TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Musa Çağıran: "İstanbul'a erken geldim" 2.07.2012
Musa Çağıran: "İstanbula erken geldim"

Futbolda çok erken yol alan oyunculardan birisi o. 15 yaşında 3. Lig'de oynayan ve aynı yaşta U18 Genç Millî Takımı'na çağrılan, 16 yaşında Bank Asya 1. Lig'de forma giyen bir oyuncudan söz ediyoruz. Hızlı yükselişini, henüz 18 yaşında Galatasaray'a transfer olarak sürdürdü ancak o noktada ciddi bir tıkanma yaşadı. Şimdi Bursaspor'da yeniden bir çıkış arıyor ve büyük takıma erken gitmenin sancılarını yaşadığını söylüyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Futbola İzmir'de başlayan ve daha ilk döneminden itibaren dikkat çeken bir oyuncusun. Futbola ilk başladığın günlere dönelim ve topla nasıl tanıştığını öğrenelim.

Her çocuk gibi ben de mahallede top oynuyordum. 8 yaşına geldiğimde babam beni Altınırmak Spor Kulübü'ne yazdırdı. Hilmi Bayer Hocam kısa bir süre sonra beni as grubuna aldı. Gruba ilk katıldığım gün Bornova'da Altay'la bir hazırlık maçı yaptık. Altay kulübü bizden beş kişiyi izledi. Bu beş oyuncunun arasında ben de vardım ama lisansım olmadığı için gidemedim. Lisansım çıktıktan dört yıl sonra Altay altyapısına geçtim. Yıldız takımda başladım ve B Genç seviyesinde henüz 15 yaşındayken Altay'ın A takımına yükseldim.

Konya doğumlusun ama futbola İzmir'de başlıyorsun. Ailen hangi sebeplerle İzmir'e göç etmiş?

Babam İzmir'de bir fabrikada çalışıyordu. İşlerini düzeltince annemi ve beni de yanına aldırdı. Dolayısıyla benim çocukluğum İzmir'de geçti.

Ailende futbolla ilgilenmiş, futbol oynamış birileri var mı? Senin futbol oynama isteğini nasıl karşıladılar?

Babam da futbolu çok seven birisi. Konyaspor'un altyapısında oynamış ama imkânsızlıklar nedeniyle futbola devam edememiş. Dolayısıyla benim futbolcu olmamı çok istedi ve kariyerimin her aşamasında bana büyük bir destek verdi. Yani futbolcu olmamı babama borçluyum diyebilirim.

Futbol oynarken eğitimini nereye kadar sürdürebildin?

Altay'da oynarken Gaziemir Lisesi'nde lise eğitimimi tamamladım. Sonrasında üniversite için acele etmedim. Ama üniversitede okumaya niyetim var.



İlk kulübün Altay ama ilk maçına Aliağa Belediyespor'da çıkıyorsun. Sanıyorum bir kiralık gönderilme durumu var öyle mi?

Biz 6-7 oyuncu Aliağa Belediyespor'a tecrübemizin artması için kiralık olarak gönderildik. Bu oyuncuların içinde yaşı en küçük olan bendim ve gidenlerin içinde sadece ben oynadım. Üstelik hemen hemen bütün maçlarda yer aldım.

3. Lig'de ilk maçına çıktığın tarih 30 Ağustos 2007. Yani sen o sırada sadece 15 yaşındasın. Nasıl oldu da neredeyse baban yaşındaki oyunculara karşı oynayabildin? O dönemdeki hocan Rıza Tuyuran'da nasıl bir etki bırakmıştın?

Benim açımdan inanılmaz zordu çünkü gerçekten çok sert bir ligdi 3. Lig. Zaten orada oynadığım dönemde iki kere sakatlandım. Özellikle sol dizimden geçirdiğim sakatlık oldukça ciddiydi. İdmana çıkmakta bile zorlanıyordum ama Rıza Hoca bana o kadar güveniyordu ki o durumda bile dizlik takıp antrenmanlara katılmamı istiyordu. O yaşta bile fiziksel olarak oldukça güçlü bir oyuncuydum. Sanırım bunu genlerime borçluyum. Baba tarafıma çekmişim. Altay altyapısındayken de Cumartesi günü A Genç, Pazar günü de B Genç maçına çıkardım. Sanırım hocam benim güçlü bir oyuncu olduğumu oradan da biliyordu. Ben de Aliağa Belediyespor'a giderken, "Kariyerimde bir sıçrama yapabilmem için mutlaka oynamam gerekir" diye düşünüyordum. Dolayısıyla işime dört elle sarıldım ve bu sayede sürekli kadroda yer alma fırsatı buldum. Zaten Aliağa Belediyespor'da yarım sezon oynadıktan sonra performansımı gören Altay beni geri çağırdı.

