TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Mustafa Er: "Profesyonelliği Hagi'den öğrendim" 1.04.2008
Mustafa Er: "Profesyonelliği Hagiden öğrendim"

Bursaspor'da altyapıdan itibaren 15 sezon giydiği yeşil-beyazlı formayı üç sezondur Konyaspor için terletiyor. Ön liberonun agresiflikten uzak, top tekniğini ve sezgilerini konuşturan tipi olarak ön plana çıkıyor. Çok kısa süre çalıştığı Hagi'nin futbol yaşamındaki olumlu etkisinden söz ederken, "Mantalite, işe bakış, profesyonel yaşam ve futbolun ne anlama geldiğini ondan öğrendim" diyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

On sezondur Süper Lig'de oynayan bir oyuncusun ama biz seni biraz daha yakından tanımak istiyoruz.

1980 Bursa doğumluyum. 10 yaşımda Bursaspor'un altyapısında futbola başladım. O dönemde beni merhum Ercüment Şeftalioğlu Hocamız seçmişti. Allah rahmet eylesin, altyapıda birçok futbolcunun yetişmesine büyük katkısı olmuştu. Altyapının tüm kategorilerinde oynadım ve birçok şampiyonluk yaşadım. 18 yaşımda A takıma yükseldim. 6 sezon da A takımda oynadım. Yani 15 yılım Bursaspor'da geçti. Üç sezondur da Konyaspor'dayım.

Ailenin tek çocuğu musun?

İki kardeşiz. Benden dört yaş büyük bir ağabeyim var ama o futbolcu değil.

Peki, senin futbola ilgin nasıl başladı?

Mahalle aralarında sürekli futbol oynardım. Büyüklerimiz benim yetenekli olduğumu söylerdi. Aslında babam futbol oynamama soğuktu ve beni de seçmelere amcam götürdü. O futbolu çok severdi. Beni ve ağabeyimi her hafta Bursaspor maçlarına götürürdü. Bursaspor seçmelerine gittiğimde Ercüment Hoca "İdmana çık" dedi. O gün bugündür futbol oynuyorum.

Küçük yaşta Bursaspor maçlarına gittiğinde, sahadaki oyunculardan biri gibi mi olmak istiyordun?

Tabii kesinlikle. O dönemde Ali Nail, Yalçın, Ersel, Turan, Adnan, Ümit ağabeyler vardı. Kadro çok iyiydi ve ben tellerin arkasından onları izleyebilmek için çaba harcardım. Onları önce izleyerek, daha sonra da öğütler alarak bugünlere geldim.

Futbolcu olmaya karar verdikten sonra eğitimini ne yaptın?

Açıkçası okul konusunda biraz sıkıntı oldu. Meslek lisesinde okudum. Sonra açık öğretime girdim. Halkla İlişkiler okuyorum ama maçların hafta sonu oynanması nedeniyle sınavlara da pek giremiyorum. Ama mutlaka okulu bitirmek istiyorum.

Bursaspor günlerine dönersek, A takıma yükseldikten sonra yeniden PAF takıma gönderildiğin bir dönem var. Bu geri dönüşte hayal kırıklığı yaşadın mı?

Aslında genç oyuncular bu tip olayları yaşayabilir. A takıma Sakıp Özberk tarafından alınmıştım. Ancak Yılmaz Vural döneminde takım kritik bir devreden geçiyordu. Gençlere çok fazla şans tanınabilecek bir dönem değildi ve Yılmaz Hoca da bu kritik süreçte PAF takımdan gelen bütün oyuncuları geri gönderdi. Gönül kırgınlığı mutlaka oluyor ama A takıma yeniden dönebilmek için çok çalışmam gerektiğini biliyordum. Zaten antrenörlerimiz de bize bu yönde telkinde bulunuyordu. Bir sezon sonra Jens Berger geldiğinde ben de A takıma geri döndüm.

Küme düşmek yıkım

Bir futbolcunun başına gelebilecek en kötü olaylardan birisi de takımının küme düşmesi. Sen Bursaspor'da bunu da yaşadın. Oyuncu böyle bir durumda neler hissediyor?

Beni çok yaraladı açıkçası. Çünkü orada doğup büyümüş, o takımın taraftarı olan bir oyuncuydum. Allah kimseye böyle bir duyguyu yaşatmasın ama mutlaka birileri yaşıyor. Tarif edilebilir bir üzüntü değil. Bursalı olmam bu üzüntüyü ikiye katladı. Özellikle ailemi çok etkiledi. Onların bile psikolojisi bozuldu. Ağabeyim, babam dışarı çıktıklarında hep sorulara maruz kaldı. Böyle bir yıkımı bir daha yaşamak istemem.

Bir sezon da TFF 1.Lig'de oynadın. Süper Lig'le 1.Lig'de oynanan futbol arasındaki farklardan söz eder misin?

