TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Didem Karagenç: "Kornerden gol atınca istemeye geldiler!" 1.10.2021
Didem Karagenç: "Kornerden gol atınca istemeye geldiler!"
Geri
İleri

Eğitimci anne ve babanın futbolcu kızı, Kadın Millî Takımımızın kaptanlığını yapıyor. Ailesinin desteği ve yardımıyla bugünlere geldiğini belirten kaptan, ay-yıldızlı formayı 102 kez giymenin gururunu yaşarken yeni hedeflerine de azimle koşuyor. Bir yandan öğretmenlik yaparken bir yandan yurt dışında doktora planlıyor, öte yandan TFF'nin kurslarında ders veriyor. Bir kulüple tanışma hikâyesi ise bir okul maçında kornerden iki gol attıktan sonra evine gelinip babasından istenmesiyle başlıyor.

Röportaj: TamSaha / Deniz Adar

16 Ekim 1993 doğumlusun. Aileni tanıyabilir miyiz? Annen, baban, kardeşlerin neler yapıyor?

Eğitimci bir aileden geliyorum. Babam Ahmet Karagenç emekli öğretmen, annem Ayşe Karagenç de öğretmenlik yapmış ama şimdi ev hanımı. Ablam Ceren ise iki güzel yeğenimle ilgileniyor.

Ankara'da doğmuş biri olarak nasıl bir çocukluk dönemi geçirdin? Futbol tutkun çocukluk yıllarında mı başladı?

Ankara Bahçelievler'de doğup büyüdüm. Erkekler arabayla, kızlar bebeklerle oynar diye bir ayrım var ama ben bebeklerle de arabalarla da oynadım. Böyle bir ayrımım olmadı. Futbol da oynadım, voleybol ve basketbol da oynadım. Güzel bir çocukluk yaşadım. Ailem de bana neden arabayla ya da topla oynuyorsun demedi. Bu yüzden çok mutluyum ve ailemle gurur duyuyorum. Ailem benimle çok ilgiliydi. Futbol oynamam konusunda da çok destek oldular. Futbol tutkum küçük yaşlarda topun peşinde koşarak başladı. Her ikimizin anne ve babası çalıştığı için kuzenim Erdem'le babaannemin evinde kalıyorduk. Birlikte futbol oynayarak büyüdük. Okul bahçesinde ve mahallede futbol oynamaya başladık. İlk başlarda çocuklar beni futbol oyunlarına almıyorlar ya da sürekli kaleye geçmemi istiyorlardı. Kuzenim Erdem buna çok üzülüyordu. Daha sonra mahalledeki ve okuldaki çocuklar, onlardan daha çok top sektirdiğimi ve daha iyi oynadığımı görünce artık takımın önemli bir oyuncusu oldum. Beni artık bir kız çocuğu gibi değil, kendilerinden biri olarak kabul ettiler. Annem ve babam da hep desteklediler, futbol oynamama hiç karışmadılar, kızmadılar. Hatta anneannem şortla dışarı çıktığımda kızarken, annem beni hep koruyan taraf oldu. Annem de küçükken futbol oynamış ama dedem izin vermediği için devam edememiş. Bu yüzden olsa gerek annem benim her maçıma gelerek destek oldu. Babam fizik, kimya, biyoloji öğretmeniydi. "Kızım ya okumazsa" diye hiç endişe duymadı. Her antrenmandan geldiğimde özel olarak ders çalıştırırdı. Eksik kaldığım kısımları tamamlamam için yardım ederdi. Bu sayede hem başarılı bir öğrenci oldum hem de spor hayatıma devam etme fırsatı buldum. Benim açımdan ailem çok değerli ve önemli. Çünkü çok zor şartlar altında futbol oynamamı sağladılar. O zamanlar babamın tayini Sapanca'ya çıkmıştı; Sapanca'da ilk takım sporuna başladım. Annem, antrenmanlar için Sakarya'dan Sapanca'ya 1.5 saatlik yola dolmuşla götürüp getiriyordu beni. Antrenmanlar akşamları saat sekizde oluyordu, biz annemle eve gece yarısı dönüyorduk. Sabah sekizde tekrar okula gidiyordum. Annem beni hiç yalnız bırakmadı. Babam da hep destekledi. Babama sormadan hiçbir şey yapmam.                                                   

Eğitim hayatın hakkında bilgi verebilir misin?

Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu Öğretmenlik Bölümü mezunuyum. Arkasından Bahçeşehir Üniversitesi'nde yöneticilik bölümünde yüksek lisansımı yeni bitirdim. Doktora yapmayı planlıyorum. Hedeflerimden biri de yurt dışında doktora yapmak. Aynı zamanda öğretmen olarak Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapıyorum. Atamam gerçekleşti. 7 senelik öğretmenim. Türkiye Futbol Federasyonu'nda analiz uzmanı, squating uzmanı olarak kurslarda 2015 yılından bu yana eğitimci olarak görev yapıyorum. Yine alt yaş gruplarında analiz uzmanı olarak çalışıyorum.

Ailende sporla ilgilenen birisi var mı?

Lise dönemlerinde ablam voleybol oynuyordu, annem de küçükken mahallede futbol oynuyormuş. Bir ara ablam bizim kulübe geldi ve futbol oynamayı denedi. Antrenmanda iki topa vurdu, ikisi de doksandan gol oldu. Hoca onu hemen takıma aldı. O zamanlar kadın futbol oyuncusu havuzu da yoktu. Yaklaşık iki ay futbol oynadı. Onun dışında profesyonel olarak sadece ben varım. Babam benden önce futbol seyretmezdi. Şimdi de sadece benim maçlarımı seyrediyor. Beş yaşındaki yeğenim Beren'e de futbol oynatmaya çalışıyorum. 

Sakarya Yenikent Güneşspor'da futbola başladın. O dönemde neler yaşadın?

Babamla aynı okuldaydık; o öğretmen, ben öğrenci olarak. Kızların turnuvası yoktu o dönemde. Erkeklerin turnuvasına Millî Eğitim Bakanlığı'ndan izin alınarak tek kız ben katıldım. Sol ayağımla kornerden gollerim meşhurdu. Sapanca'daki evimiz çift katlıydı, bir garaj kapısı vardı ve her gün neredeyse bin tane falsolu top atmaya çalışıyordum. Bu yüzden de sol ayağım çok gelişti, ortalarım çok iyi olmuştu. Bu özelliğimden dolayı bütün kornerleri ve frikikleri ben atıyordum. Yine bir maçta kornerden iki gol attım. Dışarıda bir hoca bekliyormuş ve bana gelip "Ben kadın futbol takımı kurmayı planlıyordum, şimdi seni görünce kesin kararımı verdim, takımı kuracağım, akşam gelip seni babandan isteyeceğiz'' dedi. O zamanlar Ankara'da takım aramış ama bulamamıştık, Gazi Üniversitesi'nde kadın futbol takımı varmış fakat haberimiz olmadı. Medyada da bu kadar yer almıyordu zaten ve bu yüzden 11 yaşında Sakarya Yenikent'te lisanslı olarak futbola başladım. Evimize geldiler, takımdan bir abla ile birlikte, babama "Kızınızı istiyoruz, götürebilir miyiz? Ama para falan yok" dediler. Babam da "Alın götürün başımızdan" dedi. Çünkü sürekli kafalarının etini yiyordum "Futbol oynayacağım" diye. İlk defa takımla öyle tanıştım. Daha erken tanışmayı çok isterdim çünkü bence 11 yaşında lisanslı futbolcu olmak geç bir yaş. Sakarya Yenikent Güneşspor'da lisansım çıkmasın rağmen liglere katılamadığımızdan üç sene boyunca sadece antrenmanlara çıktım. Babamın tayini Ankara'ya çıkınca yeniden Başkent'e döndük. Gazi Üniversitesi'ne gittiğimde aslında gerçekten futbol hayatım başlamış oldu. Gazi Üniversitesi'nde futbolu bilen, daha deneyimli hocalarla çalıştık ve ben futbol hayatımdaki gelişmemi orada sağladığımı düşünüyorum. Kendimi de geliştirmek için uğraşıyordum zaten ama oradaki ortam da buna büyük katkı sağladı. Babam, futbolla ilgili olmamasına rağmen bana, "Her gün yüz mekik, yirmi şınav çekeceksin, merdiven inip çıkacaksın" diyerek aslında Sapanca'daki evimizin bahçesinde temel eğitimi vermiş oldu. Frikik atma, duvarla paslaşmalar gibi hareketlerle aslında bilinçsizce o zaman kendi kendime altyapı eğitimini almış oldum. Gazi Üniversitesi'nde çok şey öğrendim, ayak içi pasın nasıl yapılacağını, topa vuruş tekniklerini, sistemleri, dizilişleri orada öğrendim. Zaten buradan da bana Millî Takım kapıları açılmış oldu.

Hücum oyunculuğundan defans oyunculuğuna nasıl dönüştün?