Ancak o sezon Altay'da sadece bir maça çıkabildin. Bu da seni 16 yaşında Bank Asya 1. Lig'de oynayan bir oyuncu yapmaya yetti. Altay'da tek maç oynayarak tamamladığın o yarım sezonu Aliağa Belediyespor'da oynayarak geçirmek acaba senin için daha iyi olabilir miydi?

Benim Altay'a dönerken şanssızlığım Aliağa Belediyespor'da sakatlanmam oldu. Altay'a döneceğim için son maçta oynamayacaktım ama takımın durumu kritik olunca hocamın ricasıyla sahaya çıktım. Maçın daha 22. dakikasında dizim döndü ve yan bağlarımı yırttım. Dolayısıyla Altay'a sakat döndüm ve 3 ay hiç futbol oynayamadım. Ligin son maçına yetiştim ve İstanbulspor maçında forma giydim.

Aliağa Belediyespor'daki çıkışın seni U18 takımına taşıyor ve o takımda da 15 yaşındayken oynuyorsun. Genç Millî Takımlardan ilk davet aldığında neler hissettiğini anlatır mısın?

İlk Millî Takım tecrübemi Aliağa Belediyespor'dayken yaşadım. Abdullah Ercan Hocam beni U18 Millî Takımı'na çağırdı. Orada 20'ye yakın maçta sürekli oynadım. Genç Millî Takımlara gittiğimde oraya seçilenlerin hemen hemen hepsi Süper Lig takımlarının oyuncularıydı. Benim için 3. Lig'den Genç Millî Takımlara gitmek büyük bir gurur vesilesiydi. Orada oynamak gelişimime de büyük katkı sağladı. Mesela Danimarka ile oynadığımız bir maç vardı, insan saha içinde onların oyun disiplinine ne kadar sadık kaldığını, kaymaları nasıl yaptığını, kalecilerinden başlayarak oyunu nasıl kurduğunu görüyor ve etkileniyor. Bugün artık oyuncu kalitesi düşük takımlar bile saha içinde belli bir disiplinle oynuyor. Siz de onlara karşı başarı sağlamak için kendinizi geliştirmek ve standartlarınızın üzerine çıkmak zorunda kalıyorsunuz.

O dönemde idollerin var mıydı?

Başlangıçtan beri en beğendiğim oyuncu Liverpool'un kaptanı Steven Gerrard.

Seni bazen orta sahanın iki oyuncusundan birisi, bazen de forvet arkası olarak izliyoruz. Hangi bölgede daha verimli olduğunu düşünüyorsun?

Uzun süre oynamayınca ön libero olarak görev yapmak oldukça zor. Çünkü top kazanmak için çaba harcıyorsunuz, hücuma destek veriyorsunuz, topu kaybettiğiniz yerde yeniden defansa dönüyorsunuz. Bu da çok büyük bir efor gerektiriyor. Forvet arkası oynamak daha az yorucu. Ama orada oynamak için farklı özellikleriniz olması gerekiyor. Daha hareketli, top tekniği ve oyun zekâsı yüksek oyuncular o bölgede daha verimli olabiliyor. Bizdeki Pablo Batalla ya da Fenerbahçe'de Alex en başarılı örnekler. Gerçi ben de Konyaspor'da oynarken o mevkide çok başarılı bir sezon geçirdim ama asıl yerim orta sahanın göbeği.

Altay'daki çıkışın sonraki iki sezonda gerçekleşiyor. O iki sezondaki performansından söz eder misin?

İlk sezonumda takımın başında Feyyaz Uçar vardı. Tecrübesiz bir oyuncu olduğum için benden fazla riske girmememi, top kazanmamı ve yanımdaki arkadaşıma vermemi istiyordu. İkinci sezonumda takımın başına Fuat Yaman geldi. O beni daha serbest oynattı. İki yönlü oynamaya başladım ve 8 gol atıp 12 asist yaptım. Son derece başarılı bir sezon geçirdim ve gerçekten de dikkat çeken bir oyuncu oldum. Sezonun ilk yarısı sona erdiğinde 5 golüm vardı ve Galatasaray tarafından transferim bitirildi.