İlk sezonumuzda geri dönemedik. 1.Lig daha çok fizik güce dayalı. Daha çok koşmanız, daha fazla mücadele etmeniz gerekiyor. Topu ayağınıza aldığınızda üç kişiyi karşınızda buluyorsunuz. Süper Lig'de ise taktikler daha gelişmiş, kimin nereye gideceği belli, futbol daha teknik ağırlıklı oynanıyor. 1.Lig'de saha zeminleri daha bozuk, deplasmanlar daha sıkıntılı. Zaten biz ilk sezonda bunun zorluklarını yaşadığımız için Süper Lig'e yükselemedik. Küme düştüğümüz kadroyu korumuştuk ve rakiplerimizi hafife almıştık. Sonradan açıldık ama yetmedi. Ertesi sezon ise ben ayrıldım ama arkadaşlar Süper Lig'e çıkmayı başardı.

Bursaspor'dan ayrılışın nasıl oldu? Sonuçta o takımda 15 yıl oynamışsın ve üstelik sıkı bir Bursaspor taraftarısın.

Evet, ama bir gün bir yerde ayrılık geliyor. Takımın küme düşmesi de bunda etkili oldu. Bir de son iki sezonumda sakatlıklarla uğraştım, iki kere ameliyat oldum ve randımanlı oynayamadım. Takımın bana ihtiyacı olan dakikalarda fayda sağlayamadım. Bursalı olduğum için de beklentiler yükseliyor. Ancak bu beklentilere cevap veremiyorsunuz. Sahaya çıkınca da kimseye "Sakatım" diyemezsiniz. Son iki sezonda sıkıntılar yaşayınca ayrılmak zorunda kaldım.

İki sezon kötü bir dönem geçirdiğini söylüyorsun ama 1.Lig'den Süper Lig'e transfer olabiliyorsun.

Beni Konyaspor'a Aykut Kocaman özellikle istedi. Kendisine teşekkür ediyorum. İki sezonum kötü geçmesine rağmen "Sana inanıyorum, güveniyorum" dedi. Ben de onu mahcup etmemek için çok çalıştım. Transfer olduktan sonra belli bir dönem bekledim. Çünkü onca sakatlıktan sonra geri dönmek kolay değil. Ama çok çalışarak yeniden oynamaya başladım.

Futbol hobi değil, iş

Söz teknik adamlardan açılmışken, gelişimine en çok katkı yapan antrenörler kimlerdi?

Konyaspor'da üç sezondur Aykut Kocaman, Nurullah Sağlam ve Ünal Karaman Hocalarımla çok verimli çalıştığımı düşünüyorum. Onlardan önemli katkılar aldım ve performansım her geçen gün artıyor. Bursaspor'dayken Hagi ile kısa bir dönem çalıştım ama 5 ay içinde mantalite, işe bakış, profesyonel yaşantı ve futbolun ne anlama geldiği açısından çok şey öğrendim. Hagi futbolun bizim işimiz olduğunu ama Türkiye'de futbolcuların işlerine hobi gibi baktığını söylerdi. En fazla önem verdiği şey disiplindi ve antrenmanda lakaytlığa kesinlikle izin vermezdi. Antrenmana çıkan oyuncudan yüzde yüz performans isterdi ve "Buraya gelirken her türlü sorununuzu dışarıda bırakacaksınız" derdi. Dışarıda futbolla ilgili hiçbir şey konuşmamamızı isterdi. Tesislerde kalmamıza kesinlikle karşıydı ve bekâr oyuncuların bile dışarıda ev tutmasını sağlamıştı. "Dışarı çıkın, gezin, dolaşın, sürekli futbol düşünme psikolojisinden kurtulun. Ama benim antrenmanıma gelince annenizi, babanızı, çocuğunuzu, eşinizi unutun, sadece futbola konsantre olun" derdi. Futbolculuk döneminde de antrenörlük döneminde de cep telefonunu evinde bırakarak tesislere geldiğini anlatırdı. Antrenman sırasında kimsenin kendisine ulaşmasını istemezdi. "Günde sadece dört saatinizi işinize vereceksiniz. Bir saat önce gelecek, iki saat antrenman yapacak ve bir saat de dinleneceksiniz. Geri kalan 20 saat size ait" derdi. Futbolda profesyonellik anlamında Hagi'den çok şey öğrendiğimi düşünüyorum.

Hagi'nin bu katkısı sonraki futbol yaşamında sana artı getirdi mi?

Kesinlikle getirdi. Elimden geldiğince onun söylediklerini uygulamaya çalışıyorum. "İşinizi sevin ve saygı duyun. Bursa 2.5 milyonluk bir şehir ama siz 25 kişi seçilmiş insanlarsınız. Sadece saha içinde değil, dışarıda da örnek insanlar olmalısınız" derdi. Ben de bu öğütlerini hep aklımda tutarak uygulamak için çaba harcıyorum.

