TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Oktay Delibalta: "Risk almadan başarılı olunmaz" 4.04.2012
Oktay Delibalta: "Risk almadan başarılı olunmaz"

Gerek oynadığı futbolla, gerekse de aldığı sonuçlarla bu sezonun fark yaratan takımlarından olan Gençlerbirliği'nde ön plana çıkan isimlerinden biri oldu. 19 yaşında Alibeyköyspor'la profesyonel sözleşme imzaladığından bugüne kadar düzenli olarak forma giyme şansı buldu. Bunu da kendisine koyduğu hedeflerden biri olan sindire sindire, yavaş yavaş yükselmek tanımı altında gerçekleştirdi. Asıl hedefinin A Millî Takım olduğunu söyleyen başarılı oyuncu, Fuat Çapa'nın da kendisine çok şeyler kattığını anlatıyor.

Röportaj: Aydın Güvenir

Samsun doğumlusun ama futbola İstanbul'da, Sarıyer takımında başladığını görüyoruz. Başlangıç olarak bunun hikâyesini öğrenebilir miyiz kısaca senden?

Aslen Rizeliyim ama Samsun'da doğdum. Yani ailem Rizeli ama ben 27 Ekim 1985'te Samsun'da dünyaya gelmişim. Samsun'da da 3-4 yaşına kadar yaşamışım. O tarihten sonra babamın işi nedeniyle İstanbul'a göç etmişiz. Futbola başladığım ilk kulüp aslında İstanbul'da Şerefspor adlı bir mahalle takımıydı. O dönem sokakta top oynarken beni gören mahallenin ağabeyleri, "Sen iyi futbol oynuyorsun, bir takımda oynaman lâzım" diyerek benim buraya kaydolmamı sağlamışlardı. 9-10 yaşlarındaydım o sıralar. Böylelikle futbol hayatım da başlamış oldu. Şerefspor'da Azmi Halıcı adlı bir hocamız vardı. Bir gün bizi seçmelere Beşiktaş Kulübü'ne götürdü. Seçmeleri de kazanmayı başardım. 1.5 yıl amatör olarak Beşiktaş'ta oynadım. Lisans çıkarma zamanı gelince ise Azmi Hoca bana buranın büyük bir camia olduğunu, dolayısıyla ortaya çıkmanın zor olabileceğini, daha çok sivrilebileceğim bir yere gitmem gerektiğini söyledi. Onun bu yönlendirmesiyle ben de 1998 yılında Sarıyer takımının altyapısına transfer oldum.

Sonra başka bir İstanbul takımı olan Alibeyköyspor'la yolların kesişmiş…

Sarıyer'in altyapısında yaklaşık 6 sezon forma giydim. 19 yaşına, kısacası profesyonel olma yaşına gelmiştim. O dönem Alibeyköyspor 3. Lig'de mücadele ediyordu. Ben de Alibeyköy'de oturuyordum zaten. Böylelikle profesyonel futbol hayatıma Alibeyköyspor'a imza atarak başlamış oldum. Burada ilk iki sezon hemen hemen düzenli bir şekilde forma giydim. Sonraki iki sezonda ise ilk 11'in değişmez oyuncusu oldum. Kısacası erken yaşta düzenli olarak forma giymeye başladım Alibeyköyspor'da. 2006-2007 sezonu sonunda takım 2. Lig'e yükselmeyi başardı. Alibeyköyspor'daki son sezonumda da 2. Lig'de forma giydim.

O dönem oynadığın mevki neresiydi peki?

Genç yaşta ileriye dönük bütün mevkilerde oynadığımı söyleyebilirim. Sağ açık, sol açık, forvet arkası, santrfor gibi çeşitli mevkilerde görev yaptım. Hatta ön libero bile oynamışlığım vardır.

Alibeyköyspor'da 4 sezon oynadıktan sonra doğduğun şehir olan Samsun'a, Samsunspor formasıyla döndüğünü görüyoruz. Bu transfer nasıl gerçekleşti?

