2005 yılında Peru'da düzenlenen U17 Dünya Kupası'nda vitrine çıktığında, üzerine "Geleceğin yıldızı" etiketi yapıştırılmıştı. Bu yolda istikrarla yürümeyi sürdürüyor. Artık A Milli Takım'da oynuyor ve Feyenoord'da edindiği tecrübenin ardından Borussia Dortmund'un da bankoları arasında yer alıyor. Gurbetçi oyuncuların Türkiye'ye gelmek istemediği görüşüne karşılık, "Hiçbirimizde böyle bir önyargı yok. Ama İspanya ve İngiltere'den sonra dünyanın en iyi üçüncü liginde oynuyorum ve bunun için kendimi şanslı hissediyorum " diyor. Kariyerinde sıçrama yaptıracak bir teklif gelirse Turkcell Süper Lig'e hayır demeyeceğini söylüyor.
Röportaj: Türker Tozar / TamSaha
Alçakgönüllü, sakin mizaçlı ve güleç yüzlüsün. Sahada da bu sakinliğini koruyabiliyor musun? Çünkü bazı oyuncuların gerçek hayatlarıyla saha içi arasında hiçbir benzerlik yoktur.
Ben gerçek hayatta nasılsam saha içinde de öyleyim. Biz oyuncuların sahada üzerimize düşen görevi yapabilmemiz için de sakin ve soğukkanlı olmamız gerekiyor. Başka türlü başarılı olmamızın imkânı yok. Sahada karar verme aşamasında da bu sakinlik halimin avantajlarını yaşıyorum.
Borussia Dortmund'a gerçek anlamda bir bağlılığın var. Kulübün senin için ifade ettiği anlam nedir? Sadece altyapını aldığın kulüp olması mı?
Ben kulübün altyapısına girmeden önce de sıkı bir Dortmund taraftarıydım. 7 yaşındayken bana Borussia Dortmund forması hediye edilmesiyle birlikte, kulübe olan hayranlığım başlamış oldu. 12 yaşındayken de Dortmund'un altyapısına transfer olmayı başardım. Haftanın 5 günü 70 km. uzaklıkta olan evimizden idman tesislerine giderdim. O yolu gidip gelmek beni kulübe daha da bağladı. Sürekli profesyonel takımın maçlarını izliyor, hatta bazı karşılaşmalarda top toplayıcılık bile yapıyordum. Bu tür şeyler insanın kulüple bağını daha da pekiştiriyor. Borussia Dortmund benim her zaman takip edeceğim, çok sevdiğim bir kulüp. İnsanlar nasıl tutkuyla Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi takımları tutuyorlarsa, ben de çok büyük bir Dortmund taraftarıyım.
Bir Michael Zorc hayranı olduğun için 8 numaralı formayı aldığın söyleniyor. Doğru mu? Kendisi şu anda kulübün genel menajeri. Aranızdaki diyalog nasıl?
Michael Zorc, Dortmund kulübü ve taraftarları için sembol bir isim. Tüm profesyonel kariyeri boyunca Dortmund'da oynamış ve kariyerini bu kulüpte noktalamış bir oyuncu. Giydiği 8 numaralı formayla ün yapmıştı. Şimdi de genel menajerlik görevini yürütüyor. Bir gün bana, "Sen Dortmund için çok önemli bir oyuncusun. Bir gün seni benim giydiğim 8 numaralı formayla görmek isterim" demişti. Kendisi, daima 8 numaraya yakışan bir isim bulmak için gayret gösterdi. Bu sezon da bana lâyık gördü.
Feyenoord'da geçirdiğin kiralık bir dönem oldu. Bu periyodla ilgili aklında neler kaldı? Senin deneyimine katkısı oldu mu?
