Beşiktaş'ın alt yapısından yetişip Genç Millî Takımlarda attığı gollerle sivrildi. Ertuğrul Sağlam döneminde 16 yaşında yükseldiği Beşiktaş'ın A takımında Schuster'in gözdesi olmayı başardı. Yarım sezonu Bucaspor'da kiralık geçirdikten sonra biraz daha pişmesi için Kardemir Karabükspor'a kiralandı. Sürati ve yerinde durmayan, devamlı pozisyon kovalayan oyun karakteriyle ele avuca sığmayan bir golcü portresi çiziyor. İnönü Stadı'nda top toplarken geldiği bugünkü noktaya şükrederken yeniden Beşiktaş'ın bir parçası olacağı günleri de iple çekiyor.
Röportaj: Mazlum Uluç
2006 yılından beri Genç Millî Takımlarda forma giyen ve goller atan bir oyuncusun. Henüz 20 yaşında olmana rağmen büyük takımda oynama duygusunu da yaşadın, ligden düşmenin acısını da... Biz şimdi en başa dönelim ve futbola nasıl başladığını öğrenelim.
Fatih'te oturuyorum. Her çocuk gibi ben de sokak aralarında futbol oynuyordum. Mahalledeki ağabeylerim yetenekli olduğumu söylüyor ve bir kulübe yazılmamı tavsiye ediyordu. Yine bir gün mahallede futbol oynarken Yavuz Sultan Selim'in antrenörü Enver Hoca beni görüp yanıma geldi. "Bizim kulüpte oynamak ister misin?" diye sordu. Ben de seve seve "evet" dedim. O sırada 12-13 yaşındaydım.
Ailen nasıl karşıladı bu işi?
Benden önce abim Gaziosmanpaşa'da sol bek olarak futbol oynamıştı. Ancak dizinden bir sakatlık yaşadığı için çabuk bırakmak zorunda kalmıştı. Ailem bu nedenle futbol oynamamı istemiyordu, "Abin yapamadı, sen de yapamazsın" diyorlar, ben de antrenmanlara gizli gidiyordum. Hatta annem kapıları kilitliyordu. Yalvar yakar kapıyı açtırıp maçlara gittim ve ilk sezonumda kendi yaş grubumuzda gol kralı oldum. O dönemde Büyükşehir Belediyespor beni takip ediyordu. Seçmelerine davet ettiler, katıldım ve kazandım.
Kazandın ama Büyükşehir Belediyespor'u tercih etmedin. Sebebi neydi?
Kafamda hep bir büyük takım hedefi vardı. Bu arada yengemin ağabeyi de Beşiktaş'ta bir hocayı tanıyordu. Hocaya benden söz etmişler, o da "Seçmelere gelsin" demiş. Ben ve yengemin kardeşi Beşiktaş'ın seçmelerine katıldık. Arka arkaya girdiğim seçmeleri kazandım ve 15 kişinin arasına girdim ancak sevincim kursağımda kaldı. Çünkü lisansımda bir problem çıktı. O sezon Yavuz Sultan Selim'de bir maça çıkmıştım ve bu nedenle Beşiktaş'ta oynamam mümkün değildi. Ancak Beşiktaş da benden vazgeçmek istemedi ve bir ara formül bulundu. O sezonu Haluk Duranoğlu Hocamla Beşiktaş'ta antrenman yapıp, Yavuz Sultan Selim'le amatör kümede maça çıkarak geçirdim. Yavuz Selim de bu işe razı olmuştu çünkü ben gollerimi atmaya devam ediyordum. Ertesi sezon yıldız takıma çıktım ve Beşiktaş'ta kaldım. 1991'li oyuncu olarak 1989 ve 90'lı oyuncularla aynı takımda yer alıyordum ve başlangıçta kadroya giremiyordum. Ama hırs yaptım ve çok çalıştım. Bakırköy'le oynanan bir maçta hocamız bana şans verdi. O maçta biri röveşatayla üç gol atınca takımdaki yerim de açılmış oldu.
O dönemde Batuhan'la iyi bir ikili olmuştunuz değil mi?