Samsun'dan İstanbul'a taşınmadan önce ailem sürekli Samsunspor'un maçlarını takip edermiş. Ben de çok küçük yaşta evde top peşinde koşturduğum için ailem bana "Samsunsporlu Oktay" diye takılırmış (gülüyor). Yıllar sonra bunun gerçek olacağını kim bilebilirdi ki? 2007-2008 sezonu sonunda Alibeyköyspor'la olan sözleşmem sona ermişti. Güngören Belediyespor başta olmak üzere Bank Asya 1. Lig'den bir-iki takımla görüşmelerim sürüyordu. O dönem diğer bir Bank Asya 1. Lig takımı olan Samsunspor'un Teknik Direktörü Hayrettin Gümüşdağ da beni kadrosunda görmek istiyordu. Bu teklife hem doğduğum şehir olan Samsun'a geri döneceğimden hem de Samsunspor'un marka bir takım olmasından dolayı oldukça sıcak baktım. Böylelikle kırmızı-beyazlı takıma transferim gerçekleşti.

Samsunspor'da 2 sezon forma giydin ancak bu sürede takım zor günler geçiriyordu. Sen de birçok teknik direktörle çalışma fırsatı buldun…

Bank Asya 1. Lig'de zor günler geçiriyordu Samsunspor. Takımın ekonomik durumu da o kadar iyi değildi. Oynadığım iki sezonu da ligde orta sıralarda bitirebildik. Bu dönemde dediğiniz gibi birçok hocayla çalışma fırsatım oldu. Hayrettin Gümüşdağ'dan sonra Ercüment Coşkundere geldi takımın başına. Onun ardından ikinci sezonumda Turhan Özyazanlar ve Hüseyin Kalpar takımın teknik direktörleri oldu. İki sezonda dört hocayla çalıştım yani. Hepsinin farklı farklı katkısı olmuştur bana. O dönemlerde de sol açıkta forma giyiyordum.

Oynadığın mevkiden tekrar bahsetmek gerekirse Gençlerbirliği'nde ağırlıklı olarak görev aldığın bölge olan orta sahanın ortası ve forvet arkasında mı yoksa sol açıkta mı oynamaktan daha çok keyif alıyorsun? Hangi mevkide daha başarılı olduğunu düşünüyorsun?

Gençlerbirliği'ne transfer olduğum zaman takımın başında Thomas Doll vardı. O dönem ikili ön libero sistemiyle oynuyordu. Doll da beni iki ön liberodan biri olarak sahaya sürüyordu. Ben de genç yaştayken birçok farklı mevkide forma giydiğim için yeni yerimi yadırgamadan oynamaya devam ettim. Sezon başında takımın başına Fuat Hoca geldiği zaman benimle konuştu ve hangi bölgede oynamak istediğimi sordu. Bir sezon önce ön libero oynarken ligde 6, kupada da 2 gol atmıştım ve bu oldukça hoşuma gitmişti. O yüzden başarılı olduğum ve gol attığım bölgede devam etmek istediğimi belirttim. Ama şunu söylemeliyim ki sol açık olarak oynamaktan da çok keyif alıyorum. Sağ ayaklı olduğum için de burada oynamak rakibe ters gelebiliyor. Bahsettiğim gibi Samsunspor'da da bu bölgede görev yapmıştım. O yüzden keyif almak olarak sol kanat biraz daha ağır basıyor diyebilirim. Ancak şimdiki yerimden de yani forvet arkası oynamaktan da oldukça memnunum.

Gençlerbirliği'ne transferin nasıl gerçekleşmişti?

Samsunspor'da forma giyerken Hacettepe takımı da bizimle aynı ligde yer alıyordu. Hacettepe'ye karşı oynadığımız iki maçta da başarılı bir futbol ortaya koymuştum. O dönem Gençlerbirliği genel menajeri olan Cem Onuk ile antrenörlerden Seçkin Hoca beni izlemiş ve performansımı beğenmişler. Özellikle Gençlerbirliği'ne gelmemde Seçkin Hocanın önemli katkısı olmuştur. O dönem takımın başına getirilen Thomas Doll'la ise takıma katıldığım zaman tanıştım. İlk başta bu transfer benim için riskti diyebilirim. Çünkü sonuçta beni hiç tanımayan bir hoca vardı. İlk kez de Süper Lig'de forma giyecektim. Ama risk almadan başarılı olamıyorsunuz futbolda. Bu zorlukların üstesinden de başarıyla geldiğimi düşünüyorum.

Thomas Doll sezon ortasında Gençlerbirliği'nden ayrıldı ve yardımcısı Ralf Zumdick getirildi takımın başına. Süper Lig'deki ilk sezonunda iki farklı Alman teknik direktörle çalışmak senin için nasıl bir deneyimdi?

