TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Hurşut Meriç: "Ay-yıldızlı formayı bir kez giyebilsem..." 1.05.2012
Hurşut Meriç: "Ay-yıldızlı formayı bir kez giyebilsem..."

Türkiye'ye geldiğinden beri ilginç adı, kıvrak çalımları, sürati ve sempatik hareke tleriyle futbolseverlerin dikkatini çekmeyi başardı. Hocası Fuat Çapa gibi Hollanda futbolu ekolünden geliyor ve Fuat Hocanın gerek kendisine gerekse takıma olumlu yaklaşımından dolayı kendini çok şanslı hissediyor. Gençlerbirliği'nin ikinci kaptanı, hayat hikâyesini TamSaha'yla paylaştı…

Röportaj: Aydın Güvenir

Öncelikle adının anlamını sorarak başlayalım röportaja. Türkiye'ye ilk geldiğinde herkes senin adını Hurşit sanmıştı…

Adımın anlamını ben de tam olarak bilmiyorum aslında. (Gülüyor) Ailem Kayserili. Babam da bu adı bana dedem vefat ettikten sonra vermiş. Ancak tam olarak anlamını öğrenmedim bugüne kadar.

Ailenin Kayserili olduğunu söyledin ama sen Amsterdam'da doğmuşsun…

Babamın işi dolayısıyla ailem ben doğmadan Amsterdam'a göçmüş. Çiçekçilik yapıyordu orada babam. Tam 28 sene de bu mesleği yaptı Hollanda'da. Şimdilerde ise bıraktı işi. Tabii ben bakıyorum onlara şimdi. Çünkü onlar da bana bu yaşıma kadar hep baktı. Her şeyi yaptılar benim için. Gerek futbolda, gerekse hayatın her alanında hep destek verdiler. Şimdi onlara bakma sırası bende artık… Şu an Amsterdam'da yaşasalar da sürekli gelirler yanıma. Ben de her fırsat bulduğumda gidiyorum zaten Hollanda'ya.

O zaman futbola başlama konusunda da ailen sana çok destek verdi, öyle değil mi?

Aslında başlarda annem hiç istemedi futbol oynamamı. Futbol oynarken küçük yaşta sakatlık geçiren çocukları görünce aynı şeylerin benim de başıma gelmesini istemiyordu. Bir gün komşularımızdan biri gelip annemle, babamla konuştu, "Hurşut'ta yetenek var, onu bir takıma yazdıralım" diye. Sokakta top oynadığımız için sürekli nasıl futbol oynadığımız biliniyordu. Böylelikle 9 yaşında başladım futbola. Babam her idmana elimden tutarak götürürdü beni. Her maçımı izlemeye de gelirdi. Dediğim gibi, çok destek oldu. O yüzden futbola devam etme ve başarılı olmamdaki en büyük destekçim babamdır diyebilirim.

Futbola 9 yaşında başladığını söyledin. 16 yaşında ise AZ Alkmaar'a transfer olduğunu görüyoruz. Bu sürece kadar neler yaşadın?

SDZ diye amatör bir takımda başlamıştım futbola. Daha sonra takım arkadaşlarımın çoğu ve teknik direktörümüz, Blauw-Wit adlı başka bir takıma gidince ben de oraya geçtim. Blauw-Wit'te de kısa bir süre oynadıktan sonra hocamız değişince takım arkadaşlarımla Amsterdam'da diğer bir amatör kulüp olan DWS'e geçiş yaptım. DWS amatör bir kulüp olmasına rağmen hep profesyonel takımlarla maç yapardı. 14 yaşındaydım o zaman ve amatör takımda oynamama rağmen, Ajax ve Feyenoord gibi birçok profesyonel takımın altyapısına karşı mücadele etme şansı buldum. Bu da o yaşlarda futboluma çok katkı yaptı kuşkusuz. Oradan da dediğiniz gibi 16 yaşındayken AZ Alkmaar'a transfer oldum.

AZ Alkmaar'ın altyapısında kısa bir süre oynadıktan sonra profesyonel kariyerine başka takımlarda devam ettin. Bunun nedeni neydi?

