2010 Dünya Kupası'nda Almanya-İngiltere karşılaşmasında İngilizlerin verilmeyen golü, "Top çizgiyi geçti mi, geçmedi mi?" tartışmalarını yeniden alevlendirmişti. Bunun üzerine, futbolun içine teknoloji girmesine karşı çıkan FIFA geri adım atmış ve çeşitli gol teknoloji sistemlerini denemeye almıştı. Uluslararası Futbol Birliği Kurulu'nun geçtiğimiz ay yaptığı toplantının ardından, bu sistemin 2 Temmuz'da kabul edilmesi kararı alındı.
Yazı: Aydın Güvenir / TamSaha
Tarih 30 Haziran 1966. Yer Wembley Stadyumu. Ev sahibi İngiltere ile Batı Almanya Dünya Kupası finalinde karşı karşıya geliyor. Normal sürenin 2-2 sonuçlanmasının ardından uzatmalara gidiliyor. 101. dakikaya gelindiğinde sağ kanattan gelişen atak sonucunda topla buluşan İngilizlerin golcüsü Geoff Hurst, Batı Almanya kalesine doğru bir füze çıkarıyor. Üst direğe çarpan top bir defa yere sekiyor ve daha sonra Batı Almanya defansı kafayla topu kornere çeliyor. Ancak o sırada yardımcı hakem Tevfik Behramov bayra- ğını havaya kaldırıyor. Maçın İsviçreli hakemi Gottfried Dienst ise yardımcısının yanına gidip kendisiyle konuştuktan sonra yerde seken topun kale çizgisini tamamen geçtiğini belirtip golü veriyor. Böylelikle İngiltere uzatmalarda 3-2 öne geçiyor. 120. dakikada da bir gol daha bulup, karşılaşmayı 4-2 kazanarak, tarihindeki ilk ve tek dünya kupasını müzesine götürüyor.
Tarih 27 Haziran 2010. Yer Free State Stadyumu. Güney Afrika'da düzenlenen Dünya Kupası'nın ikinci turunda İngiltere ile Almanya, Bloemfontein kentinde karşı karşıya geliyor. Maça çok hızlı başlayan Almanlar, ilk yarım saatte Klose ve Podolski'nin golleriyle 2-0 öne geçmeyi başarıyor. Ancak İngilizler çabuk toparlanıyor ve Upson'ın 37. dakikadaki golüyle farkı bire indiriyor. Hemen ardından da Almanya ceza sahası üzerinde oluşan karambolde Lampard'ın vuruşu kaleci Neuer'i geçip, üst direğin içine çarpıyor, kale çizgisinin içinde sekip dışarı çıkıyor ve Alman kalecinin kucağında kalıyor. Başta teknik direktör Fabio Capello olmak üzere tüm İngilizler gol diye sevinirken, maçın Uruguaylı hakemi Jorge Larrionda yardımcısının direktifine uyarak golü vermiyor ve İngilizlerin sevincini yarım bırakıyor. 2-0 geriden geldikleri maçta eşitliği yakaladıkları na inanan İngilizler de büyük bir şaşkınlık yaşıyor, ikinci yarıda Müller'den gelen iki golle birlikte 4-1'lik bir sonuçla sahadan boynu bükük ayrılan taraf oluyor.
Arada 44 sene. Aynı iki senaryo. Hatta takımlar bile aynı. Bu iki senaryo arasındaki tek fark ise üzülen taraşarın farklı olması. 1966'da Almanlar topun çizgiyi geçmediğini iddia ederken, 2010'da İngilizler kaleye giden topun gol olduğunu savunmuşlardı. Yani iki ayrı İngiliz atağında top üst direğe çarptıktan sonra kale çizgisinin içinde sekmiş ve dışarı doğru çıkmıştı. Birinde gol sayılmış ve İngilizler kupayı kazanmış, diğerinde ise devam kararı verilerek kupadan elenmişlerdi.
Futbolda her zaman tartışılan bir olgudur; topun çizgiyi geçip geçmediği. Oyun kurallarına göre gol sayılabilmesi için tamamının kale çizgisini geçmesi gereken topun, bu gibi durumlarda çizgiyi tam olarak geçip geçmediği her zaman tartışma konusu olmuştur. Hatta televizyondan defalarca izlenildiğinde bile kesin bir yargıya varılamayan pozisyonlar dâhi vardır çeşitli lig maçlarında ya da turnuvalarda. Bu durumun en çok tartışıldığı maçlar ise hiç kuşku yok ki 44 sene arayla gerçekleşen İngiltere-Almanya maçlarıdır. Futbolu takip eden hemen hemen herkes, 1966 yılında Hurst'un kaleye çektiği şutun gol olup olmama hikâyesini dinlemiştir büyüklerinden. 2010 yılında da bunun canlı örneğiyle karşılaşmıştır.