Evet. Çift santrfor oynuyorduk. Birlikte çok gol atıyorduk. O yıl Millî Takım seçmeleri vardı. Batuhan'la beni de İstanbul Karması'na çağırdılar. Riva'daki seçmelerde başarılı oldum ve İrlanda maçının kampına davet edildim. Ancak Nike Premier Cup finalinde bileğim burkuldu ve yırtık oluştu. O nedenle Millî Takım kampına da katılamadım. Ama bu üzüntüm uzun sürmedi. Hemen ardından Turan Mesçi Hocam tarafından U16 Takımı'nın Rusya maçları kampına çağırıldım.
Hocalardan söz açılmışken, senin futbolcu kimliğini şekillendiren teknik adamlar kimlerdi?
Haluk Hocanın üzerimdeki emeği çok büyüktür. Fikret Demirel de öyle. B Genç'te oynarken beni PAF takımına aldı. 1987 doğumluların arasında oynattı beni. Dört yaş büyük oyuncuların arasında 10-15 dakika da olsa oynama ve kendimi geliştirme fırsatını buldum onun sayesinde. Hatta bir Rizespor maçında gol bile attım. O dönemde PAF takımında Serdar Özkan'lar, Aydın Karabulut'lar oynuyordu.
Hep kendinden birkaç yaş büyüklerle oynatıldığına göre hocalarının sende bazı özellikler keşfetmiş olması gerekiyor. Sence neydi o özellikler? Neden seni tercih ediyorlardı?
Bence en önemlisi süratim ve sürekli gol arayışında olmam. Zaten çalıştığım bütün hocalar da aynısını söyler. Hiç bir zaman durup bekleyen bir oyuncu olmadım. Hep golü ararım, olmadık pozisyonlardan bile bir şeyler çıkarmaya çalışırım.
Gol vuruşların için de iyi diyebiliriz değil mi?
Gol vuruşlarımı biraz daha geliştirmem gerekiyor. Belki kötü değil ama mutlaka daha iyisine de ulaşabilirim. Şu anda 3-4 pozisyona girip 2'sini atıyorsam, daha fazla çalışıp bu sayıyı 3'e de çıkartabilirim. Ama dediğim gibi en önemli özelliğim pozisyona girebilmem.
Batuhan'la partner olduğunuz dönemde farklı özellikleriniz tamamlayıcı oluyordu herhalde...
Doğru. Batuhan pivot santrfor, bense geziciyim. Gidip top alıyordum, adam eksiltiyordum, savunmanın arkasına koşular yapıyordum, Batuhan'la ikiye birlere giriyordum. Rakip defansın Batuhan'a odaklandığı pozisyonlarda benim süratli ve hareketli oyun yapım çok işe yarıyordu.
Beşiktaş'ta henüz 16 yaşında A takıma çağrıldın. Seni o dönemde A takıma alan teknik adam kimdi? Seni nasıl takip etmişti ve hangi özelliklerini beğenmişti?
O sezon PAF takımında oynuyordum. 1989'luların oynadığı takımın en küçüğü 1991'li olarak bendim. Rizespor'la Ümraniye Tesisleri'nde oynadığımız maçı 6-3 kazandık ve 3 golü de ben attım. Ertuğrul Hoca Beşiktaş'ın başına yeni gelmiş, gençlere önem veren bir teknik adam olarak o maçı da izlemişti. Devre arası kampına benim de katılmamı istedi. O dönemde profesyonel oldum. Kupa maçında Diyarbakır DİSKİ'ye karşı 15 dakika oynadım. Beni profesyonellikle ve Beşiktaş A takımıyla tanıştıran Ertuğrul Hocaya da bu vesileyle çok teşekkür ediyorum.
Beşiktaş formasıyla A takımla sahaya çıktığında gelecekle ilgili nasıl hayaller kurmaya başlamıştın?
Beşiktaş formasını sürekli giymeyi hayal ediyordum. Ama o zamanlar çok küçüktüm ve aşama kaydetmem gerekiyordu. Yavaş yavaş ismimi duyurma çabası içindeydim.
