Trabzonspor'un ardından Akçaabat Sebatspor'a giderek bir düşüş yaşadı. Ardından Ankaraspor'da oynadı. Bu sezon Konyaspor'un yükselişinde lider oyuncu kimliğiyle önemli bir rol üstlendi. Geçmişte eleştiri korkusuyla sorumluluktan kaçtığını, ancak kazandığı deneyimle değiştiğini söylüyor ve "Eleştirilen oyuncunun hakikaten en önemli oyuncu olduğunun farkındayım. Eleştirilsem de övgü alsam da o sorumluluğu üstlenmek istiyorum" diyor.
Konyaspor-Beşiktaş maçında Ricardinho ve Delgado'yu izlemeye gelenler senin şovunu seyretti. O maçta bu sezon performansının zirvesine çıktın. Konyaspor'da lider oyuncu pozisyonunda oynuyorsun ve bu yükün altından da kalkıyorsun. Bunun için neden 30 yaşına kadar bekledin?
Futbolcunun en güzel zamanı 26-27 yaşından sonraki dönem. Çünkü futbolda deneyim çok önemli. Keşke bu kafa yapıma Trabzonspor'da oynadığım yıllarda sahip olsaydım. O zaman sorumluluktan çok kaçtım. "Topu yanımdaki vereyim, o ne yaparsa yapsın" tarzında bir düşüncem vardı. O da bir parça yaşımın genç, eleştirilerin ise çok ağır olmasından kaynaklanıyordu. Ama şimdi eleştirilsem bile, eleştirilen oyuncunun hakikaten en önemli oyuncu olduğunun farkındayım. Eleştirilsem de övgü alsam da o sorumluluğu üstlenmek istiyorum ve bu kafa yapımla Konyaspor'a çok faydalı olacağımı düşünüyorum. Bu değişimi, Trabzonspor'dan ayrılıp Akçaabat Sebatspor'a gittiğimde yaşadım. Çünkü tabiri caizse dibe vurmuştum. Tabii sorumluluk almak gidip de korner atmak anlamında değil. Saha içerisindeki riskli pası kullanmak ve oyunu yönlendirmekten söz ediyorum. Zaten Nurullah Hoca beni buraya aldığında bu misyonu yüklediğini söyledi. Ben de bu misyonu üstlenmekten hiç kaçınmadım. Çünkü lider oyuncu yeri geldiği zaman eleştiriyi de göze alacak, övgüyü de hak edecek. Beşiktaş maçına gelince, tek maçlık performansla o oyuncularla bir tutulmak doğru değil. Onlar dünya çapında oyuncular. Ama biz o maçta tarihinde Beşiktaş'ı hiç yenememiş olmanın motivasyonuyla oynadık ve hem övgüyü hem de üç puanı aldık.
Trabzonspor'da en sıkıntılı dönemde oynadım
Aslında yetenekli olduğun en başından belliydi. Başlangıcını Türkiye'nin oyuncu seçiminde en titiz davranan ve birçok yıldızı futbolumuza sunan iki kulübünde yaptın. Önce Kartal, ardından Dardanel. Trabzonspor'da gereken patlamayı yapamamanın tek sebebi sorumluluk almaman mıydı?
Dardanelspor benden çok iyi para kazandı. Trabzonspor'a transferimde maliyetimin 5 katını kazandılar ve buna da hakları vardı. Trabzonspor'daki tıkanıklık ise sadece benim kişisel tıkanıklığım değil. O dönemde hem maddi anlamda hem de kadro ve camia anlamında büyük sıkıntılar yaşadık. Belki de Trabzonspor'un tarihindeki en zor dönemi yaşadık. Devalüasyonlar gördük. Sadece ülke değil, kulüp bazında da. Üçlü-dörtlü gruplar halinde antrenmana çıkmayan oyuncular vardı. 13-14 kişiyle gittiğimiz maçlar oldu. Ayrıca hiç olmadık pozisyonlarda oynadım. 3-5-2'nin solunda görevlendirildim. Bu da kadro sıkıntısıyla ilgiliydi. O dönemdeki Trabzonspor'da oynamakla normal bir Anadolu takımında oynamak arasında bir fark kalmamıştı.
