TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Güven Erdil: "Mesut Özil'leri biz yetiştireceğiz" 3.06.2013
Güven Erdil: "Mesut Özilleri biz yetiştireceğiz"

Futbol Gelişim Direktörlüğü koltuğunda çok renkli bir akademisyen oturuyor. Doçent titrine sahip, üç dil bilen, Almanya Futbol Federasyonu'nun "Yetenek Seçimi ve Geliştirilmesi Projesi"nde çalışmış, Belçika'nın en büyük takımı Anderlecht'te görev yapmış, "uluslararası" bir isimden söz ediyoruz. Oyuncu seçiminden yetiştirilme biçimine ve antrenörlerin eğitimine kadar bir paradigma değişimine vurgu yapıyor ve modern yöntemlerin uygulanmaya başlanmasıyla 3-4 yıl içinde sonuçların görüleceğini savunuyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Futbol Gelişim Direktörü olduktan sonra medyada sizinle ilgili çıkan ilk haber sörf hocası olduğunuz, masa tenisi kitabı yazdığınız yönündeydi. Sanırım kamuoyu sizin neden Futbol Gelişim Direktörlüğü'ne getirildiğiniz konusunda biraz daha bilgilenmek istiyor.

Ben beş branşta spor yaptım. 1969 yılında Karşıyaka minik takımında futbolla başladım. Uzun sürelerde bütün kategorilerde oynadım. Sonrasında altyapılarda antrenörlük yapmaya başladım. Karşıyaka kulübünde yelken, sörf, masa tenisi, voleybol gibi branşlar var. Kulüp, sporcularını çok yönlü olarak yetiştiriyor. Sabah futbol antrenmanına gidiyor, öğleden sonra voleybol idmanına çıkıyordunuz. Sonuçta en yetenekli olduğunuz branşlara seçiliyordunuz. Ben temel hareket eğitiminin sonrasında futbol ve masa tenisini seçtim ana branş olarak. Hayatım boyunca da iki branşta spor yaptım. Liseyi bitirip üniversiteye giderken bir seçim yapmak zorundaydım. Dizimden de ufak bir sakatlık geçirince profesyonel futbol hayatım sona erdi. Amatör olarak futbol oynamaya devam ederken, 1980 yılında üniversitenin futbol antrenörlüğü bölümünden mezun oldum. Türkiye'deki ilk akademili antrenörlerden birisi de benim. Bütün uluslararası kurslara katıldım, sonra üniversitede asistan oldum. Futbol hocası olarak A diplomasını aldım. Sörf meselesine gelince, o benim hobimdi. Evlenip kızım olunca, onu sporcu yapmak istedim ve sörfçü yaptım. Onun için Alaçatı'da bir sörf okulu kurdum. 14 senedir onunla uğraşıyorum. Doğru bir seçim yapmışız. Türkiye şampiyonu oldu, sonra Balkan üçüncüsü oldu. Şimdi dünya çapında profesyonel bir sörfçü. Geçen sene dünya üçüncü oldu, bu yıl da Namibya'da dünya rekoru kırdı.

Yeniden size dönersek, hocalığınızın bir de Almanya bölüm var...

Uzun yıllar Almanya'da çalıştım. 15-16 yıl orada kaldım. Almanya Futbol Federasyonu'nda, Mesut Özil'lerin yetiştirildiği "Yetenek Seçimi ve Geliştirilmesi Projesi"nde çalıştım. Biliyorsunuz Almanlar 1990'lardan itibaren futbolda eski başarılarından uzaklaşmaya başladı. Futbolu matematik gibi oynamanın yeterli olmadığını görünce yeni yetenekler yetiştirmeye karar verdiler ve işin başına da Franz Beckenbauer'i getirdiler. Ben de o dönemde Göttingen Üniversitesi'ndeydim. Çocuğa nasıl eğitim verileceği, yeteneklerin nasıl seçileceği ve bunların antrenörlerinin nasıl olması gerektiği konusunda çok büyük bir uzman olan Waldemar Wingler'ın asistanlığını yaptım. Almanya'daki çalışmalarımın ardından 9 yıl da Belçika'da yaşadım. Orada Anderlecht Kulübü'nde de çalıştım. 5 yıl önce Türkiye'ye döndüm. Federasyona değişik zamanlarda gidip geliyordum. Rahmetli Gündüz Tekin Onay da benim Federasyonda çalışmamı istemişti. Zaten şu anda Federasyonda çalışan antrenörlerin çoğu kurslardan arkadaşım. Bir bölümü abilerim. Ersun Yanal da dâhil benim öğrencim mesela...