Genç yaşta bir Bank Asya 1. Lig takımının yıldızı olmak ve Galatasaray tarafından transfer edilmek neler hissettirdi sana?

Galatasaray'a transfer olduğum haberini aldığımda şimdi eşim olan kız arkadaşımla alışverişten dönüyordum. Başkanımız Niyazi Konuşmaz beni aradığında araba kullanıyordum. "Oğlum seni Galatasaray'a verdim" dedi. Şoka girdim, hemen arabayı kenara çektim. İlk anda inanamadım. Galatasaray çocukluğumdan beri hayallerimi süsleyen bir takımdı çünkü. 2000 yılında Galatasaray UEFA Kupası'na kazandığında babama, "Bir gün bu takımın formasını giyeceğim" demiştim. O sırada henüz Altınırmak'ta oynayan küçük bir çocuktum. Başkanın sözlerini duyunca ilk tepkim, "Anlamadım başkanım, ne diyorsunuz?" oldu. Telefonu kapattıktan sonra da donup kaldım. Nasıl bir mutluluk yaşadığımı anlatamam.

Galatasaray'da aradığını bulduğunu söyleyebilir misin?

Böyle bir takıma transfer olmak elbette müthiş bir şeydi ama oynamak açısından aradığımı bulamadım. O dönemde benim bölgemde bir çok sakatlıklar yaşandı ama onların eksikliğini başka bölgelerden oyuncuları çekerek kapattılar, bana bir kere bile şans vermediler. Eğer Bursaspor'da olduğu gibi Galatasaray'da da şans bulabilseydim eminim ki bunu kaldırabilirdim.

Yine de Galatasaray'ın oyuncusu olmak, Florya'nın havasını teneffüs etmek, orada antrenmana çıkmak önemli olmalı senin için...

Elbette. Zaten bütün genç oyuncuların tek hayali dört takımdan birisinin formasını giymektir. Dediğim gibi benim de tek hayalim bir gün Galatasaray'da oynamaktı ve bunu gerçekleştirdim. Bir gün Milan Baros benim odam geldi, birlikte oturduk. Ona, "Seni üç sene önce Liverpool'da oynarken televizyondan izliyordum, şimdi takım arkadaşıyız" dedim. O da "Böyle şeyler normal" cevabını verdi. Böyle olaylar genç oyunculara büyük bir güven verebiliyor. Ulaşılamaz zannettiğiniz oyuncularla aynı ortamda takım arkadaşlığı yapmak özgüveninizi yükseltiyor. Galatasaray bu açıdan çok farklıydı. Çok üst düzey oyuncularla bir aradaydım. Servet Çetin, Arda Turan, Ayhan Akman, Sabri Sarıoğlu abiler bizim gibi genç oyunculara fazlasıyla sahip çıkıyorlardı.

Konyaspor'a kiralık gitmek seni nasıl etkiledi? Genç oyuncular için bir çıkış yakaladıktan sonra geriye dönmek travmalara yol açabiliyor zaman zaman. Sen böyle bir şey yaşadın mı? Konyaspor'a gönderilirken neler hissettin?

Açıkçası benim için travmatik bir durum değildi çünkü kiralık gitmeyi ben istemiştim. O günkü konumuma oynayarak gelmiştim ve ancak oynarsam yine kendimi bulabileceğimi biliyordum. Bu nedenle Konyaspor'a gitmek inanılmaz faydalı oldu. Yarım sezonum boşa geçmemiş oldu. Kiralık gitmek genç oyuncular için risktir ve ben bu riske iki kere girdim ama ikisinden de yüzümün akıyla çıktım. Galatasaray'a transfer olurken Bank Asya 1. Lig'de göz önünde bir oyuncuydum ama orada oynamayınca bir anda geri planda kaldım. Konyaspor'da ise yeniden vitrine çıktım. Çok başarılı bir sezon geçirdim ve ertesi sezona zemin hazırladım.

Konyaspor'da oynadığın dönemde motivasyonun neydi, aklından neler geçiyordu? Sezon bittiğinde Galatasaray'a dönüp kalıcı olmak mı mesela?