Diğer teknik adamlardan da bu tip dersler aldın mı?

Hayır. Ne yazık ki Türkiye'de bir istikrar sorunu var ve teknik adamlar da günü kurtarmaya uğraşmaktan temel meselelerle ilgilenmeye vakit bulamıyor. Antrenörlerin yarınları yok ki. Türkiye'de uzun vadeli plan yapamıyorsunuz. Maalesef iki maç kaybedince antrenör gidiyor.

Teknik direktör değişimlerini de çok sık yaşadın. Nasıl değerlendiriyorsun bu konuyu?

Konyaspor'da üç sezonda üç teknik direktörle çalıştım ki, bu iyi sayılır. Bursaspor'da 6 sezonda 14-15 teknik adamla gördüm. Çalışmadığımız teknik direktör kalmadı. Gelen teknik adam sıkıntılı bir takımın başına geçiyor. Kısa sürede bir şeyleri değiştirmek zorunda ve uzun vadeli planlar yapamıyor.

Yönetim mantalitesinde sorun var

Sence bu gidiş-gelişlerde teknik direktörler ne kadar suçtu?

Suçlu olan sistem. Yönetim mantalitesinde sorun var. Bir takımın başarılı olabilmesi için yönetim ve teknik adamda istikrar çok önemli. Yönetim inandığı bir teknik adama uzun vadeli çalışma fırsatı vermeli. O teknik adam da iskelet bir kadro oluşturmalı. İşte Avrupa'nın iyi takımlarını izliyoruz. İskelet kadrolarını koruyor ve her sezon bir-iki iyi oyuncu takviyesiyle gelişimlerini sürdürüyorlar. Bizde ise sezon bitiyor, 10 oyuncu gidiyor, 15 oyuncu geliyor. Mesela Kayserispor'un başarısı 2-3 sezondur kemikleşmiş bir kadro yakalamasıyla ilgili. Kayserispor'un çok daha iyi noktalara ulaşacağına inanıyorum.

Anadolu'dan bir şampiyon çıkabileceğini düşünüyor musun?

Sivasspor bu sezon gösterdiği performansla bu konuda ümit veriyor. Kayserispor bu sezon olmasa bile istikrarını sürdürürse gelecek sezonlarda şampiyonluğun adaylarından birisi olabilir. Gerçekten iyi futbol oynuyorlar. Önümüzdeki birkaç sezon içinde bu hayalin gerçekleşebileceğine inanıyorum.

Konyaspor'da böyle bir potansiyel görüyor musun?

Konya büyük bir şehir. Potansiyeli olan ve futbolu seven bir şehir. İkinci yarının ilk altı maçını kaybettikten sonra bile bize müthiş bir destek verdiler. Trabzonspor maçı öncesi oluşan bu olumlu atmosferle 3 puan aldık. Birçok şehirde böyle bir tablo karşısında tepkiler doğar ama Konyalı futbolseverler bizi inanılmaz biçimde destekledi. Ben Konya'da bu potansiyelin var olduğunu düşünüyorum.

Biraz önce verdiğin istikrarlı gelişim açısından Fenerbahçe de olumlu bir örnek galiba. Onlar da bir iskelet oluşturdu ve her sezon yeni bir yıldız transferiyle, Avrupa'da da başarılı olabilecek bir takım kurdular.

Çok doğru. Fenerbahçe doğruları yapıyor ve bu da başarıyı getiriyor. Eledikleri Sevilla çok üst düzey bir takım ve Fenerbahçe müthiş bir iş başardı. Teknik kadroda da istikrar yakaladılar. Zico ikinci sezonunu bitiriyor ve sanırım sözleşmesini devam ettirecekler. Teknik adam bir takımın başında uzun süre kaldığında eksik noktaları iyi belirliyor ve sistemine uygun oyuncuları transfer ediyor. Gelen oyuncu da sıkıntı çekmiyor. Çünkü antrenörün istediği birisi ve sisteme uygun bir seçim. İşleyen bir sistemin içinde katkı sağlaması da kolaylaşıyor.

Sakatlıktan sonraki dönemine bakıyorum, oldukça istikrarlı bir grafik çizmişsin. Bu da kolay olmasa gerek.

Konyaspor'daki ilk sezonumda 29, geçen sezon 31 maç oynadım, bu sezon da full gidiyorum. Sakatlıktan sonra geri dönebilmek için çok çalıştım. Doktorların verdiği programın üzerinde çaba harcadım. Çünkü sakatlığın beni olumsuz etkilediğini, hem oyunsal hem de fiziksel anlamda geri götürdüğünü biliyordum. Önce psikolojik olarak kendimi hazırladım, sonra da olağanüstü çalıştım ve daha iyi olabileceğime inanarak bugünkü noktaya geldim. Çalışmak deyince sadece antrenmandan söz etmiyorum. Özel yaşamıma, beslenmeme, dinlenmeme, uykuma çok dikkat ettim.