Bu konuyu açalım isterseniz. Başka kimler var sizin hocalık yaptığınız ünlü isimler arasında?

Rahmetli Tevfik Lav var mesela... İsim isim saymayayım ama İzmir'de pro-lisans sahibi antrenörlerin kurslardan hocasıyım. Akademilerin başında olan pek çok profesör de yine benim öğrencilerim. Mesela Manisa BESYO Müdürü Prof. Dr. Niyazi Eniseler, Ege Üniversitesi BESYO Müdürü Prof. Dr. Muzaffer Çolakoğlu gibi... Akademik yapıya yıllarca çok büyük katkılarım oldu. Almanya'dayken Spor Bilimleri Kütüphanesi'ni kurdum.

Demin önemli bir noktada kalmıştık. Mesut Özil'lerin yetiştirildiği programda yer aldığınızdan bahsetmiştiniz. Bize o programın içeriğinden söz eder misiniz?

Baktılar ki klasik futbol eğitimleriyle bu iş olmuyor, çocukların zekâsını ve yaratıcılığını geliştirecek bir program yapalım dediler. Topa nasıl vuracak, nasıl falso verecek gibi teknik eğitimin yanında bunların hepsini kullanabileceği taktik varyasyonların bilişsel uygulamasına geçtiler. Yani çocuk bu taktik varyasyonları zihninde canlandıracaktı. Bunun için kartoteksler hazırlandı ve çocuklara dağıtıldı. Antrenör tahtada bir pozisyon çizip, çocuklara, "Bu pozisyon nasıl sonlandırılmalı?" diye soruyor, çocuklar da ellerindeki kartotekslere kendi pozisyon tercihlerini çiziyordu. Daha sonra dershaneden çıkılıp sahaya geçiliyor ve çocukların çizdiği pozisyonlar birer birer uygulanıyordu. Uygulamanın ardından hoca tekrar oyuncuları topluyor ve tercihlerindeki eksikleri ya da yanlışları birer birer gösteriyordu. Yaş gruplarına göre basitten zora doğru sıralanan yüzlerce farklı pozisyon teker teker çalışılıyordu. Biz buna bilişsel öğrenme diyoruz. Çocuk hafızasında pozisyonu yaşayacak ve anında çözüm getirebilecek. Bu bizde olmayan bir şey. Benim içinde olduğum projede, seçilmiş yetenekli çocuklar 15-20 günde bir belli merkezlerde toplanıyordu. Bu merkezlerde 25-30 çocuk ve üç antrenör bulunuyordu. Bu antrenörlerin biri TUTOR dediğimiz antrenör eğitimcisi, diğeri A lisanslı bir antrenör, bir diğeri de B lisanslı, Spor Yüksek Okulu'nda hocalık yapan, pedagojik formasyonu olan bir antrenör. Bu üç antrenör gelen çocuklara hem teknik düzeltme yapıyor hem de farklı oyun formatlarını yani Almanya'nın bugün A Millî Takımı'nda oynayacağı oyunun küçük yapılarını empoze ediyordu. Mesut Özil'ler işte bu eğitim süreçlerinde yetişti ve orada daha çok sayıda Mesut var. Bu merkezlerde her şey öğretiliyor çocuklara. Bütün koordinasyon çalışmaları, denge, sürat, çabukluk, top tekniği, zekâ, her şey var. Bir de sosyal boyutu var işin. Akşam bir araya geliniyor, oyunlar oynanıyor. Sonra bu merkezlerden seçilen en yetenekliler Alman Millî Takımlarını oluşturuyor. Benim çalıştığım dönemde 130 merkez vardı, bugün sayı 300'ün üzerine yükseldi. Her merkezde üçlü antrenör grupları çalışıyor. Biz de ülkemizde bu modeli kuracağız. Türkiye şartlarında 14 bölgemizde bu eğitimi vereceğiz. Önce bölge antrenörlerimizi burada toplayıp projemizi anlatacak ve elimizdeki müfredatı vereceğiz. Yetenek seçiminde dikkat edilmesi gereken noktaları ve sonra antrenmanlar sırasında yapılması gerekenleri anlatacağız. Sonrasında da bölge antrenörlerimizi kulüplere göndereceğiz. Kulüp antrenörleri, bölge antrenörleri ve buradan göndereceğimiz bir TUTOR'la bölgesel eğitimler yapacağız. Bu bilgilerle donatılmış antrenörler de kulüplerinde aynı eğitimi verecek.

