Yunanistan'dan Moldova'ya, Fransa'dan İtalya'ya, Suudi Arabistan'dan Güney Kore ve İsrail'e uzanan kariyerini Türkiye'de Karagümrük formasıyla sürdürüyor. Sakatlık sebebiyle kaçırdığı birçok maça rağmen gol krallığı listesinin ilk sıralarında yer alan şakacı ve nahif bir oyuncu. Profesyonel hayattaki başarısını şans ve büyük sakatlık yaşamamasının yanı sıra "Küçük yaşta insanları futboldan uzaklaştıran, odaklanmaktan ayıran bir takım dış faktörler devreye giriyor. Ben o konulara meyilli bir insan olmadığım için odak noktamı hep futbolda tutabilmeyi başardım" sözleriyle açıklıyor.
Röportaj: TamSaha / Deniz Adar
Almanya'da 21 Mayıs 1992'de dünyaya geldiğini biliyoruz. Doğduğun, büyüdüğün yerden, ailenden bahseder misin?
Dediğiniz gibi, Münih doğumluyum. Ama iki yaşındayken ailemle Sırbistan'a döndük ve Bulgaristan sınırına yakın bir şehir olan Niş'e yerleştik. İstanbul'a da karayoluyla yaklaşık 6-7 saat uzaklıkta bir şehir. Annem tipik bir ev hanımı ve anaç bir kişilik. Kız kardeşimin bakımından sorumlu, okula bizi hazırlayan ve gönderen, her konuda destek olan figür diyebilirim annem için. Babamı da daha çok serbest meslekle uğraşan ve evini geçindirmeye çalışan, bunu da başaran kişi olarak tanımlayabilirim. 16 yaşındayken Yunanistan'a gittiğim zaman ilk defa ailemden ayrı kalmıştım. Ama genel olarak ailemle ilişkim her zaman çok sıcaktır.
Eğitim hayatından bahseder misin?
Eğitim hayatımın başında gittiğim ilkokul, futbol branşına yoğunlaşmıştı ve bir okul takımı vardı. Bu okul takımından benimle birlikte profesyonel seviyede oynayan birçok futbolcu çıktı. Okulumuzun ismi Filip Filipoviç'ti. Daha sonra Dusko Radoviç olarak değiştirdiler. Çok fazla futbol temelli bir ilkokuldu ve çok iyi oyuncular vardı. Örnek vermek gerekirse, şu anda Verona'da, PAOK ve Sırbistan Millî Takımı'nda, Benfica'da ve halen Belçika Ligi'nde oynayan çok fazla oyuncu o okuldaki arkadaşlarımdı. Okulumuz futbol temelli olduğundan hatırladığım anılar da futbol oynamak üzerine oluyor. Derslere çok fazla vakit ayıramıyor, futbola yoğunlaşıyorduk. O dönemde öğretmenlerle de hep aramızda bunun şakası yapılırdı. "Derslerinize daha fazla yoğunlaşın" diyorlardı fakat biz de "Hayır, biz futbolcu olacağız" cevabını veriyorduk. Genel olarak okuldaki anılarımızın hep futbol ve futbolla ilgili kurduğumuz hayaller olduğunu söyleyebilirim. Çok fazla aynı yerde kalmayı seven biri değilim, futbolcu olmasaydım belki bir itfaiyeci olabilirdim. Çünkü onlar da çok fazla yer değiştiriyorlar, sürekli bir yerden bir yere koşturuyorlar.
Ailende sporla ilgilenen birileri var mı?
Annem küçüklüğü ve gençliğinde basketbol oynamış. Babamın da çok yüksek seviyede olmasa bile futbol oynamışlığı var. Kız kardeşim ise birçok spor branşını denedi ama hiç birinde başarılı olamadı. Ben de ona sıklıkla "Daha fazla zaman kaybetme, çok da spora yeteneğin yok" diye takılırdım.
İlkokuldaki eğitimi biraz daha açabilir misin? Seni kulüp bazında ilk keşfeden kim oldu?
