlendirdi?
Hasan Şatay: İlkokulda zaten topa poşeti takar, onun peşinde koşardık. Halı sahamız yoktu, toprak sahamız vardı. O zamanlar tabiî ki görmeyenler kaleye geçiyordu. Kendi kendimize oynuyorduk. İzmir'de yaşıyorum. Aşık Veysel Görme Engelliler Okulu'nda okuyordum. 8. sınıfa kadar deliler gibi oynadık. Ondan sonra lise çağında dağıldık hepimiz. Ben futbolu bıraktım. Böyle bir oluşum olduğunu bilmiyordum. Ege Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler okuyorum. Aynı zamanda da Eşrefpaşa Hastanesi'nde çalışıyorum. Lise bittikten sonra bir arkadaşım aradı ve beni çağırdı. Birkaç gün top oynadık ama idman yapmıyoruz bir şey yapmıyoruz. Zaten İzmir'in yazı sıcak. Ramazan girdi araya. Olimpiyatları izlemeye başladık. Olimpiyatlarda bizim takım yeni yeni gelişiyor. Dedim ki, "2016'da inşallah olimpiyatlardaki ilk golü ben atacağım." Bakalım ilk hedefim o! 2012 Eylül'de Mersin'de bir turnuva oldu. İzmir Çağdaş Görmeyenler Spor Kulübü'ndeydim. Şampiyon olduk; İkinci Lig'e çıktık. Şampiyon olduk, Birinci Lig'e çıktık. İlk sezonumuzda üçüncü olduk. Yavaş yavaş futbolumuz gelişiyor. Millî Takım'a geldikçe ben daha çok geliştim.
Sosyal hayatta karşılaştığın zorluklar neler? İnsanlar sana nasıl bakıyor, nasıl yaklaşıyor?
Hasan Şatay: İnsanlar bizi tanımadıkları için farklı bakıyorlar. Neler duymadık ki? "Senin sahibin yok mu?" diyor adamın birisi… Ama bazıları da çok bilgili. "Yardım edeyim mi?" diyor. Ben zaten "Olur, yardım et" diyorum. İzmir bu konuda çok duyarlı. İzmir'i bu konuda çok beğeniyorum. Bazen çok zorluk da çekiyoruz. Sarı çizgiler işimize yaradığı gibi bazen yaramıyor da… Bazı yerlerde çok abartıyorlar. Mesela şuraya gideceksiniz (eliyle gösteriyor), buradan kısa yoldan gidebiliyorken illa ki yolun sonuna kadar gidip, oradan dönmemiz gerek. Çizgileri öyle yapmışlar. Labirent gibi! Bir yere kadar geliyoruz, bir yerden sonra bitiyor! Ege Üniversitesi'nin çıkışında metrodan sonra çizgiler bitiyor. Yani diyorlar ki, elinle koymuş gibi bundan sonrasını bulacaksın. Bize ortam sağlansın, başka bir şey istemiyoruz. Şurada bir yol varsa, bize de yapılması lâzım. Bize, "Hafız bu tarafa gel" denmesine gerek yok. Biz olmuşuz 'hafız…' Herkes öyle diyor.
Turkcell'insize sponsor olması nasıl bir artı sağladı?
