Futbolda şiddet dünyanın her bölgesinde karşılaşılabilen bir olgu. Ancak futbolun kurumsallaştığı ülkelerde yıllar öncesinden başlayan çalışmalarla şiddetin önlenmesine dair önemli mesafeler alındı. Konuyla ilgili olarak söylenmesi gerekenlerden önemli nokta, şiddetin önlenmesi için yasal düzenlemelerin yetmeyeceğidir. Taraftar profilinin çok sağlıklı bir araştırmaya dayalı olarak çıkarılması ve buna uygun bir eğitim modelinin uygulanması şarttır.
Yazı: Prof. Dr. Seyhan Hasırcı
İngiltere'deki "Football Licencing Authority" yöneticisi, aynı zamanda Avrupa Konseyi'nde Futbol Şiddetiyle Mücadele Komisyonu Başkanı olan John de Quidt, özel güvenlik yaklaşımını bir konferansta şöyle yorumluyor: "İngiliz yasalarına göre, seyirci güvenliğinden, yerel yönetimler ya da polisten çok, birinci dereceden kulüplerin kendileri sorumludur."
Yani bu konuda kulüp başkanı ve yöneticilerin her birinin ayrı ayrı görevleri vardır. Bir seyircinin ihmal nedeniyle hayatını kaybetmesi durumunda, bu kişiler hapse dahi girebilir. Tahmin edilebileceği gibi, genellikle birçok kulüp başkanı kendisini taraftarlarının güvenliğinden sorumlu tutmuyor, ancak futbolcu alıp satmak veya şampiyon olmak için her türlü yolu denemekten de kendini alıkoyamıyor.
Böyle bir girişten sonra futbol alanlarındaki şiddetin, genel yaşamımızdaki şiddete bağlantılı olduğunu ancak çok farklı bir kategoride değerlendirilmesi gerektiğini hemen açıklamakta yarar görüyorum. Şiddet her ne kadar antrenörlerin sporcularına, sporcuların takım arkadaşına ya da yöneticilerin zaman zaman kendi taraftarına uyguladıkları bir fenomen olsa da burada asıl probleme, yani bir taraftar grubunun rakip takım taraftarlarına uyguladığı şiddet ve bu şiddetin sonucunda neden oldukları zararlara yoğunlaşacağız. Taraftarlar hem kendilerine hem de taraftarı oldukları takımlara verdikleri zararların faturasını her geçen gün artırırken, futbolumuzun prestijini de düşürmektedir.
Hiç kuşkusuz, futbol günümüzde yeryüzünün en popüler spor dallarından biri olarak kabul görmektedir. Basit bir oyun olmanın ötesinde, futbol yeryüzündeki önemli sosyo-ekonomik yapının da evrensel imparatorluğuna soyunmuştur. Fransız sosyolog Pascal Boniface'e göre futbol küreselleşmenin nihai aşamasıdır. Futboldan daha evrensel bir olay yok gibidir. O kadar ki, demokrasi ve pazar ekonomisi bile meşin yuvarlak aşkına oranla, daha az yaygın ve daha az köklüdür.
Bir çoğumuz için en heyecan verici oyun ve hayatımızın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilen futbola, azımsanmayacak bir kesim tarafından spor ve hobi olmanın ötesinde anlamlar yüklenmektedir. Liverpol'un efsanevi teknik direktörü Bill Shankly'nin de vurguladığı gibi bazıları futbolun ölüm kalım mücadelesi olmasının ötesinde çok daha büyük öneme sahip olduğu inancını taşımaktadır ve bu da yeşil sahalarda istenilmeyen sonuçlara sebep oluşturmaktadır.
Gerek Avrupa'da ve gerekse dünyada futbolun üst düzeyde oynandığı ülkelerde benzeri sorunlar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Ancak tüm bu ülkeler taraftarsız futbolun olmayacağı düşüncesinden yola çıkıp, farklı yaklaşımlar ve eğitimleri yıllar önce kendi ülkelerinde başlatmıştır. Bu alanda başarılı olduklarını görmekteyiz. Yani sadece yasal düzenlemeler yetmemektedir (örn. İngiltere, Almanya, İtalya ve İspanya vs gibi ülkelerde yürütülen taraftar projeleri).