AZ Alkmaar'da hemen hemen 3 sene forma giydim. O dönemler AZ şimdiki gibi şampiyonluğa oynayan bir takım değildi, orta sıra takımıydı tâbir yerindeyse. A takımın başında da Co Adriaanse vardı. Buradaki altyapı hocalarım bir gün bana yetenek olarak iyi olduğumu ancak A takıma yükselecek kapasitede olmadığımı söyledi. Durum böyle olunca ben de AZ Alkmaar'ın altyapısında EDO adlı bir takıma transfer oldum. Burada da yaklaşık 4 yıl mücadele ettikten sonra Amsterdam'daki Türklerin kurduğu Türkiyemspor'a geçtim.

Galiba asıl çıkışını da Türkiyemspor'da yaptın değil mi?

Evet öyle oldu. Buradaki günlerim çok iyi ve futbol açısından da başarılı geçti. Dilerseniz burada başımdan geçen bir olayı da sizinle paylaşayım. Türkiyemspor'da forma giyerken başkanımız vefat etti. O zaman Hollanda 3. Ligi'nde oynuyorduk ve hedefimiz 2. Lig'e çıkmaktı. Bu konuda da başarılı bir şekilde ilerliyorduk. Çünkü Hollanda'da 4 sene içerisinde 3. Lig'de şampiyon olabilirseniz federasyondan lisans isteme hakkını elde edip 2. Lig'e yükselebiliyorsunuz. Böyle bir sistem var. Biz de bu 4 senenin birinde şampiyon olmuştuk ve lisans isteme aşamasına gelmiştik ki başkanımız vefat etti. Başkanın ölümünün ardından da kulüp maddi sıkıntıya girdi ve dağıldı. Böyle olunca ben de ADO Den Haag'a geçtim. Türkiyemspor'daki performansım, bu takımdan teklif almamı sağlamıştı. ADO'daki ilk sezonumda Hollanda 2. Ligi'nde forma giydim. Çünkü takım ben gelmeden önce küme düşmüştü. Ancak ilk sezonumun sonunda play-off'larda başarı elde edip tekrardan 1. Lig'e dönmeyi başardık. Böylelikle ertesi sezon ilk kez 1. Lig'de forma giyme şansını yakaladım. Tabii ki benim için çok güzel bir durumda bu. Çünkü baktığınız daha 1.5 sene önce amatör ligde forma giyiyordum. 1. Lig'de de yarım sezon forma giydim. Hatta son maçım Ajax'a karşıydı. Oradan da Gençlerbirliği'ne transfer oldum.

Türkiye'ye gelişinden bahsetmeden önce oradaki hangi mevkide oynadığını soralım…

Ağırlıklı olarak sağ kanatta görev yapıyordum orada. Sağ kanatta oynamaya beni Türkiyemspor'daki hocam Simon Kestimacker alıştırdı. Kısacası onun sayesinde bu bölgede oynamaya başladım ve geliştim. Ondan sonra ADO Den Haag'daki hocamın da bana çok destek olduğunu bahsetmeden geçemem. Kendisi idman performanslarına göre oyuncularına forma şansı veren biriydi. Benden daha isimli ve tecrübeli oyuncular vardı takımda. Ama ben de idmanlarda iyi mücadele ediyordum. Bu sayede sık sık forma şansı buldum. Böylelikle de tecrübe kazandım.

Gençlerbirliği'ne transferini sağlayan isim kimdi?

Gençlerbirliği'ne transfer olmamı sağlayan, bir önceki genel menajerimiz Cem Onuk'tur. Kendisi Hollanda'ya gelip bir maçta beni izlemişti. Ben de tesadüfen ADO Den Haag'daki en iyi performansımı göstermiştim o maçta (gülüyor). Böylece Türkiye'ye transferim gerçekleşti.

Gençlerbirliği'nde Fuat Çapa dönemine kadar kısa sürede farklı isimlerle çalıştın. Bu isimler sende ne gibi izler bıraktı?