Hasan Yıldırım: Turkcell'in medya ayağı güçlü. Bizim biraz daha popüler olup medyada yer alabilmemiz için böyle bir şey şarttı. Onu da sağ olsun Türkiye Futbol Federasyonu karşıladı… Önayak oldu. Şu anda maddi getirisi fazla olmayabilir ama manevi getirisi çok büyük. Bugün Turkcell'in yanına başka markalar da gelebilir sponsor olarak. İki yıl oldu ligimiz açılalı… O günden bugüne muazzam farklar var. Ben aynı zamanda Çankaya Belediyesi Görme Engelliler Spor Kulübü'nün antrenörlüğünü yapıyorum. Bu işin içinde ne kadar çok yerel yönetim olursa başarı daha da artar. Böyle bir spor kulübünün bütçesi 50 bin lira bile tutmaz. Bir belediye için bu rakam hiçbir şey değil. Sosyal devletin en önemli görevlerinden biri engelli bireylerini refah ve huzur içinde yaşatmaktır. Bu çocukların günlük harcırahları 10 lira 25 kuruş. Bu para ya hiç verilmesin ya da veriliyorsa hayatın gerçeklerine uygun bir rakam belirlensin. Çünkü bu şekilde değersizleştiriliyoruz. Zaten bu çocuklar parasında değil ki, gönüllü yapıyorlar bu işi. Evimizden, ailemizden uzağız. Buradan ekstra bir gelirimiz yok. Cebimizden para harcıyoruz. Ancak maalesef yönetmelikler böyle. Bakanlığın bu konuya el atması gerekir. Ayrıca malzeme sorunumuz var.
Aileler nasıl bakıyor olaya?
Hasan Yıldırım: Bilinçsiz aile çok… "Benim oğlum gitmesin" diyorlar… Neden gitmesin? "Oğluma araba çarpar… Bir şey olur, düşer kafasını yarar." Olaya bu mantıkla bakamayız.
Serkan Gümüş: Ben bir örnek vermek istiyorum. Bizim bir sporcumuz var; Mehmet Soymaz. Bizimle tanışmadan önce bir dönümlük bir alanda yaşıyordu. O bahçede arkadaşlarıyla top oynuyordu. "Hayatta baston kullanmam. Oradan oraya bastonla gidemem" diyen bir çocuktu. Bizimle tanıştıktan sonra Türkiye'de gitmediği şehir kalmadı. Bastonla istediği yere gidiyor. Ankara'ya gitsin, istediği yeri bulur. Müthiş bir özgüveni var. Sporla tanıştıktan sonra okuma-yazma kursuna gitti. Orada tanıştığı bir kadınla evlendi. Şu anda çocuk sahibi… Yani bir anda ufak bir dokunuş, bir engellinin hayatını müthiş bir derecede değiştirebiliyor. İşte burada belediyelerin, yerel yönetimlerin çok önemi var. Destek olmaları gerekir. Bunu sağdıkları zaman gerçekten yapılamayacak hiçbir şey yok.
Hasan Yıldırım: Başarı da bütçeyle oluyor. Çankaya Belediyesi olarak iki yıldır şampiyon oluyoruz. Belediyemiz bütün imkânları sağlıyor. Konaklamamız, aracımız, yemeğimiz, malzememiz… İnanır mısınız, malzememiz Millî Takım'dan daha iyi… Kulüp başkanına diyorum ki, "Bana dört takım şort-forma gerekli." Gidiyorum alıyorum. Hiç sorun değil. Ayakkabı sıkıntım zaten hiç yok. Devlette ise böyle değil. Bir yıl için bir ayakkabı veriyorlar. Bakın bu çocuk zaten görmeden oynuyor. Sahalarımız sert. Bu yüzden ayakkabılarımızda sürekli kopukluklar oluyor. Devlet "Bir ayakkabıyı sadece 1 yıl kullanabilirsin" diyor. Nasıl yapacaksınız, bunu söyleyin bana.
Serkan Gümüş: Bu dönemde aldığımız ayakkabı daha şimdiden yırtıldı. Sporcumuz bir sefer giydi. Bariyer kenarına vurdu ve ayakkabı parçalandı. Bir daha ayakkabı alamıyorsun. Ne yapacağız peki?
Hasan Yıldırım: Hasan Doğan Millî Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri'nin içerisinde millî formaların ve eşofmanların giydirildiği mankenler var. Çocuklar oradan geçerken her seferinde üzerlerine dokunuyor. "Hocam bunlar nasıl böyle kaliteli" diyorlar bana. Orada bir duygulandım, ağlayacaktım. Bir oyuncum diyor ki, "Ben Arda Turan'ın yatağında yatıyorum…" Bununla mutlu oluyor.