Hayatım boyunca hiç yedek kalmayan bir futbolcu olarak, ilk defa 2007-08 sezonunda bunu yaşamıştım. Feyenoord'a Dortmund'da ilk 11'de forma giyemediğim için, Fatih Hoca ile konuşarak kiralık gittim. Çünkü kendisi bana düzenli olarak oynayabileceğim bir kulübe gitmemi tavsiye etti. Menajerim ve ailemle de konuyu tartıştıktan sonra benim için en ideal kulübün Feyenoord olacağına karar verdik. Orada 28 maç oynadım, hepsinde ilk 11'de sahaya çıktım ve oldukça fazla gol attım. Sezon sonunda Hollanda Kupası'nı kazandık. Her bakımdan benim için olumlu bir deneyim oldu. Halen görüştüğüm, çok iyi arkadaşlar edindim. Sadece 1 sezon oynamış olmama rağmen gerek kulüp yetkilileri gerekse taraftarlar beni çok sevdi, ben de onları. Bundan bir sene önce, Rotterdam'da Feyenoord'la özel maçta karşılaştık. Oyuna girdiğimde 50 bin kişi beni ayakta alkışladı. Gerçekten çok duygulandım ve mutlu oldum. Bir sene içerisinde bunca insanın kalbini kazanmak çok güzel bir olay. Profesyonel anlamda ise farklı mevkilerde ve sistemlerle, değişik taktiklerle oynamayı öğrendim. Hollanda Ligi'nde futbol çok hızlı oynanıyordu ve ayağa pas üzerinden giden bir oyun anlayışı vardı. Bunlara alıştım.
Bazı oyuncular ilk 11'de oynamasa bile takımında kalıp forma mücadelesi vermeyi tercih ediyor. Sense kiralık gitmeyi seçtin. Başkalarına da senin yolundan yürümelerini önerir misin?
Her futbolcuyu kendi konumunda değerlendirmek lâzım. Ben her zaman oynayıp, takımına katkı sağlamak isteyen bir futbolcu olduğum için bu yolu tercih ettim. İyi bir oyuncu olduğuma inandığım için Dortmund'da yedek kalmayı içime sindiremedim ve kiralık gittim. Evet, bazı oyuncular yedek bekler. Sonuçta belki oynar, belki de oynamaz. Dortmund'dakilere o dönem, "Beni 1 sezonluğuna kiralayın, ertesi sezon daha dinç bir şekilde takıma döneyim" demiştim.
Ancak aynı süreç içerisinde de Milli Takım'dan uzak kaldığını gördük. Bu niye oldu? Üstelik Feyenoord'da çoğu maçta ilk 11'de oynamıştın.
Fatih Hoca o dönem beni Ümit Milli Takım'a gönderdi. Belki beni yetersiz gördü ve daha fazla olgunlaşmam gerektiğini düşündü. Fatih Hoca ile aramızda çok iyi bir bağ var. Çok konuşmasak da ben onun ne istediğini anlayabiliyorum, o da benim ne düşündüğümü biliyor. Ümit Milli Takım'a gidince çok üzülmedim. Çünkü daha donanımlı bir şekilde, kendimi geliştirip A milliye atlayacağıma inanıyordum. Bunu da başardığımı düşünüyorum.
Avrupa Şampiyonası'nın kadrosunda olmayı bekliyor muydun? Olmamak senin için hayal kırıklığı yarattı mı?
Final kadrosunda olamadığım için üzüldüm. Beni çok etkiledi. 1-2 ay bunun üzüntüsünü içimde taşıdım. Maçları izledim, arkadaşlarımı gönülden destekledim ama insan, "Keşke ben de orada olsaydım" diye içinden geçirmeden edemiyor. O kadroda olmak, bir Avrupa Şampiyonası görmek kariyerime çok şey katacaktı. Tecrübem artacaktı. Hocamızın görev verdiği arkadaşlarımız da görevlerini en iyi şekilde yaptılar. Bunu da eklemek isterim. İnşallah bundan sonraki finallerde kadroda ben de olurum.
Arsenal ve Beşiktaş'tan teklifler aldığın yazıldı. Ama bunları kabul etmeyip Dortmund'da kalmayı tercih ettin. Bunun sebebi neydi?