Peki kulüpleri nasıl denetleyeceksiniz?

TFF Yönetiminin bu konuda bir planı var. Başkanımız, altyapılarda şampiyonlukların değil, Millî Takımımıza sağlanan katkıların ödüllendirilmesi görüşünde. Dolayısıyla bizim programımızı uygulayan ve Millî Takımımıza oyuncu yetiştiren kulüpler bu işten kârlı çıkacak. İkinci bir projemiz ise Futbol Akademisi yapısını 8 yaşından itibaren daha da güçlendirmek. Biz buna "8-12 Yaş Temel Hareket Gelişimi" diyoruz. Bu dönemde sadece futbol olmayacak. Koordinasyon, beceri ve sürat kazandırmak için çocuğa basketbol da oynatacağız, masa tenisi de... Bana "masa tenisçisi" diyorlar ya, iyi ki de masa tenisi oynamışım, şimdi gözüm kapalı futbol oynayabiliyorum.

Masa tenisi oynamanın futbol için ne faydasını gördünüz?

Reaksiyon kazandırıyor her şeyden önce... 200 kilometre hızla gelen topa hiç bakmadan blok yapabiliyorsunuz. Biz çocukları sadece futbolcu olarak yetiştiremeyiz. Cimnastikçi gibi yetiştirmemiz lâzım. Esneklik çok önemli. Gerekirse çift salto atabilecek oyuncu. Afrikalıları görüyorsunuz. Futbol bugün bu tip oyuncularla oynanıyor. Hantal, kalın kaslı, kısa bacaklı adamlarla olmuyor. Daha becerikli, çok iyi sıçrayabilen çocuklar gerekiyor bize. Bir de denge çok önemli. Ani durmalarda savrulmamak, bir anda çıkabilmek, bir anda durabilmek, bir anda dönebilmek çok önemli. Bizde ne yazık ki bunlar yaptırılmıyor ya da ağır çekim yaptırılıyor. Bir de bu çalışmaların bir dozajı var. 8 yaşındaki çocuğa başka, 15 yaşındaki çocuğa başka yaptırırsınız bu uygulamaları. Bizim senelerdir yaptığımız hata erken yaşta başarı yakalamaya kalkmak ve çocukların üzerine çok yüklenmek. 14-15 yaşında ağır antrenmanlara başlıyoruz. Halbuki bana 18-19 yaşında başarı lâzım ki bu çizgiyi 30'lu yaşlara kadar sürdürebilelim. 15 yaşında dünya şampiyonu olsanız ne olur ki? Yıldız oyuncu çıkarabiliyor musunuz, yoksa 30 milyon euro verip dışarıdan oyuncu mu alıyorsunuz? Önemli olan bu. Arada bir Emre çıkıyor, Arda çıkıyor, onlar da Allah vergisi yetenekler. Bana göre onlar da yeterince iyi değil. Eğer küçük yaşta Barcelona ya da Bayern Münih'in elinde olsalardı bugün çok daha üst düzeyde olabilirlerdi.

Bu koltuğa oturmadan önce de Türk futbolunun problemlerini biliyordunuz. Şimdi biraz daha yakından baktıktan sonra, çözülmesi gereken problemler hakkında neler söylersiniz?

