TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Solda yeni bir lider: Sercan Sararer 2.07.2012
Solda yeni bir lider: Sercan Sararer
Onu Millî Takımımızın Avrupa turnesinde henüz ilk maçında gösterdiği performansı hayranlıkla izleyerek tanıdık. Güçlü, süratli, birebirde çok kolay adam eksiltebilen özellikleriyle sol kanada yeni bir hava getirdi. İspanyol anne, Türk babadan doğup Alman futbol ekolüyle yetişmenin tüm avantajlarını üzerinde taşıyan genç yıldız, Millî Takımımız için önemli bir kazanç olarak görünüyor.

Röportaj: Türker Tozar

İspanyol anne ve Türk babanın oğlu olduğunu biliyoruz. Öncelikle annenin ve babanın nasıl tanıştığını öğrenelim senden? Annen İspanyol, baban da Türk olmasına rağmen sen Almanya doğumlusun çünkü?

Söylediğiniz gibi annem İspanyol ve 7 çocuklu bir ailenin kızı. Babamla bundan 28 yıl önce Almanya'da tanışmışlar ve 27 yıldır da birlikteler. Ben de 27 Kasım 1989'da Nürnberg'de dünyaya geldim.

Futbola nasıl başladın?

Bizim mahallemiz ormanın kenarında kuruluydu. Oradaki aileler bir araya gelip ormanın kıyısında topraktan bir futbol sahası yaptı. Ben de diğer ailelerin çocuklarıyla birlikte 3-4 yaşından itibaren o sahada futbol oynamaya başladım. Yaklaşık 1 yıl sonra babam beni oturduğumuz köyün takımı olan FC Röthenbach'a götürdü. Almanların kurduğu amatör bir takımdı. Ama ben ilk gittiğim gün çekindim, utandım ve oynamak istemedim. O sırada 5.5 yaşındaydım ve işin komik tarafı, ağlamaya başladım. Babam da beni eve geri götürdü. İki gün sonra babama rica edip beni yeniden antrenmana götürmesini istedim. Haftada iki gün antrenman yaparak 4.5 yıl FC Röthenbach'ta oynadım. O süreçte FC Nürnberg ve Greuther Fürth takımları tarafından keşfedilerek antrenmanlara davet edildim. Fürth'ün altyapı koordinatörü babamın dostuydu. Bu nedenle Fürth'ü tercih ettim ve 11 yaşından itibaren altyapısına girdim. Bugüne kadar altyapının bütün kademelerinde oynadım ve 18 yaşında da profesyonel oldum. Tabii bu süreçte çeşitli zorluklar da yaşadım.

Ne gibi zorluklar vardı?

Haftanın 1 günü dışında her gün ya antrenman ya da maçımız oluyordu. Babam demiryollarında makinist olarak vardiyalı çalışıyordu ama işini benim programıma göre ayarlıyor ve hep yanımda oluyordu. Babam olmazsa annem beni antrenmanlara götürüp getiriyordu. Her gün 70 kilometre yol gidip geliyorduk. Normal antrenmanların dışında da yine top peşinde koşuyordum. Babamın "Eğer futbolcu olacaksan topu seveceksin" sözünü hiç aklımdan çıkarmadım.

Fürth'ün altyapısında A takıma yükselişin nasıl oldu?

Takımda her sene antrenörler bir araya gelir ve oyuncular elemeden geçirilir. Bu toplantılarda hangi oyuncuların yükseleceğine karar verilir. Bu karar aşamalarında antrenörler her seferinde aileme, "Biz Sercan'ın takımda kalmasını istiyoruz. Kesinlikle başka bir takıma götürmeyin. Böyle bir teklif alırsanız da önce bize bildirin" diyorlardı. 15-16 yaşına geldiğimde 1 senelik mukavele önerdiler ve 6 ay sonra da o mukaveleyi uzatmak istediler. Bu süreçte hep bir profesyonel oyuncu gibi davrandım. O yaşlarda pek çok oyuncu dışarıda gezip dolaşırken ben bu tip olaylardan hep uzak durdum. Futbol için yaşadım, ekstra antrenmanlar yaptım, bu sayede kuvvet kazandım. 17 yaşındayken, beni amatör takımda izleyip beğenen dönemin Fürth Teknik Direktörü Bruno Labbadia, A takımla antrenmanlara çıkmamı istedi. Maçlara amatör takımla çıkıyor, A takımla da antrenman yapıyordum. 18 yaşına geldiğimde ise profesyonel sözleşmeyi imzaladım.

