Ülke futbolunun çift ciğerli oyuncularından. Kazanma hırsı, bitmeyen enerjisi, oyunu iki yönlü oynayabilmesi ve sahada farklı görevler üstlenebilmesi onu farklı kılan özellikleri. Özeleştiri yapmayı ve hatalarını üstlenmeyi biliyor. Bunu gelişmenin anahtarı olarak görüyor. Sorulara verdiği cevaplar da onun "düşünen bir oyuncu" olduğunun ispatı gibi. Daha önce Fenerbahçe'de iki şampiyonluk yaşasa da Trabzonspor'da elde edilecek şampiyonluğun çok farklı sonuçlar doğuracağını söylüyor.
Röportaj: Türker Tozar
Uzun bir aradan sonra seni tekrar Milli Takım kadrosunda görüyoruz. Neredeyse iki yıla yakın süren milli formadan ayrılık döneminin sebepleri neydi?
İsviçre maçları sonrası iki maçlık ceza almam, gözlerden biraz uzak kalmama yol açtı. Bunu Fenerbahçe'de düzenli olarak oynayamadığım dönemler takip etti. Takımınızda sürekli oynamadığınız zaman Milli Takım için seçilme ihtimaliniz de düşük oluyor. Fenerbahçe'den ayrılıp Trabzonspor'a geçince bu sorunu aştım ve iyi de oynadım. Bundan sonra da Milli Takım'ın kapıları bana açılmış oldu.
Fenerbahçe'ye ilk geldiğin ve ayrıldığın zaman içerisinde senin için ne tür değişiklikler oldu?
Zico'nun takımın başına gelişinden önce çalıştığım hocalar, beni hep ilk on bir oyuncusu olarak düşündü. Ancak Zico'nun yönetiminde biraz ikinci planda kaldım. Aslında kendisiyle hiçbir sorunum yoktu. Çünkü Zico güler yüzlü, oyuncularla sohbet eden, onları iyi anlayabilen nadir hocalardan bir tanesiydi. Ancak, bir futbolcuya ne kadar para verirseniz verin, kendini ikinci planda hissetti mi ayrılmak ister. Ayrıca Trabzonspor Başkanı Nuri Albayrak'a da söz vermiştim. Trabzonspor'a geldiğim zaman da hayata bakışımda bir değişiklik olmadı. İlk on bir oyuncusu olduğum için kendimi daha mutlu hissetmeye başladım. Şimdi daha da iyi olacağımı düşünüyorum. 25 yaşındayım. Kendimi geliştirme imkânım var. Futbolda inişli-çıkışlı dönemleriniz olabilir. Önemli olan dibe vurmadan toparlanmayı bilebilmek. Oynadığın maçlarda veya hayatta yaptığın hatalardan ders alman gerekiyor. Ben de böyle yaparak, futbol yaşantımın geri kalanında başarılı olmayı amaçlıyorum.
Oyuncu teknik adamı sevmeli
Teknik adamın güler yüzlü olması gerçekten futbolcu için ek bir motivasyon kaynağı mı? Disipline önem veren hocaların, oyuncular tarafından benimsenmediğini söylenebilir mi?
Futbolda disiplin şüphesiz büyük önem taşıyor ama futbolcuyla sıcak diyaloglar kurabilmek de mühim bir konu. Örneğin Zico, bütün oyuncularla aynı ölçüde diyalog kurmayı başarmıştı. Zico futbolcuya yaklaşım anlamında 10 numara bir insandı. Ersun Hoca da gülüyor, muhabbet ediyor. Önemli olan da bu. Oyuncusuyla muhabbet edebilen hoca başarılı oluyor. Futbolcu bir hocayı sevmezse, veriminin otomatik olarak düşeceğine inanıyorum.
Maçlardan sonra seninle ilgili medyada yapılan eleştirileri okur musun? Senin için yol gösterici oluyor mu?