Sonucu detaylar belirliyor

Anadolu'da futbolcu olmanın saha içinde veya dışında dezavantajları var mı?

Bana göre böyle bir şey söz konusu değil. Sonuçta İstanbul takımlarına giden oyuncular da buralardan giden oyuncular. Açıkçası benim anlayışım "Hiçbir takımdan korkma, hiçbir takımı küçümseme" şeklindedir. Artık takımlar fiziksel anlamda birbirine çok yakın. Sonucu çok ince ayrıntılar belirliyor. Burada da daha çok istemek, daha fazla konsantre olmak öne çıkıyor. Ben mantalite ve bakış açısının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ama futbol bir ekip oyunu olduğu için bir-iki kişinin böyle düşünmesi yetmiyor. Oynayan, oynamayan 25 oyuncunun da aynı şeyi hissetmesi gerekiyor. Bunu yakalayan takımlar öne çıkıyor.

Çok kilit bir mevkide, ön libero oynuyorsun. Modern futbol ön liberodan artık sadece topu kesmesini değil, aynı zamanda iyi kullanmasını istiyor. Sen bu konsept içinde kendini hangi noktada görüyorsun?

Kendim hakkında yorum yapmaktan hoşlanmıyorum ama en büyük özelliklerimden birisi topu iyi kullanmak. Dolayısıyla modern futbolun gereklerini yerine getirebildiğimi düşünüyorum.

Türkiye'de ve dünyada beğendiğin ön liberolar kimler?

Geçmişte Redondo vardı. Tarzını, stilini çok beğeniyordum. Bugün de Pirlo var. Bence dünyanın en iyi ön liberosu. Takımı rahatlatıyor, tempoyu ayarlıyor, müthiş paslar atıyor, duran topları çok iyi kullanıyor. Türkiye'de de Aurelio'nun kalitesi tartışılmaz. Bu sezon Deniz de Aurelio ile mükemmel bir uyum sağlamıştı. Mehmet Topal da kadroya sonradan girip müthiş oynadı. Bence ligin en başarılı futbolcusu bile seçilebilir.

Kart istatistiklerine bakıyorum, hiç kırmızı kart görmemişsin.

Belki ön liberolar için bir eksiklik gibi görülebilir ama çok agresif bir oyuncu değilim. Daha çok sezgilerim iyi. Topun nereye gideceğini, rakibin ne yapabileceğini öngörerek oynuyorum. Bunun dışındaki artım topu iyi kullanabilmem.

Mücadele eksikliğini bir dezavantaj olarak görüyor musun peki?

Hayır. Mesela biraz önce sözünü ettiğimiz oyuncular da çok agresif değil. Pirlo ile Gattuso birbirinden farklı karakterde oyuncular. Ben daha çok Pirlo tipi oynayan bir oyuncuyum. Ama maalesef Türkiye'de ön libero denilince çok koşan, rakibi sürekli rahatsız eden, gerektiğinde adam adama oynayan bir futbolcu tipi düşünülüyor.

Milli Takım'ın Euro 2008'deki şansını nasıl değerlendiriyorsun?

Bana göre Milli Takımımız her şeyi yapabilecek bir ekip. Dünyada her takımı yenebilecek kapasite ve yetenekte oyuncularımız var. Bu grupta İsviçre'nin şansının bulunmadığını düşünüyorum. Portekiz'le oynayacağımız ilk maçta iyi bir sonuç alabilirsek gruptan çıkabiliriz. Bu potansiyele sahibiz. Önemli olan bu potansiyeli ne kadar kullanabileceğimiz.

Yaşın henüz 28 ve önünde futbol oynamak için en az 5-6 sezon daha var. Gelecekle ilgili nasıl planlar kuruyorsun?

Konyaspor'la bir sezon daha mukavelem var. Takımımız yavaş yavaş oturuyor. Önümüzdeki sezon Avrupa kupalarına katılabilmek için mücadele edeceğiz. Eğer o seviyeye gelebilirsek ben de kişisel olarak daha farklı hedefler koyabilirim. Çok uç noktalarda hedefler belirleyip onlara ulaşamamaktansa adım adım gitmek daha doğru geliyor bana. Şimdi Sivasspor ile Kayserispor önde ve o takımların oyuncuları Milli Takım'a çağrılıyor. Sonrasında da Avrupa'dan teklifler alıyorlar. Bu bir süreç. Benim de Milli Takım'da oynamak gibi bir hedefim var.