Yaşım çok ileri olmamasına rağmen bu tarihe kadar birçok teknik direktörle çalışma fırsatı buldum. Edindiğim tecrübelere göre de hocanın sistemine ayak uydurmanın ve forma giymenin büyük ölçüde futbolcuyla alâkalı olduğunu düşünüyorum. Yani futbolcu isterse sisteme de adapte olur, formayı da kapar bana göre. Ben de futbol hayatım boyunca çalıştığım bütün teknik direktörlerin sistemine adapte olduğumu ve bu şekilde forma giyme şansı kazandığımı düşünüyorum. Thomas Doll ile birlikte de kariyerimde ilk kez yabancı bir teknik adamla çalışmıştım. Kendisiyle iletişimimiz son derece iyiydi. Hem Doll hem de Zumdick futbolculardan oyunun iki yönünü de oynamaları ve bireysellikten uzak bir şekilde takım oyununa katkı vermelerini istiyordu. Benim görüşüme göre bu iki özellik de bende mevcut. O yüzden onların sistemlerine çok rahat adapte olmuştum. Bu nedenle kendileriyle çalışmak benim için farklı bir deneyimdi. Böylelikle farklı oyun tarzlarına daha kolay bir şekilde adapte olmayı öğrendim.

Samsunspor'dan itibaren bu sezona kadar mücadele ettiğin üç sezonda da oynadığın takımlarda teknik direktör değişikliğine gidildi. Bu sezon ise tek bir teknik direktörle, Fuat Çapa'yla çalışma şansı buldun. Topu ayağında tutmaya çalışan ve takımına göze hoş gelen bir oyunu aşılayan Fuat Çapa'yı diğer hocalardan ayırt eden özellikleri neler sana göre?

Fuat Hocanın en büyük özelliği her oyuncuyla diyalog kurabilmesi bana göre. Bilirsiniz bazı hocalar despottur, "dediğim dedik"tir ve herkesle iletişimi iyi değildir. Fuat Hocanın ise tam tersi olarak takımdaki her oyuncuyla ayrı ayrı iyi bir iletişimi var. Bunda da Hollanda futbol kültüründen gelmesinin büyük katkısı var bana göre. Ayrıca egolarından arınmış bir isim. Oldukça mütevazı bir yapıya sahiptir Fuat Hoca. Futbolcu kendi fikrini sunduğu zaman dinler ve mutlaka bu görüşe saygı gösterir. Hatta bazı zamanlar kendisinin bile hata yaptığını açıkça kabul ediyor. Biliyorsunuz çoğu insan yaptığı hataları kabul etmeyi pek sevmez. Bu özellikleri de onu farklı kılıyor, özel bir teknik direktör haline getiriyor bence. Bu sezon başarılı olmamızın en büyük nedeni de budur bana göre. Empati yapabilen, oyuncusunun görüşüne değer veren ve onunla iletişim kurabilen bir hocamız olduğu için biz de futbolcular olarak ayrı bir motive oluyoruz ve daha istekli çıkıyoruz maçlara.

Sana göre Fuat Hocanın sisteminde senin yüklendiğin misyon nedir? Tam olarak bir oyun kurucu olduğunu söyleyebilir miyiz?

Fuat Hoca sezon başında takımın başına geldiği zaman, geçen sezon da bu ligde görev yaptığı için ne tarz özelliklere sahip olduğumu biliyordu. Sezon başındaki görüşmelerimizde takımda atakları yönlendiren isim olmamı istediğini belirtti bana. Bunun yanı sıra geçen sezon topsuz alanda kendimi çok fazla hırpaladığım zamanlar oluyordu. Takım oyunu oynamayı sevdiğimden bir boşluk olduğu zaman o boşluğu kapatmaya çalışıyor, geriye doğru çok fazla koşu yapıyordum. Fuat Hoca forvet arkası oynadığımdan dolayı bu noktalarda kendimi fazla yormamam, sadece kendi mevkiimde üzerime düşen görevleri yapmam gerektiğini söyledi. Benim oyun kuruculuk yönümü ortaya çıkartan Fuat Hocadır. Daha önce çalıştığım hocalar geriye gelip topu almamı ve topla hücuma çıkmamı bekliyordu benden. Bu da 90 dakikaya yayıldığı zaman biraz yorucu oluyordu doğal olarak. Şimdi ise oyun içinde diri kalarak hücumda daha etkili olabiliyorum. Ayrıca top bizim ayağımızdayken defansın arasına ya da arkasına daha fazla ve etkili topsuz koşu yaptığımı düşünüyorum bu sezon. Bu da Fuat Hocanın bana kattığı bir diğer özellik.