Temel problem bir kere çocuğun gelişmesi sırasında yanlış antrenmandan ötürü kas esneklik sisteminin bozulması. Bugün modern sporlarda çok ince, uzun, kuvvet üretebilen esnek kaslar lâzım. Kalın kaslar artık geçerli değil. Futbola özgü kuvvet antrenmanları yapmanız gerekiyor. Nedir bunlar? Ani sıçramalar, barfiksin üzerinden atlamalar, konilerin arasında slalom yapmalar... Buradan kuvvet, sürat ve süratte devamlılık kazanıyorsunuz. Bununla beraber kasın kendi içerisindeki enerji metabolizması çok önemli. Yani kasta enerji üretiminin sürekli olarak yenilenmesi gerekiyor. "Avrupalı 120 dakika oynayıp da niye yorulmuyor?" diye soruyoruz ya, işte mesele burada. Bunların hepsi bilimsel çalışmalarla çözülebilecek problemler.

Peki bizimkiler bu işleri bilmiyor mu?

Bilmiyor demek hata olur. Çünkü bunların hepsi kurslarda öğretiliyor. Ama biz neyi nerede kullanacağımızı bilmiyoruz. Kursta birisi beslenme, bir başkası antrenman, biri fizyoloji, diğeri taktik anlatıyor, oraya gelen antrenörün de kafası karışıyor. Bunu önlemek için yepyeni bir projemiz var. Her yaş grubu için çalışma programları hazırlanıyor. Benim 5 yıldır üzerinde çalışıp hazırladığım "Spor Bilimleri Elektronik Kütüphanesi" var. Ona "kutsal kâse" diyorum. Futbolla ilgili olan kısmını on-line olarak TFF'nin internet sitesinde açacağız.

Neler var bu kutsal kasenin içinde?

Senelerdir biriktirdiğim ne kadar DVD, kaset, ders materyali varsa 5 yıldır burada topladım. Futbolla ilgili olan kısmını Futbol Gelişim Direktörlüğü olarak antrenörlerin hizmetine açacağız. Bunun iki boyutu var. Birincisi, bütün bilgileri internet sitemize yükleyeceğiz. Antrenörlerimiz hem yaş gruplarının ders notlarını hem de bunlarla ilgili filmleri izleyebilecek ya da indirebilecek. Burada bir soru bankamız olacak ve antrenörler sınavlara katılacak. Zaten kursa katılma kriterimiz de bu sınavlardan alacakları notlar olacak. Bu hem antrenörleri çalışmaya sevk edecek hem de kursa hazır gelmelerini sağlayacak. Şimdi kursa gelip her şeyi orada öğreniyorlar. Bizim sistemimiz uygulamaya girdikten sonra öğrenerek gelecekler ve bu da bizim hocalarımıza büyük yarar sağlayacak. Kursiyerler belli bir temel üzerinde geldiği için hoca papağan gibi her şeyi anlatmak yerine sorulanlara cevap verecek, eksikleri tamamlayacak. Zaten 10 günlük kursa hazırlıksız gelip her şeyi orada öğrenmek mümkün değil. Bu on-line eğitimde benim vereceğim dersler de olacak. İstenirse canlı izlenebilecek. Eğer canlı izlenemezse konu başlıklarına göre arşivden indirebilecek.

Nasıl bir ekiple çalışacaksınız?

Göreve geldiğimde ilk işim burada çalışan arkadaşlarla birebir konuşmak oldu. Şimdiye kadar hiç kimse konuşmamış. Yani bire bir analitik bir konuşma yapılmamış. Çay servisi yapan arkadaştan şoförlere kadar bütün arkadaşlarımla konuştum. Bir yandan sıkıntıları öğrenmeye, bir yandan da kimin nerede çalışacağını belirlemeye çalışıyorum. İlk planda düşündüğüm büyük bir değişiklik yapmak değil, buradaki arkadaşlarımızı doğru biçimde değerlendirmek. İnsanları yetenekleri doğrultusunda çalıştırmak... Burada çok değerli hocalarımız var. Gerek futbolun içinden gelenler olsun, gerek akademisyenler olsun hepsi millî servet. Bir kere bunları kaynaştırıp Türkiye'nin yeni futbol felsefesini oluşturmamız lâzım.

