TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Berke Özer: Aile boyu sporcu 1.06.2017
Berke Özer: Aile boyu sporcu
Geri
İleri

Henüz 17 yaşına girmemişken Altınordu formasını giymeyi başardıktan hemen sonra, Avrupa Şampiyonası'nda yarı finali gören U17 Millî Takımımızın kalesini korudu. Futboldan önce birçok spor dalında uğraş veren ve tüm ailesi de sporcu olan genç kaleci, bir futbolcunun kendini daha da geliştirebilmesi açısından hiçbir zaman iyi olduğunu düşünmemesi gerektiğini söylüyor. 1.90'lık file bekçisi, A millî formayı bir maç giymenin değil, orada kalıcı olmanın en büyük hedefi olduğunu anlatıyor.

Röportaj: Aydın Güvenir / TamSaha

Her genç futbolcuyla yaptığımız röportajda olduğu gibi, seni tanıyarak başlayalım…

25 Mayıs 2000 tarihinde İzmir'de dünyaya geldim. Annem de babam da İzmirli. Annem, lisanslı bir atletmiş. Babam da kaleciymiş ve İzmirspor'da oynamış. İsmi Hüseyin Özer. Benden 7 yaş büyük bir ağabeyim var; Nihat Cemre Özer. Profesyonel olarak basketbol oynuyor. Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde oynamıştı. Dört senedir de Yaşar Üniversitesi'nde forma giyiyor. Bu takımla da dört senedir şampiyonluk yaşıyor.

Futbolla tanışman nasıl oldu?

Ailemde sporculuk geçmişi olduğu için ilk olarak spor ile tanışmam, 6-7 yaşında jimnastik ve yüzmeyle oldu. Daha sonra bir süre basketbol da oynadım. Guard olarak oynuyordum. Futbolla tanışmam daha sonra oldu. Hatta futbola başladığım zaman basketbol oynamayı hiç bırakmak istememiştim. Birkaç ay futbolla basketbolu bir arada götürdüm o yüzden. Hâlâ boş zamanlarımda basketbol oynarım. Daha sonra futbola daha çok yeteneğim olduğu anlaşılınca, futbol oynamaya devam ettim. Babam futbol oynamama çok destek veriyordu ama kaleci olmamı hiç istemiyordu başta. Kalecilerin sahadaki en baskı altındaki kişiler olduğunu ve kaleci bir hata yaptığı zaman, tüm takımın emekleri boşa gidebildiği için oldukça yıpratıcı bir meslek olduğunu söylüyordu. Ben de futbola stoper olarak başlamıştım. Kaleciliğe geçişim ondan sonra oldu. Kalede kendimi daha başarılı görüyor ve kalecilik yapmak istiyordum açıkçası. Ancak babam benim tercihlerime hiçbir zaman karışmadı. Kararım ne olursa olsun bana hep destek verdi.

Stoperlikten kaleciliği geçisin nasıl oldu?

Futbola Bucaspor'un spor okulunda başladım. Şimdiki kulübüm olan Altınordu'nun başkanı Seyit Mehmet Özkan, o dönemde Bucaspor'un başındaydı. İlk dönemler stoper oynuyordum. Elit takıma kadar da yükseldim stoper pozisyonunda. Bir turnuvadaki maçımızda penaltı atışları yapılacaktı ve kalecimiz sakatlanmıştı. Ben de kaleciliğe yatkınlığım olduğunu biliyordum ve penaltı atışları için gönüllü olarak kaleye geçmek istedim. Birkaç penaltı atışını kurtardım. Bunun üzerine altyapıdaki hocalarımız kaleci olarak oynatmaya başladı beni. 10-11 yaşındaydım. Daha sonra maçlarımızı izlemeye gelen akademi hocaları tarafından beğenildim ve akademiye çağrıldım. Daha sonra da başkanımız Seyit Mehmet Özkan'ın Altınordu Kulübü'nün başkanı olması ve Bucaspor'un altyapısını buraya taşımasıyla birlikte şimdiki kulübüme geçiş yaptım.