Futbol seyircisi denince kuşkusuz akla ilk gelen taraftarlardır. Taraftarlar üzerinde yapılan hemen hemen tüm araştırmalar da bizlere iki tip taraftar profili olduğunu göstermektedir. Buna göre taraftar; "tüketici taraftar" ve "aktivist taraftar" olmak üzere iki tiptir.
Tüketici taraftar: Futbol maçlarını severek izleyen, futbol maçlarında kalite arayan ve stadyumlara futboldan zevk almak için gelen taraftar grubudur ki bu tip taraftarların şiddete yönelik herhangi bir olaya katılmadıkları kanıtlanmıştır. Bu taraftar grubunun şiddetten ve kalitesiz futboldan kaçtıkları ve bu tür olaylarda yer almadıkları görülmüştür. Daha farklı söylersek, bu taraftar grubu için mantıklı düşünen ve iyi oynayan takımın maçlarına giden taraftarlardır da diyebiliriz.
Aktivist taraftar: Bu profilde olanlar farklı bir taraftar grubudur ki; asıl sorunlar da bu taraftar profilinde olanlardan çıkmaktadır. Bu grubun kesinlikle eğitilmesi kaçınılmazdır. Bu taraftar grubu, takımın ya da futbol oyununun bir parçası olduğunu iddia eder ve buna inanır. "Ben şu kadar para verip maça geldim ve bunun karşılığı da tuttuğum takımın kazanmasıdır" diye ısrar eder. Her maçta takımının futbol müsabakalarının hakkını vermesini ister. Takımları için yapamayacakları hiçbir şey yok gibidir.
Bunun yanı sıra birkaç yıldan beri İngiltere'de yapılan sınıflandırmada ise futbol taraftarlarıyla ilgili bilgi değişimi için standartlaştırılmış farklı bir format kullanmaktadır. Buna göre taraftarlar
- Barışçıl, iyi niyetli,
- Olası asayişsizlik riski yüksek (özellikle alkolle bağlantılı),
- Şiddet kullanan ya da şiddeti örgütleyen taraftar olmak üzere üç sınıfa ayırmıştır.
Bir zamanlar futbol kaynaklı şiddet olayları sadece bir İngiliz hastalığı olarak yorumlanmış, fakat çok geçmeden bu hastalığın bulaşıcı olduğu görülmüştür. Futbol şiddeti sadece futbolun beşiği İngiltere'de değil Avrupa ve Güney Amerika başta olmak üzere tüm dünyada ortaya çıkmış ve özellikle son yıllarda ülkemizde de oldukça yüksek maddi ve manevi zararların yanında çok üzücü olaylara neden olmuştur.
Futbol tarihindeki ilk ve en dehşet verici şiddet olaylarıyla karşılaşan İngiltere bu yüzden futbol holiganizmiyle mücadeleye diğer ülkelerden önce başlamış, tedbirleri erken almış ve bu alanda öncülük etmiştir.
"Heysel Faciası"nı, Hillsborough'yu, Bradford Stadı yangınını ve daha nice şiddet olaylarını yaşamış İngiltere bu sorunun üstesinden nasıl geldi ve dünyanın en çok izlenen, en çok sevilen, en büyük ticari potansiyeline sahip ligini nasıl oluşturdu?
Hillsborough faciasından sonra Lord Taylor'ın hazırladığı raporlar çerçevesinde İngiliz Hükümetleri aldığı tedbirler ve uygulamalar ve çıkarılan futbola özgü kanunlar sonucu holiganizminin üstesinden gelmiş, yeşil sahalardaki şiddet olaylarını en alt seviyeye indirmiştir. Bu önlemler aşağıda belirtilen yer ve alanlarda şu şekilde düzenlenmiştir:
1- Stadyumların Fiziki Yapılar
Futbol statlarının modernizasyonu gerçekleştirilerek bütün statlar koltuklu hale getirilmiş, tel örgüler kaldırılmış, catering, tuvalet ve diğer servisler geliştirilerek stadyumlar eğlence merkezi haline dönüştürülmüştür. Ayrıca statların içi ve çevresi kameralarla donatılarak güvenlik için alınan tedbirler artırılmıştır.