En çok hangi yönde eksikliğin bulunduğunu düşünüyorsun?

Bugüne kadar hep çok yönlü bir oyuncu olmayı istedim. Yani sadece top takımımdayken değil, rakipteyken de koşarak oyunun içinde kalmak istedim. Süper Lig'e gelene kadar da bu özelliklerimi oldukça geliştirdiğimi düşünüyorum. O yüzden gelir gelmez kolayca adapte olup formayı kapmayı başardım. Şu an genel olarak bu noktada çok kötüyüm diyemeyeceğim bu yüzden. Ancak saha içindeki eforumu ekonomik olarak kullanırsam takımıma çok daha faydalı olacağımı düşünüyorum. Çünkü bazen gereksiz koşular yapıyorum saha içinde. O koşular da daha çabuk yorulmama yol açıyor.

Süper Lig'de ve dünyada sol açık ve forvet arkası mevkilerinde beğendiğin ya da kendine örnek aldığın oyuncular var mı?

Daha çok Süper Lig'i takip ediyorum. Bu sezon maç yoğunluğundan ötürü dünya futbolunu takip etmek de biraz zorlaştı zaten. Süper Lig'de ise en çok beğendiğim ve kendime örnek aldığım futbolcu Alex. Gerek zekâsı, gerek top takımındayken rakip defansın arkasına yaptığı koşular beni çok etkiliyor. Ben de bu mevkide oynayan bir oyuncu olarak onun bu özelliklerini örnek almaya çalışıyorum. Bunun dışında Burak Yılmaz'ın rakip arkasına yaptığı koşuları da çok başarılı buluyorum. Bu sezon Fuat Hoca da benden bu tarz koşuları istediği için daha dikkatli takip ediyorum kendisini.

Gençlerbirliği'ne geldiğinden beri hem geçen sezon hem de bu sezon başarılı bir grafik ortaya koydun. Artık Süper Lig'in önemli futbolcularından birisin. Gelecekteki hedeflerinde neler var?

Futbola başladığımdan beri aynı şeyi söylüyorum kendime. En önemli hedefim her futbolcunun istediği gibi A Millî Takım forması giyebilmek. Bugüne kadar Millî Takım'ın herhangi bir yaş kategorisinde forma giymedim. İnşallah en son direkt A Millî Takım'a çağrılmış bir futbolcu olurum (gülüyor). Bunun dışında futbola başladığımdan beri aklımda olan diğer hedef de hep bulunduğum takımlarda basamak basamak yükselip, bu şekilde kalıcı olabilmekti. Şu ana bakarsanız Türkiye'deki dört profesyonel ligde de oynadığımı görebilirsiniz. Bunların hepsi bana farklı tecrübeler kattı ve yavaş yavaş ama sağlam bir şekilde yükselme hedefime katkı yaptı. Beklemeyi hiç sevmiyorum, sürekli oynamak ve takıma katkıda bulunmak istiyorum. O yüzden transfer olduğum takımlarda da gelir gelmez çok çalışarak formayı kazanmak için elimden ne geliyorsa yaptım. Şu ana kadar da yavaş yavaş, sindire sindire yükselmek ve düzenli olarak oynamak hedefinde oldukça başarılı olduğumu düşünüyorum. Bundan sonrası ise bana göre daha kolay. Çünkü buralara gelmek, her ligde oynamak, oynarken motivasyonunu kaybetmeden çalışmayı öğrenmek daha zordu benim görüşümce. Şimdi daha çok göz önündeyim. Daha yüksek seviyedeki bir takımda oynuyorum. Gençlerbirliği de bana bu açıdan çok şey kattı ve katmaya da devam ediyor. Bu yüzden önümüzdeki yıllarda asıl hedefim olan A Millî Takım'da forma giyebilmek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım.

Son olarak boş zamanlarında neler yaptığını soralım?

Evliyim, bir de çocuğum var 2.5 yaşında. Onun da ismi Oktay. Genelde eşim ve ailemle vakit geçiriyorum. Futbolu takip etmeye ayrıca özel bir zaman ayırmıyorum. Ailemle bir şeyler yapmak daha çok hoşuma gidiyor.