Buraya ilk transfer olduğumda teknik direktörümüz Samet Aybaba'ydı. Daha sonra sırasıyla yaklaşık 1.5 sene Thomas Doll, yarım sezon Ralf Zumdick, 3-4 ay da Mustafa Kaplan'la çalışma fırsatı buldum. Özellikle Thomas Doll'un futboluma çok katkısı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü ben genelde sadece hücum yapmayı seven, top rakipteyken pek geriye gelmek istemeyen bir oyuncuydum. Ama kendisi bana futbolun iki yönünü de uygulamam gerektiğini öğretti zamanla. Şimdilerde ise gördüğünüz gibi hem defansıma yardım ediyorum, defanstan top çıkarıyorum, hem hücumda sorumluluk alıyorum. Bu konuda Thomas Doll'a çok şey borçluyum. Çünkü kendisi çok sert ve ağır idmanlar yaptırırdı bize. Bu durum da benim fiziksel anlamda çok güçlenmemi ve böylelikle oyunun iki yönüne de katkı verirken daha diri kalmamı sağladı.

Hollanda'da doğup, burada futbola başlamış ve devam etmiş bir oyuncusun. 2009'dan beri de Türkiye'desin. Sana göre iki ülke futbolunun bariz farkları neler?

Hollanda Ligi'nde saha içinde her zaman daha rahatsınız. Rakibin baskısı yok, sertlik yok. Futbol dışında yaşam da daha rahat. Bu rahatlık sahaya da yansıyor. Mesela top ayağınızdayken rahatça kaleye yüzünüzü dönebiliyor, 2-3 metre top sürebiliyorsunuz. Ancak o vakitten sonra sizi karşılayan bir defans ya da orta saha oyuncusu oluyor rakipte. Türkiye'de ise top ayağınıza geldiği an direkt baskı yiyorsunuz. Her takım topa basıyor çok etkili şekilde. İkili mücadeleler çok sert geçiyor. Bu Türk futbolunun gittikçe geliştiğinin bir göstergesi bana göre. Yabancı hocaların ülkeye gelmesiyle taktiksel anlamda da takımlar aşama kaydediyor. Türk hocalar da çok başarılı. Ayrıca Hollanda futbolunun taktiğe dayalı olduğunu, Türk oyuncuların ise biraz daha duygularıyla mücadele ettiğini söyleyebilirim.

Peki Hollanda futbolu temeli almış biri olarak buraya ilk geldiğinde bu sert oyun tarzıyla karşılaşınca zorlandın mı?

Öncelikle şunu belirteyim, Hollanda'da takım arkadaşınız sizden birkaç yaş büyükse ona hiç "Abi" demezsiniz. Türkiye'de ise tam tersi bir durum var. Hatta abi dediğimiz ve bizden tecrübeli olan oyuncular her zaman bizi geliştirmek için nasihat eder. Bu diyalog da takım içerisinde aile havası oluşturuyor. Hollanda'da böyle bir şey yok. O yüzden Türkiye'ye ilk geldiğimde adaptasyon sorunu çekmedim. Futbol tarzları farklı olsa da saha dışı faktörlerden ötürü uyum sıkıntısı yaşamadım. Ayrıca Türkiye'de taraftarlar, oyuncular daha heyecanlı ve coşkulu olduğu için maçlara daha kolay motive olabiliyorsunuz. Adeta ekmek parası için savaştığınızı hissediyorsunuz sahada. Hollanda ise daha profesyonel bu konuda. Yani oyuncular işini bitiriyor ve dağılıyor. Sokakta da kimse onları tanımıyor. Türkiye'de ise durum farklı. Özel hayatınızda her yaptığınız izleniyor neredeyse. O yüzden tam anlamıyla futbola konsantre olmanız gerekiyor burada.

Teknik direktörünüz Fuat Çapa da senin gibi Hollanda futbolu temelini almış bir isim. Bu hiç kuşku yok ki senin için büyük bir şans. Bu durumun ne gibi artılarını gördün kendisiyle çalışırken?