Dediğim gibi, futbola başladığımda 6 yaşındaydım ve bu konuda ihtisaslaşmış bir okula gidiyordum. O okulda şöyle enteresan bir şey vardı; sabah ders yapıyorduk ve aynı öğretmen dersten sonra bizleri yani isteyenleri futbol oynamamız için teşvik ediyor, yönlendiriyor, eğitiyordu. Derslerden sonra hava güzel olduğunda mutlaka dışarı çıkıp futbol oynuyorduk. Benim de ilk keşfedilişim, başka birinin öğretmene gelip de benim için "Bu oyuncu kim?" diye sorduğu zamanlarda oldu.
Bildiğimiz kadarıyla basketbolu da çok seviyorsun. Futbol tercihin nasıl oldu?
İlk aşkım her zaman futboldur. Basketbolla da çok ilgiliyim, çok seviyorum, gerçekten onu da yadsımamak lâzım. Ailemizde babam, annem ve kız kardeşim çok uzun boylu olmadıkları için daha biz küçükken basketbol oynadığımızda "Genetik olarak uzamayacağı için Aleks'te çok da bir basketbol geleceği yok" diye konuşuluyordu. Ama bunun tam tersi ben ailenin en uzunu oldum. Doğal olarak futbola daha fazla yetenekli oluşum, futbolu daha iyi oynadığımı düşünmem beni futbola itti. Şimdi dönüp bakınca güzel de bir karar olduğunu düşünüyorum.
Futbola başladığın dönemlerde idollerin var mıydı?
İlk idolüm Brezilyalı Ronaldo'ydu. Onu çok severdim ve hâlâ da çok seviyorum. Sonrasında Zlatan İbrahimovic'i izledikçe, o da benim ikinci idolüm oldu. Üçüncü olarak da Uruguaylı Diego Forlan'ı gösterebilirim. Bu üç oyuncuyu çok beğenirim.
Profesyonel futbolculuğa geçişinden bahsedebilir misin?
16 yaşında Yunanistan'a OFI Girit takımına imza attığım zaman profesyonel futbol dünyasına geçmiş oldum.
Moldova'da Sheriff Tiraspol ve Sırbistan'da Kızılyıldız'da oldukça başarılı sezonlar geçirdin. O dönemlerden kalan unutamadığın anılardan bahseder misin?
Sheriff'te oynarken çok gençtim. Benim için çok güzel bir dönemdi. Ama tabiî kariyerimin en unutulmaz dönemini Kızılyıldız'da geçirdim. Kızılyıldız'da kupa maçları da dâhil çıktığım 35 karşılaşmada 29 gol attım ve kariyerimin en verimli performansını çıkardım. Partizan derbisi çok önemliydi ve tabiî o maçta gol atmak da… Partizan'a gol attıktan sonra kalenin oraya kadar koşarak büyük bir sevinç yaşamıştım. Unutamadığım anılar hep Kızılyıldız-Partizan maçlarına ait ve birisini seçmem gerekirse elbette Partizan'a karşı gol attığım anı söyleyebilirim.
Futbola birlikte başladığın arkadaşlarının birçoğu bugün oyunun dışında kaldı. Seni onlardan ayıran ve bu noktaya taşıyan farkların nelerdi? Sen neleri farklı yaptın da başarılı bir profesyonel oyuncuya dönüştün?