Hiç kuşku yok ki futbol hataya açık bir oyun. Takımlar kadar bazen hakemler de hata yapabiliyor. Bu hataları en aza indirmek için de zaman zaman teknolojiyi kullanma fikrinin yetkililerin aklına geldiği dönemler oldu geçmişte. Ancak futbolun doğallığını ve akışkanlığını bozacağı gerekçesi başta olmak üzere bir takım nedenlerden dolayı bu fikir rafa kaldırılmıştı. Fakat son Dünya Kupası'nda yaşanan bu gelişme üzerine FIFA tekrardan bu düşünceyi hayata geçirmek üzerine kafa yormaya başlamıştı. 2010'un yaz mevsiminden geçtiğimiz aya kadar olan dönemde birçok firmanın uygulamaları test edildi. Sonuç olarak da Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB), geçtiğimiz ay İngiltere'deyaptığı toplantıda, kale çizgisi teknolojisiyle ilgili iki ayrı sistemin Temmuz ayına kadar denenmesinin devam edilmesine karar verdi.
2010 Dünya Kupası'ndan sonra FIFA'nın bu teknolojinin kullanılabilirliği hakkındaki görüşünün değişmesiyle birlikte toplam 8 farklı sistem, topun kale çizgisini tam olarak geçip geçmediğinin anlaşılmasının sağlandığı bu işe talip olmuştu. Geçtiğimiz Mart ayına kadar da IFAB ve EMPA (İsviçre Federal Bilim ve Teknoloji Laboratuarları) önderliğinde bu 8 ayrı gol teknolojisi sistemi incelenmişti. Geride bıraktığımız Mart ayında ise bu işe talip olan 8 firmanı n içinde yer alan Hawk-Eye ile GoalRef'ten olumlu sonuçlar alındığı tespit edildi ve yola iki firmayla devam edilmesi kararı alındı.
Şahin Gözü ve radyo sinyali ile gelen gol haberi
Tenis ve kriket müsabakalarında da topun çizgiye değip değmediğini görüntülemek için kullanılan Hawk-Eye, toplum arasında "fiahin Gözü" olarak da biliniyor. 2001 yılında Dr. Paul Hawkins ve David Sherry tarafından tasarlanan bu sistem, kısa süre içerisinde birçok maç yayını yapan bazı TV kanalları tarafından da kullanılmaya başlandı. Oyun sahası içerisindeki farklı alan ve açılarda bulunan 4 adet "high-speed" kamerayla sanal görüntü sağlayan ve zaman da hesaplanarak üçgenleme metoduyla topun çizgiye değip değmediğini ölçen sistem, bilgisayar kameradan gelen görüntüler sonunda aldığı bilgilerle topun 3 boyutlu animasyonunu ve hızını hesaplıyor. Daha sonra da bu görüntü, kameraların görüntü verdiği herhangi bir açıdan tekrar olarak izlenebiliyor. Yani topun çizgiye değip değmediği ya da çizgiyi geçip geçmediği birden fazla açıdan görülebiliyor. Bunun için de maçı görüntüleyen "high-speed" kameraların o açıya yerleştirilmesi yeterli oluyor. Krikette ilk olarak 2001'de İngiltere ile Pakistan arasındaki karşılaşmada Channel 4 adlı bir TV kanalı tarafından yayına verilmek için kullanılan sistem, teniste ise 2006 yılında Miami Masters turnuvası nda denendikten sonra 2006 Amerika Açık Turnuvası'nda uygulanmaya başlanmıştı. Hawk-Eye'in 2011 Mart'ında Sony tarafından satın alındığını da belirtmek gerek.
Bir Danimarka firması olan ve Almanya'nın Erlangen kentinde bulunan Fraunhofer Enstitüsü'nde tasarlanıp geliştirilen GoalRef'te ise özel bir top kullanı- larak sistem işliyor. Topta ve kalelerde oluşturulan manyetik alan sayesinde top kale çizgisini geçtiği andan itibaren manyetik dalga yoluyla sistem aktif hale geliyor ve eğer topun tamamı çizgiyi geçmişse bu durum radyo sinyaliyle maçın hakemlerinin kulaklıklarına gidiyor, aynı zamanda da kol saatlerine "çizgiyi geçti" bilgisi olarak yansıyor. Bu teknolojinin stadyum başı kurulum ücreti olarak ise yaklaşık 100 bin euro civarlarında bir rakam konuşuluyor. Her şeye rağmen teknoloji futbola dâhil olmalı mı, olmamalı mı tartışmaları bir yana dursun, alınan bu karardan sonra İngiltere Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Alex Horne, FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke ile taptığı basın toplantısında beklenilen kriterlerin karşılanması durumunda başarılı olacak sistemde kullanılan teknolojiyi IFAB'ın 2 Temmuz'da Euro 2012'nin ardından Kiev'de yapacağı toplantıda FIFA oyun kurallarına geçirmek hedefinde olduğunu belirtti.
Böylelikle büyük bir değişiklik olmazsa 2 Temmuz'dan itibaren futbolda yeni bir dönemin açılacağını söylersek yanılmış olmayız. Hiç kuşku yok ki, Hawk-Eye ya da GoalRef firmaları arasından kabul edilen sistem birçok gol tartışmasını sona erdirirken, teknolojinin oyun içine girip skora tesir etmesiyle birlikte birçok tartışmaları da beraberinde getirecek.