Ne gazetelerdeki köşe yazılarını okurum ne de televizyonlardaki eleştirileri dinlerim. Maçı tekrar izlediğim zaman kendi hatalarımı görmek bana yetiyor. Zaten bir kusurum varsa, bunu kesinlikle üstlenirim ve kimsenin üzerine atmam. Ayrıca, bana yol gösterecek birisi varsa o da takımın başındaki teknik direktördür. Eleştirmenlerin görüşlerinin çok sık değiştiğini biliyorsunuz. Bir bakmışsınız birkaç hafta önce yaptığı yorumun tam aksine bir değerlendirmede bulunmuş.
Her ne kadar eleştirileri okumasan da biz bunları işimiz gereği takip ediyoruz tabii. Seninle ilgili yapılan eleştirilerin büyük çoğunluğu topla ne yapacağını tam olarak bilememen ve orta yapma becerinin sınırlı olması üzerine odaklanıyor. Bunlar için ne dersin?
Topla ne yapacağımı tam olarak bilmediğim söyleniyor ama bir istatistik yapılsa, takımda en az pas hatası yapan oyunculardan bir tanesi olduğum görülecektir. Galiba bu konuda adım kötüye çıkmış; bu yüzden de ne yapsam bu imajı silemiyorum. Ben bir tane top kaptırsam, herhangi başka bir takım arkadaşımın on pas hatasına bedel oluyor.
Senin çok yönlü bir oyuncu olduğunu biliyoruz. Gençlerbirliği'nde oynadığın dönemde orta sahada görev alıyordun ama Fenerbahçe'ye geldikten sonra sağ kanat savunucusuna dönüştün ve bu gömlek üzerine yapıştı kaldı. Senin tercihin hangi bölgede oynamak?
Gençlerbirliği'nden Fenerbahçe'ye geldiğim ilk dönemde orta sahada oynasaydım, şimdi her şey farklı olabilirdi. Daum beni bir maçta sağ tarafta denedi ve devamı geldi. Sonradan sağ bek olduğum için bazı şeylere alışmam kolay olmamıştı. Yaklaşık dört sezon sağ bek oynayınca bu bölgeye adapte oldum. Ama benim nerede oynadığım çok da önemli değil. Hocam solda da görev verse oraya alışmaya çalışırım, yeter ki ilk on birde oynayayım. Herhangi bir mevki tercihim yok. Zaten günümüz futbolu da artık bunu gerektiriyor.
Gençlerbirliği'nden sonra Ersun Hoca ile Trabzonspor'da tekrar bir araya gelmek nasıl bir duygu?
Daha önceden çalışmış olduğunuz bir teknik adamla yeniden bir araya gelmek, başta bir aşinalık duygusu yaratıyor. Ersun Hoca, beni iyi tanıyor ve sahip olduğum özellikleri biliyor. Tabii bunu benim forma şansı bulmamı kolaylaştıracak bir avantaj olarak da görmüyorum. Sonuçta formda olmazsan kimse seni oynatmaz.
Trabzonspor'da Ziya Doğan ile de çalıştın. Ersun Hoca ile karşılaştırdığında nasıl farklar görüyorsun?
İki hocayı karşılaştırmak bence çok da doğru değil. Sonuçta ikisinin de kendisine has stilleri var. Benzer yönleri olarak ikisinin de prese dayalı futbol oynatmayı sevdiğini söyleyebilirim.
Trabzonspor'un bu sezonki defansif kurgusu nasıl? Yeni oluşumda taşların yenilendiği bölgelerden bir tanesi de burası çünkü…
Dediğiniz gibi Trabzonspor defansı bu sezon yeni oyunculardan oluşuyor. Song gibi deneyimli bir oyuncunun savunmanın göbeğinde olması önemli bir artı. Sol bek pozisyonunda ise Hırvat Cale var. O da görevini başarıyla yerine getiriyor. Egemen ve Giray gibi Turkcell Süper Lig'in yüksek kalitedeki stoperlerini de kadromuza kattık. Gerekli kaynaşmayı sağlamak için biraz süre gerekiyor ama bu sadece bizim takım için değil her defansın oturması için geçmesi gereken vakit. Şu ana kadar defansımızın sorun yaşadığını düşünmüyorum. Ligin ilk dört haftasında çok iyiydik. Sonraki üç haftada performansımız biraz düştü. Birlikte daha fazla maç oynadıkça ve birbirimize alışınca verimliliğimiz en üst noktaya ulaşacak. Savunma yapmayı sadece geri dörtlü anlamında da düşünmemek gerekir. Topu kaybettiğin her yerde defans başlamış demektir. Burada diğer oyunculara da görev düşüyor.