Geriye dönüp baktığında "Keşke Trabzonspor'da kalsaydım, bugün daha iyi bir noktada olurdum" dediğin oluyor mu?
Trabzonspor'daki son sezonumda bugünküne benzer bir pozisyon vardı. Aurelio, Hüseyin, Fatih Tekke, Gökdeniz, Mehmet Yılmaz gibi oyuncuların bulunduğu iyi bir kadroya sahiptik ve Türkiye Kupası'nı kazandık. Yönetim bazında da her şey düzelmişti. Bugünkü Trabzonspor kadrosu içinde bulunmak tabii ki benim için de büyük avantaj olurdu. Çünkü önünüzde Gökdeniz, Yattara, Umut gibi çok iyi oyuncular var. Arkanızda Hüseyin ve Ayman gibi Türkiye'nin en iyi iki ön liberosu oynuyor. Trabzonspor'un çok iyi bir kadrosu var ve hak ettikleri yer de burası değil. Ama takım olabilmek başka bir şey ve Trabzonspor da bunun sıkıntısını yaşıyor. Camianın hiçbir şeye sabrı yok, dolayısıyla her sezon yeni bir takım yapılıyor. Üç maçlık kötü periyotta mutlaka kelle isteniyor. Bu durumda hem harcanan paranın karşılığını alamıyorsunuz hem de sürekli bir huzursuzluk yaşıyorsunuz.
Bu hastalık genellikle tüm kulüpler için geçerli. Hiç kimse başarının sabırla ve istikrarla geleceğini hesap etmiyor.
Konyaspor örneğini verebilirim. Sezonun 4. haftasında buraya geldiğimde "Kümede kalalım yeter" düşüncesi vardı, bugün ise aynı insanlar Avrupa kupalarına katılamazsak bizi başarısız sayacak.
Sadece para yeterli değil
Sebatspor'da bir çıkış yakaladın ve büyük umutlarla kurulan Ankaraspor'un iddialı kadrosu içinde yer aldın. Ama Ankaraspor'da bir şeyler ters gitti. Oradaki problemin sebebi neydi?
Ankaraspor'daki ilk sezonumda 7. olmuştuk. Ertesi sezon ise kötü bir dönem geçirdik ve küme düşmekten kurtulduk. Ankaraspor biraz önce söylediğim şeyi yaşadı. "İlk beşe oynuyoruz" diye bir hedef koyar ve her mağlubiyetten sonra dünyanın sonu gelmiş gibi üzülürseniz o zaman küme düşmeye oynarsınız. Bir takımın üst sıralara veya şampiyonluğa oynaması için sadece para yeterli değil. Bunun için kamuoyu, seyirci, tesis, stat çok önemli kavramlar. Ankaraspor'da bunların hiçbiri yok, sadece para var. Biz o hedefin altında ezildik ve her yenilgiden sonra kişiliğimizi kaybettik.
Aykut Hoca, sezon başında Ankaraspor'da istediği nitelikte bir futbolcu grubu bulamadığını söylüyor. Başarıya aç, hedefleri olan, istekli futbolcularla çalışmayı sevdiğini anlatıyor. Seni bu kategoride değerlendirmediği için mi gönderilmeni istedi?