O yaşta A takıma çıkmak ve önemli oyuncularla birlikte antrenman yapmak senin aşama kaydetmeni hızlandırdı mı?
Kesinlikle hızlandırdı. Başlangıçta heyecanım vardı ve A takımın arasına girdiğimde heyecanımı yenmeyi öğrendim. Birebirlerde top alışverişlerimi geliştirdim. Bir de futbolu bilenlerle oynadığınız zaman sizin de öğrenmeniz hızlanıyor.
Takımdaki tecrübeli oyuncuların genç oyunculara yaklaşımı onlara yararlı olma, bir şeyler öğretmeye çalışma biçiminde miydi?
O dönemde Beşiktaş'ın forvetinde Nobre ve Bobo vardı. Onların topa nasıl vurduklarını, topu nasıl sakladıklarını, nerelere koşular yaptıklarını, gol vuruşlarını izlerdim. Takımdaki ağabeylerim de beni çalışmam yönünde sürekli teşvik ediyordu. O dönemde Ertuğrul Hoca bana kanatlarda görev veriyordu. Ben de kendimi geliştirmek için orta çalışmaları yapıyordum. Antrenmandan sonra gol çalışması yapacak olan ağabeylerime ortaları ben yapıyordum.
O yıllarda bir idolün var mı?
Rooney'i çok beğeniyordum. Arkadaşlarım da beni o benzetiyordu. Ben de Rooney gibi sürekli pozisyon arayışı içinde olan, orta sahaya yaklaşıp top alan, sürekli aralara koşular yapan bir oyuncu olduğum için arkadaşlarım da bana "Rooney" diyordu. Daha sonra forvet hattının kanatlarında görev aldığımda bu defa kendime David Villa'yı örnek almaya başladım. Stilimi ona benzetiyorum ve onun gibi bir oyuncu olmaya çalışıyorum. Kun Agüero da takip ettiğim ve stilini çok beğendiğim bir oyuncu.
Eğitimini nereye kadar sürdürebildin?
A takıma çıktığımda artık okula gitmem zorlaşmıştı. Fatih'te oturuyor, antrenmanlar için Ümraniye'ye gidiyordum. Sağ olsunlar hocalarım yardım etti ve liseyi bitirdim. Şimdi üniversiteye girmeye çalışıyorum.
Geçtiğimiz sezonun başında Çaykur Rizespor'a gitmen gündemdeydi ama Schuster seni takımda tuttu. Üstelik zaman zaman da forma şansı verdi. Schuster sende nasıl bir ışık görmüştü?
Mustafa Hoca döneminde A takımdan tekrar geriye gönderilmiştim. Açıkçası moralim de bozulmuştu ama sonra, "Bu moral bozukluğunun kimseye bir faydası yok. Çalışmalı ve yeniden kendini göstermelisin" diye düşündüm. O sezon PAF Takımı'nda 20 gol attım. Bu arada Mustafa Hoca da sağ olsun son iki haftada Bursaspor ve Manisaspor maçlarında beni A takım kadrosuna aldı. Schuster geldiğinde, kendisine verilen rapor doğrultusunda beni kadroya alıp Almanya kampına götürdü. Hazırlık maçlarında iyi bir performans gösterip goller attım. Hocanın gözüne girmek için elimden geleni yaptım. Ama yine de A takımdan aşağıya indirildim. O dönemde Çaykur Rizespor beni ısrarla istiyordu ve ben de oynamayı arzuladığım için gitmek amacındaydım. Aşama kaydetmek için profesyonel ligde oynamam gerekiyordu. Ancak Schuster, "Ali bana lâzım olacak" diyerek bu transfere izin vermedi.
Schuster seninle neler konuşuyor, senden neler bekliyordu?