Temel fark mantalite bence. Ama tabiî ki bu da tek başına yeterli değil. Şans faktörü hayatta her zaman önemlidir. Bununla birlikte hiçbir zaman çok büyük bir sakatlık yaşamamam da büyük bir etkendir. Bu noktalar, profesyonel oyuncu olmamda yardımcı olmuştur diye düşünüyorum. Zaten öyle bir yola girdiğiniz zaman aslında küçük yaşta insanların kafasını meşgul eden ya da futboldan uzaklaştıran, odaklanmaktan ayıran bir takım dış faktörler devreye giriyor. İşte öyle bir hayata doğru adım attığınızın farkına varıyorsunuz. Bir anda etrafınızdaki hayat tarzı, arkadaşlarınız değişiyor. Örnek olarak daha fazla dışarı çıkıyorsunuz, bazen eğlenmeye gidiyorsunuz, gece kulüplerine de gidiyorsunuz. O yaşta insan birçok şeyi keşfetmek, tecrübe etmek istiyor. Sigara içilen, alkol alınan, ilk kez âşık olunan dönemler… Bunların hepsi sizi bu oyundan, odaktan uzaklaştıran yan faktörler. Ben, şükürler olsun ki çok fazla o konulara meyilli bir insan olmadığım için hep odak noktamı futbolda tutabilmeyi başardım. Belki de en önemli farkım buydu. O dönemde de hiçbir zaman farklı bir hayatım olmadı. Saha içi ve saha dışında hep oyunun içinde kalmaya çalıştım. Belki bu durum, benim bu kadar istikrarlı bir biçimde yürümeme neden olmuştur.
Fatih Karagümrük'e transferin nasıl gerçekleşti?
Çok zor ve uzun uzun düşünmemi gerektiren bir karar değildi buraya gelmem. İsrail'de oynuyordum ve farklı takımlardan da transfer teklifleri almıştım. Ama Karagümrük kadrosundaki eskiden tanıdığım arkadaşlarımdan bilgi aldım. Buradaki projenin, kulübün bana sunacağı imkânların her iki taraf için de çok iyi olduğuna ortak bir şekilde karar verdiğimiz noktada, gelme kararını almıştım. Benim için 10 dakikalık bir karardı açıkçası. Karagümrük'ün vizyonu, projeleri, oynamak istediği futbol ve kendisini taşımak istediği nokta beni çok cezbetti.
Karagümrük dışında seni isteyen Türk takımları ya da Avrupa takımları hangileriydi? Karagümrük'e geliş motivasyonunu biraz açar mısın?
Karagümrük haricinde beni isteyen Türk takımlarından bahsetmek istemiyorum. Geride kalmış bir konu ve üzerinde konuşmamak gerekiyor. Beni Karagümrük tercihine yakınlaştıran en büyük motivasyon ise buradaki projenin ve takımın ne yapmak istediğiydi. O proje beni etkiledi. Takımın mantalitesi, yönetim şekli, buradaki oyuncuların kalibresi, kalitesi, potansiyeli, hedefi, onların mevcut kadronun içerisinde bulunmaları motivasyonumu güçlendirdi. Bununla birlikte eşimin İstanbul'u gerçekten sevmesi ve bir İstanbul takımında oynamamın onu da çok mutlu edeceğini düşünmem de faktörlerden birisiydi.
Karagümrük lige yeni yükselen takımlardan birisi olmasına rağmen çok değerli oyuncuları transfer edebiliyor. Takımda yüksek kariyerli birçok oyuncu var...
Bunu aslında kulübü yönetenlerin, Başkanımız Süleyman Hurma Bey'in çok büyük bir başarısı olarak görmek gerekiyor. Oyuncuları alt alta yazdığınızda, Lucas Biglia, Emiliano Viviano, Balkovec, Borini, Caner Erkin, Jimmy Durmaz, Emre Mor, Ahmed Musa… Bu oyuncuları sadece iki sezondur Süper Lig'de oynayan bir takıma getirebiliyorsanız, bu tamamen başkanın bu işi ne kadar iyi yaptığının, bu işin arkasında ne kadar doğru bir yapı oluşturduğunun eseri ve ürünüdür. Onu tebrik etmek gerekiyor. Çünkü çok önemli isimler kadromuzda yer alıyor. Birlikte bu işin parçasıyız, takıma yardım etmeye çalışıyoruz.
Türkiye'de birçok stadyumu görme fırsatın oldu. Yeni stadyumlar hakkında neler söylersin? Takımın bir stadı olmaması sizi nasıl etkiliyor?