Hasan Şatay: Ben arkadaşlara hava atıyorum zaten, "Bizim yattığımız yatakta Arda Turan yatıyor" diyorum.
Hasan Yıldırım: Oyuncular üst düzeyde motive oluyor burada. Bu imkânlarla, bu şartlarla, bu bütçelerle bu işler sadece kalben yapılırsa oluyor. Çocuklar şimdi havaalanına Millî Takım otobüsüyle gitmek istiyor. Niye? "Ben Arda'nın otobüsüyle havaalanına gittim" diyecek. Motive olacak. Mankeniyle bile fotoğraf çektiriyorlar. Böyle bir hayali düşünün. O eşofmanı hayal ediyorlar. İçinde kimse yok ki mankenin… Ağlarız anlatırsak.
Serkan Gümüş: Burada yaptığımız kamp kadar verimli bir kamp görmedim. Çünkü böyle bir motivasyon kampı hiç olmadı. Ne kadar değer verildiğini anlaması çok önemli oyuncunun…
Hasan Yıldırım: Şimdi Hasan'ın yattığı yatakta yarın gelip Arda Turan yatacak. Bu çok önemli…
Hasan Şatay: Ama Arda, "Bu yatakta Hasan yattı" demeyecek (Herkes gülüyor).
Hasan Yıldırım: Oyuncularımızda millîlik duygusu çok üst düzeyde. Duygusal olarak formaya çok bağlılar. Bizim asıl çözüm yolumuz şudur: B1 Futbol Millî Takımı'nın tamamen Türkiye Futbol Federasyonu'nun bünyesinde olmasını talep ediyoruz. Bizim çok büyük bütçelerle işimiz yok.
B1'in anlamını açıklar mısınız?
Hasan Yıldırım: Hiç görmeyenler… Yani Hasan'ın kod adı B1!
Hasan bu oyunun öncü isimlerinden biri olarak 10 yıl sonra nerede olmayı planlıyorsun?
Hasan Şatay: 10-15 sene daha futbol oynayıp işimi bitirdikten sonra yeni gelenlere bir şeyler öğretmek istiyorum. Bu alanda ilerlemek istiyorum.
Top tekniğin gerçekten mükemmel. İzlerken şoke oldum. Sizi izleyenlerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Hasan Şatay: Senin gibi tepki veriyorlar ağabey(Herkes gülüyor). "Ne yapıyor bunlar?" diyorlar. Mesela bazılarına anlatıyoruz oyunumuzu. "Kaleciler gol yemez ki" yorumunu yapıyorlar. Bazıları diyor ki, "Bana 5 penaltı at; bakalım kaçı gol olacak?" Diyorum ki, "Oğlum bak git..." (Herkes gülüyor). Geçen U14 futbolcularıyla muhabbet ediyoruz. Çocuğun birisi forvet. Kalelerin boyunu öğrendi. "Ben sizin kalede gol yemem ki…" diyor. Hatta "Çalımlar, çalımlar gol atarım" diyor. Kuralları bilmiyor çünkü. "Kaleciysen çıkamazsın" cevabını verdim. "O zaman kaleden kaleye gol atarım" diyor. O da yasak…
Kalecilerin gördüğünü öğrenince insan merak ediyor tabiî ki, "Nasıl oluyor?" diye…
Hasan Şatay: En büyük avantajımız, kalecilerin bizim nasıl vurduğumuzu anlayamaması. Çünkü bir anda vuruyoruz. Beklemiyorlar bile. Biz bir tarafa bakıp vurmuyoruz. Rastgele!.. Nereye giderse!
Hasan Yıldırım: Bazen korner çizgisinin oradan gelir. Kaleci de kapattığı köşeye vurmayacağını düşünür. Çünkü normal bir futbolcu çaprazdayken kalecinin kapattığı köşeye vurur mu? Bizim oyuncularımız kapattığı köşeye vuruyor ve genelde gol oluyor.