Bu felsefe ne olacak?

Analitik, kendini yenileyen ve kişinin yaratıcılığını ortaya koyabilecek bir anlayış olacak. Bu futbol eğitiminde de, çalışma ortamında da böyle olacak. Bağırıp çağırıp baskıyla, şablonları vererek değil, çok yönlü eğitimle hem çocukların hem de kendi arkadaşlarımızın yaratıcılığını geliştireceğiz. Arkadaşlarımız bana projeler getirecek. Hiç ummadığınız anda başka bir şey çıkabilir ortaya. Bunun sonuçlarını almak için de çok beklemeyeceksiniz. 2-3 sene içinde Türkiye'de farklı bir futbol oynandığını göreceksiniz.

Ne yazık ki ülkemizde 2-3 sene görevde kalan hocalara çok sık rastlamıyoruz.

Yönetim kurulumuzla görüştüğümüzde bana "Hocam biz gitsek bile sen kal" dediler. Çünkü denemişler ve bu işin Süper Lig'de görev yapan teknik direktörlerle olamayacağını görmüşler. Bunu o arkadaşlarımı itham etmek için söylemiyorum. Teknik direktörlükte büyük paralar var ve onların da tercihlerini bu yönde kullanmaları normal. Demek ki burada görev yapacak kişiler Süper Lig'de takım çalıştırma hedefi bulunmayan akademisyenler olmalı. En azından bu anlaşıldı. İnşallah uzun süre bu ekiple birlikte burada kalır ve iyi şeyler yaparız.

İlk etapta ekibinizde nasıl bir yapılanma planlıyorsunuz?

Direkt bana bağlı olarak çalışacak olan bir Proje Ofisi kuruyoruz. Burada Türk futbolunun nasıl yapılanacağı, hangi projelerin nasıl uygulanacağı ele alınacak. Prototip projeler burada denenecek ve doğrulukları saptandıktan sonra Türkiye'de uygulanacak.

Başka ülkelerde FGD benzeri kurumların başında hangi özellikteki insanlar bulunuyor?

Bütün ülkelerde bu tip kurumların başında akademisyenler bulunuyor. Burası bir futbol takımı değil çünkü. Ben buraya futbol dersi vermeye gelmedim. Kuru futbol dersi vermekle olmaz. Paradigmayı değiştirmek gerekiyor. Kuru teoriyle hiçbir yere varamayız. Futbolcu olmak o kadar kolay bir iş değil. Topçu olmak farklı bir şey, o eskide kaldı. Futbolcu olacaksanız çok donanımlı bir adam olmanız lâzım. Çok zeki, iyi algılayabilen, çözüm üretebilen, yaratıcı ve becerisi çok yüksek kişiler futbolcu olabilir. Öncelikle bu çocukları bulmak gerekiyor. İyi sıçrayabilen, dengeli, uzun boylu, uzun kemikli, çabuk, hareketli çocuklar seçilmeli. Çocuk ileride böyle bir tip olmayacaksa ondan iyi bir futbolcu çıkaramazsınız. Belki ilk başta size hoş görünebilir, bir-iki hareketi çok iyi yapabilir ama aslında oyuncu seçilirken bakılması gereken çok başka şeyler var. İşte bunları seçicilere anlatmamız gerekiyor.

Almanya'da bu seçme ve yetiştirme faaliyetinin 300 merkezde yapıldığını söylemiştiniz. Türkiye'de de bu sayıyı yakalamak mümkün olacak mı?