"Çok yeteneklisin, çok süratlisin, senin bu özelliklerinden yararlanacağız. Hiç merak etme, gözüm hep üzerinde" diyordu. Beni A takıma aldı ve UEFA Avrupa Ligi'ndeki Porto maçında oynattı. Beşiktaş formasıyla oynadığım ilk resmi maçtı. Stat tıklım tıklım doluydu, çok heyecanlanmıştım ama hocanın gözüne girecek işler yapmayı başardım. Sonra Ali Sami Yen Stadı'nda Galatasaray derbisinde 3 dakika da olsa da oynadım. CSKA Sofya maçında Nobre sakatlanınca 45 dakika oynadım. Maç 1-0'ken kaleciye baskı yaptım ve topu kaptım. Tam vuracakken Holosko'nun geldiğini gördüm ve onun önüne bıraktım, vurdu ve gol oldu.
Genç bir oyuncunun, "Golü ben atayım" demek yerine garantiye gitmeyi düşünmesi de önemli bu arada...
Evet ama önemli olan takımınızın gol atması. Bir de Holosko'nun maçtan sonra söyledikleri çok önemliydi. "Bu golü ben atmadım, Ali attı. Hakem bu golü Ali Kuçik'e yazmalı" demişti. Bu benim için gurur vericiydi. O golün ardından bütün takım arkadaşlarımın beni kutlamasını unutamam. Real Madrid'de oynamış dünyaca ünlü Guti bile yanıma gelip beni tebrik etti. Genç bir oyuncu için bunlar gerçekten de önemli şeyler. Sonrasında İnönü Stadı'nda Bursaspor maçına çıktım, bütün stat benim adımı bağırdı. Bir topum direkten döndü. Hocamın maçtan sonra benimle ilgili sorulara verdiği olumlu cevaplar harikaydı. Bir de Beşiktaş formasıyla ilk golümü Gaziantepspor'a attım. Benim için müthiş bir duyguydu.
Her şey çok iyi giderken Bucaspor'a kiralanmak seni nasıl etkiledi? Büyük takımlarda oynayan genç oyuncuların bu tip olaylar karşısında büyük hayal kırıklıkları yaşadığını biliyoruz.
Devre arasında Simao ve Almeida gibi iki çok büyük oyuncu kadroya dâhil oldu. Artık kadroya girebilsem bile oynama fırsatı bulamayacaktım. Schuster beni düşündüğü için, "Kiralık olarak bir takıma git, hem para kazan hem de maç eksiğini kapat" dedi. Bu arada Samet Aybaba Hocam da beni çok istiyordu ve Bucaspor'a gittim. Benim için bir hayal kırıklığı değil, tam aksine çok faydalı bir tecrübe oldu. Orada sürekli oynama fırsatı buldum, 4 gol attım, 2 asist yaptım. Beşiktaş'ta oynarken çok cesur davranamıyordum. Topu aldığımda yanımdakine veriyordum. Ama Bucaspor'da cesaretim arttı. Takımda genç oyuncuların çok olması, Samet Hoca gibi gençlere değer veren bir hocanın bulunması cesaretimi artıran faktörlerdi. Topu aldığımda yeteneklerimi gösterme fırsatı bulabiliyordum artık.
Yarım sezonluk dönemde küme düşme acısını da yaşadın. Her ne kadar kiralık bir oyuncu da olsan, küme düşmek sana neler hissettirdi?
Belki diğer oyuncular kadar büyük bir acı hissetmedim ama yine de yaşadığım üzüntü çok fazlaydı. "Allah kimseye yaşatmasın" dedirtecek kadar üzücü bir şey küme düşmek. Bucaspor'a da bana yaptığı katkılar nedeniyle teşekkür ediyorum.
Bucaspor defteri kapanıp Beşiktaş'a döndükten sonra neler hayal ediyordun?
Takımla kampa katılabileceğimi düşünüyordum. Ama Beşiktaş gerçekten çok büyük bir takım ve aynı ölçüde büyük hedefleri var. Bu nedenle bir çok oyuncu transfer ettiler ve bu süreçte beni de takas olarak Gençlerbirliği'ne vermek istediler. Ancak ben kabul etmedim.
Evet, Mustafa Pektemek transferinde takas olarak kullanılmayı reddettin. Bunun nedeni neydi?