Aykut Hoca ile daha önce hiç çalışmadım. Eğer kamptaki durumuma göre bakıp da karar verdiyse söyleyeceğim bir şey yok. Kırgın olduğum konu şu; eğer kamp döneminde "Seninle çalışmayı düşünmüyoruz" deselerdi ben de kendime uygun bir takım bulur ve daha iyi şartlarda sözleşme yapardım. Sezonun başlamasına üç gün kala "Seni artık istemiyoruz" dediler. O dönemde istediğiniz bir takımla anlaşmanız mümkün değil. Bu nedenle çok büyük sıkıntı çektim. Keşke sezon başında söyleselerdi. Aslında Aykut Hoca'nın futbol anlayışını beğeniyorum ve onunla çalışmak isterdim. Kısmet değilmiş. Her şerde bir hayır oluyor. Ben bu kadar hayırlı bir transfer yaptığımı hatırlamıyorum. Konyaspor'da bulduğum bu atmosferi oradan gönderilmeseydim yakalayamayacaktım. En büyük sıkıntım, ilk 4 hafta evimde oturmak oldu. Televizyondan maç izleyip halı sahada top oynamaya gidiyordum. 10 yıldır futbol oynuyorum, lig devam ederken evde oturduğum hiç olmamıştı.
Nurullah Sağlam çok farklı
Konyaspor bu sezonun flaş takımlarından birisi oldu ve üst sıraları zorluyor. Bu başarının altında ne yatıyor sence?
Bu başarının baş mimarı Nurullah Hoca. Daha önce birçok teknik adamla tanıştım ve Nurullah Hoca'yı ilk üç içinde sayabilirim. İşine çok önem veriyor, düzgün oyuncular seçiyor. Antrenman temposuyla, rakip takımların analiziyle, oyunculara yaklaşımıyla çok farklı bir teknik adam. En basitinden, 25 kişilik kadrodan 25'i de oynama şansı bulmuş. Bu şans herkese verilmiş, kullanıp kullanamamak futbolcunun elinde. Taktik ve antrenman üç aşağı, beş yukarı her yerde aynı, oyuncular kenardaki hocayı seviyorsa zaten maça 1-0 galip başlıyorsunuz. Konyaspor'daki durum da bu.
Rakibi analiz etmekten söz ettin, o konuyu biraz açabilir misin?
Mesela kazandığımız Beşiktaş maçı… Nurullah Hoca'nın maç öncesi kâğıt üzerinde anlattıkları sahada birebir gerçekleşti. Birçok maçı kâğıt üzerinde oynuyoruz ve sahada da hemen hemen aynı tabloyla karşılaşıyoruz. Tabii yine de her zaman kazanmak mümkün değil.
Konya şehir olarak şampiyonluğa hazır mı? Sence Anadolu'dan bir şampiyon çıkar mı ve çıkarsa bu takım Konyaspor olabilir mi?
Eğer Anadolu'dan bir takım şampiyonluğa aday olursa bu en başta Trabzonspor olur. Konyaspor, Kayserispor gibi takımların şampiyon olabilmek için en azından 3-4 sene hazırlanması gerekir. Bu hazırlık sürecinde uygun ve genç oyuncu kadrosunun oluşturulması, aynı teknik direktör ve yönetimin devamı, yabancı oyuncuların iyi seçimi gerekiyor. Bu dönemde sabretmek çok önemli.
Büyük denilen takımlar bu sezon beklediklerinin çok üzerinde puan kayıpları yaşadı. Anadolu takımları mı çok güçlendi yoksa büyük takımlar mı bir gerileme yaşıyor?
Bir kere oynadığımız ligin temposu düştü. Büyük takımlarda Türkiye Ligi tecrübesi olmayan teknik adamlar, ne kadar kaliteli olurlarsa olsunlar sıkıntı yaşıyor. Tigana dünyanın en iyi hocalarından biri olabilir ama Türkiye Ligi hakkında hiçbir bilgisi yok. Biraz önce Nurullah Hoca'nın rakibin analizini çıkardığından söz ettim. Tigana'ya sorsanız, Konyaspor'la oynamadan önce hangi futbolcusunu tanıyordu? Ya da Konyaspor'un oyun anlayışını bilir mi? Hiç zannetmiyorum. O yüzden Fenerbahçe keşke Daum'la devam etseydi.
32 yaşında Avrupa'ya gideceğim
Daha 5-6 sezon futbol oynamak istediğini biliyoruz. Bu hedefinde bir sapma var mı? Mesela 2-3 sezon sonra hangi konumda olacağını düşünüyorsun?