Gökdeniz Karadeniz gibi yaratıcı özellikleriyle ön plana çıkan bir oyuncunun takımdan ayrılmış olması, taraftarların benzer özelliklere sahip yeni bir oyuncu beklentisi içine girmesine neden olmuştu. Bu beklentiyi karşılayabilmek için Gustavo Colman transfer edildi. Ancak kendisi halen beklenen patlamayı yapmış değil. Senin gördüğün kadarıyla, Colman hangi tipte bir oyuncu?
Öncelikle şunu bilmek gerekir ki Colman, Gökdeniz tipinde bir futbolcu olmasa da kendisini ispatlamış bir isim. Oyun kurucu özelliklerine sahip ve tekniği üst düzeyde. Arjantinli oyuncunun ayağına top yakışıyor ve çok yumuşak bilekleri var. Oyunu dikine oynayabiliyor. Takıma alışması için biraz daha zamana ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Fenerbahçe'de oynadığım dönemde Ariel Ortega gelmişti ve onun da adaptasyon süreci uzun sürmüştü. Takım yerine oturduğunda Colman'ın da performansının artacağına inanıyorum.
Tayfun'la aynı bölgedeki rekabetiniz için neler söylersin?
Rekabet olunca başarı geliyor. Benim ya da onun oynaması çok da önemli değil. Tayfun da güçlü bir futbolcu. İnşallah ikimiz de başarılı bir şekilde sezonu tamamlarız.
Trabzonspor'un bu sezonki şampiyonluk şansını nasıl değerlendiriyorsun?
İstanbul'daki üç büyük takımın şansları ne ölçüdeyse kendi şansımızı da o kadar yüksek görüyorum. Yeni kurulmuş bir takım olmamıza rağmen oldukça iyi gidiyoruz. Takım içindeki arkadaşlık da üst düzeyde. Bu çok önemli bir etken çünkü ne kadar kaliteli oyunculardan oluşan bir ekibiniz olsa da arkadaşlık duygusunu özümsemeyen bir grup başarıya ulaşamaz. Trabzonspor camiası bu sezon başarı elde etmek için kenetlendi. Tesislerimizde bize sunulan imkânlar da çok iyi. Futbolcuların başarısı için her türlü altyapı sağlanmış durumda. Biz de bu beklentilere cevap vermek amacındayız.
Trabzonspor'da şampiyonluk çok farklı olur
Fenerbahçe ile iki lig şampiyonluğu kazanmış bir futbolcu olarak, Trabzonspor'la bu başarıyı elde etmen halinde bunun senin için farklı bir anlamı olacak mı?
Fenerbahçe şampiyonluklar yaşamaya alışkın bir kulüp. Yakın geçmişte de birçok kez bu başarıya ulaşmış. Oysa Trabzonspor 24 yıldır bu coşkuyu yaşamaya hasret. Eğer ben de lig şampiyonluğu kazanan takımın bir üyesi olabilirsem, bunun anlamı tabii ki çok farklı ve büyük olur. Şu anda taraftarlarda şampiyonluğu görebilmek için öyle derin bir arzu var ki, bu başarıyı elde eden takımın oyuncularının her birinin heykelini bile dikebilirler.
Taraftarlardaki bu büyük arzu, son yıllarda oyuncuların üzerine çöken bir baskı halini almıştı. Bilhassa Trabzon doğumlu oyuncular bundan nasiplerini almışlardı. Sen, dışarıdan gelen bir oyuncu olarak bunlar hakkında neler söylersin? Bu sezon durum nasıl?