Gerçekten çok inanılmaz stadyumlara çıkma ve orada maç oynama fırsatım oldu. Çok yüksek kalitede, çok yüksek seviyede statlar var. Sadece büyük takımların statları değil, Anadolu'da farklı yerlere deplasmana gittiğimizde de gerçekten son teknolojiye sahip, çok yüksek seviyede stadyumlarda oynuyoruz. Çok güzel bir şey. Zaten futbolu bu mekânlarda oynamak hem oynayana hem de izleyene büyük keyif veriyor. Burada da konu açılmışken bizim kanayan yaramıza parmak basmak gerekiyor. Bizim de tabiî ki öyle bir stadyumda, taraftarımızın önünde oynamak en büyük hayalimiz. Çünkü iç sahada dolu tribünlerin önünde oynamanın her takıma mutlaka destekleyici etkisi olur. Zaten gittiğimiz yerlerde görüyoruz. Bizim de öyle bir stadımız olduğu zaman mutlaka çok daha farklı, çok daha motive, çok daha iyi yerlerde oluruz.
Karagümrük taraftarını nasıl değerlendiriyorsun? Onlarla nasıl bir ilişkin var?
Onlara çok teşekkür ediyoruz. Taraftar her zaman bizim yanımızda ve desteklerini esirgemiyorlar. Daha da artırarak destek verirlerse çok daha memnun oluruz. Taraftarlarla hem benim hem de takım arkadaşlarımın ilişkisi çok iyi.
Türkiye'de futbol taraftarlığını oynadığın diğer liglerle kıyasladığında neler söylersin?
Kendimi bu konuda biraz şanslı hissediyorum. Genelde dolu stadyumlarda sizden bir şey bekleyen, sizin üzerinizde bir baskı oluşturan taraftar grubunun önünde oynadığım için hem şanslıyım hem de bunun takım için bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Geçmişe dönecek olursak, Kızılyıldız gibi çok kalabalık ve ateşli bir taraftar topluğuna sahip bir takımda özellikle Partizan'a karşı oynadığımız derbilerde müthiş bir atmosfer oluşuyordu. Kızılyıldız ve Karagümrük taraftarlarının çok benzediğini düşünüyorum. Maçı yaşıyor ve sonuna kadar desteklerini esirgemiyorlar. O maç belki de hayatlarının son maçıymışçasına bizi destekliyorlar. O anlamda mutlaka duygusal bir fark var oynadığım diğer takım taraftarlarıyla. Maccabi Tel Aviv'de oynarken de dolu tribünlere oynardım. Atalanta ve Cidde'de de öyle… Böyle büyük taraftar gruplarının önünde, onların desteğiyle oynadığım için kendimi şanslı hissediyorum.
Süper Lig'i nasıl değerlendiriyorsun? Oynadığın diğer liglerle kıyasladığında neler söyleyebilirsin?
Aslında çok kaliteli ve güçlü bir lig. Yüksek seviyede yarışmacı takımların olduğu bir lig. Rekabet çok yüksek. Çok fazla iyi Türk ve yabancı oyuncu var. Bu lige yapılan yatırım da yüksek seviyelerde. Diğer liglerle karşılaştırdığımızda Süper Lig, oyuncuları çok tatmin eden bir lig. Zaten bu bilgiyi daha önce burada oynayan arkadaşlarımdan da almıştım.
Süper Lig'de gol krallığı yarışı içerisinde sen de varsın! Bu yarış hakkında neler söyleyebilirsin?
Sonuna kadar mücadele edeceğim. O yarışın içinde kalmak istiyorum. Buraya imza atarken de "En fazla gol atan dört-beş oyuncu arasında ligi bitirebilirsem iyi olur" diye düşünüyordum. İlk devreyi çok iyi geçtim ama çok talihsiz bir sakatlıktan sonra maalesef iki ay boyunca formadan uzak kaldım. Benimle birlikte yarışta olan diğer arkadaşlarım attıkları gol sayısını yukarı çıkardılar. Ama halen daha elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Bakalım sezonu gol rakamı olarak nerede bitireceğim.