Almanya'nın adını duyması geride bıraktığımız son iki sezona dayanıyor. Bu son iki sezondaki başarında neler etkili oldu? Hocanın sana güvenmesi, doğru yerde oynatıldığını düşünmen gibi…

Aslında benim kesin belirlenmiş bir pozisyonum yoktu. Forvette iki kanatta da yer aldım, santrfor arkasında da görev aldım. Adam eksiltme özelliğim nedeniyle tercih edilen bir oyuncu olduğumu düşünüyorum. Kolay çalım atmam ve gol pozisyonu oluşturmam, antrenörlerimin en fazla hoşuna giden, beni tercih etmelerini sağlayan özelliğim diyebilirim.

Bu sezon 34 maçta 9 gol atıp 13 asist yaptın. Hocan Büskens de sana her zaman güvendi. Fürth'teki ve Millî Takım'daki bu çıkışının, Büskens'in sana verdiği şansla gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz?

Elbette bunu söylemek mümkün. Benim daha çok çalışmama ve bu düzeye gelmeme Büskens yardımcı olmuştur. Benim yerime başka bir oyuncuyu da tercih edebilirdi. Ama ben de Büskens'in bana olan güvenini boşa çıkarmadım. 9 gol, 13 asistlik performansım, Fürth'ün 1. Bundesliga'ya yükselmesi için ciddi bir katkıydı.

Daha önce millî takımın alt yaş kategorilerinde hiç oynamamışken bir anda A Millî Takım'da buldun kendini. Öncelikle aday kadroya çağrılmayı bekliyor muydun? Öğrenince neler hissettin?

Aslında A Millî Takım'a çağrılmak aklımdan geçmiyordu. Davet alınca nasıl sevindiğimi anlatamam. Benim için çok gurur verici bir durumdu. Guus Hiddink döneminde de benimle temaslar yapılmıştı aslında. Ama ben A2 Millî Takım için böyle bir teklif gelmesini bekliyordum. Bir anda A Millî Takım için çağrılmam benim için şaşırtıcı, bir o kadar da mutluluk verici oldu. Bu mutluluk sadece benim için değil, ailem ve çevrem için de söz konusu. O günden beri telefonlarım durmuyor, yakınlarım, arkadaşlarım, dostlarım sürekli arayarak beni tebrik ediyor, mutluluklarını paylaşıyor.

İlk kez çağrıldığın A Millî Takım'da ilk oynadığın karşılaşmadan itibaren harika bir performans sergileyip bir anda tüm Türkiye'nin dikkatini çekmeyi başardın. Herkes "Kim bu Sercan?" dedi bir anda. A Millî Takım'la buluşur buluşmaz yakaladığın çıkışı neye bağlıyorsun?

Belki de kendime olan güvenimdendir. Hiçbir zaman karşısındaki oyuncunun ya da takımın ismini düşünen bir oyuncu olmadım. Karşımda çok büyük bir takım bile olsa bunu kafama takmam. Bu rahatlık da benim Millî Takım'daki ilk maçımdan itibaren başarılı olmamı sağladı diyebilirim. Elbette takımda Tayfun Korkut gibi Almanca konuşabileceğim bir antrenörün varlığı, takımdaki pek çok oyuncunun gurbetçi olması ve Almanca konuşması da uyum sürecimi kolaylaştırdı. Kampa geldiğim ilk günden itibaren hiçbir zorluk yaşamadım ve kendimi uzun süredir buradaymış gibi hissettim.

Abdullah Avcı'nın Millî Takım'da uygulamaya çalıştığı sistem ve senin saha içindeki rolün hakkında neler söylersin?