Ben antrenman yapmayı seven biriyim, hayatım da çok düzgün. 5-6 sezon daha oynamayı düşünüyorum. Çok üst düzeyde olmasa da yurt dışında oynama hayalim var ve 32 yaşında gideceğim. Henüz askerliğimi yapmadım. Hollanda veya Belçika Ligi'nde oynayıp kısa dönem askerlik yapmak istiyorum.
Neden Hollanda veya Belçika ligleri?
Artık maddiyattan daha farklı beklentilerim var. Hem dil öğrenmek hem 3 sezon orada kalıp 1 ay askerlik yapmak istiyorum. Çünkü 1 sene askerlik yapıp tekrar futbola dönmem mümkün değil. Ama ben gücüm yettikçe oynamak amacındayım.
Sözünü ettiğin ülkelerin takımlarıyla bir temasın oldu mu? Takım tercihin var mı?
Temas kurmak için henüz çok erken. 2-3 sezon daha Türkiye'de oynadıktan sonra gitmeyi planlıyorum. Takım tercihim ise yok. 1.Lig olduktan sonra her takımda oynarım. Çünkü oradaki mantalite bizdeki gibi değil. Yeter ki gideyim ve o atmosferde futbol oynayayım, dil öğreneyim. Gittiğimde kalıcı olacağıma da inanıyorum.
Ligin haftalık gol ortalaması 22 civarında. Geçmiş sezonlara oranla bir gerileme söz konusu. Savunma ağırlıklı futbol senin gibi oyunun pozitif yönünü seven oyuncuları nasıl etkiliyor?
Konyaspor savunma ağırlıklı bir futbol oynamadığı için bu konuda bir sıkıntı yaşamıyorum. Tek forvetle oynasak bile çok pozisyona giren bir takımız.
Türkiye'de maç seyretmiyorum
Bu soruyu senin futbola bakışını anlamak için soruyorum. Oynamak bir yana, ülkemizde oynanan futbolu izlemekten keyif alıyor musun?
Türkiye Ligi'nden maç seyretmiyorum. Sadece bir hafta sonra oynayacağımız rakibin maçını işim gereği izliyorum. Onun dışında Premier Lig'i izlemekten hoşlanıyorum. Orada da takımların çok güçlü savunmaları var ama tempo, mücadele ve seyircilerin enteresan tepkileri çok hoşuma gidiyor. Mesela 4-0 mağlup olan takımın oyuncusunu kayarak müdahale yaptığında ayakta alkışlıyorlar. Önemli olan direnç göstermek. Ya da takım farklı mağlupken bir gol attığında seviniyorlar. Bundan daha güzel bir şey görmedim. Oradaki futbol anlayışı mükemmel. Bir gün sadece o atmosferi yaşamak için mutlaka İngiltere'ye Premier Lig maçı izlemeye gideceğim.
Gelecekle ilgili hayallerinde teknik direktör olmak var mı?
Türkiye'de teknik direktör olmak milli piyango gibi. Futbolcu olmak ne kadar zorsa teknik direktör olmak da o kadar zor. Bazen çalışkanlığınız, iyi niyetiniz, bilginiz bazı şeylere yetiyor. Bir parça da ilişkilerinizin kuvvetli olması gerekiyor. Ben bir yerlere geleceksem ilişkilerimden dolayı gelmek isteyen birisi değilim. Çalışırım, mücadele ederim, olursa olur, olmazsa olmaz. Futbolculuk bu anlamda antrenörlükten daha kolay. Maddi anlamda bir ihtiyacım olmazsa çok fazla işin içine girmek istemiyorum. Belki altyapı antrenörlüğü yapabilirim. Bir şeyleri yeni yetişen insanlara öğretme duygusu bana daha hoş geliyor.
Bu altyapı antrenörlüğü konusu da sorunlu bir konu. Altyapılar sanki o takımdan emekli olmuş oyunculara iş bulma yeri gibi değerlendiriliyor.