2- Spor Alanlarındaki Güvenlik Sorununa Yaklaşımlar
Polis futbol seyircisine karşı olan metotlarında değişikliğe gitmiş, sert ve katı tutumdan vazgeçilmiş, stadyum içerisinde polisin yetkileri azaltılarak steward sistemi oluşturulmuş, böylelikle stat içi sorumluluklar özel güvenlik görevlilerine bırakılmıştır. Bunun yanı sıra son yıllarda UEFA ve FIFA'nın da onayladığı "taraftar projeleri" sorumlularının çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Ayrıca oluşturulan data bankası sayesinde şiddet olaylarına karışan veya katılma şüphesi olan kişiler hakkında gerekli önlemler alınmıştır. Futbol sahalarındaki şiddetin önüne geçmek için alınan bu tedbir ve uygulamalar, çıkarılan futbola özgü kanunlarla da desteklenmiş ve güçlendirilmiştir.
3- Futbol Taraftarlarının Eğitimi Sorunu
1985 yılından itibaren, Avrupa Parlamentosu'nun deklarasyonunda belirtilen, sportif müsabakalar sırasında olay çıkarmaya eğilimli taraftarların ülke federasyonunun denetiminde ve ligde bulunan futbol kulüplerinin katılımıyla öncelikle Almanya ve İngiltere'de başlayarak şu anda hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde futbol taraftarlarının eğitimi yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Taraftar eğitimi konusundaki çalışmaların ülkemizdeki eksikliği, şiddet olaylarını daha da karmaşık bir hale getirmektedir. Bu konuda en kısa zaman içerisinde çalışmalara başlanmalıdır.
4- Futbolda Şiddete Karşı Yasal Düzenlemeler
İngiltere'de 1989'dan beri yürürlükte olan "Futbol Seyircileri Kanunu" mahkemelere, futbolla ilgili şiddet olaylarına karışan kimselere, İngiliz takımlarının ülke dışında oynadığı maçlar sırasında İngiltere'den çıkış yasağı ve maç tarihinde belirlenmiş polis istasyonlarında bulunma zorunluluğu getirme yetkisi vermiştir. 1991'den beri de "Futbol Suçları Kanunu" ile sahaya veya seyircilere yabancı madde fırlatılması, ahlâk dışı ve ırkçı tezahüratta bulunma ile seyircilerin sahaya girmesi yasaklanmış, karaborsada bilet satışı suç haline getirilmiştir. Ayrıca kanun polis amirlerine, gerekli gördükleri araç ve seyircileri durdurup arama yetkisi vermiştir. Şiddette katılan insanlara stadyumlara men cezası getirilmiştir. Gerçekten de yıllar içerisinde mahkemeler tarafında uygulanan futbol maçlarından men cezalarının sayısı arttıkça meydana gelen şiddet olaylarında da önemli ölçüde bir düşüş gözlenmiştir. İngiltere'de ülke içindeki şiddet olayları yok denecek kadar azalmış, 2000 yılından sonraki uluslararası turnuvalarda İngiliz holiganları büyük olaylara karışmamıştır.
Taraftarların şiddet ve ırkçılığa katılma nedenleri
Gerek dünyada ve gerekse ülkemizde futbol sahalarında görülen şiddetin altında yatan birçok sebebin olduğu unutulmamalıdır. Ancak özünde ekonomik, sosyo-kültürel ve eğitime bağlı bir sorun olduğu aşikârdır.
Avrupa ve Türkiye'de futbol alanlarında meydana gelen şiddet olaylarının tabanında değişik nedenler bulunmaktadır. Buna göre, İngiliz holiganlar genellikle genç ve işçi sınıfı mensupları olup erkeklik kimliklerini ortaya koymak ve daha da önemlisi kargaşa çıkarmaktan haz duydukları için şiddete başvururken, Almanya'daki futbol şiddetinin temel kaynağı, farklı ülkelerden gelen göçmenlerin kurdukları kulüplerde birbirleriyle yaşadıkları rekabettir.