Tek hedefim oydu zaten ama işler planladığım gibi gitmedi. Transferin son gününde Bursaspor'a gittim. Bence bu transferin gerçekleşmesinin tek nedeni Sercan Yıldırım transferinde takas olarak kullanılmam değildi. Çünkü başlangıçta benim ismim takasta geçmiyordu. Ancak Konyaspor'daki performansımı beğenen ve Bursaspor'a faydalı olacağımı düşünen Ertuğrul Sağlam Hocamızın isteği ile transferim gerçekleşti.

Geriye dönüp baktığında "İyi ki Galatasaray'da kalmak yerine Bursaspor'a gelmişim" diyor musun?

Dediğim gibi her oyuncunun hayali dört büyük takımdan birinde oynamaktır ama ben Anadolu'da bir Süper Lig takımında onayarak bu hayali gerçekleştirmek istiyordum. Galatasaray'a gidişim çok erken oldu. Oraya gittiğimde henüz 18 yaşındaydım. O dönemde önce Anadolu'da bir Süper Lig takımına gidip sonra Galatasaray'a transfer olsaydım kariyer gelişimim daha doğru bir çizgide yürüyebilirdi. Ama o dönemde Altay'ın maddi sıkıntıları vardı ve bu nedenle beni Galatasaray'a satmak durumunda kaldılar. Çünkü en fazla parayı Galatasaray vermişti. Halbuki ben o dönemde Gençlerbirliği'ne gidiyordum. Eğer Gençlerbirliği'ne gitseydim oynama ihtimalim de çok yüksekti ve bugün Süper Lig'de maç tecrübesi çok daha yüksek bir oyuncu olabilirdim. Dolayısıyla geçtiğimiz sezonun başında Bursaspor'a transfer olmayı çok istedim. Millî Takımlardaki arkadaşlarımdan Bursa'nın çok güzel bir şehir olduğunu, taraftarın takıma sahip çıktığını, kulübün mükemmel imkânlara sahip bulunduğunu duyuyordum. Bursa tam anlamıyla bir futbol şehri. Böyle bir şehrin takımında oynamak da oyuncuya gurur veriyor.

Bugüne kadar çalıştığın teknik adamlardan söz edecek olursak, kariyerine en fazla katkı sağlayanlar kimlerdi?

1 numaraya Fuat Yaman Hocayı koyarım. Çünkü beni serbest bıraktı ve futbolu iki yönlü oynamamı sağladı. İki yönlü oynadığımda da potansiyelimi ortaya çıkarma fırsatı buldum. İki numarada ise Frank Rijkaard var.

Bu enteresan. Oysa onun döneminde Galatasaray'da oynama fırsatı bulamamıştın.

Doğru ama Rijkaard çok iyi ve oyuncusunu rahatlatan bir hocaydı. Onunla çok rahatlıkla iletişim kurabiliyordum. Yanına gidip, "Ne yapmam lâzım hocam?" diye soruyordum. O da bana "Çalışman gerek, şu eksiklerini gider, A2'de maç eksiğini kapat. İkinci yarıda seni değerlendireceğim" diyordu. Ama ben Hagi geldikten sonra ikinci yarıda Konyaspor'a gittim.

Peki, Rijkaard'ın sende eksik gördüğü ve geliştirmeni istediği yönler nelerdi?

Futbol açısından bir eksik görmüyordu aslında. Ama mantalite olarak daha hazır hale gelmemi istiyordu. "Oynamıyorum diye kendini bırakma, çalışırsan kazanırsın" diyordu. Beni müthiş motive etmişti. Rijkaard gibi bir hoca Türkiye'ye geldikten sonra bu kadar çabuk gitmemeliydi bence. Ama sanırım o kadar rahat bir hocayı oyuncular anlayamadı.

Bursaspor'da geçen bir sezonunu değerlendirecek olursan, hedeflerine ulaştığını söyleyebilir misin?