Diyorum ya, birileriyle ilişkileriniz iyiyse belli noktalara getiriliyorsunuz. Ben bir takımda çim sahaya bakan adamın hayatında hiç çim sahaya çıkmadığını biliyorum. Ama bir yöneticiyle ilişkisi iyi olduğu için oraya getirilmiş. Sonra da çim sahadan böcekler çıkıyor. Türkiye'de hak eden insanlar değil de ilişkileri iyi olan insanlar bir yerlere geliyor. Bunları görünce bu işin içerisine girme niyetim de azalıyor. Çünkü çok çalışan, başarılı bir insan olursam ve benim yerime ilişkileri iyi birini getirirlerse, zaten küsmeye meyilli bir adamım, hemen bırakırım o işi. Tabii hayatın ne getireceğini de bilemiyorum. Futboldan başka bir işten anlamıyorum. Futbolcu milleti böyledir. Ampul değiştirmeyi bile bilmeyiz. "Sakız sat" desen satamayız. Gerçek hayatın çok dışındayız. Futbol bizi hayatın birçok kötülüğünden de uzak tutuyor bir anlamda. Ama bir yanda da dediğim ilişkiler var. Bakalım ne olacak?
Keyif almazsan, kazanmak da anlamsız
Peki diyelim ki teknik direktör oldun, Erman Özgür'ün takımı nasıl bir futbol oynar?
Kesinlikle pasa yönelik bir futbol oynar. Maça gelen insanların keyif almasından yanayım. Keyif almayacaksan o maçı kazanmanın da bir manası yok. Her zaman göze hoş gelen futbolu tercih ediyorum. Zaten oyuncu karakterimde de bu var. Bu tabii "hiç defans yapma" anlamında değil. Ama benim takımım kendi futbolunu oynayan takım olur. Birinci maçta ne oynuyorsa son maçında da aynı oyunu sergileyen bir takımım olmasını isterim.
Hayatın dışında kalmaktan söz ettin biraz önce. Avrupalı oyunculara göre Türk oyuncular biraz daha hayatın dışında yaşıyor galiba.
Çünkü Türkiye'de alacağınız sonuç sizi bir hafta etkisi altında bırakıyor. Bunun da sebebi dışarıdan gelen baskılar. Kendinize ait yaşantıyı futbol zaten bir parça kısıyor. Cinsel hayatınızdan tutun, beslenmenize ve yatıp-kalkma saatlerine kadar hayatınızı futbol belirliyor. Bir de dışarıdan baskı gördüğünde futbolcu iyice içine kapanıyor ve hayatı zaten yaşayamıyor.
Peki, sen futbolun dışında nasıl yaşıyorsun?
Kitap okumak ve sinemaya gitmekten başka sosyal aktivitem yok. Osmanlı tarihini çok seviyorum. Aynı dönemi iki farklı yazardan okuduğunuz zaman bazen çok farklı şeylerle karşılaşıyorsunuz. Mesela bir İngiliz yazarla bir Türk yazarın anlattığı dönemde o kadar farklılıklar oluyor ki, insan "Acaba hangisi doğru?" diye düşünüyor. Mesela 12 Eylül dönemini de farklı yazarlardan okumak gerekir diye düşünüyorum. Ne yaşandı, niye yaşandı diye bakmak lazım. Ben Çağan Irmak'ın 12 Eylül anlatımını seviyorum. Her filmine darbe ile ilgili bir şey koyuyor. Türkiye'nin dâhilerinden biri bence.
Sinemada tercihin de Çağan Irmak filmleri mi?
Son dönemde Türk filmini tercih etmeyen insan yok. Herkes Türk filmlerini izliyor artık.
Sen neler izliyorsun mesela?
En son Yandım Ali'yi izledim. Eğer Türkiye'de film yapıp da seyredilmesini istiyorsanız, Kurtuluş Savaşı mücadelesini koyun, geçmiş olsun. Şu Çılgın Türkler'i okut, arkasından Yandım Ali'ye götür, tamam, coşsun işte.
Röportaj: Mazlum Uluç