Fuat Hoca göreve başladığı ilk günden itibaren takım ortamımız aile ortamına dönüştü adeta. Herkes birbiriyle onun önderliğinde çok yakın ilişkiler kurdu. Takım olarak sık sık yemeğe gidiyoruz, sinemada film izliyoruz. Bunlar oyuncular arasındaki paylaşımı arttırıyor. Bu da Fuat Hocanın eseri hiç kuşkusuz. Taktiksel yönden de Hollanda futbolundan geldiği için oyunculara çok şey katıyor. Bunun dışında saha içinde bir hatamız ya da eksiğimizi yeri geldiği zaman oldukça sakince ve bire bir anlatıyor. Bu da oyuncu üzerinde olumlu etkiler bırakıyor. Yardımcıları da aynen öyle. Onlar da Fuat Hoca gibi sıcak ilişkiler kurup bizi motive ediyor. Bu yüzden öncelikle Fuat Hocayla çalışmam bu açıdan benim için büyük şans. Oyunuma baktığımızda ise hocamızın beni saha içerisinde genelde rahat bıraktığını, yani serbest oynattığını söyleyebilirim. Çünkü bana oyun içinde "Oraya git, buraya gel, şunu şöyle yap" gibi birçok şey söylenirse bazı şeyleri unutabiliyorum (gülüyor). Yapmam gereken asıl şeye odaklanamıyorum. Fuat Hoca beni iyi tanıyor ve saha içerisinde serbest bırakıyor. "Kanattan bindirmelerini, asistlerini yap, rakibin bekini çıkartma yeter" diyor. O yüzden ben de kendisine buradan teşekkür ediyorum. Bana her zaman saygı duyduğu için. Ben de her şeyden öte kendisine çok saygı duyuyorum.

Diğer taraftan Gençlerbirliği'ne geldiğinden beri en çok forma şansı bulduğun sezon bu sezon oldu değil mi?

Evet öyle. Bu konuda da Fuat Hocaya teşekkürlerimi iletiyorum. Çünkü her ne kadar çalışırsanız çalışın oynayıp oynamamak teknik direktörünüzün elinde. Takıma ilk katıldığımda ilk antrenmanda büyük bir şanssızlık eseri sakatlanmıştım. Takımın başında bahsettiğim gibi Samet Aybaba vardı. Takımın durumu o dönem sıkıntılıydı. Küme düşmemeye oynuyorduk. Doll'un döneminde de sık sık forma şansı bulduğumu söyleyebilirim.

Artık Gençlerbirliği'nin deneyimli bir oyuncususun ve Cem Can'ın ardından takımın ikinci kaptanısın. Sana göre nasıl bir sezon geçirdin? Bu sezon Gençlerbirliği'ndeki en başarılı sezonundu diyebilir miyiz?

Bu sezon sürekli çıkış gösteren bir grafik yakaladığımı söyleyebilirim. Bol bol asist yapıp, gol attım. Bir ara form düşüklüğü yaşasam da hocamın ve takım arkadaşlarımın bu dönemde bana destek ve güven vermesiyle çabucak toparlanmayı başardım. Dolayısıyla bu sezonun benim açımdan hem saha içi hem de takım arkadaşlığı yönünden çok iyi geçtiğini söyleyebilirim. Cem Can'dan konu açılmışken, onun hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Kendisiyle yaklaşık 3 senedir aynı takımdayız. Melek gibi insandır Cem abi. 3 senedir ben bir kere bile bir oyuncunun kalbini kırdığını görmedim. Her zaman takım arkadaşlarına destek oldu ve yardım yetti. Eskiden duyardık, "Kaptanlar biraz agresif olur, takım arkadaşlarına kızar" diye. Cem abi ise tam tersi. Melek gibi insan olduğu için onun kalbini de kıramazsınız hiç.

Ağırlıklı olarak sağ kanat olmak üzere, sol kanat ve forvet arkasında da görev yapabilen bir oyuncusun. Peki ters ayaklı bir oyuncu olarak en çok sağ kanatta mı başarılı olduğuna inanıyorsun?