17-18 yaşlarında daha hızlı, daha süratliydim. Forvet ve açık oynuyordum. Bir maçta dört gol attığım da oluyordu. Takımın en iyi oyuncularından birisiydim. 70 maçta 32 gol atmayı başardım. Daha sonra Millî Takım'a gelince U19'da sol bek oynamaya başladım. A Millî Takım'a geldiğimden beri hep sol bek oynadım. Ara ara sol açığa çıktım ama şimdi tam bir sol bekim. U17'de açık oynuyordum, U19'un son senesinde beke çektiler. A Millî Takım'da sol bek eksiği vardı. En küçük yaşta takıma katılanlardan birisi oldum ve ilk on birde yerimi aldım. O dönem A Millî Takım'a Hamdi Aslan Hocamız çağırmıştı beni. Bek oyuncusu olduğun zaman biraz daha çalım atmadan oynuyorsun, savunma yönünü ortaya çıkarıyorsun. Forvet oynarken daha serbestsin ve yeteneklerini daha çok sergileyebiliyorsun.

Futbola başladığın günden Beşiktaş'a gelene kadar neler yaşadın? Transfer süreçlerini anlatabilir misin?

Gazi Üniversitesi'nde şampiyon olduktan sonra takımdan 7 kişi ayrıldı. Şampiyonlar Ligi'ne çok genç bir takım olarak gitmek zorunda kaldık. Biz 17 yaşlarındayken rakiplerimiz neredeyse 30'lu yaşlardaydı. İlk Şampiyonlar Ligi maçıma Gazi Üniversitesi'yle katılmış oldum. Bröndby takımıyla oynadık fakat çok iyi sonuçlar alamadık. Ardından Gazi Üniversitesi'nde bazı spor branşları kapandı, bunun içinde kadın futbol takımı da vardı. Kapanmadan önce Konak Belediyespor'dan teklif gelmişti ve ben de teklifi kabul ettim. Üç sene Konak Belediyespor'da oynadım. Hem üniversitede okuyor hem de futbol hayatımı sürdürüyordum. Pazartesi, salı günleri derse giriyor, salı akşam uçakla gidip akşam sekizdeki antrenmana yetişiyordum. Diğer idmanlara da katılıp maçlara çıkıyordum. Üç senem böyle geçti. İlk sene şampiyon olduk, Şampiyonlar Ligi'ne gittik, eleme grubunu ve son otuz iki grubunu geçtik, son on altı grubuna kalma mücadelesinde elendik. Türkiye'de ilk defa Şampiyonlar Ligi'nde bu başarıyı elde eden takımın içinde yer aldım. Üçüncü senenin sonunda kadın futbol takımına fazla bütçe ayırılmayacağı söylendi. Üniversiteden de mezun olmuştum. Beşiktaş da kadın futbol takımı kurmuştu. Büyük bir takımın formasını giymeyi çok istiyordum. Beşiktaş gibi köklü bir kulübün ve camianın oyuncusu olmak benim için büyük bir gururdu. 2. Lig'de de olsa Beşiktaş'a gitmeye karar verdim. Hatta kendi bonservisimi kendi imkânlarımla Beşiktaş'a verdim. Beşiktaş formasını giyebilmek için elimden geleni yaptım. İlk maçımda da ağladım. Beşiktaş'a gittiğim sene 2. Lig'de şampiyon olduk ve 1. Lig'de şampiyonluğa oynayan bir takım olmaya başladık. Sonunda 1. Lig'de de şampiyon olduk. En büyük hedeflerimden biri, Beşiktaş'la şampiyon olup, Şampiyonlar Ligi'nde Vodafone Park'ta bir maç oynamaktı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Vodafone Park'ta Beşiktaş ile Atletico Madrid takımları arasında özel bir maç organizasyonu gerçekleştirildi. 33 bin biletli seyircinin gelmesiyle Türkiye'de bir rekor daha kırılmış oldu. O maçta kendimi futbolcu gibi hissettim. İlk defa bu kadar fazla seyircinin önünde futbol oynadım. Tribündeki seyirciler ismimizi bilmeseler bile bizim için oradaydılar. Küçüklüğümden beri bir hayalim vardı, anneme ve babama, "Bir gün beni stadyumda izleyeceksiniz" derdim. Tribünlere baktım, annem ve babam yerlerini almışlar ve beni izlemeye gelmişler. Bu benim için çok büyük bir mutluluktu, büyük gurur ve onur duydum. Futbol kariyerimin en özel ve anlamlı günlerinden bir tanesiydi. Şu anda halen Beşiktaş oyuncusuyum, 7 senedir Beşiktaş'ta oynuyorum.

Futbolda kendine örnek aldığın yerli ve yabancı isimleri söyleyebilir misin?