Hasan Şatay: Arkadaşlarla maç yapıyorduk. Bir arkadaşım kaleye geçti. Aynı şekilde gol attım. Bana, "Normal futbolcu gibi vurdun. Uzak direğe vuracağını zannettim, yakın direğe yuvarladın" diyor, şaşırıyor.
Hayran olduğun futbolcular kimler?
Hasan Şatay: Arda Turan'ı çok severim. Galatasaray'da oynadığı zaman da çok seviyordum. Atletico Madrid'e gitti, kendisini aştı. İşte Türkiye'deki asıl problem de bu… Buradaki futbolcu üzerine koyamıyor, gelişemiyor. Bu altyapıdan ya da eğitimden kaynaklanabilir. Muhammet Demirci vardı, nerede şimdi? Kaç yaşındadır? 20 belki… Messi kaç yaşında başladı? 17… Casillas 17 yaşında çıkmıştı sahaya. Bizde 20'li yaşlarda hâlâ genç yetenek. Semih Şentürk bile yıllarca genç yetenekti.. Semih Kaya hâlâ genç yetenek.
Hasan Şatay'ın mevkii nedir hocam?
Hasan Yıldırım: Hasan düğünlerde, her yerde oynuyor.
Hasan Şatay: Zamanında forvetim diyordum. Buraya geldim orta saha oldum. Bakalım… Yavaş yavaş geriye doğru gidiyoruz. Yakında kaleye geçerim (Herkes gülüyor). Oradan da top toplayıcılık… Bir yerden sonra da bırakırız artık. Şaka bir yana 4 kişi olduğumuz için her yeri dolduramıyoruz. Sağ bek, sol bek yok tabiî ki. Bir tane stoper koyuyoruz. O hem sağ bek, hem sol bek.
Bir dizilim var değil mi?
Hasan Şatay: 4-4-2 değil bizimkisi ama 1-2-1… John amca geldikten sonra bize gösterdi.
John Ball hocamızın Türkçesi var mı?
Hasan Şatay: Yok ağabey. Eren ağabey tercüman. 2.05 boyu var adamın…
Nereden biliyorsun?
Hasan Şatay: Dokunuyoruz ağabey (Herkes gülüyor). Japonya'ya gittik. Duş alıyor. "Bir baktım tavanda şampuanın izi çıkmış" diyor. Japonya'da zaten kafası tavana değiyordu.
Hasan Yıldırım: Sistemimizden bahset biraz Hasan…
Hasan Şatay: Biz 1-2-1 oynuyoruz. Yeni yeni oturtuyoruz bu sistemi. Dünya Kupası'nda çok işe yaradı. Şimdi hücumu geliştirirsek çok iyi yerlere gider. Hücumda biraz bize bakıyor. Biraz arkadaşlara bakıyor. Defans komple bana bakıyor. (Herkes gülüyor) Ortadaki ikilinin işi ileri-geri… O ikilinin görevi çok önemli, çünkü çok çalışıyor. Bakalım, nerede görev verilirse orada oynuyoruz.
Hasan Yıldırım: O arkada bir tane yatan var Hasan…
Hasan Şatay: Ha o 1 numaramız… Bizde 1 numara, 2 numara, 3 numara ve 4 numara diye konumlandırdık herkesi. 1 numara defans oyuncusu. Ceza sahasının üzerinde, penaltı çizgisinin üzerinde süpürür. 2 numara sağ taraf, 3 numara sol taraf. Öndeki de 4 numara. O da uç nokta. İleri uç diyelim.
Serkan Gümüş: Bizde de oyun sistemleri var. 1-2-1'e "Dayımın sistemi" diyoruz. 2'ye 2 var. 3'e 1 var. 2-1-1 gibi oyun sistemleri var.
Futsal gibi dur durak yok değil mi hocam? Herkes sürekli hareket halinde?