Sağ kanatta daha rahat ve başarılı olduğumu düşünüyorum. Çünkü bu kanada göre ters ayaklı olduğum için hem taç çizgisine paralel gidip sıfıra inebiliyorum hem de ceza sahası içine doğru topla kat edebiliyorum. Sağ ayağımla da orta yapabilmem bu noktada çok önemli. Bu özelliğin bana artı sağladığını düşünüyorum. Ancak golleri daha çok sol ayağımla buluyorum. Sağ kanattan ceza sahasına topla kat ederken de pozisyon gereği sol ayağımı kullandığım için daha rahat şut çekebiliyorum. Aslında forvet arkası pozisyonunda da çok başarılı olacağımı düşünüyorum ancak takımların taktikleri ve günümüz futbolu gereği o mevkide oynayan oyuncu kalmadı. Alex dışında ama, onun gibi futbolcu yok (gülüyor).

Alex demişken Türkiye'de ve dünyada en beğendiğin oyuncuları soralım o zaman.

Orta sahada Türkiye'de oyununu en çok beğendiğim oyuncu Emre Belözoğlu. Alex'in yeri ayrı dediğim gibi. Bu isimlerin dışında kanat oyuncusu olarak Arda Turan'ı çok beğeniyorum. O da benim gibi ters kanatta oynuyor ayrıca. Forvet mevkiinde de Burak Yılmaz ve Mustafa Pektemek başarılı bulduğum isimler. Ayrıca Herve Tum var. Bizim takımdaki dedemiz (gülüyor). Hayranım aslında kendisine. İnanılmaz savaşıyor oyun sırasında. Çok güçlü bir forvet gerçekten. Dünyada ise bir futbolcu var zaten, Messi. Manchester City'li David Silva'yı da çok beğeniyorum.

Bildiğimiz kadarıyla Gençlerbirliği ile kontratın gelecek sezon da devam ediyor. Bu süreci de içinde bulundurarak gelecekteki hedeflerinden bahseder misin bize?

3.5 senedir Gençlerbirliği'nde forma giyiyorum. Takımımla 2 sene daha kontratım var. Burada çok ama çok mutluyum, onu belirteyim öncelikle. Herkes bana burada ailemden bir birey gibi geliyor. Burada olduğumdan beri hep çok yakın davrandı insanlar bana. Tabii ki her oyuncunun kendine göre bir hedefi vardır. Her Türk oyuncunun da en önemli hedefi A Millî Takım formasını giymektir bana göre. Bir kere bile ay-yıldızlı formayı giyebilirsem çok mutlu olurum. Bunun dışında kontratım bittiğinde yaşım da iyice ilerlemiş olacak. O yüzden tabii ki fırsat olursa dört büyüklerden birinden teklif gelmesi halinde bu talebi seve seve değerlendiririm.

Ailen Hollanda'da. Ankara'da da kulübün tesislerinde kalıyorsun. Hem ailenden uzak kalmak hem de devamlı tesislerde yaşamak zor olmuyor mu senin için?

Annem ve babam Amsterdam'da bahsettiğim gibi. Bunun dışında evliyim ve bir çocuğum var. Eşim ve kızım da orada yaşıyor. Eşim yaklaşık 2.5 sene burada benimle birlikte yaşadı. Hollandalı kendisi. Daha sonra burada sıkıldı, çalışmak istedi ve Amsterdam'a geri döndü. Orada çalışıyor, çocuğumuz da kreşe gidiyor. Ayda bir kere ya onlar geliyor beni görmeye ya da ben onların yanına gidiyorum. Her gün de internetten görüntülü olarak konuşup, hasret gideriyoruz. Kızım beni bilgisayardan görünce hemen tanıyor, çığlık atıyor (gülüyor). Bunun dışında Soner Aydoğdu, Aykut Demir, kaleci Ramazan'la birlikte uzaktan kumandalı yarış arabalarımız var. Buradaki boş zamanlarımızda antrenman sahasında arabalarımızı yarıştırıyoruz. Çok eğlenceli vakit geçiriyoruz. Tesislerde kalmakta da problem yaşamıyorum. Aksine faydalı oluyor, çünkü idmanlardan sonra çok yorgun oluyoruz, ben de hemen odaya gidip dinlenebiliyorum tesislerde kaldığım için.