Peru'da 2005 yılında düzenlenen FIFA U17 Dünya Kupası'ndan sonra Arsenal, Chelsea ve Liverpool'dan resmi teklif aldım. O dönem Dortmund A takımında oynama şansım açık ve belliydi. Oysa bu kulüplerin beni hangi takımları için istediğine dair en ufak bir bilgim yoktu. Bu yüzden Dortmund'da kalmayı tercih ettim, ayağıma gelen oynama şansını tepmek istemedim. Sözleşmeyi uzatmadan Arsenal'in teklifinden haberdardım. Ancak Chelsea ve Liverpool'u sonradan öğrendim.
Bir gün Türkiye'ye geleceğim
Bir gün Türkiye'de oynamak ister misin? Bunun için uygun zaman ne zaman olur?
Bunun için bir zaman veremem. Öncelikle, Almanya'da yaşasam bile Türkiye'yi çok sevdiğimi, ülkeme bağlı bir insan olduğumu söyleyeyim. Türkiye'de olanları çok yakından takip ediyorum. Evimde Lig TV var ve fırsat buldukça maçları izliyorum. Benim Türkiye ile olan ilişkim sadece Milli Takım'a gelip gitmekten ibaret değil. Şimdi, başarılı olsa da olmasa da benim için çok özel bir kulüp olan Dortmund'da oynuyorum. O yüzden Dortmund'dan ayrılmayı düşünmüyorum. Ama gelecekte bir gün sadece maddi anlamda değil, kariyer anlamında da beni ileriye taşıyacak bir teklif alırsam, o zaman Türkiye'ye transferi değerlendiririm. Şimdilik benim için en iyisi Dortmund'da kalıp tecrübe kazanmaya devam etmek.
Maçları izleyebildiğine göre senden bir Turkcell Süper Lig yorumu alalım. Bu sezonun nasıl geçmesini bekliyorsun?
Üç büyük takımın başında çok kaliteli teknik direktörler var. Frank Rijkaard, Christoph Daum ve Mustafa Denizli gerçekten büyük hocalar ve bunları takıma getirmek çok kolay değil. Ayrıca Galatasaray ve Fenerbahçe'nin kadroları da gerek ofansif gerekse defansif yönden çok kuvvetli. Bu bakımdan üç takımı diğerlerinden ayırıyorum. Avrupa kupalarında da başarılı olacaklarına inanıyorum. Bu kupalarda mücadele eden Barcelona, Real Madrid gibi en büyük 3-4 takımı çıkartırsak, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş kadroları hiçbir takımdan aşağıda değil. Bu sene yine Anadolu takımları sürprizler yapacaktır. Bakın Diyarbakırspor, Trabzonspor'u deplasmanda yendi. Geçen sezon Sivasspor'un yaptığını bu sezon Bursaspor ya da Kayserispor gerçekleştirebilir.
Emre Can ses getirecek
Almanya'da oynayan Türk futbolcular arasından istikbal vaat eden kimleri görüyorsun?
Şu anda Alman Genç Milli Takımlarına baktığınız zaman çok sayıda genç Türk futbolcunun orada oynadığını göreceksiniz. Örneğin, Bayern Münih'e transferiyle ses getiren bir orta saha oyuncusu var, Emre Can. Kendisi Bayern'in U17 takımında oynuyor. Aynı zamanda Alman U16 Milli Takımı'nın da kaptanı.
Tabata'nın 8 milyon euroluk bonservis bedelini eleştiren bir açıklaman oldu. Neden böyle düşündün?
Yok, bu eleştirel bir açıklama değildi. Ben, oldukça yüksek bir bonservis bedeline transfer olduğunu söylemek istedim. Yoksa Tabata iyi futbolcu ve Beşiktaş'a yararlı olacağından eminim.
Eski teknik direktörlerinden Jürgen Röber ile Thomas Doll ülkemizde çalışmayı tercih etti. Türkiye'de Alman teknik adamlar çok seviliyor, tutuluyor. Bunun nedeni ne olabilir?