Bizim 81 ilde Futbol Gönüllüleri denilen bir organizasyonumuz var. Hatta 2013 Grasroots ödülünü de bu proje dâhilinde Artvin Arhavi'deki bir beden eğitimi öğretmenimiz aldı. Şimdi İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ve Marmara Üniversitesi BESYO işbirliğiyle Beykoz'da bir proje başlatıyoruz. Bu projeye 60 okuldan ikişer kişi olmak üzere kız-erkek karışık 120 kişi katılacak. Eğitim vereceğimiz bu oyuncular arasından seçeceklerimizi de özel eğitime alacağız. Bu pilot uygulamayı önce 4-5 BESYO'dan başlayarak Türkiye geneline yayacağız. BESYO'ların sahalarından, tesislerinden, laboratuarlarından, dershanelerinden yararlanacağız. Nihayetinde yeteneklilerin en yeteneklilerini seçip birkaç merkezde toplayarak eğitimlerini sürdüreceğiz. Bu işin kaymağını da Millî Takımlarımız yiyecek. Elbette bu işi kulüplerle işbirliği içinde yapacağız. Çünkü sonuçta bu çocuklar kulüplerin altyapılarında yer alacak.

Türk futbol ekolü nasıl oluşacak?

Önce durumu tespit edelim. Tamamen Allah vergisi yeteneğe dayalı bir düzen var Türkiye'de. Birisi tesadüfen çocuğu sokaktan bulur ve kolundan tutup getirir. Hiçbir kriter olmadan, bu yetenekli çocukların bir araya gelmesiyle Millî Takımlarımız oluştu. Bu çocukların hiçbiri düzenli bir eğitim görmedi. Birkaç hocanın gelip bir şeyler anlatmasıyla ne öğrendiyse öğrendiler. Gelelim bizim ekol oluşturmak için neler yapacağımıza. Öncelikle şu andaki fiziksel yapımıza bakmamız gerekiyor. Millî Takım'ın revize edilmesi lâzım. Abdullah Hocayla çok güzel bir görüşmemiz oldu, bundan sonra da her konuda anlık bilgi alışverişi yapacağız. Bizim burada olmamızın amacı zaten Millî Takımımıza oyuncu yetiştirmek. Bizim de Almanya'dan gelen oyuncularımız var ama buraya gelince aynı performansı gösteremiyorlar. Niye oynayamıyor, işte bu ekolsüzlükten oynayamıyor. Bir ekol oluşması için beraberce oynamak gerekiyor. Bugün futbol çok çabuk oynanıyor. Satranç gibi... İki pozisyon sonrasını düşünmeniz gerekiyor. Bunların çalışılması gerekiyor. Bu çalışmaları da Millî Takım'da yapamazsınız. Abdullah Hocanın bir suçu yok ki... Orada ancak strateji belirlersiniz. Uygulama kulüplerde belirlenir. Bizim proje ekibimiz işte bunu yapacak. Sürekli durum tespiti yapılacak ve bölge antrenörlerinden kulüplere uzanan zincirleme düzeltmelere gidilecek. Biz bugün Almanya'nın oynadığı futbolu oynayamayız. Çünkü ne taktik ne teknik ne de fizik olarak o futbol yapısına hazırız. Belki 15 dakika oynayabiliriz ya da 20 dakika, 30 dakika. Ama ikinci yarıdan itibaren fren yapmaya başlarız. Şu andaki mevcut yapıyı kulüplerinde çok özel bireysel antrenmanlarla hazır hâle getireceğiz.

Dört enstrüman çalıyorum, beş dilde şarkı söylüyorum

"Dört enstrüman çalıyorum. Piyano, flamenko gitar, bağlama ve perküsyon... Beş dilde şarkı söylüyorum. 'FGM'nin başına sörfçü gelmiş' diyenler bunları okuyunca 'Adam çalgıcıymış' da diyebilir (gülüyor). Enstrüman çalmak dünyanın en zor işidir aslında. İki elin, iki ayağın ve beynin kullanılmasının, nasıl bir gelişme sağladığını düşünebiliyor musunuz? Müthiş bir koordinasyon çalışmasıdır enstrüman çalmak. Alaçatı'da sörfe binip gitar çalarken şarkı söyledim ve bu görüntüler Eurosport'ta yayınlandı. Demek ki bunu görseler akıllarını oynatacaklar. Aslında bu arada ayağımda top da sektiririm ama fazla abartmayalım (gülüyor). Benim için 'Çok iddialı bir sörf hocası' diyorlar. Evet, doğru. Kızımı yetiştirdim, dünya rekortmeni oldu. Siz de yetiştirin bir tane... Bu arada Türk futbolu yararına bir konser de verebilirim."