Açıkçası büyük takımların hepsinde oynayan futbolcular bu tür baskılara maruz kalır. Ben Fenerbahçe'de de oynadım ve orada da baskının her türlüsünü gördüm. Trabzonspor'daki baskı da onlardan farklı değil. Şehrin küçük olması belki bazı oyuncuların bunu göğüslemesini zorlaştırabilir. Diğer yandan, baskının bazen olumlu etkileri de olduğunu görüyoruz. O tür bir baskıyı hissetmek, teşvik edici olabiliyor. Aşırısı da kuşkusuz zararlı. Bu sezona iyi bir başlangıç yaptığımız için olumsuz bir baskı görmedik. Taraftarlarımız bizi coşkulu bir şekilde destekliyor. Başarı geldiği sürece halk bizi sahipleniyor ve kabulleniyor.
Trabzon'da boş vakitlerini nasıl geçiriyorsun?
Bazen Umut'la birlikte Trabzon'da yeni açılan Forum Alışveriş Merkezi'ne kahve içmeye gidiyoruz. Evde Playstation oynuyoruz. Kitap okumak ve sinemaya gitmek de diğer hobilerim arasında. Zamanımın büyük kısmını tesislerde geçiyorum.
Trabzonspor'la olan sözleşmen bu sezon sonunda bitiyor. Gelecekteki kariyer hedeflerin ne?
Trabzon ve Trabzonspor'u çok seviyorum. Burada oldukça mutluyum. Eğer başarılıysam yönetim kurulumuz sözleşmemi uzatır. Şu an bunları konuşmanın erken olduğunu düşünüyorum. Önce takımımızı başarıya ulaştırmamız gerekiyor. Avrupa'da oynama hayalim var. Küçükken Fenerbahçe'de oynamak gibi bir hedefim vardı ve bunu başardım. Önümde uzun bir futbol hayatımın olduğuna inanıyorum ve daima çalışarak kendimi geliştirmem lâzım. Eğer kendini yeterli görürsen aşağıya düşersin. Hem yabancı dil açısından hem de ileride aile kurduğum zaman Avrupa'da olmak benim için önemli. Almanya veya İspanya Ligi'nde oynamak heyecan verici olabilir.
Kendi bölgende oynayan oyunculardan beğendiklerin kimler?
Sağ bek olarak Dani Alves. Orta sahadan Iniesta ve Cristiano Ronaldo. Türkiye'de ise tam sağ bek olmasa da Sabri. Gökhan Gönül geçen sezon iyi bir çıkış yakalamıştı. Sivasspor'daki Abdurrahman da önemli bir isim.
Amatör liglerde oynarken bir anda Süper Lig takımına gelmiş bir futbolcusun. Takip ettiğin kadarıyla son dönemde senin gibi transfer yapabilen bir oyuncu var mı?
Ben sokakta futbol oynayarak büyüdüm. Sokakta futbol oynamanın tadını aldım ve futbolculuğuma yaptığı katkıyı hissettim. Artık bilgisayarlar yaygınlaştığından beri kimse sokaklara inip top oynamıyor. Bilgisayar karşısında sanal maçlar yapılıyor. Bu da yetenekleri köreltiyor bence. Açıkçası son zamanlarda amatörden Süper Lig'e gelen futbolcu var mı diye hiç takip edemedim. Kendi işime odaklandım. Ümit ve Genç Milli Takımlarımız çok yetenekli futbolculara sahip. Turkcell Süper Lig'e baktığınız zaman artık 1990-1991 doğumlu oyuncuların forma giydiklerini görüyorsunuz. Çok yetenekli gençlerin bulunduğu bir ülkedeyiz fakat bunu eğitimle birleştirmediğimiz müddetçe kalıcı başarılar sağlamak güçleşiyor. Avrupa'daki oyuncular böyle yapıyor. Hiçbir şeyi kafasına takmadan sadece kendini geliştirebilmek için uğraşıyor. Bizim genç oyunculara sabrımız da pek yok. Bir anda zirveye çıkartıp, aynı hızla aşağıya indirebiliyoruz. Ben, gençlere önem verilmediğini düşünüyorum. Avrupa'da ise bu tür umut vaat eden gençleri gözü kapalı olarak oynattıklarını görüyoruz. Neden bizim de Real Madrid'de oynayan futbolcularımız olmasın?