Aslında ben ikisiyle de çok uzun süre çalışmadım. Röber ile 1-2, Doll ile de 3-4 ay gibi kısa sürelerde birlikte olduk. Kulübün iyi gitmediği zamanlardı. Alman hocalar neden seviliyor dersek, kaliteleri yüksek. Alman disiplini ve taktikleri Türkiye'de çok işe yarıyor diyebiliriz.
Alonso ve Iniesta gibisi yok
Aslında sen oyunu iki yönlü de oynayabilen bir futbolcusun. Bu özellikleri taşıyan başka beğendiğin oyuncular var mı?
Xabi Alonso ve Andres Iniesta'yı beğeniyorum. Ben de inşallah bir gün onlar gibi bir oyuncu olurum. İkisi de çok büyük futbolcu. Belki bir Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi kadar yüksekte değiller. Ama futbolu anlayan insanlar, bence benim söylediğim iki ismi diğerlerinden üstün görüyordur. Futboldan anlayan herkes, Xabi ve Iniesta'yı herkesin üzerinde tutmalı. Çünkü onların sağladığı katkı diğerlerinden kat kat fazla. Oyuna istediği zaman yön verebiliyor, oyunu açıyorlar. Hem hücuma hem de defansa katkıları var. İleri uç elemanlarını sürekli besliyorlar. İşte bu özellikleri yüzünden onları seviyor ve takdir ediyorum.
"Ailem olmadan yaşayamam" diyorsun. Peki, mesleğin gereği onlardan uzağa gidersen ne olacak? Seni olumsuz etkiler mi?
Yok. Rotterdam'da 1 yıl yalnız yaşadım. Ailemle de her zaman görüştük. Beni sürekli ziyaret ettiler. Her hafta sonu annem-babam olmasa da ya amcam ya da dayım, mutlaka gelirlerdi. O dönem beni hiç yalnız bırakmamışlardı, bundan sonra da bırakmazlar. Hepsini çok seviyorum. Bana müthiş destek oluyorlar.
Borussia Dortmund'un geçen sezondaki performansını nasıl değerlendiriyorsun? Bu sezon ligdeki hedefiniz ne?
Geçen sezonunun son haftasına 5. sırada girmiştik. Son maçta biz Borussia Mönchengladbach'la oynuyorduk, Hamburg ise Eintracht Frankfurt'la karşılaşıyordu. 90. dakikada maçların o andaki skorlarla bitmesi halinde bizim Avrupa Ligi'ne gideceğimizi söylediler. Ancak 90+2'de Hamburg'un gol attığı haberi geldi ve böylelikle biz 6. sıraya düşmüş olduk. Tabii çok yazık oldu. Çünkü özellikle sezonun ikinci yarısında çok iyi bir performans sergilemiştik. 8 maçlık bir galibiyet serisi yakalamıştık. Ben de o maçlarda birçok golün pasını vermiştim. Bu sezon bıraktığımız yerden başlamak istemiştik ama gereksiz beraberlikler aldık. Hedefimiz geçen sezondan daha iyi futbol oynamak ve daha çok puan toplayıp Avrupa kupalarından birine katılmak.
Şampiyonluktan pek söz edilmiyor herhalde…
Aşağı yukarı 10 senedir bu kulüpteyim ve hiçbir zaman "Bu sene şampiyonluk istiyoruz" diye bir hedef konulmadı. Dortmund her zaman mütevazı bir kulüp oldu. Kulüp, altın günlerinden sonra bir dönem batma tehlikesi bile geçirdi. 150 milyon dolar borç oluştu. Halen bu borcun kapatılması için başkanımız çaba gösteriyor. Bu konuda da oldukça da iyi gidiyorlar. Lorenzo Amoruso, Jan Koller ve Tomas Rosicky gibi oyuncular alınıp iki sene üst üste Şampiyonlar Ligi'ne gidilemeyince, bu oyunculara ödenen bonservis bedelleri kulübün belini büktü. Takım, bu oyuncularla 2001 yılında şampiyon oldu ama 2002, 2003 ve 2004 senelerinde Şampiyonlar Ligi'ne yükselmeyi başaramadı.