Gençlerbirliği'ne gitseydim bonservisimle gidecektim ve açıkçası Beşiktaş'tan ayrılmayı hiç istemiyordum. Diğer yandan Gençlerbirliği'nin önerdiği para çok düşüktü. Oysa benim aileme bakmam gerekiyordu. Babam pazarcı. Aileme karşı yükümlülüklerim var. Rakamı biraz yükseltirlerse gidebileceğimi söyledim ama kabul etmediler. Elbette onların da kendilerine göre bir transfer politikası olması normal. Bu arada Karabükspor, Samsunspor ve Bank Asya'da beş-altı takım daha beni istiyordu. Kulübümle konuştum, beni daha çok isteyen Karabükspor'un teklifini kabul etmek istediğimi söyledim. Bu tercihte Karabük'ün memleketim Kastamonu'ya yakınlığı ve teklif ettikleri paranın Gençlerbirliği'nin üzerinde olması da etkiliydi. Kampa oldukça geç katıldım. Bu nedenle antrenman eksikliğim vardı ama giderek alışıyorum.
Karabükspor'un forvetinde Shelton, Mehmet Batdal, İlhan, Mehmet Çakır ve hatta Cernat gibi oyuncular var. Rekabet çetin geçiyor olmalı...
Kesinlikle öyle... Üst düzeyde bir rekabet var ve herkes formanın peşinde. Ben de bu rekabette kendimi geliştirebileceğimi ve bir yandan da Kardemir Karabükspor'a katkı sağlayabileceğimi düşünüyorum.
Az önce babanın pazarcılık yaptığından söz ettin.
Evet, babam pazarlarda giyim eşyaları satıyor. Ben de ailemle yaşıyorum ve aldığım bütün parayı onlara veriyorum. Henüz hayatlarını değiştirecek kadar para kazanmadım ama yavaş yavaş biriktiriyoruz. İlk hayalim aileme bahçeli, dubleks bir ev almak. Bir de babama bir dükkan açmak istiyorum. Pazarda yaptığı işi dükkanda yapması daha iyi olur. İşten tamamen kopması da mümkün değil çünkü çok genç ve hareketli bir insan.
Yeniden futbola dönersek, oynadığın maçları izler, kendinle ilgili özeleştirilerde bulunur musun?
Her oyuncu gibi ben de kendi maçlarımı banttan izler ve özeleştirimi yaparım. "Bu topa daha iyi vurmam gerekiyormuş, burada şunu yapamamışım, topla daha çok buluşmama gerekiyor" gibi yorumlar yaparım.
Dışarıdan gelen eleştirilere karşı tavrın nasıl?
Mutlaka dinlerim ve eleştirilmekten gocunmam. Çünkü sahada oynarken bazı şeyleri fark edemiyorsunuz. Oysa dışarıdan birisi sizi çok daha iyi gözlemleyebilir. Eleştirileri saygıyla karşılar ve beni daha iyiye yöneltecek bir metot olarak görürüm.
Kendinde eksik gördüğün yönler neler?
Gol vuruşlarımı biraz daha geliştirmem, kondisyonumu biraz daha yükseltmem gerekiyor. bu eksiklerimi kapatmak için çalışıyorum da. Karabükspor'da antrenmandan sonra sahada kalıyor ve İlhan Parlak'la birlikte şut çalışması yapıyorum mesela. Sağdan, soldan gelen ortalara gol vuruşu çalışıyorum.
Takımdaki en iyi arkadaşların kimler?
İlhan ağabey, Beşiktaş'tan takım arkadaşım Rıdvan Şimşek ve Bilal Kısa ağabey. Genellikle onlarla birlikteyim. Birlikte kafelerde oturuyoruz ya da İlhan ağabeyin evinde toplanıp sohbet ediyoruz.
Genç Millî Takımlarda defalarca oynadın ve goller attın. Ay-yıldızlı formayı giymek genç bir oyuncuya neler katıyor?