Serkan Gümüş: Evet aynen. Futsal oyunu diyebiliriz buna…
Hasan Şatay: Zaten futsal, futbol, basketbol, hentbol hepsini karıştırmışlar… Karman çorman olmuş (Herkes gülüyor). Mesela kırmızı kart cezası gördüyse birisi, 5 dakika boyunca 3 kişi oynuyoruz. Sonra bir kişi daha girebiliyor oyuna.
Hasan Yıldırım: Direkt kırmızı kart 2, ikinci sarıdan kırmızı kart gören 1 maç ceza alıyor.
Tartışma-kavga oluyor mu?
Hasan Şatay: Olmaz mı? Ben bugüne kadar bir kez sarı kart gördüm. Ligdeki ilk maçımız, Gaziantep maçı. 2-1 yeniliyoruz. Son 5 dakika. Gittim iki kişiyi çalımladım, bir gol attım. "Gol" diye bariyeri tekmeledim. Sonra sarı kart yedim. Başka da kart görmedim hiç.
En önemli hatıran nedir?
Hasan Şatay: Brezilya maçı benim en önemli hatıram. 1-0 yenilmiştik. Son 2 dakikada 2 penaltı kaçırmıştık. MillîTakım'la ilk maçımdı. Ayaklarım titreye titreye çıktım. Normalde 20-30 dakika oynarsın. Ben 10 dakikadan sonra oynayamadım. Çıktım kenara, kustum falan… Heyecanım tavandaydı. İlerleyen zamanda Brezilya'ya karşı daha tecrübeli olacağım.
Peki, normal ligdeki gibi transfer olabiliyor musun?
Hasan Şatay: Evet olabiliyoruz.
Türkiye'den isteyen oldu mu peki seni?
Hasan Şatay: Yok ağabey, ben yurtdışıyla ilgileniyorum. Almanya'ya transfer olacağım (Gülüyor).
Hasan doğuştan mı görmüyorsun, sonradan mı oldu?
Hasan Şatay: Sonradan oldu. 4 yaşındayken eklem romatizması geçirdim, gözlerime vurmuş. Ailem ilk başlarda top oynamamı problem ediyordu. Ancak şimdi sıkıntı yok. Ben, "Maçlara gideceğim" dediğim zaman, "Romatizman var" diyorlardı. Fazla itiraz edince artık tutamadılar. Pazar günü idmana gidiyordum. Babam, "Pikniğe gideceğiz" diyordu. Ben itiraz ediyordum. Başladım ve yavaş yavaş yürüdü gitti.
Bütün Millî Takım B1 değil mi hocam? Yani bütün takım tam olarak görmüyor…
Hasan Yıldırım: Evet hepsi B1… Aslında kör oluşları da enteresan. Bir oyuncu var, köyde Tarkan oluyor, bir arkadaşı da Kostok… Kostok oku alıyor, bir fırlatıyor; "Tarkan'ı vurdum" diyor. Oyuncumuz Ahmet Şenyuva'yı gözünden vuruyor. Kör oluyor çocuk. Sonra geliyor çocuk. Bu sefer Cüneyt Arkın oluyor. Yine kendi aralarında şakalaşırken arkadaşının parmağı bu sefer öbür gözüne giriyor. İkinci göz de gitti. Bir de Mehmet'imiz var… O da top oynamaktan kör oluyor. O dönem az görüyor. Doktoru diyor ki, "Sakın top oynama. Gözüne darbe alırsan kör olursun." Ancak Mehmet durmuyor. Gözüne darbe alıyor top oynarken ve kör oluyor. Hastaneden geliyor. Babası okula bırakıyor ve tembihliyor, "Oğlum sakın top oynama." Ama Mehmet durur mu? Aynı gün top oynuyor, aynı gün öbür gözü gidiyor. Çocuğun içindeki futbol aşkını görüyor musunuz.
Serkan Gümüş: Celal var bir de… Öbür tarafa gidip gelenlerden… Yıldırım düşüyor bir gün. Öldü diye hastaneye götürüyorlar. Şimdi futbol oynuyor. Celal Çoban şimdi en iyi top tekniği olan oyuncumuz.