Gazete okumuyorum
Borussia Dortmund-Stuttgart karşılaşmasının en iyi oyuncusu seçildin. O karşılaşmayla ilgili aklında neler kaldı? Böyle bir unvana lâyık görülünce neler hissettin?
Aslında bunu bilmiyordum. Ailem telefon edip haberi ulaştırdı. Hakkında ne yazıldığını veya söylendiğini gazete ve televizyonlardan takip eden birisi değilim. İyi bir şey olursa nasıl olsa kulağıma gelir diye düşünürüm. Kadromuzda bulunan Brezilyalı Dede, profesyonel sözleşme imzaladığım ilk hafta beni yanına çağırdı ve "Genç futbolcusun. Sana tek tavsiyem gazete okumaman. Şu anda iyisin ama kötü olduğunda gazeteler seni olumsuz etkileyebilir" dedi. Ben de onun nasihatini takip ediyorum.
Milli Takım'ın Dünya Kupası elemelerinde çizdiği grafikle ilgili neler söylersin?
Gereksiz puan kayıpları bizi zor durumda bıraktı. Ancak, bu puan kayıpları kesinlikle rakibi küçümsemekten ötürü olmadı. Bazı maçlarda rakibimiz bizden iyi oynadı, bazen de biz istediğimiz gibi oynayamadık. Örneğin, Estonya'yı deplasmanda yenseydik, Bosna'yı mağlup ettiğimizde onların üzerinde olacaktık. İki İspanya maçında da iyi oynadık; golleri biz atamadık, onlar attı ve kazandı. İspanya'da onları çok zorladık. Ali Sami Yen'de ise Madrid'dekinden iki kat iyi oynadık ama olmadı. Kimileri "Sakatlıklar sebep oldu" diyor ama Türkiye futbol açısından o kadar gelişmiş bir ülke ki, oynamayan bir futbolcunun yerine diğerleri her an oynamaya hazır. Bazı maçlarda belli oyunculardan yoksun olmamız bizi etkiledi ama "Şu isim olsaydı kazanırdık, bir diğeri oynasa gol yemezdik" gibi tespitler Milli Takımımız için yanlış olur.
Balık restoranı açmak istiyorum
İlerleyen yıllarda bir restoran açmayı düşündüğünü söylüyorsun. Gıda sektörünü takip ediyor musun? Ayrıca yemek için yaşamak mı yoksa yaşamak için yemek mi?
Eşimle birlikte hayalimiz, futbolu bıraktıktan sonra İstanbul veya başka bir deniz kenarı yerde restoran açmak ve onun yanında yaşamak. İkimiz de denizi çok seviyoruz. Ben özellikle balık restoranı olmasından yanayım. Yemek yemeyi çok seviyorum. Hele de annemin ya da eşimin elinden olursa.
Röportajı bitirmeden, senin eklemek istediğin bir şeyler var mı?
Gurbetçi oyuncularla ilgili yapılan bazı yorumlara değinmek istiyorum. Bu oyuncuların Türkiye'ye gelmek istemedikleri yazılıp çiziliyor. Bu, kesinlikle doğru değil. Hiçbirinde böyle bir önyargı yok. Ama olaya bizim gözümüzle bakarlarsa bize hak vereceklerini düşünüyorum. Kendimden örnek vereyim, ben Almanya'da büyüdüm, altyapımı orada aldım. Orada rahatım, ailem yanımda. Bence İspanya ve İngiltere'den sonra dünyanın en iyi üçüncü ligi olan Bundesliga'da oynuyorum. Ligin kalitesinin İtalya'yı bile geçtiğini düşünüyorum. Şu anda da orada oynamaktan ötürü kendimi şanslı hissediyorum. Bunları düşününce, hem taraftarlardan hem de medyadan bana daha çok destek vermelerini bekliyorum.