Bu sistemde kanat oyuncularına önemli görevler düştüğünü düşünüyorum. İki kanattaki oyuncunun da süratli, adam eksilten oyuncular olması gerekiyor. Sistemin genelinde ise kompakt bir oyun tarzı var. Blokların birlikte hareket etmesi, hücuma ve savunmaya birlikte destek vermesi gerekiyor. Bu da oyuncuların koşu mesafelerini kısaltmayı ve enerjilerini maç sonuna kadar korumayı öngören bir sistem. Ben sol kanatta önde oynayan bir oyuncuyum. Oyun karakterim de bu sisteme kolay uyum sağlamama yol açtı.

Aslında Türk futbolseverler seni pek de fazla tanımıyor. O yüzden şöyle soralım; kendini nasıl bir oyuncu olarak tanımlarsın? Zayıf ve eksik yönlerin neler sana göre?

Hızlı ve top tekniği yüksek bir oyuncuyum. Topu alıp sonuca gitmeyi seviyorum. Futbol karakterim ve anlayışım böyle. Eksik tarafım ise kafa toplarında biraz zayıf olmak. Bu konuda çalışıyorum ama kendimi çok geliştirdiğimi de söyleyemeyeceğim.

İspanyol ve Türk genleri taşıyıp, Alman futbolunun disiplinini almış bir oyuncu olarak, bu üç farklı ülke futbol kültürünün hangi özelliklerinin sende var olduğunu düşünüyorsun?

İspanyol ve Türk genleri taşıyıp Alman disipliniyle yetişmiş olmayı benim açımdan çok pozitif bir şey olarak görüyorum. Aslında oynadığım futbol da bu üç futbol kültürünün bir karışımı. İspanyollar ve Türkler futbolu yetenekleriyle oynayan, bu yeteneğin üzerine coşkuyu da ekleyen bir stile sahip. Topla oynamaktan keyif alıyorlar. Ben de bu özelliklere sahibim. Almanlar ise bendeki yetenek ve futbol oynama coşkusunun üzerine disiplin anlayışını, sonuç ne olursa olsun mücadeleden vazgeçmemeyi, taktik uyumu ekledi diyebilirim. Böyle bir karışıma sahip olmaktan da son derece memnunum.

Futbol hayatına forvet olarak başladığın doğru mu? Daha sonra ne gibi sebeplerden ötürü ve ne zaman kanat oyuncusu oldun?

Doğru. Santrfor ve santrfor arkası olarak görev yapan bir oyuncuydum. 13-14 yaşlarına geldiğimde yeni bir antrenör geldi ve beni sağ kanatta oynattı. İki sezon sonra ise sol kanatta görev yaptım. Profesyonel olana kadar hücumun bütün bölgelerinde görev aldım. Bunun da benim için bir avantaj olduğunu düşünüyorum.

Oynadığın bölge itibariyle en beğendiğin isimler kimler? Ya da herhangi bir idolün var mı?

Herhangi bir idolüm yok. Ama Messi, Ronaldo ve Nani çok beğendiğim oyuncular.

Daha şimdiden Türkiye'deki birçok kulübün peşinde olduğu söyleniyor. Gelecek sezon takımında mı kalmayı tercih edeceksin yoksa ufukta bir transfer gözüküyor mu?

Fürth'ün sözleşmeli oyuncusuyum ve beni göndermek gibi bir niyetleri bulunmuyor. Üstelik bu sezon ilk kez 1. Bundesliga deneyimi yaşayacağım ve bu deneyimin gelecekte bana büyük bir katkı sağlayacağını düşünüyorum. Dolayısıyla gündemimde transfer yok. Sadece yeni sezonda daha iyi takımlar ve daha iyi oyunculardan oluşan bir ligde kendimi biraz daha geliştirmek niyetindeyim.

Genç yaşına rağmen bir hayat arkadaşın ve bir de çocuğun var. Genç yaşta evlenip düzenli bir hayat yaşamanın son iki sezonda yükselen performansınla bir ilgisi olduğunu düşünüyor musun?

Bu durum benim hayatımı tabii ki değiştirdi. Genç yaşta sorumluluk almak çok önemli diye düşünüyorum. Ailemin arkamda olduğunu düşündükçe de motivasyonum yükseliyor.