Millî Takım'a gelmek inanılmaz bir mutluluk. Düşünsenize bir millî maça çıkıyor ve İstiklal Marşını okuyorsunuz. O sırada sizin yerinizde olmak isteyen milyonlarca genç var ama oraya sadece sizler seçilmişsiniz. Bu çok gurur verici bir duygu. Aynı zamanda büyük bir sorumluluk da yüklüyor tabii insana. İlk kampa geldiğimizde de çok mutlu olmuştum, Ege Kupası'nı kazandığımız turnuvada bir maçta attığım ilk iki golde de aynı mutluluğu hissetmiştim. Zaten bir golcü attığı gollerle besleniyor. Gol atmazsanız yaşayamazsınız, gol atarsanız ayakta kalırsınız.
Bundan sonraki hedeflerin neler?
Kısa vadedeki hedefim Karabükspor'da çok iyi bir performans sergilemek, takımıma puanlar kazandırmak, galibiyet gollerini atmak ya da attırmak. Bize büyük ilgi ve sevgi gösteren insanları mutlu etmek istiyorum. Bu sezon 10 gol hedefim var, inşallah bu hedefe de ulaşacağım. Sonrasında elbette Beşiktaş'a dönmek istiyorum. Tabii Beşiktaş çok büyük bir camia. Eğer beni düşünürlerse onlar için elimden geleni yaparım. Sonuçta siyah-beyazlı formayla 9 yılımı geçirdim. Minik takımda top topluyordum ben de... Tıpkı Arda abinin Galatasaray'da yaptığı gibi. O dönemde mesela Nihat ağabeyle birlikte futbol oynayabileceğim aklımdan bile geçmezdi. Ben onu İspanya Ligi'nde hayranlıkla izleyen bir çocuktum. Sonra Nihat abiyle yan yana oturdum. Gençlere çok değer veren inanılmaz bir insan. Onlara tecrübelerini aktaran, onları seven biri. Sonuçta televizyonda izlediğim dünya yıldızlarıyla yan yana oynama fırsatı buldum Beşiktaş'ta. Guti, Quaresma, Simao, Almeida, hepsi çok üst düzey oyuncular. Top toplarken bu noktalara geldim ve bugünleri yaşadığım için Allah'a şükrediyorum. İnşallah ilerleyen dönemde ben de o takımın bir parçası olmak istiyorum.
Avrupa hayallerin var mı?
Evet var. Valencia'da oynamayı çok istiyorum. Bu hayranlık David Villa'nın Valencia'da oynadığı dönemde doğdu. O kulübü kendime çok yakın görüyorum. İleride bir gün Valencia formasını giymeyi de çok istiyorum.
Özel hayatında nasıl bir insansın, nelerden hoşlanır, nelere kızarsın?
Neşeli, arkadaşlarıyla iyi anlaşan bir insanım. Arkadaşlarımla sinemaya gitmekten ya da bir kafede oturup sohbet etmekten keyif alıyorum. Kolay kolay kimseye kızmam çünkü insanların kalbini kırmak beni üzer. Kızsam bile 10 dakika sonra gülmeye başlarım. Etrafıma negatif enerji dağıtan bir insan değilim.
Kitaplarla aran nasıl?
Çok sık kitap okuduğumu söyleyemem. En son Messi'nin hayatını okumuştum. Oldukça etkileyici bir kitaptı.
Beğendiğin oyunculardan söz ederken Messi'nin adını anmadın...
Çünkü o futbolcu değil başka bir şey. Onun gibi olmak mümkün değil. Messi futbol oynuyor, izliyorum ve "Bizim oynadığımız şeyin adı ne?" diye düşünüyorum. Onu izlerken moralim bozuluyor (gülüyor). İnanılmaz yetenekli. Ufak tefek görünüyor ama çok kuvvetli. O kadar yetenekli olmasına rağmen inanılmaz mücadele ediyor, tekmelerden yılmıyor. O kadar tekme yiyen bir adam bazen sahada saklanmayı tercih eder ama Messi sürekli topu almak ve bir şeyler yapmak istiyor. Oyunun hiç bir bölümünde onu pozisyonların dışında göremiyorsunuz. Onu beğendiğim futbolcuların arasında saymadım çünkü Messi başka bir şey (gülüyor).