Ligimizde sen en çok zorlayan defans oyuncuları kim?
Fenerbahçeli Kim Min-jae.
Hangi özelliklerini beğeniyor, neleri geliştirmen gerektiğini düşünüyorsun?
Aslında bazı çok zor golleri atabiliyorum. Ama bazen daha kolay bitirebileceğim golleri atamadığım oldu maalesef sezon boyunca. Bu sezonun genel özeti olarak onu söyleyebilirim. Bununla birlikte asist sayım az oldu. Asisti de çok fazla yapan ve seven bir oyuncuyum. Kızılyıldız'da bir sezonda dokuz gol atıp 22 asist yaptığım bir dönem olmuştu. Daha önce oynadığım takımlarda sezonda mutlaka yedi-sekiz asist sayısına ulaşıyordum. Bu sezon özelinde onu geliştirmem gerekiyor.
Türk futbolcular arasında beğendiğin oyuncular kimler?
Burak Yılmaz… Kesinlikle Burak Yılmaz'ın ismini verebilirim.
En verimli olduğun oyun sistemi hangisi?
4-4-2 en sevdiğim sistem. Oradaki iki forvetten birinin 10 numara gibi oynaması… Böyle bir 4-4-2 sistemini tercih ederim.
Süper Lig'den bir 11 yaparsan kimleri alırsın?
Fernando Muslera
Osayi Samuel, Vitor Hugo, Kim Min-jae, Rıdvan Yılmaz
Emre Mor, Lucas Biglia, Josef de Souza, Anthony Nwakaeme
Arda Güler, Aleksandar Pesic
Peki ya dünya liglerinden en iyi 11'ni istesek?
Jan Oblak
Trent Alexander-Arnold, Gerard Pique, Virgil Van Dijk, Ferland Mendy
Neymar, Luka Modric, Marco Verratti, Kylan Mbappe
Lionel Messi, Dusan Vlahovic
Haaland gibi genç bir oyuncu varken Vlahoviç'i arkadaşım diye yazdım. Ama oraya Karim Benzema veya Aleksandar Mitrovic'i de oraya koymamız gerek. Yanlış hatırlamıyorsam Mitrovic de Championship'te 40 maçta 40 gol atmıştı. Tabiî ki burayı hak eden adam tecrübesiyle birlikte Karim Benzema.
Futboldaki hedeflerin neler?
Belki tekrar Kızılyıldız-Partizan derbisinde oynayıp bir hat-trick yapmak… Geleceğe dair rüyalarımdan biri bu… Süper Lig'i gol kralı olarak bitirmek de çok güzel bir hedef. Bunu gerçekleştirirsem çok güzel olur.
İlk teknik direktörlük tecrübesini yaşayan Volkan Demirel'le nasıl bir ilişkiniz var?
Hem Volkan Hoca hem de ekibi, futbolu çok derinden yaşayan, duygularını da işe dâhil eden insanlar. Özellikle Volkan Hoca o anlamda çok ön plana çıkıyor. Çok sevdiğim bir insan kendisi. İlişkimiz gerçekten olağanüstü, harika. Fenerbahçe'de oynadığı dönemlerden eski videolarını izlerken çok tutkulu, çok değişik, çok esprili bir insan olduğunu görüyorum.
Hayatında yaşadığın pişmanlıklar ya da "İyi ki yapmışım" dediklerin neler?