Çocukken Dünya Kupalarını izlediğim için idolüm Roberto Carlos'tu. 3 numarayı o sayede seviyor ve giyiyorum. Real Madrid'de oynadığı zamanlarda Brezilyalı Marcelo'yu, yerli oyunculardan Tümer Metin, Sergen Yalçın gibi sol ayaklıları kendime örnek alıyorum.

Millî Takım serüvenin nasıl başladı?

Millî Takım'a çağrılmayı çok istiyordum. Millî Takım antrenörleri gençler turnuvasını izlemeye gelmişler ve beri orada görüp beğenmişler. Bir gün bütün aile parkta oturuyoruz, telefonum çaldı ve "Seni U15 Millî Takımımıza davet etmek istiyoruz ama maçımız henüz yok. U17 Millî Takımı için seçme yapılacak" dediler. Ben parkta annemlere söyleyince bütün aile mutluluktan havalara uçtu. Ben mutluktan ne yapacağımı şaşırdım. O zamanki hocamız Ali Kızılet, yardımcıları da Aysun Boyacı ve Nihan Su'ydu. O dönemden bu yana A Millî Takım'a kadar sürekli çağrıldım. 102 kez Millî Takım forması giydim.

Necla Güngör Kıragası'nın Millî Takım üzerindeki etkileri hakkında neler söyleyebilirsin?

Necla Hoca U17 Millî Takımı'nda gittiğimde de görev yapıyordu. Hem futbol hem de sosyal anlamda gelişimimde çok büyük katkısı ve emeği olan bir insan. Kadın futbolu olarak çok zor zamanlardan geçtik, her zaman arkamızda durdu ve bizi destekledi, bu işin iyi olacağına bizi inandırdı. Kendisi bana hem teknik direktör olarak çok yardımcı oldu hem de teknik ekibinde yer verdi. Bir gün Necla Hocayı aradım, "Okulum bitiyor, UEFA B Lisans kurslarına katılmak istiyorum" dedim. Tabiî ki dedi ve hemen başvurup UEFA B Lisansımı aldım. Arkasından Necla Hocayı yine aradım ve "Ben analiz uzmanı olmak istiyorum, nasıl yapabilirim? Bana yol gösterir misiniz?" diye sordum. "Yanıma gel, konuşalım" dedi. Sonra beni Fatih Terim'in ekibinden Metin Çakıroğlu'nun yanına götürdü. Metin Hocayla birlikte Fatih Hocanın yanına gittik. Fatih Hoca da "Hemen başla" dedi. 21 yaşındaydım o zaman. Bir sene eğitim gördüm. U17 ve U19 Millî Takımlarıyla beraber kamplara analiz uzmanı olarak gitmeye başladım. Aynı zamanda kurslarda da eğitimci olarak görev yaptım. Böylelikle Necla Hoca bana futbolda başka bir yol daha açmış oldu. Böyle talepleri olan, kendini geliştirmek isteyen tüm sporculara destek sağlıyor. Dolayısıyla Necla Hocanın insanların hayatına çok fazla dokunduğunu düşünüyorum. Zaten teknik direktör olarak çok saygı duyduğum bir isim. Kendini sürekli geliştiren, eğitimlerde görev alan, UEFA ve FFIA'nın eğitimlerine, seminerlerine katılan ve oradan aldığı bilgileri bize en iyi şekilde aktarmaya çalışan, her kampa farklı bir bilgiyle bize gelip ufkumuzu açan, bize neşe veren, takım olarak çok sevdiğimiz birisi.

Millî Takım'daki arkadaşlık ortamından bahsedebilir misin?

Çok güzel bir atmosferimiz var. Necla Hoca göreve geldikten sonra kadroda değişiklikler yapıldı. Yurt dışından aramıza katılan arkadaşlar oldu. Herkes millî forma için görev yaptığından, ayrı bir motivasyonla buradayız. Herkes bunun bilincinde ve herkes tek bir amaç uğruna burada. Sahaya da bu bilinçle çıkıyoruz. Birbirimizi çok seviyoruz. Biri düştüğünde diğeri kaldırıyor, birine bir şey olduğunda diğeri üzülüyor. Aramızda kim ilk on birde oynarsa oynasın hep birbirimizi destekliyoruz. Sadece Millî Takım'ın iyi ve başarılı olmasını istiyoruz.

Beşiktaş'ta sezonu şampiyona tamamladınız. Sence takımın başarısındaki sır neydi?

Çok istedik, çok çalıştık. Şampiyon olalım ki, Şampiyonlar Ligi'ne biz katılalım ve sahamızda Şampiyonlar Ligi maçları oynayarak kadın futbolunun ismini ülkemizde daha çok duyuralım, bir kız çocuğu daha futbola yönelsin istemiştik. Sırrı nedir diyecek olursak, çalışmak, çalışmak, çalışmak…

Kaç takımda kaç şampiyonluk yaşadın? Şampiyonluk duygularını nasıl ifade edersin?