Türkiye'de ise eğitim ve gelir seviyesi düşük kişilerin yanında, sosyal seviyesi yüksek, VIP tribünü izleyicileri, kulüp yöneticileri, siyasi yetkililer dahi değişik boyutları ve yönleriyle futbol şiddetinin içerisinde rol almıştır. Bu nedenle ülkemizdeki taraftar profilinin çok sağlıklı bir araştırmaya dayalı olarak çıkarılması ve buna uygun modelin çözüm için geliştirilmesi gerekmektedir. Tüm bu olayların dışında, ekonomik ve sosyal hayattaki sorunlar, spor kültürünün yetersizliği ve eksikliği, futbolda karanlık güçlerin etkisi, stadyumların fiziki yapılarının yetersizliği, yetersiz güvenlik önlemleri ve polisin tutumu, teknik direktörlerin ve futbolcuların sorumsuzca davranışları, Futbol Federasyonu ve MHK'nın tutumu, hakemlerin tutum ve davranışlar, kulüp yöneticilerimizin tutum ve davranışları, medyanın şiddete bakışı, tutum ve davranışı, taraftarların tutum ve davranışları o ülkedeki şiddeti belirleyen önemli faktörlerdir. Tüm bu kurum ve kuruluşların zaman geçirilmeden belirli bir şekilde eğitilmeleri kaçınılmazdır.
Taraftarın şiddete katılımının altında yatan nedenler, sadece yukarıda saydıklarımız olamaz. Bunun yanı sıra insanların yeterli düzeyde spor yapamaması, fanatik taraftarların dikey kimliğinin en üstünde holiganizmin yer alması ve ne pahasına olursa olsun kişinin takımına olan tutkusu, spor kültürünün yetersizliği, ekonomik durumun iyi olmaması, dolayısıyla aile içi geçimsizliğin artması ve stadyumlara yansıması, buna bağlı olarak işsizlikten doğan sosyo-psikolojik sorunların stadyumlara taşınması, stadyumlarımızın yetersiz olan fiziki yapıları, giriş ve çıkıştaki sorunlar, zaman zaman güvenlik güçlerinin tutumu, erkeğin egemen olduğu bir anlayışa sahip olmamız, genel anlamda şiddetin yaşamımızın hemen hemen her alanında meşru görülmesi, karşı çıkılmaması ve daha da üzücü olanı, örnek kişilerin dahi çoğu zaman yanlış davranışları bu eğilimi körüklemektedir.
Sporda şiddeti önleme önerileri
- Türkiye olarak altına imza attığımız Avrupa Konseyi'nin şiddete karşı mücadele anlaşmasına uymamız gerekmektedir.
- Sporda Beyaz Sayfa'da sözü edilen şiddetle mücadele programı gözden geçirilerek uygulamaya konmalıdır.
- Tüm futbol kulüplerimizin bünyesinde Avrupa'da olduğu gibi taraftar dernekleri hayata geçirilmelidir.
- Kurulacak olan bu kurumu, TFF, İçişleri ve Spor Bakanlıkları desteklemelidir.
- Bu örgütlenmenin içerisinde sporun farklı alanlarından uzman kişiler bulunmalıdır.
- Avrupa Parlamentosu'nun da ısrarla üstünde durduğu, ülkemizde oluşturulması artık kaçınılmaz olan "Taraftar Projeleri"nin hayata geçmesi gerekmektedir.
Avrupa ülkelerinden örnekler
Uluslararası Futbol Taraftarları Birliği (FSI) ile Avrupa Futbol Taraftarları Birliği'nden (FSE) bahsetmek istiyorum. Bu iki kurum, 1985 yılındaki "Heysel Faciası"nın ardından Avrupa Parlamentosu'nun olaya göstermiş olduğu duyarlılıktan sonra kurulan organizasyonlardır. Bu organizasyonlar desteklerini Avrupa Parlamentosu, UEFA ve FIFA'dan almaktadır. En son yapılan iki Avrupa Şampiyonası (2004 Portekiz ve 2008 Avusturya-İsviçre) ile yine son yapılan 2006 Almanya ve 2010 Güney Afrika Dünya Kupaları'ndan "Taraftar Elçilikleri Projesi" tam olarak uygulanmaya konmuştur.
Almanya'da Koordinasyon Stelle fan Projekte (Sporda Düzensizliğe Karşı Taraftar Koordinasyon Merkezi), İngiltere'de Futbol Support Federation (Futbol Taraftarları Federasyonu), İtalya'da Procetto Ultra, İspanya'da C.E.P.A, Avusturya'da Fair-Play kuruluşları, taraftarların eğitimi ve şiddetin önlenmesi konularında önemli roller oynamaktadır.
Tüm bunların dışında 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın düzenleneceği Polonya ve Ukrayna'da, sabit taraftar projeleri hazır durumdadır. Şampiyonada yer alacak ülkelerin gezici taraftar projeleri de tamamlanmıştır.