Altınordu, genç oyuncu gelişimine son derece önem veren ve Türk futboluna yeni yetenekler kazandıran bir kulüp. Bu kulübün oyuncusu olarak, kulübünün felsefesini nasıl tanımlarsın? Bu yapının, senin gelişimine nasıl etkisi oldu?

Altınordu, bir hayat okulu gibi. Hem futbolu bize meslek olarak gösterip, mesleğimizde gelişmemiz sağlanıyor hem de futbol dışı sosyal aktivitelerin yanı sıra yabancı dil dersleri gibi konularda eğitim veriliyor. Satranç dersleri alıyoruz mesela. Bazen topluca sinema ve tiyatrolara götürüyor eğitimcilerimiz. Bu gibi aktiviteler de kişisel gelişimimize katkıda bulunuyor.

Nisan ayında, henüz 17 yaşına girmemişken TFF 1. Lig'de Altınordu'nun kalesini korudun…

Sene başında U21 Ligi'nde oynamaya başladım. İkinci yarıdan itibaren de TFF 1. Lig'de mücadele eden Altınordu'nun A Takımı'nda kadroya girmeye başladım. U21 Ligi'nde açık ara liderdik ve takım iyi olduğundan ötürü maçlarda bana fazla top gelmiyordu açıkçası. Buna rağmen kulübün de anlayışı olarak hocalarım bana güvendi ve A takımda antrenmana çıkma sansı verdi. TFF 1. Lig'deki ilk maçıma da 19 Nisan 2017'de Boluspor karşısında çıktım. Evimizde oynadığımız maçı 2-0 kazandık. Sonraki hafta da Balıkesirspor ile deplasmanda 1-1 berabere kaldığımız maçta forma giydim. Böylelikle, 17 yaşımı doldurmaya bir ay kala profesyonel ligde iki maçta sahada yer almış oldum. Sezonun en kritik döneminde, bana güvenip iki maçta kaleye koydu hocalarımız. Bu da benim özgüvenimi arttırdı tabiî ki. Desteklerinden ötürü kendilerine teşekkür ediyorum. Bu maçların ardından da U17 Avrupa Şampiyonası Finalleri hazırlıkları için Millî Takım kampına katıldım.

İlk profesyonel maçında neler hissettin peki?

Çok farklı duygular yaşadım o maçta. Benim için oldukça özel bir karşılaşmaydı. İlk yarı, sahanın içinde değildim sanki (gülüyor). İkinci yarıda ise psikolojik olarak alıştım. Bahsettiğim gibi, hocalarımız da maç öncesi ve maç sırasında çok destek verdi bana. O yüzden heyecanlıydım ama hiç stres yaşamadım diyebilirim.

Kalesini koruduğun U17 Millî Takımı, Avrupa Şampiyonası'nda yarı final oynadı ve aynı zamanda da Ekim'deki U17 Dünya Kupası Finalleri'ne yükseldi. Sana göre bu başarının nedenleri neler?