"İyi ki yapmışım" dediğim şey Kore'ye gidip oynamak. Orada farklı bir kültür, farklı bir futbol atmosferi, farklı bir hayat tarzı var. Orada da aslında fikir olarak maçlarda bazen ayrıştığımız bir hocam vardı. Onun söylediğinin tam tersini yaptığım maçlar da olmuştu. İşte o sayede de gol atmıştık. Ama çok fazla şey öğretti bana Kore'deki yaşam, insanların kültürünü görmek, oradaki futbol atmosferinde bulunmak. Pişmanlık ya da hata olarak gördüğüm bir konu var, onu da söylemem lâzım. Fransa Ligi'nde Toulouse'da oynarken teknik direktörümüz Alain Casanova, geldiğim günden beri beni sürekli ilk on birde oynatan, bana bütün her şeyi, güveni, cesareti veren hocaydı. Buradan ona selamlarımı ve şükranlarımı sunuyorum. Monaco maçında kötü oynarken beni 62'nci dakikada oyundan almıştı. O zaman çok sinirlenmiş ve direkt soyunma odasına gitmiştim. Hani çıkış anında hocayla 'çak' yaparsınız ya… Ben yapmadan direkt soyunma odasına gitmiştim. Ama sonra çok hızlı şekilde hata yaptığımın farkına vardım ve hemen ceketimi alıp geri döndüm. Hoca ve ekibiyle 'çak' yapıp yerime oturarak onlarla birlikte maçı izlemiştim. Bu aslında büyük bir pişmanlıktı benim için. Çünkü öyle davranmamam gerekiyordu. Özellikle de bana çok şey veren öyle bir insana… Fransa Ligi'nde bana çok fazla şans vermişti ve bu davranışı hak etmiyordu. Gerçi maçtan sonraki gün beni ofisine çağırıp konuştuğumuzda olayı tatlıya bağladık. Tabii ben orada biraz "Ah ben ne yaptım" şeklinde cevaplar versem de, bana şu öğüdü vermekten geri durmadı: "Bu ilk ve son olsun. Bir daha bunu asla tekrarlama." Ne kadar sinirlenirseniz sinirlenin böyle yapmamak lâzım. Futbol hayatımdaki en büyük pişmanlığım budur.
Futbolun dışında, İstanbul'daki hayatından bahsedebilir misin?
İstanbul'daki hayat gerçekten harika... Aradığım her şeyi bulabildiğim bir şehir. İnanılmaz imkânlar var. Her şeyi size sunan bir şehir. Tabiî gördüğüm çok fazla yer var ama bir o kadar da göremediğim yer var. Belgrad'dan sonra ailece kendimizi en iyi hissettiğimiz yer İstanbul. Avrupa'nın en iyi şehirlerinden biri ve burada yaşamak harika.
Türk yemekleriyle aran nasıl?
Sırp yemekleri ile çok fazla benzerlikler var. Burada ailemin ve benim iyi hissetmemizin sebebi kültürlerin, hayatın, insan ilişkilerinin benzemesi. Yemeklerde de çok fazla ortak nokta var. O anlamda zorlanmıyoruz. Özellikle kokoreçi çok seviyorum. Belki diğer yabancı oyuncular çok tutmuyor ama benim gerçekten favori yiyeceklerimden biri.
Hobilerin neler? Fobilerin var mı?
Hobilerim diyebileceğim şeyler tatile çıkmak, mutlaka basketbol izlemek ve oynamak. Basketbolu çok seviyorum. Özellikle kendi alanımda kaldığım zaman izlemeyi, ilgilenmeyi çok seviyorum. Fobi olarak tarif edeceğim bir şey varsa bunu söylemek zor ama eşimle süpermarkete gitmek. Orada uzun zaman geçirmek beni biraz mutsuz ediyor (gülüyor).
Eklemek istediğin bir şeyler var mı?
Özel mesajımı doktorumuz Gürbey Hoca'ya vermek istiyorum. Çok iyi bir ilişkimiz var. Özellikle sakat olduğum dönemde sağ olsun benden hiçbir zaman ilgisini kesmedi. Saha içinde ve dışında çok güzel bir ilişkimiz var. Ailesi İzmir'de yaşadığı için izinlerde olabildiğince oraya gidiyor ve sabah kalkıp telefonu açarak, ortada hiç neden yokken "Aleks ben İzmir'deyim" deyip telefonu kapatıyor. FaceTime yapıyor gülen suratıyla birlikte, "Baba ben İzmir'deyim" diyor, kapatıyor. Doktora özel mesajım, buradan onu çok sevdiğimi söylüyorum.