Trabzonspor'da umut vaat eden genç yetenekler için örnek olarak Barış Memiş verilebilir herhalde…
Barış'ı daha altyapıda oynadığı zamandan biliyordum. Kendine güvenir ve iyi bakarsa, gelecekte Gökdeniz Karadeniz gibi olacağını düşünüyorum. Bu biraz da karakter meselesi. Önüne ulaşmak istediği bir hedef koyması lâzım.
Son dönemlerde oyuncularımızın Almanya'ya transferlerinde bir artış var. Önce Ümit Özat, bu sezon da Çağdaş Atan ve Sinan Kaloğlu. Bu transferler şaşırtıcı mı?
Oyuncularımızın Bundesliga'ya transfer olması çok güzel ama sayıları az denebilir. Ben daha çok gider diye düşünüyordum. Bizim futbolcularımızın Almanlardan aşağı kalır yanı yok. Hatta belli noktalarda daha bile iyiyiz. Köln'de Ümit'e gösterilen sevgiyi görüyorsunuz. Çağdaş, Cottbus'ta bir frikik kullanıyor, bütün stadyum ayağa fırlıyor. Hamit'in Bayern Münih'te oynadığı futbola herkes tapıyor. Sinan'ın Bayern Münih maçında yaptıkları da ortada.
Almanya demişken, hangi ülkenin milli takımı için oynayacağına karar verme aşamasında tercihini yaşadığı ve doğduğu ülkeden yana kullanan Türk oyuncular için neler söylersin?
Durup düşünelim. Almanya'da ya da bir başka yabancı ülkede doğup büyümüşsün. Hayatına orada devam ediyorsun. Oranın kültürünü almışsın ve o dili daha iyi konuşuyorsun. Bu noktada profesyonelce baktığın zaman kişinin kararına saygı duymak gerekir. Sırf ailesinden dolayı Türk Milli Takımı'nı tercih eden oyuncular var ancak bu konuyu vatanseverlikle özdeşleştirmemek gerekir.
Milli Takım'ın hedefi birincilik olmalı
Milli Takım'ın 2010 Dünya Kupası elemelerindeki şansını nasıl görüyorsun?
Ermenistan ve Bosna-Hersek galibiyetlerine karşın, Belçika ve Estonya karşısında şanssız puan kayıpları yaşadık. Avantaj yitirmiş gibi gözüksek de birinciliği kendimize esas hedef olarak koymalıyız ve bunun lâfta kalmaması lazım. İspanya ile gelecek yıl arka arkaya çok önemli maçlar oynayacağız. O karşılaşmalara kadar sakat oyuncularımız iyileşecek ve onların karşısına tam kadro çıkma imkânımız olacak. İspanya takımı çok iyi pas yapıyor. Dünya Kupası eleme grubu maçlarını izledik. Rakip takım sanki sahada yokmuş gibi top hep onlardaydı. O yüzden İspanya'yı iyi analiz etmemiz gerekecek. Belki favori onlar olacak ama bizim başarımızın sırrı da inanmak. İnanınca Avrupa Şampiyonası'nda neler yapılabildiğini gördük.
Sanırım o ruh devam ediyor. Bosna-Hersek maçı da geriden gelerek kazanılan maçlar arasında yerini aldı.
Milli Takım formasını giyen futbolcu inancını kaybetmeyecek. Yenilsen de yensen de sahada direneceksin. Kötü oynayabilirsin ama mücadeleden ve koşmaktan geri kalmayacaksın.