Bursaspor'a transferin son gününde gittim ve antrenmansızdım. Dolayısıyla ilk 4 haftada kendimi hazırlamak için çabaladım ve bu dönemde kadroya giremedim. Sonrasında yavaş yavaş toparlandım ve şans bulmaya başladım. Ligin sonuna doğru iyi bir çıkış yakaladım ve özellikle play-off maçlarında iyi performans gösterdim. İnşallah yeni sezonda da oynamayı sürdürür ve bu çıkışımı devam ettiririm. Çünkü futbolda oynamak çok önemli. Oynamadığınız zaman psikolojik olarak olumsuz etkileniyorsunuz. Ama ben karakteri sağlam bir oyuncuyum ve bu olumsuzluktan en az derecede etkilendiğimi söyleyebilirim. Düştüğüm yerden kalkmasını biliyorum ve yaşım henüz çok genç olmasına rağmen bunu bir kaç kez de ispatladım. Futbol konusunda kendine güveni yüksek bir oyuncuyum. Geri dönüşlerimde ilk maçta bocalasam bile ikinci maçta kendimi hemen toparlayabiliyorum. Bursaspor'da uzun süre sonra Medical Park Antalyaspor maçında oynamıştım. İlk 45 dakikada bocaladım. "Topu alayım mı almayayım mı?" diye ikilemler yaşadım. Ama ikinci yarıda kendime güvenimi kazandım ve top dağıtmaya başladım.

Bursaspor'la yeni sezonda hedefleriniz neler olacak?

Biz geçtiğimiz sezon başında büyük değişim yaşayan bir takımız. Kadrodan pek çok oyuncu gitti ve yerlerine aralarında benim de bulunduğum yeni oyuncular geldi. Sezon boyunca çizdiğimiz grafik de bu değişimle doğru orantılıydı. Sezonun ilk yarısında yeni ve birbirini pek tanımayan oyunculardan kurulu kadronun birbirine alışma sürecinde yarışta geride kaldık. İkinci yarıda ise büyük bir çıkış gösterdik ve önce UEFA Avrupa Ligi Klasman Grubu'na kaldık, sonra da o grubu ilk sırada tamamladık. Hocamız kadroda bu sezon büyük değişimler yaşanmayacağını iki-üç oyuncu takviyesiyle transferin tamamlanacağını söylüyor. Dolayısıyla artık birbirini iyi tanıyan oyuncularda kurulu bu takım, birkaç kaliteli transferle yeni sezonda ikinci kez şampiyonluk hedefine oynayabilir.

Bazı oyuncular varlıklarıyla bile takımlarına artı değer katabiliyor, takım arkadaşlarını rahatlatabiliyor. Bursaspor'da da bu tip bir oyuncu var mı sana göre?

Bence bizim takımda Pablo Batalla böyle bir oyuncu. Çok ufak tefek bir oyuncu ama topu öyle bir saklayışı var ki şaşkınlığa düşüyorum. O boyla, o fizikle topu nasıl saklayabiliyor, o daracık alandan nasıl çıkabiliyor. Top tekniği ve oyun zekâsı çok yüksek bir oyuncu. Zaten futbolda da iş çabuk düşünmekte ve zekânı kullanmakta bitiyor. Pinto da takıma özellik katan bir oyuncu. Mesela biz sezonun ilk yarısında ön alanda topu tutamıyorduk. Top rakipte olunca da çok koşuyor ve yoruluyor, dolayısıyla son dakikalarda gol yiyorduk. Pinto geldikten sonra oyun şeklimiz de değişti. Topu çok iyi saklıyor, isabetli paslarla arkadaşına kazandırıyor, gol vuruşlarında çok başarılı. O da takımın olmazsa olmazlarından birisi.

Bundan sonraki hedeflerin neler?

Öncelikli hedefim Bursaspor'da sürekli oynamak. Zaten her şey oynamaktan geçiyor. Futbolcu oynadığı zaman bir yerlere gelebiliyor. Bursaspor'da sürekli oynadıktan sonra ikinci hedefim A Millî Takım'a gidebilmek. Her oyuncu gibi benim de en büyük hayalim bu. Alt kategorilerde defalarca giydiğim bu formayı A Millî Takım'da da sırtımda taşımayı çok istiyorum. Bir sonraki aşamada ise Avrupa'da oynamak niyetindeyim. Çünkü Bursaspor Türkiye'nin beşinci büyüğü ve buradan sonrasının Avrupa olduğunu düşünüyorum. Bursaspor bugün geldiği nokta açısından Avrupa tarafından da izlenen bir kulüp. İtalya'yı ve İtalya Ligi'ni çok seviyorum. Orada yaşamayı ve oynamayı çok isterim.