Gazi Üniversitesi'nde 5 kez, Konak Belediyesi ve Beşiktaş'la da 3'er defa şampiyonluk yaşadım. Üç takımla 11 kez şampiyona oldum. En önemlisi Beşiktaş'ta olandı çünkü kendimi değerli hissettim. Büyük bir kulüpte, büyük bir camiada şampiyon olduğum için değerliydi. Stadyuma götürdüler bizi ve Beşiktaş erkek takımının kazandığı kupaların dışında bizim kupamızı da sergileyerek "3 kupa kazandık" dediler. Bu da bizi çok mutlu etti. Kadınla erkeğin eşit olduğu duygusunu bize yaşattılar. Çok güzeldi.

İstanbul'da nasıl bir hayat yaşıyorsun? Boş zamanlarında neler yapıyorsun?

Sabahları okula gidiyor ve öğretmenlik yapıyorum. Eğer federasyonla ilgili kurslar veya seminerler varsa onlara katılıyorum. Daha önce yüksek lisans yapıyordum, vaktim öyle geçiyordu. Antrenman yapıyorum. Ekstra çalışmayı seviyorum. Motorumla sahilde gezmeyi seviyorum. Yavaş bir şekilde motoru kullanıyorum, motorla gezmek bana huzur veriyor. Kahve içmeye çıkıyorum ve evde film izliyorum.

Çamaşır, bulaşık ve ütü yani ev işleriyle aran nasıl?

Arkadaşlarımla beraber kulüp evinde kalıyoruz. Bütün işleri kendimiz yapıyoruz, mesela antrenmandan gelince hemen çamaşır yıkıyoruz. Yemek konusunda ise sporcu hayatına göre beslenmek durumunda olduğumuz için kendimiz yapıyoruz. Dışardan yemek kültürüm olmadı zaten, hep düzenli bir şekilde beslenmeye, kendim yapmaya çalışıyorum. Börek, çörek, sarma hepsini yapabilirim.

Futbol hayatında unutamadığın hatıran nedir?

Benim için en önemli hatıra bir maç önce 100'üncü millî maçıma çıktığım andı. Necla Hoca 100 numaralı formayı getirdi ve bana verdi, sarıldı, "Seninle gurur duyuyorum" dedi. Bu benim için çok özeldi, 100 kere millî formayı giymek, o armayı taşımak, o marşı okumak çok özel ve güzeldi. 100 kez millî formayı giymek hedeflerimin arasındaydı. Çok mutlu ve gururluyum.

Futbolla ilgilenen çocuk ve genç bayan sporcularımıza neler tavsiye edersin?

Bundan on yıl öncesine kadar kadınların futbolu bu kadar gelişmemişti. Türkiye Futbol Federasyonu bu anlamda çok büyük destek veriyor. Başta Federasyon Başkanımız Nihat Özdemir olmak üzere Futbol Gelişim Direktörü Oğuz Çetin, kulüplerde Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi ve eşi Berna Çebi'nin destekleri çok büyük ve aynı zamanda sponsorlar da bu işin içine girmeye başladı. Eskiden olsa çok zordu artık bu iş değişiyor, gelişiyor, ilerliyor. Eğer böyle bir niyetleri varsa şimdi gençlerin önünde örnekler var, biz varız, bizleri rol model olarak alabilirler. Biz örnek olabilmek için çok çalışıyoruz. Gerek saha içerisinde gerekse dışarıda karakterimizle elimizden geleni yapıyoruz. Asla pes etmesinler, onlar da bu işi daha üst seviyelere taşıyacaklardır. Asla hayallerinden vazgeçmesinler.

Futbolculuk dönemini kapattıktan sonra ne yapmayı planlıyorsun?

Ben normalde teknik direktör olmak istiyordum, ilk hayalim oydu. O yüzden UEFA B Lisansı aldım. Sonrasında bu işin yöneticilik kısmına geçersem bir şeyleri daha çabuk değiştiririm diye düşündüm. Kadın futbolunda değişmesi gereken çok şey olduğunu düşünüyordum o zamanlar. Bu yüzden Bahçeşehir Üniversitesi'nde yöneticilik dalında yüksek lisans yapmaya karar verdim. Ben bu işin ya yönetim kısmında olacağım ya teknik direktörlük kısmında olacağım ya da UEFA veya FIFA'da bir görev almak istiyorum.

Geri
İleri