Takımdaki arkadaşlık oldukça iyi. Adeta bir okul havası var takımımızda diyebilirim. Kamp olarak sadece Millî Takım'da beraber olmamıza rağmen, kulüplerimizde olduğumuz günlerde de tüm arkadaşlarımızla sürekli konuşuyoruz. Deplasmanlara gittiğimizde görüşme fırsatı bulabilirsek, görüşmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla, birbirimizi çok iyi tanıyor ve anlıyoruz. Başarımızın nedenlerinden biridir bu. Avrupa Şampiyonası'nda karşılaştığımız birçok takımla daha önceden de maç yapmıştık ve çoğunda sahadan galibiyetle ayrılmıştık. Başarımız tesadüfî veya sürpriz değil yani. Hepimiz turnuva öncesinde böyle bir başarıya ulaşacağımızı düşünüyorduk. İyi bir jenerasyona sahip olduğumuzu düşünüyorum takım olarak. Turnuvada kaybettiğimiz İspanya ve İngiltere maçlarını da kazanabilirdik. Turnuvanın şampiyonu olan İspanya ile oynadığımız maçta, 2-0 öne geçtikten sonra kendi oyunumuzu oynayamadık ve skoru koruma düşüncesiyle mücadele ettik. Hocalarımız bize her zaman diyordu zaten, 'kendi oyununuzu oynarsanız her zaman kazanırsınız' diye. Bu maçta, bunu iyice görmüş olduk. Hırvatistan'da başarı elde ettiğimiz kadar, hatalarımızdan ders de aldık kısacası. Tecrübe kazandık ve kendimizi uluslararası arenada test etme fırsatı bulduk. Yarı finalden öteye de gidebilirdik ama daha iyi bir dereceyi Ekim'deki U17 Dünya Kupası'nda yapacağımızı düşünüyorum. Dünya Kupası'na gitmek, en büyük hedeflerimizden bir tanesiydi. Oraya da şampiyonluk hedefiyle gideceğiz.

Bir kaleci olarak hem güçlü hem de daha çok geliştirmen gereken yönlerini sayabilir misin?

Çok küçük yaşta jimnastik yaptığımdan ve yüzmeye gittiğimden ötürü, burada kazandığım alışkanlıklar bana kalecilikte esneklik ve atletizm sağladı. Ancak, ben her zaman bir oyuncunun iyi olduğu yönlerini de geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Henüz 17 yaşındayım. Ne zaman iyi olduğumu düşünürsem, o andan itibaren gelişemem, ileri gidemem. Dolayısıyla, genç bir oyuncunun hiçbir zaman kendini yeterli görmemesi lâzım. Şampiyonada da Alper Boğuşlu Hocamızla çalışma fırsatı buldum ve kendisinden çok şey öğrendim. Bunun yanı sıra, her zaman kalede özgüvenli ve stressiz bir şekilde durmaya çalışıyorum.

Türk futbol tarihinde ligde en genç yaşta oynama şansı bulan kalecilerden birisin. Hızlı başladığın kariyerinde, gelecekteki hedeflerin neler?

17 yaşına basmadan, TFF 1. Lig'de profesyonel olarak forma giyme şansı buldum. Hedefim öncelikle A Millî Takım'a yükselip, ilerleyen yıllarda ay-yıldızlı forma altında kalıcı olmak. A millî formayı bir maç giymektense, kalıcı olmak çok daha önemli bana göre. Kulüp açısından da Altınordu'da forma giydikten sonra yurtdışında oynamak istediğimi söyleyebilirim. O tecrübeyi de yaşamak istiyorum.

Beğendiğin kaleciler kimler?

Küçüklüğümden beri Almanya'nın kalecisi Manuel Neuer'i beğeniyle takip ettiğimi söyleyebilirim. Kaledeki özgüveni beni her zaman çok etkilemiştir. Daima disiplinlidir. Skor veya durum ne olursa olsun hiçbir zaman saha içindeki duruşunu bozmuyor. Disiplinini hiçbir zaman bozmadığı için de basit hatalar yapan bir kaleci değil. Ayrıca, bazen ileriye çıkıp savunmada kademeye giriş özelliğinin olmasını da kendime çok yakın buluyorum. Ben de maçlarda her zaman uyanık olup, ani pozisyonlarda ileri çıkıp topa müdahale etmeyi tercih ediyorum. Futbola stoper olarak başlamamdan gelen bir alışkanlık da olabilir bu. Takımımdaki bir savunma oyuncusu da benim diyebilirim bu yüzden. Diğer yandan, Fernando Muslera'yı da çok beğeniyorum. Karakter olarak herkesin saygı duyduğu bir kaleci. Taraflı, tarafsız herkes tarafından saygıyı kazanmak da hiç kolay bir şey değil. Kalecilik yeteneklerinin yanında, bunun da çok önemli bir şey olduğunu düşünüyorum.

Geri
İleri